Ana Sayfa Blog Sayfa 2235

Trans kadın Esra Ateş’in failine ceza indirimine protesto

İstanbul Beyoğlu’nda oturduğu apartmanın girişinde boğazı kesilerek öldürülen trans kadın Esra Ateş’i öldürmekten yargılanan Olcay Saka‘ya indirim ile 25 yıl hapis cezası verilmesi, Ateş’in öldürüldüğü yerde protesto edildi.

İstanbul 28. LGBTİ+ Onur Haftası Komitesi tarafından düzenlenen eylemde Beyoğlu’nda bulunan Sahra Bar önünde bir araya gelen protestocular, “Nefrete inat yaşasın hayat” ve “Trans kadınlar kadındır” sloganları attı.

‘Müebbet hapis 25 yıla çevrildi’

Mezopotamya Ajans’ta yer alan habere göre komite adına basın açıklamasını okuyan komite üyesi İris Mozalar mahkemenin failinin geleceğini olumsuz etkileyeceğini ileri sürerek takdir indirimi ile verilen müebbet hapis cezasının 25 yıla indirildiğini ifade etti. Dava sürecini anlatan Mozalar şu ifadeleri kullandı:

Bundan 2 yıl önce, 28 Ağustos 2018‘de, seks işçisi trans kadın Esra Ateş, tam burada, Beyoğlu’nun göbeğinde, başında karakol bulunan sokakta, yaşadığı evin önünde Olcay Saka tarafından katledildi. İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 4. duruşması görülen davada mahkeme Olcay Saka’nın savunmasında ileri sürdüğü meşru müdafaa ve haksız tahrik koşullarının oluşmadığını hükmetti.

Mahkeme Saka’ya kasten öldürme suçundan müebbet hapis cezası verdi. Cezanın fail Olcay Saka’nın  geleceğini olumsuz etkileyeceğini göz önüne alan mahkeme takdir indirimi ile müebbet hapsi 25 yıla çevirdi. Öldürülen arkadaşımız Esra Ateş’in telefonunu da çalan katil Olcay Saka’ya, hırsızlık suçundan 4 yıl 2 ay daha hapis cezası verildi.

‘Daha kaç kişinin ölmesi gerekiyor?’

Ateş davasında verilen kararın ve cezanın emsal ve ibret teşkil etmesi açısından önemli olduğunu vurgulayan Mozalar, bağımsız ve özgür yargının herkes için hayati olduğunu kaydetti ve şu soruyu sordu:

Daha kaç tane arkadaşımızın hakkımız olan adalete eşit bir şekilde ulaşmak için, toplumun her alanında istediğimiz var olma biçimlerimizle yer alabilmek için nefret suçuna maruz bırakılması gerekiyor?

‘Devletin nefret cinayetlerine sessiz kalmamalı’

Devleti nefret suçlarına karşı müdahale etmeye çağıran Mozalar, açıklamasının devamında şunları söyledi:

Devletin nefret cinayetlerine karşı sessiz kalan, cezai indirime giden, açılan davalara kapalılık kararı veren, onur yürüyüşlerini ve diğer LGBTİ+ etkinliklerini yasaklayan, varoluş biçimlerimize karşı ‘onursuz ibneler’, ‘sapkınlar’ ve ‘lut kavminin torunları’ gibi aşağılamaları, ayrımcı ifadeleri ve nefret söylemlerini ifade özgürlüğü olarak kabul eden; ikiyüzlü, inkarcı, yasakçı tutumunu kabul etmiyoruz ve kınıyoruz.

Bu tutumu medya, kolluk güçleri, toplum ve yargı aracılığıyla egemenliğini elinde bulundurduğu her alanda sürdüren, sürdürülmesine göz yuman devletten bu ülkenin anayasayla hakları garanti altına alınmış eşit yurttaşları olarak talebimiz kadınlara, LGBTİ+’lara ve seks işçilerine yönelik bu ve benzeri tutum, söylem ve eylemlerden vazgeçmesi ve faillere karşı caydırıcı yaptırımlarda bulunmasıdır. Katillere ceza indirimi veren bir hukuk düzeni değil,  kadınlara, seks işçilerine ve LGBTİ+’lara yönelik baskı ve ayrımcılıkları engelleyen bir hukuk düzeni gerekmektedir.

‘Hesap Soracağız’

Mozalar son olarak, “Biz kadınlar, LGBTİ+’lar ve seks işçileri; toplum tarafından dışına itilmemiz istenen her alanın içinde var olacağız. Devlete, yargıya ve topluma bir kere daha hatırlatmak isteriz ki kadınlar, LGBTİ+’lar ve seks işçileri toplumun kendisidir. Kimliğimizden, yaptığımız işten dolayı öldürülmekten; toplum tarafından ötekileştirilmekten ve devlet tarafından görmezden gelinmekten her zaman hesap soracağız! Öldürülen ve intihara sürüklenen tüm trans kadınları mücadelemizde yaşatacağız! Kadınız, seks işçisiyiz, buradayız, alışın, gitmiyoruz!” dedi.

 

 

İklim krizinde Avrupa’yı önümüzdeki yıllarda ne bekliyor?

Avrupa’nın 21’inci yüzyılda ve sonrasında kuraklıklar, seller, orman yangınları ve deniz seviyesinin yükselmesi gibi temel iklim tehlikelerinden nasıl etkilenebileceğini gösteren Avrupa İklim Haritası yayınlandı.

Harita, farklı sera gazı emisyon senaryolarına ve iklim modellerine dayanarak, Avrupa Çevre Ajansı’na (European Environment Agency – EEA) tarafından oluşturuldu. Haritada Türkiye’nin gelecek senaryolarına ait bilgiler de bulunuyor.

İki taraflı yapılan harita hem yıllar içerisinde bir karşılaştırma yapılmasını hem de yaklaşma özelliği ile Antalya’nın iklim krizinden nasıl etkileneceğine dair bilgi edinilebilmesini sağlıyor.

Kuraklık Güney Avrupa’da etkili olacak

Farklı karbon emisyonu senaryolarına göre kuraklığın etkisinin karşılaştırıldığı haritada Güney Avrupa’da şiddetli kuraklıkların daha sık görüleceği öngörülüyor. Kuzey Avrupa’da değişim çok yaşanmazken, Türkiye’de ise iç bölgelerin kuraklıktan büyük ölçüde etkileneceği belirtiliyor.

Sağanak yağmurlarda artış

Küresel ısınmanın 2 derecenin altında sınırlanmadığı durumda, batıda Bratislava’dan başlayan ve doğuda Yaroslavl’a kadar uzanan Merkez ve Doğu Avrupa’da sonbahar ve kış dönemlerinde yaşanan sağanak yağışlarda keskin bir artış olacak.

Merkez ve Doğu Avrupa’nın bazı bölgelerinde sağanak yağışların yüzde 35 oranında artması ve şiddetli sağanak yağmurlara daha sık rastlanacağı tahmin ediliyor.

Orman yangınları çoğalacak

Çalışma içerisinde orman yangınlarına yönelik bir harita da bulunuyor. Sıcaklık 4 derece sınırını aştığı zaman Fransa, Güney Almanya ve Balkanlarda yangın riski oldukça yükselecek.

Ancak yangın tehlikesinin en yüksek olduğu bölgeler yangınlara yatkın olan Güney Avrupa ülkeleri olmaya devam edecek. Düşük emisyon senaryosu ile yüksek emisyon senaryosunun karşılaştırıldığı harita şu şekilde:

Çalışma içerisinde iklim krizi ile çiftçilerin ücretlerindeki değişim, deniz seviyelerinin yükselmesi sonucu kıyı yerleşimlerinin popülasyonu ve durumunu gösteren haritalar da yer alıyor.

Elon Musk geleceğimiz değil

Yeşil Gazete için çeviren: Özgürel Başaran

Silikon Vadisi‘nde ulaşımla ilgili büyük fikirler bakımından hiç eksiklik yaşanmıyor. Onların gelecek tasarımına göre, kısa mesafelere gitmek için sürücüsüz araçlar çağıracağız — hatta varacağımız yere daha çabuk gitmek bir yeraltı tüneller ağına fırlatılabiliriz — ve şehirlerarası yolculuk için, vakumlu tünellerde saatte 760 mil (1,220 km) hızla yolculuk eden araçlara binebiliriz. 

Ancak, zengin teknoloji CEO’larının bu fantezileri sadece fantezi. Bu teknolojilerden hiçbiri, gerçekten uygulamaya geçirilecek olsa bile, onların vaudettiği gibi uygulanmayacak. Gerçekte ulaşım ağlarımızda dönüşüm sağlamak için gerek duyduğumuz teknolojiler zaten var, ancak Amerikalılar çok uzun zamandan beri modası geçmiş otomobile bağımlı bir sistem içinde takılıp kalmışken, bir yandan da fosil yakıt lobisinin kuklası olan politikacılarca, bırakın yarının teknolojisini, günümüzün teknolojisini bile kullanmaktan mahrum edilmiş ve bir çözüm bulduğunu iddia eden her şarlatana — ya da zengin girişimciye —  inanmalarını sağlayan zararlı bir “serbest pazar” ideolojisinin bağımlısı olmuş durumdalar.

Bunların içinde de en kötüsü, Elon Musk.

Musk’la ilgili zararlı kült

Teknolojiyle ilgili haberlerde, Musk’ın söylediği her şey keramet gibi yer alıyor. Steve Jobs’la sıklıkla yapılan (olumlu) karşılaştırmalarda Musk’ın sadece bazı başarılı şirketler kurmuş olduğu için asla yanılgıya düşmeyeceği fikri ortaya atılıyor; eğer ABD’nin içinde bulunduğu ulaşım krizine çözüm bulduğunu söylüyorsa, bu doğru olmalı. Sonuçta o zengin bir girişimci ve ABD’deki son yirmi yıllık politik söylemin bize öğrettiği bir şey varsa, o da girişimcilere her zaman güvenilmesi gerektiğidir.

Ancak gerçekte Musk’ın ulaşımla ilgili fikirleri iyimser bir bakış açısıyla deneyimsizce ya da daha kötüsü ABD’yi 21’inci şüzyıla taşıyacak ulaşım altyapısının kuruluşunu geciktirmeye yöneliktir.

Bu Musk’ın değindiği her şeyin sorunlu olduğu anlamına mı gelir? Her koşulda öyledir denemez. Elektrikli araçların görünürlüğünü artırdığı ve endüstriyi bu yöne ittiği için gerçekten de biraz takdir edilmesi gerekir, ama ulaşımla ilgili olarak yaptığı sadece bu kadardır. Geleceğe dönük öngörüleri ne özgürleştirici, hatta ne de yenilikçidir, aslında muhafazakâr olduğu söylenebilir.

Musk’ın hayalgücü, otomobile dayalı ulaşımın dışına çıkmak için çabalasa da, önerdiği çözümlerin hepsinde merkezde binek araçları — Teslalar — bulunuyor. SolarCity‘nin reklamları banliyölerde, arabaya bağımlı yaşam tarzını vurguluyor; Musk’ın Boring Company adlı şirketi, araba sayısını azaltmadan trafik sıkışıklığını çözmeyi önerdiği için etkisiz ve uygulanması mümkün olmayan bir girişim ve Hyperloop önerisi de araçların vakumlu tünellerde sıkışıp kalmasına açık bir öneri.

Musk’ın tasarladığı, banliyölerde yaşamayı öngören (ve sürdürülebilir olmayan) gelecek. Tesla / YouTube

Musk’ın yakınlarda dile getirdiği, toplu taşımanın bir “baş belası” olduğu, “toplu taşıma araçlarındaki bir yığın rastgele yabancıdan birinin bir seri katil olabileceği” gibi yorumları dikkate alınırsa, bu şaşırtıcı değil. Bireysel ulaşıma değer veriyor, çünkü diğer insanların yakınında olmayı sevmiyor— hatta yorumlarına bakılırsa onlardan korkuyor gibi görünüyor — ancak herkesi kendi aracı içine tıkıştırmak da içinde yaşadığımız giderek daha yoğun biçimde kentleşen dünyaya uymuyor.

Gerçek şu ki, Musk ve onun gibi teknoloji dehalarına yaltaklanmak yerine, onların önerilerine eleştirel bir bakışla yaklaşarak bu önerilerden kimin gerçekten yararlanacağını ve bunların gerçek dünyada uygulanabilmesi için gereken önemli konuları göz ardı edip etmediğini görebilmeliyiz. Ulaşımla ilgili istekleriyle kar etme tutkularını çoğunluğun gereksinmelerinin önüne geçirmeye çalışan teknoloji CEO’larının bizi yanıltmasına göz yumamayız.

Teknolojinin ulaşım çözümleri işe yaramıyor

Sürücüsüz araçlar Silikon Vadisi’nin ulaşıma ilişkin tasarılarının temel ögesi ve medya da belli başlı şirketlerin bu tasarıların hemen gerçekleşeceğine yönelik iddialarını (Elon Musk gibi kişiler bunların iki yıl sonra gerçekleşeceğini, iki yıl geçtikten sonra da yine iki yıl sonra gerçekleşeceğini söylemiş olsa da) büyük ölçüde gerçek saydı.

Gerçekte sözü edilen teknolojiler iki yıl sonra uygulamaya geçirilmeyecek, en azından direksiyonu olmayan ve karşılaştıkları her yol ve hava koşulunda hareket edebilen sürücüsüz araçlar hemen gerçekleşmeyecek. Birçok teknoloji ve otomotiv şirketi Musk’ınkine benzer bir zaman çizelgesine sahipti ve neredeyse hepsi tarihlerini 2021 ve sonrasına kaydırdı. Geniş ve boş banliyö yollarında, açık ve güneşli havalarda araç sürmeyi öğrenen sürücüsüz araçlar, bir süre için büyük ilerleme kaydetmiş olsalar da, endüstrinin öncülerinden olan Waymo’dan elde edilen veriler, ilerlemenin durduğunu gösteriyor.

Önümüzdeki bir iki yıl içinde daha fazla sürücüsüz taksinin hizmet vermeye başladığını göreceğiz, ama bu araçlar 5. seviye değil, 4. seviye yeterliliğe sahip olacaklar. Bu da Phoenix, Arizona’da Waymo’nun verdiği hizmet gibi belirli alanlarda sınırlı olarak çalışacakları ve işlek trafiği olan kalabalık kent merkezlerinde yoğun yağmur ve karın sensörlerini engellemesiyle zorlanacakları anlamına geliyor. Onları bu durumlarla karşı karşıya bırakan Uber ve Tesla gibi şirketler, kaza ve trafik kuralı ihlallerine ilişkin raporlar çoğaldıkça zor duruma düşebilirler.

Ayrıca eğer herkesi kendi aracına koyarsak hepsi nereye gidecek? Musk trafik engelini aşmak isteyenler için bir yeraltı otomobil tüneli inşa etmek istiyor. Anlatım tarzından bu ulaşım yolunun herkese açık olacağı anlamı çıkıyor ama kısıtlı alan ve inşaat maliyetinin yüksekliği gibi gerçekler düşünüldüğünde bu yolların kullanımı zenginlere, ya da Musk’ın ilk planladığı tünelin onu iş yerinden rahatça evine ulaştırdığı düşünülürse, çok daha küçük bir gruba özgü olacaktır.

Musk’ın şehir içinde otomobille sıkışıklık olmadan ulaşım hayallerini gerçekleştirmek için gereken mühendislik becerisi. The Boring Company / YouTube

Musk, tünellerinin çoğunluğu dışlayacağını kabul etmiyor. Boring Company şirketini tünel açma maliyetini düşürmek için ön plana çıkarıyor ( hatta toplu taşımaya katkıda bulunabilir! )  ama yine de bu vurgusu cehaletini gösteriyor. Musk kendi yaklaşımının sonuç olarak tünel açma maliyetini düşüreceğini söylese de, Madrid, Seul ve Stockholm’daki metro projelerinin maliyetleri, zaten onun sadece kendisinin düşürebileceğini savunduğu fiyatlara ulaşmış durumda.

New York kentindeki metro projelerinin yüksek maliyetiyle ilgili New York Times araştırmasına göre Second Avenue mil başına 2,5 milyar dolara mal olmuş olsa da, Paris Metrosu‘ndaki benzer bir genişletme çalışmasının mil başına sadece 450 milyon dolara mal olacağı anlaşılıyor. Musk ABD’de ulaşım projelerinin yüksek maliyetlerine yol açan pek çok faktörü ya cehaletten ya da bilinçli olarak yanıltma amacıyla göz ardı ediyor. Hyperloop‘la ilgili sorun bu olabilir.

Musk, Hyperloop önerisini Kaliforniya’da seçmenlerin yüksek hızlı tren projesine onay vermesinden sonra, ancak daha inşaat başlamadan önce 2013’te ortaya koydu. Kulağa geleceğin projesi gibi geliyordu: Sizi San Fransisco ve Los Angeles arasında yarım saatte fırlatacak ve sadece 6 milyar dolara — yüksek hızlı trenden çok daha azına mal olacak bir vakumlu tünel. Bunda beğenmeyecek ne var? Çok fazla şey.

Önerilen hızın, yolcular üzerine uygulayacağı gücün son derece rahatsızlık verici hatta bulantıya yol açacak düzeyde olması bir yana, Hyperloop yüksek hızlı trenden çok daha az kişiyi taşıyabilecek: Saatte hat başına 12,000’e karşılık 3,360 kişi. Musk yüksek hızlı trenlerin enerji tüketimiyle ilgili düpedüz yalan söylerken, inşaat maliyetleri de bütünüyle gerçekçilikten uzak davrandı. Hyperloop’u inşa etmeyi deneyen şirketler, maliyetin Musk’ın teklifine kıyasla çok daha fazla olduğunu fark ettiler: 107 millik (172-km) Bay Area hattı, Musk’ın, San Francisco-Los Angeles hattı için tahmininin iki katına mal oluyordu.

Tünellerle ilgili durumda olduğu gibi, Kalifornia’nın yüksek hızlı tren yolu da uluslararası standartlara göre pahalıya mal oluyor. Çin’de bu tür projelerin maliyeti mil başına 27-33 milyon (km başına 17-21 milyon) dolar, Avrupa’da  bu maliyet mil başına 40–63 milyon (km başına 29-39 milyon) dolar; Kaliforniya’da ise mil başına yaklaşık 90 milyon (km başına 56 milyon) dolar. Bay Area Hyperloop projesi mil başına 84-121 milyon (km başına 52-75 milyon) dolar arasında bir maliyete sahip olacak. Yüksek hızlı trenin yüksek maliyeti teknolojiden değil, ABD’nin altyapı projelerine yaklaşım biçiminden kaynaklanan bir sorun.

Kendilerine çıkar sağlamak için gelişmeyi geciktiriyorlar

Medya bu biçimde sunmuyor olsa da gelişmeyi geciktirmek için uçuk kaçık fikirler ortaya atmak, Silikon Vadisi için yeni bir şey değil. Büyük teknoloji firmaları vergiden kaçınma konusunda dünya liderleri olsa da, teknolojik “yeniliklerin” çoğunun kamu araştırma fonlarından yararlanarak geliştirildiğini unutmayalım. Ne zaman toplu taşımayla ilgili bir referandum girişimi olsa, paylaşımla yolcu taşıyan ve sürücüsüz çalışan araç fikirleri, seçmenlerin otobüs ve metrolara yatırımların artırılmasına karşı çıkmaya ikna edilmesi için kullanılıyor, böylece otobüs ve metrolar geçmişin teknolojileri olarak sunuluyor — aslında bu son derece gerçek dışı bir önerme.

Gittikçe daha fazla kentleşen dünyamızda, toplu taşıma, çok sayıda insanın hızlı ve verimli biçimde ulaşımını sağlamak için vazgeçilmez. Teknoloji uzmanlarınca savunulan bireysel ulaşım aynı ölçüde verimli olamaz, çünkü herkesin kendi arabasını ya da gelişmiş aracını kullanması için yeterli yer yok, özellikle de kaldırımları genişletmek ve bisiklet yolları eklemek için yollar daraltılırken.

Musk ve beraberindeki teknoloji CEO’ları sürücüsüz araçların geleceği simgelediklerini savunuyorlar çünkü bu onların arzu ettikleri gelecek. Bir metroda sıradan insanların yanında olmak istemiyorlar — Musk’ın dediği gibi içlerinden biri seri katil olabilir! Kendilerini sıradan insanlardan bu kadar soyutlamak istemeleri kaygı verici, ama kent içi ulaşımın gerçekliği, nüfusun sadece küçük bir bölümünün bireysel ulaşımı kullanmasına olanak veriyor, o da artık kullanılamaz duruma gelene kadar. Bu kentlerimizde trafik sıkışıklığının bu kadar fazla olmasının nedenlerinden biri, basitçe bütün o arabalara yerin yetmiyor olması. Bunun çözümü de direksiyonun başına yapay zekanın geçmesi değil, insanların daha verimli yöntemlerle ulaşımını sağlamaktır.

Musk’ın, 21’inci yüzyılda otomotiv egemenliğinin sürmesini istemesinin nedeni, kişisel isteklerine ek olarak, finansal çıkarları. Bir otomobil şirketi var! Toplu taşıma ve yüksek hızlı tren çıkarlarına tamamen aykırı, bu yüzden de hiç gerçekleşmeyecek, ancak verimli ulaşıma kaynak ayırmaya karşı yapılan kampanyalarda bazı gruplarca kullanılabilecek fikirleri yaygınlaştırıyor.

Yonah Freemark / The Transport Politic

ABD’nin altyapısı çökerken ve geleceği inşa etmek bir yana, odaklanılan konu var olanı onarmakken, Çin ve Avrupa yüksek hızlı tren ve toplu taşıma için büyük ölçekli ağlar oluşturdu. Bu ülkelerin yurttaşları çok sayıda insanı taşımak için geliştirilmiş teknolojilerden yararlanırken, Amerikalılar süresi giderek artan ev ve iş arası günlük yolculuklarında mutsuzca arabalarında mahsur kalmış durumdalar.

Amerikalılar Silikon Vadisi ürünü zehirli boyalı şerbetleri ya da gıda yerine geçtiği söylenen “yüksek teknolojili” içecekleri içmekten vazgeçmeli ve otomobil bağımlılıklarından kurtulmalarını sağlayacak daha iyi ulaşım seçeneklerini talep etmeye başlamalı. Dar görüşlü muhafazakarların yoğun baskısına karşın ülke çapında kentler toplu taşımayı geliştirmek için referandumlar yaparken ve Kaliforniya yüksek hızlı tren hatlarıyla öncülük ederken, rüzgarın yönü değişiyor gibi görünüyor.

Kamu yatırımlarının refah üretmediği doğru değildir – sadece eyaletler arası otoyol sistemine bakın – ancak siyasi irade, teknoloji girişimcilerinin daha fazla incelenmesi ve hükümetin geleceğe tekrar yatırım yapması için kemer sıkma gündeminin sona ermesi gerekecektir. Bilim ve altyapıya yapılan büyük yatırımlar, Amerika Birleşik Devletleri’nin refah içinde olmasına yardımcı oldu ve Çin’in son on yılda gerçekleştirdiği şeye benzer şekilde, ulusal bir yüksek hızlı demir yolu ağı ve toplu taşımanın kitlesel genişlemesi, gerekli ileriye dönük hamle olacaktır. Amerikalılara, ülkelerinin hala harika şeyler başarabileceğini göstermek için.

Makalenin İngilizce Orijinali

Kanal İstanbul ÇED Raporuna dava açma süresi doldu

Kanal İstanbul projesine ilişkin ‘Çevresel Etki Değerlendirme Olumlu’ kararının iptali ve yürütmenin durdurulması talebiyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aleyhine dava açmak için verilen süre doldu. Bu süre zarfında projeye karşı çıkan meslek odaları, barolar, siyasi partiler ve yurttaşlar İdare Mahkemeleri’ne başvurdu.

14 barodan toplu dava

Dava açma işlemlerinin son günü olan 17 Şubat’ta 14 Baro birlikte ÇED kararına karşı dava açtıklarını duyurdu. Barolar arasında; Ankara, Adana, Antalya, Artvin, Aydın, Balıkesir, Bursa, Gaziantep, Hatay, İzmir, Kırklareli, Mersin, Şanlıurfa ve Yalova Baroları yer aldı.

Yurttaşlarla kurumlar bir arada

Birçok ekoloji örgütü de vekaletler aracılığıyla birleşerek Kanal İstanbul’a karşı itirazlarını mahkeme yoluyla dile getirdi. 14 kurumun yanı sıra 203 yurttaşın yer aldığı davadaki kurumların isimleri ise şu şekilde:

Ekoloji Kolektifi Derneği, Ege Çevre Kültür Platformu Derneği (EGEÇEP), Doğa Derneği, Yeşil Artvin Derneği, Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Mersin Çevre Dostları Derneği, Çevre ve Tüketici Koruma Derneği, Antakya Çevre Koruma Derneği, İskenderun Çevre Koruma Derneği, Tarsus Çevre Koruma Kültür Ve Sanat Merkezi Derneği, TMMOB Peyzaj Mimarları Odası, Saray Doğayı Koruma Derneği, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi, Kuzey Ormanları Savunması

Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu- Küçükçekmece eylemi

İBB ve HDP’den ayrı davalar

Daha önceki süreçte de İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nde ÇED Olumlu kararına karşı dava açmıştı. Halkların Demokratik Partisi (HDP) de Kanal İstanbul projesi için hukuksuz ve gayrimeşru bir şekilde ÇED olumlu kararı verildiğini belirtmiş ve İstanbul İdare Mahkemesi’ne dava dilekçesini sunmuştu.

 

 

Gezi Davası öncesi 1376 yurttaştan ‘Ben de oradaydım’ açıklaması

Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala’nın tutuklu, 15 kişinin ise tutuksuz yargılandığı Gezi Davası‘nın 18 Şubat Salı günü yapılacak altıncı duruşmasından önce “Ben de oradaydım”  başlıklı bir metin yayınlandı.

Aralarında sanatçıların, gazetecilerin, yazarların, insan hakları savunucularının, iş insanlarının da bulunduğu toplam 1376 kişinin imzaladığı metin şu şekilde:

Ben de oradaydım, ağaçlar, nehirler, dağlar kardeşim olduğu için

Ben de Gezi’deydim, düşüncemi özgürce söyleyebileyim diye

Ben de oradaydım, birlikte eylemenin, dayanışmanın güzelliğini yaşamak için

Ben de Gezi’deydim, kimse ne giydiğime, kaç çocuk doğuracağıma, gülüp gülmeyeceğime karışmasın diye

Ben de oradaydım, yaşadığım şehir beton yığınına dönmesin diye

Ben de Gezi’deydim, barış içinde yaşamak istediğim için

Hepimiz oradaydık. Gezi’de dile gelen bu toplumun özlemleri ve talepleridir yargılanamaz.

İmzalar

A. Ayben Altunç, A. Serdar Esen, A. Serdar Denktaş, Abdullah Çiftçi, Abdullah Demirbaş, Abdullah Düzgün, Abdullah Genç, Abdullah Koç, Abdullah Özbağcı, Abdullah Şener, Abdülhakim Daş, Abdülkadir Özkara, Adil Okay, Adnan Bostancıoğlu, Adnan Genç, Adnan Gölpınar, Adnan Özsökmenler, Adnan Varmaz, Adnan Yıldız, Ahmet Aykaç, Ahmet Çakmak, Ahmet Çömez, Ahmet Dindar, Ahmet Dumlu, Ahmet Ergun, Ahmet Ersoy, Ahmet Faruk Ünsal, Ahmet Kardam, Ahmet Kaygusuz, Ahmet Kılıç, Ahmet Okumuş, Ahmet Oral, Ahmet Ortaçdağ, Ahmet Sema Karadağ, Ahmet Şahin, Ahmet Tonak, Ahmet Yücegönül, Ahsen Esmer, Ahu Rubacı, Akın Atauz, Akın Birdal, Akın Dirik, Akın Güre, Akın Tek, Akın Türe, Akif Kurtuluş, Aksel Ağan, Alev Girli, Ali Açan, Ali Akal, Ali Bilge, Ali Burhan Ersan, Ali Çerkezoğlu, Ali Fuat Devecioğlu, Ali Fuat Karaöz, Ali İhsan Bekmezci, Ali İhsan Dalgıç, Ali ihsan Dinçar, Ali Kenanoğlu, Ali Mert Samen, Ali Onur, Ali Sesal, Ali Şana, Ali Şeker, Ali Şimşek, Ali Uçansu, Ali Yıldırım, Ali Yıldız, Ali Yüksel Şahin, Alican Önlü, Alican Seren, Alican Ünlü, Alidost Numan, Alihan Yavuz, Aliye Hitchcock, Alper Taş, Altan Aydın Kadayıfçı, Anıl Taşdöğen, Arat Dink, Arif Arslan, Arif Belgin, Arif Can Genç, Arif Çine, Arif Kümbül, Armağan Kargılı, Arzu Çerkezoğlu, Asaf Zeki Yüksel, Aslı Emek Kaygısız, Aslı Odman, Aslı Özdoyuran, Aslı Takanay, Asuman Demircioğlu, Ata Yazıcıoğlu, Atıf Aydın, Atike Zeynep Kılıç, Atilla Kılıç, Attila Durak, Attila Tuygan, Aybek Gözükızıl , Ayca Alemdaroğlu, Ayça Telgeren, Ayda Köseoğlu, Ayda Özlü Çevik, Aydın Bodur, Aydın Cıngı, Aydın Engin, Aydın Selcen, Aydın Taşdoğan, Aydogan Kars, Ayfer Akşit Hortaçsu, Ayfer Duldul, Ayfer Tunç, Ayhan Çelik, Ayhan Ergenç, Ayhan Uruç, Ayhan Yılmaz, Ayla Atalay, Ayla Sümer Tsekkas, Ayla Tokmak, Aylin Hacaloğlu, Aynur Gülsoy, Aynur Özuğurlu, Aysel Güzel, Aysel Sağır, Aysu Aymaz, Aysun Hankuet, Ayşe Acar Başaran, Ayşe Akbulut, Ayşe Akdeniz, Ayşe Bakkalcı, Ayşe Bilge, Ayşe Bugay, Ayşe Cemal, Ayşe Çamalan, Ayşe Çavdar, Ayşe Erdem, Ayşe Erzan, Ayşe Ferda Caner, Ayşe Filiz Gencer, Ayşe Gözen, Ayşe Güngör, Ayşe Kalatay, Ayşe Köse Badur, Ayşe Kulin, Ayşe Lebriz, Ayşe Müjde Türedi, Ayşe Sarısayın, Ayşe Sezer, Ayşe Sümer, Ayşe Sürücü, Ayşe Toprak, Ayşe Ülkü Özakın, Ayşe Yetmen, Ayşe Yıldırım, Ayşegül Altıntaş, Ayşegül Cebenoyan, Ayşegül Devecioğlu, Ayşegül Ertan, Ayşegül Kaya, Ayşen Candaş, Ayşen Şahin, Ayşın Ekinci, Ayşın Yeşilay İnan, Aytaç Yüksel, Aytekin Dedebek, Ayten Alkan, Aytül Kaplan, Azad Barış, Azat Öztürk, Aziz Uslu, Bahadır Altan, Bahan Gökçe, Bahri Gedik, Baki Balka, Banu Can, Banu Cennetoğlu, Baran Tuncer, Barbaros Şansal, Barış Açıkgöz, Barış Uygur, Baskın Oran, Bayram Erzurumluoğlu, Bedahet Tosun, Bedri Arık, Behçet Ağace, Behçet Çelik, Behiye Erinç Taş, Belgin Koç, Belgin Şahin, Belkis Ahi, Belma Fırat, Benoit Hankuet, Beril Eyüboğlu, Berk Şenol, Berke Gençce, Berke Göl, Berrin Kurtoğlu, Betigül Ceylan, Betül Cinmen, Beydağ Tıraş Öneri, Beyza Üstün, Bilal Gerçek, Bilal Şadi Oğuz, Bilge Gülsoy, Bilge Oykut, Bilgesu Sümer, Binnaz Toprak, Binnur Tanrıverdi, Bircan Yorulmaz, Birgül Erdinç, Birol Ozan, Birsen Güneysu Kalender, Birsen Temir Saraç, Birsen Tezer, Bora Edis, Burak Delier, Burak Şuşut, Burcu Çolak, Burcu Oy, Burhan Atar, Burhan Sönmez, Bülent Atamer, Bülent Aydın, Bülent Bilmez, Bülent Dilaveroglu, Bülent Erdem, Bülent Mumay, Bülent Müftüoğlu, Bülent Sankur, Bülent Şık, Bülent Tuna, Bülent Utku, Bülent Yılmaz, Büşra Ersanlı, C. Murat Özgünay, Cabbar Barış, Cahit Mete, Canan Arın , Canan Yüce , Candan İmrak, Candan Yıldız, Canset Big Aksel, Cavit Uğur, Celal Ay, Celal Başlangıç, Celal Işık, Celal Korkut Yıldırım, Celal Polat, Celalettin Can, Cem Egeli, Cem Hamalı, Cem İşmen, Cem Özçelik, Cem Tüzün, Cem Uzkan, Cemal Küçükbaş, Cemal Polat, Cemal Şahan, Cemal Yardımcı, Cemalettin Canlı, Cemre Erul, Cenan Çağlar, Cengiz Aktar, Cengiz Altuğ, Cengiz Arın, Cengiz Babalık, Cengiz Cemri, Cengiz Gedikoğlu, Cengiz Karakuş, Cengiz Miroğlu, Cengiz Şanlı, Cengizhan Güngör, Cenk Güray, Cenk Yiğiter, Ceren İskit, Cevahir Coşkun, Cevdet Akgün, Ceyda Can, Ceyda Yeşilay, Cihan Alkan, Cihan Baysal, Cihan Faruk, Cihan Pelen, Cihan Şahin, Cihandar Yılmaz, Cihangir Yalçınkaya, Cihat Sevim, Civan Özkanoğlu, Coşkun Özçelik, Cumhur Bilgiç, Cüneyt Vardar, Çağatay Yağcı, Çayhan Dervişoğlu, Çelik Kefeli, Çetin Ali Nergis, Çiğdem Aydın, Çiğdem Cidam, Çiğdem Erkan, Çiğdem Gülbayır, Çiğdem Karabağlı, Çiğdem Özkara, Çiğdem Öztürk, Çiğdem Rençber, Çiğdem Turgay, Defne Halman, Demet Akay, Demet Parlar, Demir Akman, Deniz Gümüşel, Deniz Güngören, Deniz Kurtuluş Özgünay, Deniz Mukan, Deniz Özkan, Deniz Subaşı, Deniz Sun, Deniz Yıldız, Derya Bengi, Derya Nüket Özer, Derya Şimşek Aksakal, Derya Tolgay, Derya Yılmaz, Didehan Dikici, Didem Gençtürk, Didem Göçer, Didem Pekün, Dilan Taşdemir, Dilara Akay, Dilara Akman, Dilek Çelikbilek, Dilek Dindar, Dilek Dobrucalı, Dilek Gökçin, Dilek Hattatoğlu, Dilek Kalça, Dilek Karabulut, Dilşa Deniz, Dilşat Canbaz, Doğan Çakmak, Doğan Özgüden, Doğan Taşkıran, Dursun Bektaş, Dursun Öztürk, Dursun Yıldırım, Duygu Karanlık, Duygu Melek Sürücü, Ebru Günay, Ebru Öztürk, Ebru Tülümen, Ecevit Ceylan, Ediz Hafızoğlu, Efkan Bolaç, Ekin Yılmaz Öztürk, Ekrem Baran, Ekrem Örenyol, Ekrem Takışoğlu, Elif Dikmen, Elif Sırlıoğlu, Elif Tatar, Emel Akal, Emel Deniz, Emel Homan, Emel Kurma, Emil Eker, Emin Ekici, Emin Yaşar, Emine Bekar, Emine Dayıoğlu, Emine Nur Çakır, Emine Türkmen, Emine Uşaklıgil, Emrah Sakallı, Emre Can Sarısayın, Emre Çetin Gürer, Emre Kardeş, Emre Pekgönenç, Emre Yılmaz, Ender Seren, Engin Olcay, Ercan Çağıran, Ercan İpekçi, Ercan Jan Aktaş , Ercan Özel, Ercan Zincir, Erdal Demir, Erdal Karayazgan, Erdem Çipa, Erdem Üngür, Erden Kosova, Erdoğan Aydın, Erdoğan Bayram, Erdoğan Dilber, Erdoğan Kahyaoğlu, Erdoğan Tanyel, Erdoğan Yıldız, Eren Bahser, Eren Küçükerdem, Ergem Hakcan, Ergin Cinmen, Ergun Babahan, Ergün Kılıç, Erhan Uyanık, Erkan Baş, Erol Çırak, Erol Demir, Erol Kaçar, Erol Katırcıoğlu, Erol Kızılelma, Ertuğrul Basmacı, Ertuğrul Kürkçü, Ertuğrul Mavioğlu, Ertuğrul Öksüz, Esen Arslandoğan, Esen Çamurdan, Esen Mutluay Ülgenerk, Esin Asena, Esmehan Aykol, Esra Akcan, Esra Alkan, Esra Koç, Esra Mungan, Evin Doğu, Evrim Kavcar, Eylem Can, Eylem Emel Yılmaz, Eylem Tuncaelli, Eyüp Akgün, F. Celal Sayarer, Fahrettin Atalmış, Fahrettin Karayel, Faik Borteçen, Faruk Dığış , Faruk Özdemir, Faruk Özkılınç, Fatih Polat, Fatin Kanat, Fatma Bostan Ünsal, Fatma Dikmen, Fatma Gök, Fatma Gökçe, Fatma Kurtulan, Fatma Zengin, Fatmagül Berktay, Fatoş Negiş, Feleknas Uca, Feray Seleker, Ferda Caner, Ferda Önen, Ferhan Umruk, Ferhat Kentel, Ferhat Tunç, Ferhun Özgür, Feride Eralp, Feridun Şaşal, Ferit Barut, Feryal Bekdik, Ferzan Yıldırım, Fethi İnan, Fevzi Karahan, Fevziye Ünal, Feyha Karslı, Feyzi Erçin, Fırat Arapoğlu, Fırat Seren, Fidan Eroğlu, Fidan Türkent, Figan Erozan, Figen Ertem, Figen Ildır, Figen Öcal, Fikret Öztop, Fikri Sağlar, Filiz Ekinek, Filiz İçli, Filiz Kahraman, Filiz Kalkan, Filiz Karahasanoğlu, Filiz Karakuş, Filiz Kardam, Filiz Kerestecioğlu, Filiz Şahin, Firdevs Güremen, Fisun Görkem, Fulya Erdoğan, Fulya Kanra, Fulya Öney, Funda Kaptanoğlu, Funda Oral, Füsun Kayra, Füsun Oğuz, Füsun Topuz, Galip Yazgan, Gamze Öğüt, Garabet Orunöz, Garo Kapriyelyan, Garo Paylan, Gaye Boralıoğlu, Gaye Onurer, Genco Erkal, Gençay Gürsoy, Gizem Kastamonulu, Gonca Şencan, Goncagül Gedikoğlu, Gökçe Öztürk , Gökhan Ahi, Gökhan Çağıran, Göknur Yumuşak, Göksun Gökçe Göndermez, Gönenç Atikler, Gönül Duygulu, Gönül Erterzi, Gönül İlhan, Gönül Sevindir, Gül Meriç, Gülcan Günay, Gülgün Özdil, Gülistan Koçyiğit, Güliz Kaptan, Güliz Sağlam, Gülizar Laçin, Güllüsah Sırlıoğlu, Gülnihal Tezer, Gülnur Aksop, Gülsen Çapa, Gülseren Mungan, Gülseren Onanç, Gülsüm Ağaoğlu, Gülsüm Nazlıoğlu, Gülsüm Sami, Gülsün Sop, Gülşen Altınova, Gülten Caniklioğlu, Gülten Gülay, Gülten Öztürk, Gümüş Özdeş, Günal Kurşun, Günay Göksu Özdoğan, Günay Kubilay, Günay Polat, Güneş Akçay, Güneş Murat Tezcür, Güngör Erçil, Güngör Kurubaş, Günseli Baki, Günseli Kaya , Günseli Ünlütürk, Gürel Tüzün, Gürhan Ertür, Gürkan Develi, Gürsel Caniklioğlu, Güven Güzeldere, Güzide Kosifoğlu, Güzin Tümer, H. Yüksel Biçen, Habip Eksik, Hacer Ansal, Hacer Yıldırım, Hakan Ataman, Hakan Dilmeç, Hakan Ezgin, Hakan Güneş, Hakan Gürvit, Hakan Örmen, Hakan Sönmez, Hakan Tahmaz, Hakim Tokmak, Hakkı Çetin Özdemir, Hakkı Kazan, Hakkı Özçelik, Hakkı Uysal, Hale Soygazi, Hale Tenger, Halenur Bilgi, Halil Çamalan, Halil Dönmez, Halil Enis Karal, Halil Ergün, Halil Yenigün, Halim Bulutoğlu, Haluk Ağabeyoğlu, Haluk Kaya, Haluk Korkmaz, Haluk Soysal, Haluk Ünlü, Hamdi Ataoğlu, Hamdi Özkara, Hamdi Öztürk, Hamide Bezirci, Hamide Koyukan, Hamza Işık, Handan Yalvaç, Hanife Yüksel Vanvolsem, Harika Günay Karataş, Harun Turgan, Hasan Alikemal, Hasan Cemal, Hasan Cevat Özdil, Hasan Fehmi Nemli, Hasan Gürkan, Hasan Kara, Hasan Köse, Hasan Özgüneş, Hasan Şalcıav, Haşim Kara, Haşmet Camcı, Hatice Kuzu, Hatice Ödemiş, Hatice Özer, Hayati Demir, Haydar Ergülen, Hayko Bağdat, Hayrettin Belli , Hayri Çırak, Hayriye Burakçı, Hazım Özdemir, Hikmet Yurtsever, Hilal Ak, Hilal Kuey, Hilmi Kümbül, Hişyar Özsoy, Hulki Forta, Hüda Kaya, Hülya Demir, Hülya Gülbahar, Hülya Havadır, Hülya Kanra, Hülya Karadeniz, Hülya Kurt, Hülya Oğuz, Hülya Savran, Hülya Uygun, Hürriyet Karadeniz, Hürriyet Yergün, Hüsamettin Alper, Hüsamettin Ersözlü, Hüseyin Çağlar, Hüseyin Demirdizen, Hüseyin İzzet İren, Hüseyin Kaçmaz, Hüseyin Kahraman, Hüseyin Öztürk, Hüseyin Palaz, Hüseyin Saçıkara, Hüseyin Sarıbaş, Hüseyin Sarısayın, Hüseyin Taka, Hüseyin Topaloğlu, Hüseyin Yaman, Hüsniye Demirci, Hüsnü Öndül, Irfan Bulut , Irmak Zileli, Işık Alpman, Işık Yenersu, Işıl Özgentürk, Işıl Ünal, İbrahim Akın, İbrahim Aycan, İbrahim Coşkun, İbrahim Kilciler, İbrahim Sinemillioğlu, İhsan Eliaçık, İjlal Gitmez, İlayda Akın, İlhami Şen, İlhan Bayar, İlkay Alptekin Demir, İlke Çandırbay, İlknur Birol, İlter Sayın, İlyada Akın, İlyas Boydak, İnan Ulusan, İnci Asena, İnci İşbulur, İnci Tuğsavul, İpek Teker Demircioğlu, İrem Afşin , İrem Yapıcı, İrfan Bulut, İrfan Demirtaş, İrfan Keskin, İshak Karakaş, İsmail Akyol, İsmail Çiftçi, İsmail Demir, İsmail Hakkı Sabay, İsmail Karademirci, İsmail Ünsal, İsmet Hüsrevoğlu, İsmet Yılmaz, İzzet Pembeci, Jaklin Çelik, Jale Özgentürk, Jale Sarıdoğan, Jülide Kural, K. Armağan Aydın, Kader Ayyıldız, Kadir Akın, Kadir Çoskun, Kadriye Göbüt, Kamber Ağcaoğlu, Kasım Kaplan, Kazım Bayraktar, Kazım Sarıkaya, Kazım Şaroğlu, Kazım Yazırlı, Kazım Yılmaz, Kebire Yücesan Friebel, Kemal Aytaç, Kemal Bülbül, Kemal Işıktaş, Kemal İsaoğlu, Kemal Karataş, Kemal Peköz, Kemal Tuncaelli, Kemal Ulaş, Kemalettin Yıldız, Kenan Işık, Kerem Karapazar, Kerem Öktem, Kerim Aslan, Kıvılcım Türkay, Kızılca Yürür, Kiymet Coşkun, Kocer Karatepe, Koray Doğan Urbarlı, Koray Düzgören, Kuban Altınel, Kudret Ünal, Kurtuluş Kaya, Kutluhan Özdemir, Kübra Altunel, Kürşad Tosun, Lale Tayla, Lara Fresko, Latif Şimşek, Latife Akyüz, Latife Tekin, Leif Niord, Levent Akcasu, Levent Aymaz , Levent Babacan, Levent Gültekin, Levent Hacıoğlu, Levent Özütemiz, Levent Sert, Levent Tüzel , Ludmilla Büyüm, Ludmilla Denisenko, Lütfiye Bozdağ, M. Ali Coşkun, M. Celadet Gaydalı, M. Deniz Güman, M. Fatih Çam, M. Necati Besler, M. Şemsettin Dikmen, Macide Oytay, Mahfuz Güleryüz, Mahir Adım, Mahir Senemoğlu, Mahmut Balpetek, Mahmut Boynudelik, Mahmut Çavlı, Mahmut Güney, Mahmut Koyuncu, Mahmut Laçiner, Mahmut Memduh Uyan, Mahmut Nuri Atay, Mamo Polat, Maral Müdok, Masuk Erdem, Maya Arıkanlı Özdemir, Mebuse Tekay, Mediha Özdemir, Mefaret Seyhan, Mehdi Erdoğmuş , Mehmet A. Oturan, Mehmet Aktürk, Mehmet Arman Üge, Mehmet Celal Gümüş, Mehmet Deniz, Mehmet Doğan, Mehmet Güç, Mehmet Harman, Mehmet Kara, Mehmet Kipmen, Mehmet Necati Besler, Mehmet Onur Yılmaz, Mehmet Özkan, Mehmet Rasgelener, Mehmet Rüştü Tiryaki, Mehmet Saim Akdöl, Mehmet Şahin, Mehmet Tekin, Mehmet Ülker, Mehtap Erol, Mehtap Köroğlu, Mehveş Evin, Mehveş Güney, Melda Akbaş, Melda Aras Ertekin, Melda Omay, Melda Onur, Melek Diker Yücel, Melek Göregenli, Melek Güzeloğlu, Melek Layık, Melek Özman, Melek Taylan, Melike Ceyda Yeşilay, Melis Gedikoğlu, Meltem Ergene, Meltem Işık, Mensur ışık, Meral Bekar , Meral Camcı, Meral Danış Beştaş , Meral Yalnızca, Meral Yılmaz, Merih Güldür, Merin Sever, Meryem Gülbudak, Meryem Koray, Meryem Turan, Mesut Karaoğlan, Mesut Şener, Metin Bakkalcı, Mevlüt Ülgen, Meyzi Barın, Mihail Vasilliadis, Mikail Balaban, Mine Eder, Mine Kılıç, Mithat Sancar, Mualla Erdem, Muammer Çelik, Muammer Sağır, Muhammet Kantekin, Muhan Başak, Muhsin Dalfidan, Murat Akagündüz, Murat Alpaslan, Murat Belge, Murat Can Güvem, Murat Cemal Yalçıntan, Murat Çepni, Murat Deha Boduroğlu, Murat Gümrükçüoğlu, Murat Sarısaç, Murat Sütçüoğlu, Murat Uyurkulak, Murathan Mungan, Musa Akyol, Musa Farisoğulları, Musa İbrahim Övgün, Musa Pir, Mustafa Atalay, Mustafa Cinkılıç, Mustafa Demirkanlı, Mustafa Devecioğlu, Mustafa Dok, Mustafa Elveren, Mustafa Emre Yılmaz, Mustafa Kaya, Mustafa Kemal Gönen, Mustafa Olaş, Mustafa Paçal, Mustafa Peköz, Mustafa Sarman, Mustafa Seçme, Mustafa Sezer, Mustafa Sönmez, Mustafa Şahser Şahin, Mustafa Şener, Mustafa Yazıcıoğlu, Muzaffer Doyum, Muzaffer Yazıcı, Müfit Özdeş, Müge Boztepe, Müjdat Hoşköseoğlu, Müjgan Uygur, Münevver Yılmaz, Münir Korkmaz, Müslüm Şimşek, Müyesser Yazaroğlu, Naci Adıgüzel , Naci Sönmez, Naciye Çidam, Nadi Altay, Nadir Kalfazade, Nadir Polat, Nadir Soydan, Nadire Mater, Nafi Altınoz, Nafiz Güleç, Nahide Ilgın, Nahide Tarhan, Nahit Tatar, Nalan Çelik, Nalan Dikeç, Nalan Gürsoy, Namık Koçak, Natan Nayır, Nazan Gökay, Nazar Büyü , Nazike Bilge, Nazmi Gür, Nebahat Dinler, Nebahat Sarp , Necati Çankaya, Necati Neşe, Necdet İpekyüz, Necdet Okcan, Necdet Önoğlu, Necdet Özevin, Necdet Saraç, Necdet Taşdemir, Necip Eraslan, Necmi Aksoy, Necmi Demir, Necmiye Alpay, Nefise Bazoğlu, Nejdet Göğüsdere, Nejla Okyay, Nejla Ünver, Nergiz Savran, Nermin Atılkan, Nermin Benardete, Nermin Bıçak, Nermin Savcı, Nermin Sungur, Nesim Ovadya İzrail, Nesli Öztürk, Neslihan Enöktem, Nesrin Nas, Nesrin Sungur, Nesrin Şenol, Nesteren Davutoğlu, Neş’e Seren, Neşe Erdilek, Neşe Özgen, Neşe Perihan Kulak, Neşe Yaşın, Nevin Aytekin, Nevin Güney, Nevzat Dinçer, Nevzat Erdal, Nevzat Onaran, Nihal Başıbüyük, Nihal Yücel, Nihat Falay, Nihat Gençosman, Nil Mutluer, Nilgün Açıkgöz, Nilgün Doğançay, Nilgün Günalp, Nilgün Nak, Nilgün Niord, Nilgün Yurdalan, Nimet Tanrıkulu, Nimet Yardımcı, Nimetullah Erdoğmuş, Niyazi Zorlu , Nizamettin Aktaş, Nizamettin Altepe Aydın, Nizamettin Sevim, Nur Atayakul, Nur Bekata Mardin, Nur Çakmak, Nur Dilara Yılmaz, Nur Öymen, Nur Tezel, Nuran İmir, Nuran Terzioğlu, Nuran Uslu, Nuray Buzkan, Nuray Sancar, Nurcan Baysal, Nurcan Özkaplan, Nurdan Arca, Nurdan Şahin, Nurettin Akbaş, Nurettin Bayram, Nurgül Arıkan, Nurgün Özdeş, Nurhizer Çağlar, Nuri Günay, Nuri Vardar, Nuriye Yıldız, Nurşen Bilgen Kadayıfçıoğlu, Nurtaç Yüksel, Nurten Baltacı Hisar, Nurten Ertuğrul, Nurten Mutlucan, Ogün Sarıçayır, Ohannes Keskin, Okan Cinemre, Okşan Bayülgen, Olcay Şimşek, Onur Fidangül, Onur Hamzaoğlu, Orhan Akbıyık, Orhan Alkaya, Orhan Altan, Orhan Altunışık, Orhan Aral, Orhan Doğançay, Orhan Esen, Orhan Sarıbal, Orhan Silier, Orhan Uzuner, Osman Yılmaz, Oya Akkuş, Oya Baydar, Oya Ersoy, Oya Özgüven, Ozge Alkan, Öget Tanör, Ömer Faruk Altuntaş, Ömer Faruk Kırnıç, Ömer Faruk Köstel, Ömer Faruk Tulgar, Ömer Güven, Ömer Laçiner, Ömer Madra, Önder Algedik, Önder Özdemir, Özcan Arca, Özdem Petek, Özden Dönmez, Özden Özdemir, Özen Çerençe, Özer Ülgen, Özge Açıkkol, Özge Aygen, Özge Çelik, Özge Ersoy, Özge Ersoy, Özge Ertem, Özgün Öztürk, Özgür Altın, Özgür Karagedik, Özgür Köksal, Özgür Mutlu Ulus , Özgür Yaşa, Özlem Atay, Özlem Özkan, Özlem Soysal, Özlem Türkmen, Özlem Yılmaz, Pakrat Estukyan, Pelin Uran, Perihan Koca, Perihan Sarı, Pero Dündar, Pervin Buldan, Pınar İzar, Pınar Kılıçer, Pınar Önen, Pınar Yiğitoğulları, Ragıp Zarakolu, Rahmi Öğdül, Rahmi Yıldırım, Rakel Dink, Rakel Sezer, Ramazan Dikici, Ramazan Kurt, Ramazan Yiğit Özatalay, Rasim Erer, Raşit Tükel, Rauf Uluç, Recai Akgöz, Recep Varol, Reha Eskidir, Renan Akman, Reşo Son, Reyan Tuvi, Rezzan Tuncay, Rıdvan Akar, Rıdvan Turan, Rıfat Şen, Rıza Türmen, Rober Koptaş, Roni Margulies, Ruziye Bayram, Rüksan Tuna, Sabahattin Derya Pekşen, Sadık Kaya, Sadiye Kızılöz, Saffet Uygur, Safiye Genli, Said Dede, Saime Tuğrul, Sait Çetinoğlu, Salih Erturan, Salih Zeki Tombak, Salim Kaplan, Sami Evren, Sarper Yıldız, Saruhan Oluç, Sebahattin Selim Erhan, Seçil Ege Değerli, Sedat Atalay, Sedat Kaya, Sedat Usta, Selahattin Aslan, Selahattin Karavul, Selahattin Okçuoğlu, Selahattin Okumuş, Selçuk Odabaşı, Selçuk Savcı, Selçuk Ülkü, Selda Asal, Selda Onurlu, Selim Çiçek, Selim Dalgıç , Selma Esen, Selma Gürkan, Selma Özkan, Selman Akın, Selman Büyükaşık, Sema Alpan Atamer, Sema Altan, Sema Bulutsuz, Sema Kaygusuz, Sema Öztürk, Sema Saydi, Sema Yiğit, Semi Alp, Semih Bilgen, Semiha Yüksel, Semra Dindar, Semra Güzel, Semra Somersan, Sencer Başat, Serdar Arat, Serdar Çamurlu, Serdar Gözelekli , Serdar Topal, Serhat Baysan, Serhat Ertuğral, Serkan Atayurt, Serkan Tanyıldızı, Serpil Arısoy, Serpil Kemalbay, Serpil Ünal, Serra Kadıgil, Sertaç Helvacıoğlu, Servet Aybey, Servet Dağürküden, Servet Tunç, Sevan Değirmenciyan, Sevda Karagedik, Sevgi Çekiç, Sevgi Mutlu, Sevil Atauz, Sevilay Özkurt, Sevim Cengizkan, Sevim Korkmaz Dinç, Sevin Okyay, Sevin Şeker, Sevinç Altan, Sevinç Derbent, Sevtap Akdağ, Seyfi Öngider, Seyit Nusret Öztürk, Seyla Benhabib, Seza Beytaş, Sezai Mertadam, Sezai Temelli, Sezgin Kartal, Sezgin Tüzün, Sezi Toprakçı, Sıdık Taş, Sırma Evcan, Sırrı Süreyya Önder, Sibel Akbaş, Sibel Çetingöz, Sibel Çimen, Sibel İplikçioğlu, Sibel Özbudun, Silva Özyerli, Simten Coşar, Sina Hıdır, Sinan Dalgıç, Sinan Tutal, Sinan Yücel, Siren İdemen, Suat Süslü, Sultan Bozyurt, Sumru Özsoy, Suna Tavlaşoğlu, Suphi Han, Süleyman Eryılmaz, Süleyman Karan, Süleyman Karataş, Süleyman Şadi Gür, Süreyya Kemal Çakıroğlu, Şadi Erten, Şahide Çömez, Şahika Yüksel, Şamil Bulut, Şanar Yurdatapan, Şebnem Bitik, Şebnem İşigüzel, Şebnem Korur Fincancı, Şehbal Şenyurt Arınlı, Şemsa Özar, Şemse Kutsal, Şenay Göncü, Şener Büyükbeştaş, Şengül Tarhan Buztaş, Şengün Kılıç, Şenol Akyol, Şenol Karakaş, Şeref Yıldız, Şerif Dursun, Şerif Kaynar, Şerife Zeynep Targu, Şermin Külahoğlu, Şevin Coşkun, Şeyda Ataş, Şeyda Kütük, Şeyma Arsel, Şirin Avcı, Şule Aytaç, Şükran Bekar, Şükran Çoşkun, Şükran Şakir, Şükrü Munoğlu, Taciser Belge, Tahir Sargın, Tahsin Topçu, Tahsin Yeşildere , Talat Alaşalvaroğlu, Talat Canpolat, Taner Bilgiç, Tansel Korkmaz, Tarık Günersel, Tarık Ziya Ekinci, Tayfun Mater, Taylan Turan, Tayyip Temel, Tekin Kural, Temel Demirer, Tennur Koyuncuoğlu, Tijen Tunali, Timur Ertekin, Tolga Temüge, Tolga Tören , Tuba Torun, Tuğba Yeşilay, Tuğçe Tuğ, Tuğrul Eryılmaz, Tuma Çelik, Tuna Altınel, Tunca Subaşı, Tuncer Karakaya, Tunç Çelebi  Turan Cemal Eke, Turap Günay, Turgay Kadiroğlu, Tuygan Yıldırım, Tülay Taşyar, Tülin Dursun, Tümay Hatimoğulları, Türkan Gündede, Türkan Kentel, Türkan Uzun, Türkan Yıldız, Türkan Yılmaz, Tüten Ateş Cinol, Ufuk Saka, Ufuk Uras, Uğur Tunçol, Uğur Yetimoğlu, Ulus Atayurt, Umut Subaşı, Ülkü Sağır, Ümide Aysu, Ümit Erdem, Ümit Koç, Ümmühan Bahar, Ümmüşen Gürsoy, Ümran Serhan, Ünal Çakır, Ünal Karasu, Ünal Kuzgun, Ünsal Dinçer, Ünsal Günal, Üstün Güvener, Üzeyir Karayürek, Vadia Yeşim Bayanoğlu, Vecdi Sayar, Vedat Şentöregil, Vehbi Aykota, Veysel Duman, Viktorya Çiprut, Vilson Akbaş, Volkan Cidam, Volkan Lengerli, Volkan Taş, Yahya Karagöl, Yahya Murat Alpaslan, Yakın Ertürk, Yakup Avcı, Yakup Kangırtay, Yalçın Alaca, Yalçın Ergündoğan, Yaman Öğüt, Yaprak Karataş, Yaprak Zihnioğlu, Yasemin Ahi, Yasemin Aloğlu, Yasemin Bektaş, Yasemin Seyben, Yaşar Balcı, Yaşar Kambur, Yaşın Keskin, Yavuz Okçuoğlu, Yazgülü Aldoğan, Yeliz Örer, Yeşim Akbulut, Yeşim Aslan, Yeter Keskin, Yıldırım Şahin, Yıldırım Şahin, Yıldız Hazer, Yıldız Önem, Yılmaz Şahin, Yiğit Acar, Yiğit Bener, Yunus Keysan, Yurdagül Erkoca, Yusuf Ataş, Yusuf Çakır, Yusuf Kara, Yücel Çağlar, Yücel Demirer, Yücel Göktürk , Yücel Tunca, Yüksel Akgün, Yüksel Kilim, Yüksel Okumuş, Zale Karademir, Zehra Aksu Yılmazer, Zehra Arat, Zehra Çağıl, Zehra Şenoğuz, Zeki Murat Güneş, Zeki Sarı, Zeki Yalçındere, Zerrin İren Boynudelik, Zerrin Kurtoğlu, Zeycan Alkış, Zeynel Özen, Zeynep Aliye, Zeynep Altıok, Zeynep Göğüş, Zeynep Günsür, Zeynep Oral, Zeynep Pekiner, Zeynep Tanbay, Zeynep Taymas, Zeynep Tül Akbal Süalp, Zeyno Üstün, Zişan Kürüm, Ziya Halis, Ziya Kaya, Ziya Taner Koçak, Ziya Uncu, Zuhal Macit, Züleyha Gülüm, Züleyha Önal, Zülfü Livaneli.

#YargıYokİnfazVar

16 Şubat akşamı, saat 19:00’da, davadaki hukuksuzluklara dikkat çekmek amacıyla Twitter hesaplarından bir kampanya başlatıldı. Kampanyada yargılama sürecinde yaşanan adaletsizlikler #YargıYokİnfazVar mesajıyla paylaşılıyor.

 

En mutlu olanlar okul yüzü görmeyenler

Türkiye İstatistik Kurumu‘nun (TÜİK) 2019 Yaşam Memnuniyeti Araştırması’na göre,  mutlu olduğunu beyan eden 18 ve üzeri yaştaki bireylerin oranı 2018 yılında yüzde 53.4 iken,  2019 yılında yüzde 52.4 oldu.

Mutsuz olduğunu beyan eden bireylerin oranı ise 2018 yılında yüzde 12.1’den 2019 yılında yüzde 13.1’e çıktı.  Mutluluk oranı 2003 yılından beri en düşük seviyede.

Mutlu olduğunu beyan eden erkeklerin oranı 2018 yılında yüzde 49.6 iken 2019 yılında yüzde 47.6 oldu. Kadınlarda ise bu oran 2018 ve 2019 yıllarında değişmeyerek yüzde 57 olarak beyan edildi.

Evliler bekarlara göre daha mutlu

 

Genel mutluluk düzeyi (%), 2003-2019.

Araştırmada, evli bireylerin, evli olmayanlara göre daha mutlu olduğu belirlendi. Mutlu olduğunu belirten evli bireylerin oranı 2019 yılında yüzde 55.6 iken evli olmayanlarda bu oran yüzde 45.1 olarak kayda geçti.

Evli olanların mutluluk düzeyi cinsiyete göre incelendiğinde; evli erkeklerin yüzde 50.6’sının, evli kadınların ise yüzde 60.2’sinin mutlu olduğu gözlendi.

En mutlular 65 ve üzeri yaş grubu

Yaş gruplarına göre mutluluk düzeyi incelendiğinde, 65 ve üzeri yaş grubu, 2018 yılında yüzde 61.2, 2019 yılında ise yüzde 58.5 ile en yüksek mutluluk oranının görüldüğü yaş grubu oldu.

En düşük mutluluk oranı ise 2018 yılında yüzde 47.8 ile 45-54 yaş grubunda görülürken 2019 yılında yüzde 48.7 ile 55-64 yaş grubunda gözlendi.

Eğitimsizler en mutlu

Eğitim durumuna göre mutluluk düzeyi incelendiğinde, 2019 yılında en yüksek mutluluk oranı, yüzde 55.4 ile hiç okul bitirmeyenlerde görüldü. Bunu sırasıyla, yüzde 52.7 ile yükseköğretim mezunu, yüzde 52.3 ile ilköğretim veya ortaokul mezunu, yüzde 51.8 ile ilkokul mezunu ve yüzde 50.8 ile lise ve dengi okul mezunu bireyler takip etti.

Bireylerin mutluluk kaynağı olan kişiler incelendiğinde, kendilerini en çok ailelerinin mutlu ettiğini belirtenlerin oranı, 2019 yılında yüzde 74.1 olurken bunu sırasıyla, yüzde 12.8 ile çocuklar, yüzde 3.8 ile kendisi, yüzde 3.7 ile eş, yüzde 2.5 ile anne/baba ve yüzde 1.6 ile torunlar takip etti.

En çok sağlıklı olmak mutlu ediyor

Bireylerin mutluluk kaynağı olan değerler incelendiğinde, kendilerini en çok sağlıklı olmanın mutlu ettiğini ifade edenlerin oranı 2019 yılında yüzde 69.9 olurken, bunu sırasıyla yüzde 14.3 ile sevgi, yüzde 9.2 ile başarı, yüzde 4.2 ile para ve yüzde 2.1 ile iş takip etti.

En yüksek memnuniyet asayiş hizmetlerinde 

Kamu hizmetlerinden memnuniyet düzeyleri incelendiğinde 2019 yılında asayiş hizmetlerinden memnun olduğunu beyan edenlerin oranı yüzde 75.5 olurken, bunu sırasıyla yüzde 72.2 ile ulaştırma, yüzde 67.1 ile sağlık, yüzde 61.1 ile Sosyal Güvenlik Kurumu, yüzde 54.8 ile eğitim ve yüzde 53.5 ile adli hizmetlerden memnuniyet takip etti.

Kendi geleceklerinden umutlu olduğunu beyan eden bireylerin oranı 2019 yılında yüzde 70 oldu. Kendi geleceklerinden umutlu olan erkeklerin oranı yüzde 69 iken kadınlarda bu oran yüzde 70.8 oldu.

 

‘Hayvanlara yönelik şiddet TCK kapsamına alınmalı’

2016’dan bu yana hayvan hakkı ihlallerini raporlayan Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM), Yunuslara Özgürlük Platformu ve Dört Ayaklı Şehir’in katılımıyla 2020’nin hayvanlara yönelik hak ihlallerine dair ilk raporunu açıkladı. HAKİM, 2016’dan bu yana hayvan hakkı ihlallerini raporluyor.

Hayvanların yaşadıkları zulmü ve rutin şiddeti tür ayırt etmeksizin görünür kılmayı amaçlayan rapor, bu yıl çıkarılması planlanan Hayvan Hakları Yasası’na da atıfta bulunuyor.

Beş başlıkta hayvanlara yönelik şiddet

Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nin İstanbul Beyoğlu’ndaki mekanında gerçekleştirilen basın toplantısında, farklı endüstriler, kurumlar ve şahıslar tarafından hayvanlara yaşatılan zulüm; “yaşam hakkı gaspı, işkence, özgürlüğü kısıtlama, cinsel şiddet ve beden dokunulmazlığının ihlali” başlıkları altında sunuldu. Çalışma, 9 Kasım 2019’da hayatını kaybeden HAKİM Kurucusu ve hak savunucusu Burak Özgüner’e adandı.

 ‘Medyada çok az yer veriliyor’

HAKİM Koordinatörü Fatma Biltekin, kedi ve köpek dışında farklı türden milyonlarca hayvanın da fiziksel ve psikolojik şiddet gördüğünü ve farklı endüstriler tarafından sistematik zulme uğradığını vurguladı.

Medyada bu ihlallerin çok küçük bir kısmına yer verildiğini söyleyen Biltekin, raporlanan hak ihlâllerinin yalnızca basın, sosyal medya ve yasal yaptırım ile kayıt altına alınabilenlerden oluştuğunun altını çizdi. Biltekin, “Buna rağmen, bu basın toplantısında kamuoyu ile paylaştığımız bir aylık rapor bile, hayvan hakları ihlâllerinin aslında ne denli korkutucu boyutlarda yaşandığı gerçeğini de ortaya koyuyor” dedi.

Ocak ayında 48 bin 348 yaşam hakkı gaspı

Rapora göre, 2020’nin Ocak ayında en az 48 bin 348 yaşam hakkı gaspı, 47 işkence vakası, 29 bin 804 özgürlüğü kısıtlama, 2 cinsel şiddet, belediye çalışanları ve kamu görevlileri eliyle yaşanan 4 ihlal vakası raporlanabildi.

Raporda, “Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Ocak ayı verileri henüz açıklanmadığı için bu sayılara insan menfaati için kullanılan hayvanların yaşadığı hak ihlalleri eklenememiştir. Ancak 2019 ile ilgili edindiğimiz sayılar, hayvanların daimi soykırım yaşadığını bize net bir şekilde gösteriyor” denildi.

Öldürülmeler, işkenceler ve cinsel şiddet

TÜİK verilerine göre sadece 2019’da 1 milyar 213 milyon 274 bin tavuk ve hindi eti için öldürüldü. 2019 Kasım ayına kadar 7 milyon 174 bin 352 hayvan yurt içi sevk sırasında işkenceye maruz bırakıldı. Sadece 2019’da 1 milyar 265 milyon 415 bin 285 sığır, manda, koyun, keçi, tavuk ve hindinin özgürlüğü kısıtlandı.

2019 yılının Ekim ayına kadar 2 milyon 90 bin 771 hayvan suni tohumlama yöntemiyle cinsel şiddete maruz bırakıldı. 2019 yılında kırkılma esnasında beden dokunulmazlığı ihlal edilen keçi ve koyun sayısı 47 milyon 913 bin 069 olarak kayıtlara geçti.

Meclis’te hayvan hakları

Biltekin, Ocak ayında TBMM’de hayvan haklarıyla ilgili yalnızca üç soru önergesi verildiğini belirterek, “Bu önergelerden biri, ne acıdır ki, sokak hayvanlarının bakımevlerine kapatılmasını ideal bir çözüm olarak sundu.

Diğer ikisi ise hayvan ölümlerindeki artışı, bu ölümler karşısında verilen cezaları ve atlı faytonlarda sömürülen atların ruam salgını karşısında sağlık durumunu sorguladı” dedi.

Yedi kanun teklifi sunuldu

2020’nin ilk ayında Meclis’e hayvan haklarıyla ilgili herhangi bir kanun teklifi sunulmadığından 2019 verileri paylaşıldı. Rapora göre, Ocak 2019’dan Şubat 2020’ye kadar olan süre içinde hayvan haklarıyla ilgili 7 kanun teklifi sunuldu.

İlgili komisyonlar ile paylaşılan toplam 7 tekliften 6’sının CHP’ye, 1’inin HDP’ye ait olduğu, bu süre zarfında AK Parti, MHP ve İyi Parti tarafından hayvan haklarına yönelik herhangi bir kanun teklifi sunulmadığı belirtildi.

‘Failler ‘hayvana kötü muamele’den yargılanmalı’

Ankara Batıkent‘te zehirlenen hayvanlarla ilgili Ocak ayında görülen davada çıkan 10 yıllık cezaya atıfta bulunan HAKİM sözcüsü Aslı Alpar şu ifadeleri kullandı:

Bu ceza ‘çevreye kasten zarar verme’ ve ‘mala zarar’ suçlarından verildi. Bu davanın sonucunu memnuniyetle karşılasak da faillerin ‘hayvana kötü muamele’ suçundan yargılanması gerektiğini biliyoruz ve bunun için çabalıyoruz.

Adaletin hayvanlar için işletilebilmesi için hayvanların mal statüsünden çıkarılması ve yasanın hayvanların lehine olacak şekilde bir an önce düzenlenmesi gerekiyor.

Batıkent’te zehirlenen köpekler

‘Kurumlar şeffaf olmalı’

Benzer bir şekilde, örneğin, yıllık olarak açıklama sorumluluğu varken, 2017’den beri deneylerde işkence gören hayvanların sayılarını açıklamayan Hayvan Deneyleri Merkezi Etik Kurulu gibi pek çok kamu kurumunun da şeffaf olmalarını ve yükümlülüklerini yerine getirmelerini bekliyoruz.

Yıldırım: Hayvana yönelik şiddet TCK kapsamına alınmalı

Dört Ayaklı Şehir Koordinatörü Mine Yıldırım ise, kent hayvanlarıyla ilgili envanter olmaması ve kayıtdışılık sorununa değinirken, “Bu durum, kamu kurumlarının, özellikle de belediyelerin toplu veya tekil öldürme vakalarında hesap verilebilirliğini bütünüyle ortadan kaldırıyor. Barınak olarak bilinen tecrit merkezlerinde, barınak çeperlerinde ve ormanlarda kamu personelinin ve şahısların hayvanlara uyguladığı şiddet görünür kılınamıyor ve bu nedenle de raporlara eklenemiyor” dedi.

Yıldırım, “Hayvana yönelik haksız fillerin Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamına alınması bu anlamda bizim için en kritik başlıklardan biri” olduğunu söyledi.

’12 yılda 25 yunusa ne oldu?’

Yunuslara Özgürlük Platformu ise, mevcut rakamlar üzerinden, HAKİM raporunda “özgürlüğün kısıtlanması” başlığı altında yer alan yunus gösteri ve terapi merkezlerindeki soruna dikkat çekti. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın hayvanat bahçeleri, tematik akvaryumlar ve yunus parklarına dair somut bilgi ve belge paylaşmadığını vurgulayan Öykü Yağcı Tonay, toplantıda CITES uluslararası sözleşmesine ait veritabanlarından elde ettikleri rakamları aktardı.

2005-2017 yılları arasında afalina türü 75 yunusun Türkiye’deki yunus parklarına satıldığını ve kiralandığını belirten Yağcı Tonay şunları söyledi:  “Bu yunuslardan 34’ü Japonya’nın yunus sürek avıyla ünlü ‘katliam koyu’ Taiji’den getirilmiş. Yunus parkı işletmecilerinin milletvekilleriyle paylaştığı mevcut toplam tutsak yunus sayısı ise 50. Arada 25 bireylik büyük bir fark var. 12 yılda 25 yunusa ne olduğunu, bu ticari işletmelerde kaç yunusun, kaç mors, beluga, deniz aslanı ve fokun hayatını kaybettiğini öğrenmek istiyoruz. Bu rakamlar, bir yılda en az iki yunusun esaret altında hayatını kaybettiği anlamına geliyor. Bu da en büyük hak ihlallerinden biri olarak karşımıza çıkıyor”

‘Canlı yunus avlamayı getirmeye çalışıyorlar’

Yunus parkı sahiplerinin Türkiye’de 1983’ten beri yasak olmasına rağmen doğadan canlı yunus avlama uygulamasını geri getirmek için uğraştığını aktaran Yağcı Tonay, esaret altında zorla üreme programlarına izin verilmesi, yunusla terapi adı altındaki ticari faaliyetlerin yasaklanmaması için park işletmecilerinin çaba sarf ettiklerini belirtti.

Yağcı Tonay, kamuoyunu ve milletvekillerini bu lobi faaliyetlerine karşı uyararak, “TBMM bu kirli ticarete artık bir an önce son vermelidir. Daha fazla türden, daha fazla hayvanın tutsak edilmemesi, insanların terapi adı altındaki binlerce dolarlık rant çarkında daha fazla sömürülmemesi için bu merkezleri kapatarak bir daha açılmamak üzere yasaklamalıdır” dedi.

Tanık olduğunuz hayvan hakları ihlallerini buradan HAKİM’e ulaştırıp  çalışmaya destek verebilirsiniz.

Bir hukuk devleti hala mevcutsa, Osman Kavala’nın beraat etmesi gerekir -Rıza Türmen

İnsan hakları statükoyu reddeden ve değiştirmeye çalışan devrimci bir kavram. Tahakküm ve baskı altında yaşayanların verdiği mücadelenin bir parçası. Nasıl ki, insan haklarının iki temel belgesi olan 1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirisi ile 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi ezilenlerin otoriteye karşı verdikleri mücadelenin sonucunda ortaya çıkmış metinler; günümüzdeki kadın hakları ya da ekolojik hak talepleri de gerçekte birer insan hakkı mücadelesi.

İnsan haklarıyla demokrasi ve hukuk devleti arasında yakın bir bağlantı var. İnsan hakları ancak demokrasiyle yönetilen, hukuk devleti ilkelerinin geçerli olduğu ülkelerde yaşayabilir. Demokrasilerde iktidarı bireysel ya da toplu olarak eleştirmek ifade özgürlüğü ve toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğüne girer. Şiddete başvurulmadıkça, iktidar bu özgürlüklerin kullanılması karşısında hoşgörülü davranmak hatta temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını korumakla yükümlü. Fransız düşünür Balibar’ın dediği gibi, bir ülkede itaatsizlik olanağı yoksa, itaatin meşruiyeti de yoktur.

Demokratik yönetimlerle olmayanların farkı

Demokrasiyle yönetilen devletlerle demokrasiyle yönetilmeyen devletlerde insan hakları farklı anlamlar taşır. Demokrasiyle yönetilen devletlerde insan hakları bireyin çevresinde, devletin giremeyeceği bir alan oluşturur. Bireyin temel hak ve özgürlüklerini koruyan bu alan aynı zamanda devletin egemenliğinin sınırlarını da çizer. Otoriter rejimlerde bu alan ortadan kalkar. Devletin kontrolüne girer. İnsan hakları devlet izin verdiği ölçüde vardır. Devlete ayak bağı oluşturmaz. Bu tür rejimlerde hukuk devleti de rafa kaldırıldığından, temel hak ve özgürlükler yargı güvencesinden yoksundur.

Demokrasiyle yönetilen ülkelerde insan hakları gündelik yaşamın doğasındadır. İnsan hakları talebi ancak bu haklardan yoksun bırakılınca ortaya çıkar. Otoriter rejimlerde ise, demokratik ülkelerde temel hak ve özgürlük olarak görülen eylemler ve düşünceler yasaklanmıştır. Bu eylemlere kalkışanlar ya da makbul olmayan düşünceleri ifade edenler düşman olarak görülür. Kimin düşman olduğuna karar verecek olan iktidardır. Yargının görevi ise bu kişileri cezalandırarak muhaliflere gözdağı vermektir.

Otoriter rejimlerde insan hakları demokrasi mücadelesinin bir parçasıdır

Bu nedenle, otoriter rejimlerde insan hakları demokrasi mücadelesinin bir parçası, onun bir aracıdır. Tahakküme, baskıya karşı direniş gerçekte insan haklarının kullanılması talebidir.

Osman Kavala davası bu bakımdan çarpıcı bir örnek. Aslında Gezi davasında yargılanan Osman Kavala ve arkadaşları değil, Gezi direnişinin kendisi. Gezi’nin hükümeti devirmek için önceden planlanmış bir eylem olduğu yolunda bir mahkeme kararının çıkması ve Gezi’nin mahkûm edilmesi isteniyor. Ancak bir toplumsal olay mahkeme kararının konusu olamayacağından, suçu işeyen faillerin bulunması gerekir. Osman Kavala ve arkadaşları işte burada sahneye çıkıyor. Oysa, Gezi protestosu, kimsenin örgütlemediği, kendiliğinden oluşan bir halk hareketi. Bu tür protestolar demokrasiyle yönetilen bir ülkede, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından güvence altına alınan, ifade, toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğü hakkının kullanılmasıdır.

AİHM’nin Kavala kararı

Osman Kavala ile ilgili olarak AİHM’in 10 Aralık 2019 tarihli kararı var. AİHM bu kararında, Osman Kavala’nın tutukluluğunun makul bir kuşkuya dayanmadığı ve hukuka aykırı olduğu sonucuna vardı. Ayrıca, tutuklamanın Osman Kavala’yı susturmak amacıyla yapıldığına hükmetti. Hem Sözleşme’nin tutuklamayla ilgili 5. maddesinin, hem de hak ve özgürlüklerin Sözleşme’de öngörülmeyen bir nedenle sınırlanamayacağını öngören 18. Maddesinin ihlal edildiğine karar verdi. Kararda, Osman Kavala’nın “derhal” serbest bırakılması gerektiğini belirtti.

Osman Kavala’yı yargılayan İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, Osman Kavala’nın tahliye talebini reddederek AİHM kararını uygulamadı. Böylece Sözleşme’nin yeni bir ihlaline yol açtı. Ayrıca, Savcı’dan esas hakkında görüşünü vermesini istedi. Yapılmak istenen açık; AİHM kararı 10 Mart’ta kesinleşeceğinden, ondan önce dava karara bağlanmak isteniyor. O zaman Kavala tutuklu değil, hükümlü olacağından, AİHM’in Kavala’nın derhal serbest bırakılması yolundaki kararının geçerliliği kalmayacak.

Savcı’nın hazırladığı esas hakkında görüş iddianamenin bir özeti. AİHM kararı hiç dikkate alınmamış. Sanki AİHM böyle bir karar vermemiş. Oysa AİHM’in kararında davanın esasına ilişkin önemli görüşler var.

AİHM’e göre, iddianamede Osman Kavala’nın şiddete başvurarak hükümeti devirmek istediğini gösteren kanıt yok. Kavala’nın yasal, barışçı nitelikteki eylemleri iddianamede suç işleme, yani cebir ve şiddet kullanarak hükümeti devirme niyetinin kanıtı olarak gösteriliyor. Tutuklama makul bir kuşkuyu haklı gösterecek olgulara değil, Sözleşme’de mevcut hakların kullanılması niteliğindeki yasal eylemlere dayanıyor. Örneğin, Kavala’nın yabancı bir ülkenin temsilcisiyle, gazetecilerle ya da Avrupa’dan gelen heyetlerle görüşmesi suç kanıtı olarak değerlendiriliyor. Kavala’nın yargılandığı TCK 312. madde suçun maddi unsuru olarak cebir ve şiddet kullanılmasını öngörüyor. Oysa iddianamede Kavala ile cebir ve şiddet arasında bir bağlantı kurulmamış.

Ayrıca, Osman Kavala Gezi’den dört yıl sonra tutuklandı. Dört yıl neden beklendiği hakkında hükümet bir açıklama getiremiyor. Bu nedenlerle, AİHM Sözleşme’nin tutuklamaya ilişkin 5 maddesinin ihlal edildiğine karar verdi.

‘Gözdağı’ davası

AİHM’e göre Kavala susturulmak, STK’lara göz dağı verilmek isteniyor

Kavala’nın tutuklanmasının Sözleşme haklarının kullanılması niteliğindeki yasal eylemlere dayanması Sözleşme’nin 18. maddesinin de ihlaline yol açıyor. AİHM’e göre, Kavala’nın tutuklanmasındaki gerçek amaç, kendisinin susturulmak istenmesi ve başka STK’lara gözdağı verilmesi. Bu nedenle AİHM, Sözleşme’nin 18. maddesinin de ihlal edildiği sonuçuna vardı.

18.maddenin ihlali, yani AİHM’in, hükümetin meşru olmayan siyasal nedenlerle başvurucunun temel hak ve özgürlüğünü sınırlandırdığına karar vermesi ender görülen bir olay. AİHM 18. maddeyi şimdiye dek, Rusya, Azerbaycan, Gürcistan gibi “özürlü demokrasiler” için uyguladı. Türkiye ile ilgili olarak AİHM 18. maddeyi ilk kez Demirtaş kararında uyguladı. Bir de Kavala davasında. AİHM’in 18. maddeden ihlal bulması, o ülkedeki demokrasi ve hukuk devletinin hangi noktada olduğunu göstermesi bakımından önemli.

Savcının esas hakkındaki görüşünde, AİHM kararını görmemezlikten gelmesi kaygı verici. Oysa, AİHM’in görüşlerine esas hakkındaki görüşlerde yer verilmesi, AİHM kararlarının yasalardan önce geldiğini belirten Anayasa’nın 90. maddesiyle uyumlu olurdu.

Bir hukuk devleti hâlâ mevcutsa, bu eksikliğin esasa ilişkin kararda giderilmesi ve Osman Kavala’nın beraat etmesi gerekir.

Karamollaoğlu: FETÖ’nün siyasi ayağı AKP’nin kendisidir

Saadet Partisi Genel Başkan Temel Karamollaoğlu, ‘FETÖ’nün siyasi ayağı’ tartışmasını değerlendirirken “Siyasi ayak AK Parti’nin kendisidir” dedi.

T24‘e konuk olan Karamollaoğlu, Murat Sabuncu ve Prof.Tayfun Atay‘ın sorularını yanıtladı.  FETÖ’nün siyasi ayağı ile ilgili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu arasında yaşanan polemiğe ilişkin olarak konuşan Temel Karamollaoğlu ‘Bir partiye, içinde, örneğin CHP’de, MHP’de bir iki FETÖ’cü var diye siyasi ayak denemez” ifadesini kullandı.

‘Mutlak güç bozar’

18 Şubat Salı günü (yarın) görülecek Gezi Davası duruşmasıyla ile ilgili soruyu da yanıtlayan Karamollaoğlu “Gezi Davası’nın yeni yaralar açmamasını, iktidarın gerekli hassasiyeti göstermesini temenni ediyorum” diye konuştu.

AKP’nin bugün geldiği yeri de eleştiren Saadet Partisi lideri “Mutlak güç bozar; AK Parti tek mutlak güç haline geldi. Her baskıcı yönetim kendi sonunu kendi hazırlar” yorumunu yaptı. Karamollaoğlu, yeni partiler kurmak için AKP’den ayrılan eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ve eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan‘ın kopuşuyla ilgili olarak ise nu “Tabiri caizse ehliyetli takım AK Parti’den ayrıldı. Ayrılanların az çok tabanda ve kadrolarda etkisi var” dedi.

CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun kendileriyle birlikte Kudüs Mitingi‘ne katılmasını yorumlayan Saadet Partisi lideri şunları söyledi: “Sayın Kılıçdaroğlu özeleştiri vermesini bilen bir siyasetçi. Başörtüsü ile ilgili sözleri, mitinge katılması, adalet ve şeffaflık konusundaki yaklaşımı önemli. Ben de onun gibi düşünüyorum. Ancak siyasi bir ittifak meselesi şu anın meselesi değil. Seçimler döneminde bu konu konuşulabilir. Şu anda prensipleri konuşmak önemli” diye konuştu.

Tarikat ve cemaatlerin siyasetle ilişkisine de değinen Karamollaoğlu, “tarikatların terbiye yerleri olduğunu, işin menfaate dönüşmesi durumunda İslam’a verecekleri zararın da vebali olacağını” söyledi. “Dinde zorlama olmaz; insanın aklı var” diyen Saadet Partisi lideri, “namaz ve orucun kimseyi aldatmaması gerektiğini” de vurguladı.

Idlib’te sıkışan aileler soğuğa ve açlığa karşı savaşıyor

Çoğu kadın ve çocuk olmak üzere yüz binlerce sivil, kuzeybatı Suriye’de sıfırın altındaki sıcaklıklarda, barınak ve yiyecek yetersizliği ile boğuşuyor.  Ülkedeki İslamcı muhalefetin son kalesi olan Idlib’e yönelik Rusya’nın desteklediği Suriye ordusunun operasyonu, ülkede yıllardır süren iç savaşın en büyük insani krizlerinden birine yol açtı.

Birleşmiş Milletler’e göre, aralık ayından bu yana, 800.000’den fazla sivil yerlerinden edildi.

Mülteci kampında kalan siviller Guardian’a konuştu. Sınırın yakınındaki karlı bir yamaca kurulu çadırda, yedi ve dokuz yaşlarındaki çocuklarıyla birlikte barınmaya çalışan, öğretmen Manar el Deiry “Sanki bir mezarlıkta yaşıyoruz” dedi.

El Deiry ve ailesinin derme çatma bir ocağı var ama çadırı ısıtmaktan korkuyor, çünkü duman yüzünden çocukları nefes alamıyor ve bazı aileler de uykusunda zehirleniyor.

“Soğuk kemiklerimize işledi, artık ısınamıyoruz” diye konuşan El Deiry şöyle devam etti: “Ama yine de durumumuzun, onları dondan koruyacak hiçbir şeyi olmayan, ağaçların altında yaşayan insanlardan çok daha iyi olduğunu görüyorum.”

Türkiye’ye yürüyorlar, ama sınır kapalı

Çok sayıda Suriyeli aile, ağır bombardımandan kaçarak Türkiye sınırına yöneldi, ancak sınır kapalı. Türkiye, şu anda 3.5 milyondan fazla Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor ve daha fazlasını almak istemiyor.

İdlib’deki birçok kişi gibi El Deiry de önce Hama‘daki evinden ve daha sonra Idlib eyaletindeki diğer iki şehirden kaçarak, yamaçta kurulu çadır kampa ulaştı. Suriye ordusunun ilerlemesi karşısında giderek küçülen bölge, şimdi Deiry gibi birçoğu birkaç kez yerinden edilmiş mülteciye ev sahipliği yapıyor.

Beyaz Miğferler grubundan Musa El Zidane, her gün daha fazla yerinden edilmiş insanın bölgeye geldiğini kaydederek,  “Kamplardaki insanların durumu felaket. Dün çocuklarını sıcak tutmak için çadırlarında ateş yakmaya çalışırken üç kişi öldü” diye konuştu.

Kuzey İdlib’deki kamplar, kapasitesini çoktan aşmış durumda ve yeni gelenler için yeterli su ve gıda yok. Kamp doktoru Munzer Khalil, “Tek aile için uygun çadırlarda yaşayan en az dört aile görüyoruz. Temiz olmayan su, görülmemiş oranlarda bulaşıcı hastalıklara neden oluyor, en savunmasız olan kadınları ve çocukları en sert şekilde etkiliyor” diyerek durumu anlattı.

Türkiye sınırı açmasa da, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne mensup güçler İdlib’de bulunuyor ve sık sık Suriye ordusuyla çatışıyor. Bu da iki ülkeyi dokuzuncu yılına giren iç savaşta şimdiye dek olmadığı ölçüde kapsamlı bir çatışma sınırına yaklaştırıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Suriye ordusu, Türkiye’nin kurduğu gözlem noktalarının gerisine çekilmez ve Türk askerlerine saldırıyı durdurmazsa, bu ayın sonunda tam kapsamlı bir askeri müdahale yapacaklarını söylemişti. Ankara‘da Rus diplomatlarla (ve sonrasında Rusya’ya giden Türk heyetle) yapılan görüşmelerden henüz bir sonuç alınabilmiş değil.

Idlib için öngörülen ateşkes rutin olarak her iki tarafça da ihlal edildi, ancak Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad‘ın bölgeye yönelik girişimleri, El Kaide’nin eski Suriye kolu Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ)  geçen yıl bölgenin çoğunun kontrolünü ele geçirmesinden bu yana arttı.

Birçok yerleşimde sağlık hizmeti verilemiyor

Türkiye destekli isyancı güçler ve cihatçılar için son sığınak haline gelen İdlib, 2011’de savaşın başlamasından bu yana Şam rejimi tarafından yeniden ele geçirilen tek ana Suriye eyaleti. Suriye hükümetinin son haftalardaki askeri harekatı ise yoğun nüfuslu bölgelerin bombalanmasını ve hastaneler ve pazarlar dahil sivil altyapıyı da içeriyor.

Doktor Khalil, sadece Ocak ayında eyalette 53 sağlık kuruluşunun bombardıman veya tahliye nedeniyle çalışmayı askıya aldığını ve birçok kasabada sağlık hizmeti olmadığını söyledi.

Kurtarma çalışmaları da soğuk yüzünden düzgün yapılamıyor: “Sivilleri tahliye etmek ya da karda ve donma sıcaklıklarında arama kurtarma görevlerine devam etmek bizim için çok zor oluyor, ancak elimizden geleni yapıyoruz.”

Lavrov: Ilımlı muhaliflerin teröristlerden ayrılması tüm sorunları çözer

Münih Güvenlik Konferansı‘nın ardından basın mensuplarının İdlib’le ilgili sorularını yanıtlayan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, gerilimi azaltma bölgesindeki sorunların çözümüne ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Lavrov, “2018’de Rusya ve Türkiye liderleri tarafından onaylanan anlaşmada yer alan temel mutabakat, hükümetle diyalog kurmaya hazır muhaliflerin BM Güvenlik Konseyi tarafından terör örgütü olarak tanınmış grupların üyelerinden ayrılmasını öngörüyor. Bu ayırma işlemi, tüm sorunların anahtarı konumunda” dedi.

Gözlem noktalarının arkasında kalan noktalardan teröristlerin Suriye ordusu mevzilerine ve Rus askeri üssüne yönelik saldırılarına devam ettiğini ve elbette bunun yanıtsız bırakılmadığını kaydeden Lavrov, bu tür saldırıların Rusya’nın desteğiyle Suriye ordusu tarafından bastırıldığını vurguladı.

Suriye ordusu Halep’in tamamını kontrol aldı

Türkiye’yle gerilime rağmen İdlib’in güneyi ve Halep’teki operasyonlarını sürdüren Suriye ordusu, Halep vilayetinin tamamında kontrolü aldı. Suriye devlet haber ajansı SANA, ordunun Halep ve çevresindeki son köylerin de ‘teröristlerden arındırdığını’ duyurdu. Reuters haber ajansı, Rus savaş uçaklarının pazar günü düzenlenen operasyona destek verdiğini aktardı

Kentin kontrolünün Suriye ordusuna geçmesinin ardından çok sayıda kutlama ve destek gösterisi düzenlendiği görüldü.