Ana Sayfa Blog Sayfa 2199

İmamoğlu: İstanbul’da toplu taşıma seferleri azaltılacak

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, yeni tip koronavirüse (kovid-19) karşı alınacak önlemlerle ilgili açıklama yaptı. İmamoğlu, Cumartesi ve Pazar günlerindeki 7/24 ulaşım hizmetinin çoğu mekanın kapalı olması ve evde durmayı teşvik etmek için sonlandırıldığını duyurdu.

İmamoğlu açıklamasında “Bu, tümüyle bir uzlaşma ve bir arada hareket etme süreci” dedi ve hükümet ile iş birliği içerisinde hareket edeceklerini söyledi.

35 ambulans koronavirüs vakaları için hazırlandı

60 yaşın üzerinde olan risk grubuna seslenen İmamoğlu, “Belediyeyi ilgilendiren bir husus olursa lütfen belediyeyi arayınız” dedi.  Sağlık çalışanları için de İl Sağlık Müdürlüğü ile birlikte yeni adımlar atacaklarını ifade eden İmamoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi‘ne ait 35 ambulans bulunduğunu hatırlatarak, “”BB’nin de 35 adet ambulansı bu süreçte Koronavirüs’e karşı hazırlandı. Şüpheli ya da hasta taşıma işlemlerine son derece güvenli 35 ambulansımız vatandaşlarımızın emrinde olacak” dedi.

Pazar yerleri temizlenecek

Pazar yerlerinin de temizleneceğini ve aralıklı tahtalar şeklinde kurulacağını, ayrıca otobüsleri dezenfekte etmek için de 100 adet istasyon kurulacağını belirten İmamoğlu son olarak “Sakın umudunuzu yitirmeyin. Bol bol kitap okuyun. Aileler çocuklarıyla eğitici oyunlar oynasınlar” mesajını verdi.

100 adet dezenfekte istasyonu kuruluyor

Toplu taşıma araçlarının dezenfekte edilme çalışmalarını genişleteceklerini açıklayan İmamoğlu “Aralarında taksi, taksi dolmuş ve minibüslerin de olduğu 25 binden fazla aracı dezenfekte etmek için İstanbul’un çeşitli noktalarına bugünden itibaren, 100 adet dezenfekte istasyonu kuruyoruz” dedi. Daha önce belediyeye ait ulaşım araçlarında yapılan dezenfeksiyon işlemini diğer araçlar da bu merkezlere gelerek yapabilecek.

Fotoğraf: İBB

‘Umudunuzu kaybetmeyin’

İmamoğlu konuşmasının devamında toplu taşıma kullanımının yüzde 70 oranında azaldığını belirtti ve işe gidiş-dönüş saatleri dışındaki seferlerin azaltılacağını duyurdu. 60 yaş üstü vatandaşlara seslenen İmamoğlu, özellikle bu yaş grubunun gerekli olmadıkça toplu taşıma araçları kullanmamasını istedi. İmamoğlu konuşmasının sonunda şu ifadeleri kullandı:

Değerli İstanbullular, bu zor günler elbet geçecek. Her şey, inanın güzel olacak. Sakın umudunuzu yitirmeyin. Moralinizi yüksek tutun. Evde zaman geçirmek zorunda olduğunuz bu süreci, en iyi şekilde değerlendirin. Bol bol kitap okuyun. Aileler, çocuklarıyla hem eğlenceli hem de öğretici oyunlar oynasın. Derslerini yapıyorlar zaten. Öğretmenlerimizin ilgisine teşekkür ediyoruz.

İBB’nin yayınlanmış, kültürel ve sanatsal etkinliklerinden bazılarını sizler için sosyal medyadan yayınlamaya başlayacağız. Bunları lütfen takip edip. Sakın canınızı sıkmayın. Önce sağlığınızı koruyun. Birbirinize göz kulak olun. Birbirinizi koruyun ve uyarın. Kol kola, omuz omuza, dayanışma içinde bu zor günleri atlatacağız. Dünyaya örnek bir mücadele verelim. Bundan sonra da dünyanın birçok sorunu çözmesi konusunda örnek bir süreci, inşallah ders alarak, bütün dünya olarak yaşayalım. Hepinize sağlıklı günler diliyorum. Allah, hepinizi korusun.

Korona fırsatçılığı: Korunan alanlar maden ve turizme açılıyor

Koruma altına alınan alanların maden, turizm ve baraj faaliyetlerine açılmasının önünü açan “Korunan alanların tespit, tescil ve onayına ilişkin usul ve esaslara dair yönetmelikte değişiklik yapılmasını dair yönetmelik31070 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.

Söz konusu yönetmelik ile milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı, tabiatı koruma alanı ve sulak alanların tescil, onay ve ilanı ile tabiat varlığı, doğal sit alanı ve özel çevre koruma bölgelerinin tespit, tescil, onay, değişiklik ve ilanına dair usul ve esaslarında değişikliğe gidildi.

Tanımlar değiştirildi

16 Mart 2020 tarihinde yayımlanan yönetmelik değişikliği ile doğal sit alanı kategorilerinden olan “Nitelikli Doğal Koruma Alanları”nın ve “Sürdürülebilir Koruma ve Kullanım Alanları”nın ve Anıt Ağaçların ayırt edici özellikleri ve tanımları değiştirildi.

Barajlar ve iskelelere izin

Nitelikli Doğal Koruma Alanları’nda yapılabilecek faaliyetler,  Yönetmelik değişikliği öncesinde,  örtü altı tarım uygulamaları hariç tarım, kültür balıkçılığı hariç balıkçılık faaliyetleri ve alanın doğal yapısı ile uyumlu çadırlı kamp alanı, bungalov ve günübirlik faaliyetler şeklinde tanımlanmıştı.

Yönetmelik değişikliği ile bu faaliyetlere, tıbbi ve aromatik bitki uygulamaları, hayvancılık, balıkçı barınağı, iskele, doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar, içme suyu amaçlı baraj ve göletler, kültür balıkçılığı hariç balıkçılık faaliyetleri doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri, zorunlu teknik altyapı uygulamaları eklendi.

Çeşme’deki turizm projesinde korunan alanların kullanımının önü açıldı

Yapılan diğer bir değişiklikle birlikte de  “Sürdürülebilir Koruma ve Kullanım Alanları” nda “entegre tesisler” ve “maden işletmesi” yapılabilecek.

Dava sürüyor

Doğal sit alanlarında tanımlanan bu yeni faaliyetlerin bir kısmı, Bakanlığın 2017 ve 2019’da yayımladığı 99, 105 ve 109 sayılı İlke kararları ile uygulamaya sokulmaya çalışılmıştı. Ekoloji Kolektifi bu ilke kararına dava açmıştı. Birinci davada yürütmeyi durdurma alındı ancak davalar devam ediyor.

Ekoloji Birliği: İktidar korona virüsünden ders almıyor

Konuyla ilgili açıklama yapan Ekoloji Birliği “Milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları, tabiatı koruma alanları ve sulak alanlar, doğal sit alanları ve özel çevre koruma bölgeleri bizim hazinelerimizdir, mutlak korunması gerekir. Korona virüsünden ders almayan iktidar, kullanılması değil korunması gereken bu önemli alanları daha fazla talana açarak yeni salgınlara davetiye mi çıkarıyor? İktidarı söz konusu yönetmeliği bir an önce iptal etmeye çağırıyoruz!” dedi.  Ekoloji Birliği, yönetmeliğin iptali için yasal yoldan itiraz edeceklerini duyurdu.

Erdoğan, mahkumlar için infaz indirimi talimatı verdi

Hükümet yaklaşık 300 bin mahkûmun bulunduğu cezaevlerinde koronavirüs salgını riskine karşı, uzun süredir devam eden, mahkumların infaz sürelerinde indirime gitme çalışmalarına ağırlık verdi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatı ile 19 Mart akşamı “acil” infaz düzenlemesi toplantısı yapıldı. Hürriyet’ten Oya Armutçu ile Gizem Karakış’ın haberine göre Erdoğan, 18 yıldır bir infaz düzenlemesi kararının alınamadığını anlatarak, “Bir infaz düzenlemesi yapıyoruz. Süreç bizi buraya getirdi” dedi.

Cezaevlerinin boşaltılması tartışmalarının da gündeme geldiği toplantıda Erdoğan, “Bu bedeli bir kişinin affıyla da bin kişinin affıyla da ödeyemeyiz. O yüzden geniş tutulmalı. Bu işi bir an önce çözün” talimatını verdi.

Kimleri kapsıyor?

Cinsel, uyuşturucu, örgütlü, terör suçlarını işleyenler ile mükerrirler (tekrar suç işleyenler) hariç cezaların infazı 2/3 (yüzde 67) yerine 1/2 (yüzde 50) olarak uygulanacak. Cezaevinde kalınacak sürenin 5’te 1’i denetimli serbestlikte geçirebilecek. Doğum yapan bir kadın, doğumun üzerinden 1.5 yıl geçmeden cezaevine konulamayacak.

70 yaşın üzerindekiler 2 yıl ve altındaki cezalarını, 75 yaşın üzerindekiler ise 4 yıl ve altında kalan cezalarını konutta çekecek. Taslak ana hatlarıyla şöyle: Bir yıllık otomatik denetimli serbestlik mekanizması sona eriyor. Örneğin 1 ay hapis cezası alan kişi de artık 12 gün cezasını açık cezaevinde geçirecek.

Fotoğraf: Hürriyet

Haftaya Meclis’te görüşülecek

Mahkemelerin verdiği cezaların 2/3’ü (yüzde 67’si) yerine 1/2’si (yüzde 50’si) kapalı cezaevinde çekilecek. Doğum yapan kadınların aldıkları ceza 3 yıl ve altında ise bu ceza konutta infaz edilecek. Koşullu salıverilme süresinde herhangi bir yeni suçtan örneğin 1 yıl ceza alan bir hükümlünün, koşullu salıverildiği süreden sadece 2 yılı yanacak.

İnfaz düzenlemesiyle ilgili teklifin, bu dönemde Meclis gündemine getirilmesine muhalefetin de tepki göstermeyeceği, engel olmayacağı düşünülüyor. Düzenlemeye önümüzdeki hafta son şeklinin verilmesi ve ardından muhalefete sunulması planlanıyor.

70 yaş üstüne indirim

Mevcut sistemle 70 yaş üzerindekilerin 1 yılın altında kalan cezalarının evde infazı mümkün. Bu süre şimdi 2 yıla çıkarılacak. 75 yaş ve üzerindekiler için ise 3 yıl olan süre ise 4 yıla yükseltilecek. Cezaevinde hayatını yalnız idame ettiremeyeceğine dair Adli Tıp Kurumu tarafından rapor verilen kişiler 3 yıla kadar olan cezalarını konutta infaz edebilecek.

Gece infazı ve hafta sonu infaz

Gece infazı ve hafta sonu infaz usullerine işlerlik kazandırılacak. Mevcut sistemde 6 aya kadar hapis cezasına çarptırılanların cezalarını hafta sonu ya da gece çekmesine olanak var. Ancak 1 yıllık denetim süresi nedeniyle 6 ay ceza alanlar hiç cezaevine girmediği için bu sistem işletilemiyor. Taslakta 6 aylık süre 1 yıla çıkarılıyor. Taksirle işlenen bir suç kapsamında verilen cezalarda ise bu süre 2 yıl olarak belirlenecek. Bu sürenin altında ceza alanlar talepleri halinde cezalarının infazını hafta sonu ya da geceleri cezaevinde girerek çekebilecek.

Salgın Psikolojisi: Stoklamak bir çözüm mü?

Haber: Nida Kara

2019’un Aralık ayı ortasında, Çin’in Wuhan kentinden başlayarak dünyada 150’den fazla ülkeye yayılan koronavirüs, 19 Mart 2020 itibarıyla 200 binin üzerinde kişiyi enfekte etmiş durumda.

Milyonlarca insanın ana gündem konusu olan virüs hakkında ortaya çıkan hurafeler, virüsten korunma şekli, tedavinin işleyişi, henüz bir aşısının bulunup bulunmadığı hala tartışılıyor. Tartışmalar sürer ve Türkiye’nin de aralarında bulunduğu dünyanın pek çok ülkesinde sert karantina önlemleri alınırken, Dünya Sağlık Örgütü tarafından mart ayında pandemi, yani dünya çapında salgın olarak ilan edilen koronavirüse karşı mücadelede insanların ‘stokçuluk’ alışkanlıkları da mühim bir konu olarak önümüze çıkıyor.

11 Mart Çarşamba gününün erken saatlerinde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın ilan ettiği Türkiye’nin ilk koronavirüs vakasının hemen ardındaki günlerde, ülke çapındaki market ve eczanelerde benzer bir görüntüyle karşı karşıya kalındı: Boşaltılmış raflar.

İçişleri Bakanlığı tarafından farklı zamanlarda yayımlanan genelgelerle önce okullar ve ülke çapındaki etkinlikler, sonrasında eğlence mekanları ve kafeler, en sonunda da cami, kilise gibi dini mekanlarda toplu ibadetler belli bir tarihe kadar kısıtlandı. Fakat bu kısıtlanmaların öncesinde bile toplumun belli bir kesimi evine gıda ve hijyen ürünlerini, ihtiyaç boyutundan öte istiflemeye başlamıştı bile.

Sosyal psikolog Akın: Diğerini umursamama

Bu tavrı toplumun ‘bencilce bireyselleşmesi’ olarak değerlendiren sosyal psikolog Ufuk Akın şunları söylüyor:

“Toplum olarak son yıllarda, tüm dünyaya benzer şekilde ama daha hızla bireyselleştik. Herkes sadece kendini düşünür oldu ve sadece kendi haklarının veya esenliğimin peşinde, diğerlerini umursamaz bir tutum geliştirdi.

Şu anda yaşanan market ve eczane boşaltma da daha önceleri geliştirilen umursamaz tavırla paralel bir yaklaşım. Kimse ben kolonyayı ya da yemeği bitirirsem ve başkasına kalmazsa, o hastalanırsa ve bu da benim için risk oluşturur diye düşünemiyor. Birlikte yaşama, komşumuzu kollama gibi değerlerimizi yitirdik.”

Akın, birçok uluslararası örgüt tarafından tam da toplum olarak hareket edilmesi çağrısında bulunulduğu bir dönemde, bireyin kendinden ötesini önemseyemeyişinin, bu yaklaşıma neden olduğunu belirtiyor.

Psikolog Alptekin: Son birkaç yılda art arda yaşanan travmalar

Klinik Psikolog Dr. Serap Altekin ise bu durumun toplumsal hafızayla olan ilişkisine vurgu yapıyor:

“Yakın tarih, özellikle de son birkaç yıl pek çok doğal afet, kaza, kriz ve toplumsal travma ile dolu geçti… Depremler, savaş, göç, terör, uçak kazası, çığ felaketi, kadına şiddet, çocuk istismarı, intiharlar, küresel ısınma, hava kirliliği, asit yağmurları, gıdalardaki katkı maddeleri, zararlı tarım ilaçları, ekonomik kriz, işsizlik ve şimdi de koronavirüs salgını…

Bu yüzden de zor zamanlarda ve böyle travmatik olaylar sonrasında belirli tepkiler yaygındır ve bu tepkiler, “anormal bir duruma verilen normal tepkiler” olarak tanımlanır. Böyle dönemlerde, iç içe geçen pek çok yoğun duygunun yaşanması olağandır. Korku, kaygı, panik, kızgınlık, öfke, suçluluk, çaresizlik ve umutsuzluk inişli çıkışlı olarak yaşanır.”

Aslında insanların bir tür savaş psikolojisi doğrultusunda hareket ettiğini anlatan Altekin yine bu doğrultuda hayatta kalma adına kendini sağlıklı kılabilecek yiyecek ve malzemelere yöneldiğini söylüyor.

Pandemi psikolojisi uzmanı ve British Columbia Üniversitesi’nde klinik psikoloji alanında ders veren Steven Taylor ise , toplumun gıda ve hijyen ürünlerini stoklamasıyla ilgili olarak “Pandemi gibi ürkütücü bir durumla karşı karşıya kalınca, hükümet ‘Elinizi yıkamaktan başka bir şey yapmanız gerekmiyor’ dediğinde insanlar hazırlık yapma ihtiyacı hissediyor. Bu da alışverişe giderek stok yapmalarına yol açıyor” tespitini yapıyor.

Korkunun aynı virüs gibi bulaşıcılığına değinen Taylor, 1918’deki İspanyol Gribi Salgını’nından da bahsederek, o dönemde de insanların Vicks stoğu yaptığını açıklıyor.

KONDA: Ne yapılması gerektiğini biliyor, ancak yapmıyorlar

Araştırma şirketi KONDA, Mart ayında koronavirüs salgınıyla ilgili yaptığı saha araştırmalarının sonucunda ulaştığı verilerle ilgili  “Toplumun yüzde 97’sinin mesele hakkında duyuma sahip olduğu, yüzde 86,5’inin virüsün nasıl yayıldığını ve yüzde 85’inin tedbir amaçlı olarak neler yapılması gerektiğini bildiği anlaşılmaktadır. Fakat bilindiği halde pratiklerde gerekli şeyleri yapanların oranı ise yalnızca yüzde 55” demişti.

Türkiye toplumunun tavrı da bu verileri doğruluyor: Kimi sadece kişisel hijyen önlemini aldığını belirtirken, bazıları da şu an evinde yeterince gıda ve temizlik ürünü bulunmadığını belirterek daha önce stoklamadığı için pişman olduğunu belirtiyor.

İstanbul’da mimarlık yapan Uğur Kavak şunları söylüyor: “Virüse bulaşmamak adına basın yayın bültenlerinde bize söylenen standart önlemlerle bireysel olarak payıma düşen, yapmam gereken ne varsa yaptığımı düşünüyorum. Her ne kadar biz bireysel anlamda önlem aldığımızı düşünüyor olsak da bunun diğer ayağı toplumun alması gereken önlemlerle doğrudan bağlantılı olduğu için aldığımız önlemlerin yarıya yakının çok da etkili olmayacağı düşüncesindeyim ve bu da beni açıkçası korkutuyor.”

Kavak, salgının Türkiye’de ilan edilmesinin ardından meydana gelen kitle alışverişiyle ilgili olarak da şöyle konuşuyor: “Bunun bir çeşit korkularla mücadele etme metodu olarak düşünüyorum fakat toplumsal bazlı düşünmeleri gerekiyor. Burada da bu insanların eğitim düzeyleri devreye giriyor. Yani eğitimsiz bir toplum ve sadece kendilerini düşünen toplumlar, başkalarına değer vermeyen bir düzen oluşturup bireysel bazda kendi içlerinde bulunduğu toplumu bir derece kalitesizleştirir diye düşünüyorum. Bu eylem içerisine girişen insanların kendi toplumlarına da ve kendilerine de gereken önemi ve değeri vermedikleri kanaatindeyim.”

Uğur Kavak bireylerin sadece kendini düşünerek hareket etmesi halinde, asıl zarar görecek olanının yine toplumun ve o bireylerin kendisi olacağını düşünüyor.

Üç yaşında bir çocuğu olan Sone Erbaş ise gıda ve hijyen ürünleri stoklamanının gerekli olduğu kanısında: “Şu anda daha öncesinde almış olduğum dezenfektanları kullanıyorum. Onun dışında marketlerden herhangi bir şey almadım. Ama bugünkü açıklamadan sonra almamakta hata yaptığımı düşündüm ve pişman oldum.”

En önemli etken güvensizlik

Özellikle sosyal medyada dolaşan, enfekte kişi sayısının açıklandığından fazla olduğu, yeterli test yapılmadığı için bu kişilerin toplum içinde serbestçe gezdiklerine ilişkin paylaşımlar; sokağa çıkma yasağı uygulanacağı yönündeki haberler, yetkililerce doğrulanmasa da halk içinde paniği artırmaya yarıyor. Umreden dönen ilk kafilelerin karantina altına alınmayıp evlerine gönderilmesi, karantina uygulamasından kaçmaya çalışanlar veya yurt dışından gelen ve üst düzey bağlantıları olan bazı kişilerin karantinadan ‘kaçırılması’ görüntüleri de toplumdaki güvensizliği besliyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, virüsün Türkiye’ye yayıldığı haberlerinin ardından ilk kez Çankaya Köşkü’nde yapılan kapsamlı bir Eşgüdüm Toplantısı’na katıldı, ardından da kamuoyu önüne çıkıp uzun bir önlemler listesi açıkladı. Günler öncesinden “çok önemli açıklamalar yapılacağı” yönünde yapılan anonslar, birçok kişi tarafından kısıtlı da olsa olağanüstü hal ilan edileceği beklentisine yol açtı. Toplantıdan bu yönde bir karar çıkmadı, ama Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Azap’ın sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı dikkat çekici paylaşım gözlerden kaçmadı. Azap mesajında Türkiye’nin kritik eşik olan 100 olguya ulaştığını bildirerek şunları söylemişti:

 “Türkiye kritik olgu eşiği olan 100’e ulaştı. Az test yaptığımızı, hastaların %20’sinin hastaneye gelip tanı aldığı düşünürsek kritik eşiğe günler önce ulaşmış olmamız da olası. Hong Kong, Singapur olma şansımızı kaybettik. Bundan sonra tüm enerjimizi İtalya olmamaya harcamalıyız. Türkiye’nin bu salgını kontrol edebilecek sağlık alt yapısı, özveriyle çalışan bilgili ve deneyimli sağlık çalışanları olduğunu biliyoruz. Vatandaşlarımızın da desteği ile en az sayıda vaka ile bu salgını atlatacağımızı umuyorum.”

Türkiye’nin koronavirüsle sınavının alacağı şekil, henüz kesin değil. Halkta da yetkililerde de arayışlar sürüyor. Kendini sağlama alma çabası henüz ülke çapında paniğe yol açmadı, ama böyle günlerde dayanışma, birbirini destekleme, kendini korurken başkalarını da düşünme çağrılarının toplumda karşılık bulmasının önemi, her geçen gün bir kez daha ortaya çıkıyor.

Greenpeace: Türkiye’nin yüzde 87’si kirli hava soluduğunu düşünüyor

Türkiye’de yaşayanların yüzde 87’si camlarını açtığında temiz hava alamamaktan şikayetçi. Greenpeace Akdeniz’in IPSOS ile birlikte hazırladığı “Türkiye’de Hava Kirliliği Algısı” adlı kamuoyu araştırması, hava kirliliğin gündelik hayatımızı nasıl etkilediğini gözler önüne serdi. 

Türkiye genelinde 12 ilde 2 bin kişi ile görüşülerek hazırlanan kamuoyu araştırması son derece çarpıcı gerçekleri ortaya çıkardı. Hava kirliliği hakkındaki sorulara verilen dikkat çekici yanıtlar şöyle:

  • “Çevre kirliliği” denildiğinde görüşülenlerin aklına ilk sırada (yüzde 52) hava kirliliği geldiği görülüyor. Bunu ortam kirliliği (sokakların, yolların kirliliği) takip ediyor (yüzde 19).
  • Her 10 kişiden 9’u hava kirliliğinin sağlığımızı olumsuz etkilediğini dile getiriyor. Bu kişiler hava kirliliğinin astım, KOAH, bronşit gibi solunum ve akciğer hastalıkları ile kalp&damar ve kanser hastalıklarına neden olduğunu düşündüklerini belirtiyor.     

Yüzde 80, hava kirliliğinin arttığını düşünüyor

  • Her 10 kişiden 8’i hava kirliliğinin önceki yıllara göre kötüleştiğini söylüyor. Bu kişiler, yaşadıkları şehrin havasının sağlıklarına olan etkisinden endişlendiklerini belirterek, hava kirliliğinin de hava durumu gibi ölçümlerinin düzenli yapılıp, yayımlanmasını talep ediyorlar.
  • Görüşülenlerin yüzde 87’si pencereyi açtığında temiz hava alamadığını, kömür kokusu soluduğunu dile getiriyor. 

Yüzde 85, aile içi gerginliği artırdığını düşünüyor

  • Görüşülenlerin yüzde 85’i hava kirliliği nedeniyle tarım alanlarında verimin düştüğünü, ormanlık alanların kuruduğunu ve artan stres ile uykusuzluğa bağlı olarak aile içinde gerginliği arttığını söylüyorlar.  
  • Hava kirliliği aynı zamanda olumsuz duygulara da neden oluyor. Görüşülen her 2 kişiden 1’i hava kirliliğinden endişelenirken, her 10 kişiden 4’ü hava kirliliği nedeniyle üzülüyor ve korkuyor.

En büyük sebep Partikül Madde 2.5

Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Proje Sorumlusu Gökhan Ersoy, hava kirliliğinin en temel nedenlerinden birinin insan kaynaklı faaliyetlerden ortaya çıkan “Partikül Madde (PM) 2.5” olduğunu belirterek konuyla ilgili şunları dile getirdi:

Halk sağlığı açısından en büyük tehlike olan PM2.5, tüm Türkiye’de yalnızca 69 istasyon tarafından ölçülmektedir. ‘Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği’, PM2.5 için herhangi bir yasal limit tanımlamamıştır. Hava kalitesi izleme mekanizmalarında kapasite artırımı ve PM2.5 yasal limitinin belirlenmesi, acil müdahale tedbirleri ve koruma bölgelerinin belirlenmesi için önem teşkil etmektedir.

Hava kirliliği hakkındaki gerçekler

Greenpeace’in hava kirliliğine dair hazırladığı bilgi notuna göre hava kirliliği hakkındaki bazı gerçekler ise şu şekilde:

  • Sağlık Etkisi Enstitüsü’ne göre, 2019 yılında dünyadaki insanların yüzde 95’i partikül madde açısından güvenli olmayan hava soludu.
  • Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) dış ortam hava kirliliğinin dünyada her yıl 4.2 milyon insanın erken ölümüne neden olduğunu belirtiyor. 
  • Çevre Mühendisleri Odası raporuna göre Türkiye’de son 15 yılda atmosferdeki partikül madde kirliliği düzenli olarak artıyor ve başta büyükşehirlerde yaşayanlar olmak üzere 60 milyon kişi kirli hava soluyor.

2018’de 40 bin kişinin erken ölümüne sebep oldu

  • Greenpeace tarafından yayımlanan “Toksik Hava: Fosil Yakıtların Bedeli” adlı rapora göre fosil kaynakların kullanımı sonucu atmosfere yayılan, PM2.5, ozon ve azot dioksitin neden olduğu hava kirliliği tahmini olarak 2018 yılında, Türkiye’de ortalama 40.000 kişinin erken ölümüne neden oldu. 
  • Temiz Hava Hakkı Platformu tarafından hava kirliliği ölçümleri ve ölüm istatistikleri kullanılarak yapılan analize göre, Türkiye’de 2017 yılında hava kirliliği trafik kazalarından 7 kat fazla can aldı.
  • 2017 yılında hava kirliliği Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği limit değerlere indirilseydi ülkemizde yaşanan ölümlerin yaklaşık %13’ü önlenebilirdi.

Koronavirus ve topluluk aktivizmi

Yazan: Jonathan Neale

Yeşil Gazete için çeviren: Özgürel Başaran

Tanıdığım bazı çevreciler ve solcular Covid-19’la ilgili genel geçer tantanaya bakıp aldanmamam gerektiğini söylüyor. Diğerleri Çin’deki kapanmanın çevre kirliliğini azaltmış olasından memnunlar. Bazıları ise gerçek sorunun hastalık değil, ırkçılık olduğunu söylüyorlar.

Salgı hastalığa farklı bir tepki verme biçimi önermek istiyorum.

Topluluklar

1988’le 1994 arasında, HIV’e karşı kullanılan hayat kurtarıcı retrovirüs ilaçları henüz yokken HIV ile ilgili danışmanlık yapıyordum. Öncelikle eşcinsel erkeklerin salgın karşısındaki tepkilerinden neler öğrendiğimi aktarayım.

HIV salgını başladığında, birçok aktivistin ilk eğilimi, riski olduğundan az göstermeye çalışmak ve eşcinsel erkeklerin toplum içinde damgalanma ve dışlanmasını önlemek için eşcinsellere özel hamamların olmasını savunmaktı. Bu tutum hızla, ABD’de ölmekte olan ya da risk altında bulunan erkeklerin öncülüğünde farklı bir yaklaşıma yol açtı.

Bu kişiler hastalanan arkadaşlarına ve diğerlerine, özellikle lezbiyenlere ve aile üyelerine bakım yaparak yardımcı oldukları topluluklar oluşturdular. Eşcinsel erkekler birçok hayatı kurtaran güvenli cinselliği buldular ve cinselliğin çeşitli biçimlerini kaygısızca yaşarken aynı zamanda kondom kullanma zorunluluğunu da dikkate aldılar.

Eşcinsel erkekler ve lezbiyenler, o dönemde hayat kurtarıcı ilaçların geliştirilmesiyle ilgili araştırmaların hızlandırılması için kitlesel ve doğrudan eyleme dayalı bir toplumsal hareket geliştirdiler.

Mücadele

Söz konusu ilaçlar sonunda geliştirildiğinde, Doğu ve Güney Afrika’da yaşayan AIDS hastalığına yakalanmış insanların büyük çoğunluğu, ekonomik nedenlerle bu ilaçlara ulaşamadı. Ancak Güney Amerika’daki eşcinsel erkekler Tedavi Eylemi Mücadelesi‘ni hayata geçirmekte etkili oldular.

Bu mücadele, mümkün olan her türlü taktik kullanılarak kitlesel bir harekete dönüştü. Sonunda Güney Afrikalılar ve diğer ülkelerde yaşayan birçok Afrikalı için bedelsiz ilaç elde edildi.

Bu örnek hareketler, sadece HIV ve AIDS tehlikesini önemsiz göstermekle hiçbir zaman ulaşılamayacak bir sonuç yarattı, bir eşcinsel topluluğunun güçlenmesini ve önyargılarla, ırkçılıkla savaşmayı sağladılar.

Koronavirüsle ilgili başlangıç noktamız da bu olmalı – aktivizm nasıl topluluk oluşturabilir ve hayat kurtarabilir? En öncelikli yanıtlar, virüsün yayılmasını durdurmak ve herkes için çok iyi sağlık hizmeti sağlamaktır.

Covid-19

Aktivizmle neler yapılabileceğini anlamak için önce virüsün nasıl hareket ettiğine bakmalıyız.

Hastalığın adı Covid-19, çünkü bu türden koronavirüs 2019’un sonunda keşfedildi. SARS da bir tür koronavirüstü. Covid-19 SARS’tan daha az ölümcül olmakla beraber daha hızlı yayılıyor. Birçok insana virüs bulaşacak, ama daha küçük bir bölümü bu yüzden ölecekler.

Kesin tahminlerde bulunmak için yeterli veriye sahip değiliz. Ancak en iyi tahminlere göre virüsün bulaşmasından hastalığın gelişmesine kadar dört ila altı gün, başkalarına bulaşıcı hale gelmesine kadar ise iki hafta geçiyor.

Hastalanan kişilerden, yüzde 80 kadarı hastalığı hafif belirtilerle geçirecek ya da belirtileri çok az fark edecekler. Ama yüzde 20 kadarı ciddi biçimde hastalanacaklar. Bunların dörtte birinin, ya da toplamın yüzde 5’inin hastanelerin yoğun bakım servislerinde tedavi görmesi gerekecek. Belki bu kişilerin beşte biri, yani virüs bulaşanların yüzde biri ölecek.

Şimdiye kadarki en iyi haberse çocukların virüsten fazla etkilenmemiş görünmeleri.

Yayılma

Şu anda bu yüzde bir rakamı bir tahmin. Çin’deki oranlar daha yüksek. Ancak çoğu insan hafif belirtiler gösterdiği için, istatistikler büyük olasılıkla eksik. Bütün bunları dikkate alındığında, hastalığın bulaştığı kişilerden ölecek olanların yüzdesi 0,5 ile 1 arasında olabilir.

Bu oranları değiştirecek olan başlıca şey, hızlı, bedava, yoğun sağlık hizmetidir. Bu olmadığında ölüm oranları belirgin biçimde yükselecektir.

Ateş düşürücü ve solunum yollarını açık tutmayı sağlayan basit ilaçlarla oksijen veren ve nefes almayı sağlayan solunum cihazları en temel öneme sahip sağlık desteklerini oluşturur.

Ölüm sayısını belirleyecek bir başka etken de virüsün belirli bölgelerde sınırlanması ya da dünya çapında halklar arasında yaygın hale gelmesidir. Hastalık bulaşanların çoğu hiçbir zaman tedaviye ihtiyaç duymayacağı için, birçok kişi hastalandığını fark etmeyecek ve virüs büyük olasılıkla hızla yayılacaktır.

Olası iki senaryo var. Birine göre virüs genel olarak yayılır ve belki insanların yüzde 40’ını etkiler. Bu da üç milyar vakanın görülmesi anlamına gelebilir. Bunların arasından belki 15 ila 30 milyonu önümüzdeki birkaç yıl içinde ölebilir. İki yıl içinde işe yarayan bir aşı bulunursa, bu sayı azalabilir.

Karşılaştırma amacıyla örnek verirsek, yılda 57 milyon insan çeşitli nedenlerle ölüyor. Her yıl zatürreden 3 milyon, diyabet ve tüberküloz hastalıklarının her birinden 1,5 milyon, AIDS’ten 1 milyon, gripten 500,000 ve sıtmadan 400,000 kişi hayatını kaybediyor.

Yalıtma

En kötü durum senaryosuna göre önümüzdeki birkaç yıl içinde Covid-19’un neden olduğu ölümlerin sayısı, yukarıda söz edilen diğer ölüm nedenlerinin yol açtığı ölümlerin sayısıyla hemen hemen aynı olacak.

Ancak uluslararası alanda en kötü durum senaryosunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini tartışmanın fazla anlamı yok. Gerçekleşebilir ya da gerçekleşmez. Bu hükümetlerin ve halkların nasıl davranacağına bağlı.

Asıl işe yarayabilecek çözüm, çeşitli biçimlerde yalıtmanın sağlanmasıdır. Nedenine gelince, hala kesinlikten uzak olan en iyi tahminlere göre, virüsü taşıyan her kişi yaklaşık 2,5 kişiye hastalığı bulaştırıyor. Ancak bu sayıyı kişi başına 1’e indirebilirsek, virüsü taşıyan insanların sayısı azalmaya başlayacaktır.

Hastalığın yayılması sınırlandırılabilir. Bu SARS salgını sırasında işe yaramıştı ve şimdiye kadar Ebola için de işe yaradı. Bu maske takmanın, elleri yıkamanın ve büyük kalabalıklardan kaçınmanın mantığını oluşturur. Bu önlemler hastalığın bulaşmasını durdurmaz. Ama bulaşma oranını azaltır.

Bütün bu önlemler arasında en etkili olanı, virüsü taşıyan insanların hastalık bulaştırma riskini taşıdıkları süre boyunca diğerlerinden yalıtılmasıdır. Bu da hasta insanlarla virüse maruz kalmış olanların yalıtılması anlamına gelir. Test yaptırmak, yalıtılması gereken kişilerin sayısını belirgin biçimde düşürür. Ancak bu da hükümetlerin yeterince test kiti üretip ücretsiz dağıtımını sağlamasına bağlıdır.

Karantina

Doğal olarak yalıtma uzun vadede işe yaramaz. Etkili bir aşının elde edilmesi ise iki yıl içinde gerçekleşecek bir olasılık.

Şu anda “karantina” konusunda büyük bir politik tartışma sürüyor. Sağ görüşten birçok kişi yabancıların yalıtılmasını öneriyor. Solda ise çoğunlukla bunun sadece ırkçılığı yükselteceği söyleniyor.

Her iki görüş de her ülkede yalıtılacak kişilerin büyük çoğunluğunun o ülkelerin yurttaşları olduğu gerçeğini gözden kaçırıyor. Sadece yabancılar üzerine odaklanan bir yalıtma anlayışı, halk sağlığı bakımından bir felakete yol açar.

Eşitsizlik

ABD’yi ele alalım – aslında söylediklerimin birçoğu diğer ülkeler için de geçerli, özellikle de ulusal çapta ücretsiz sağlık hizmeti sistemi olmayan ülkeler için.

ABD’deki salgının belirgin bir politik sonucunu görebiliriz: Ne kadar kötüye giderse o kadar çok seçmen Trump’tan uzaklaşacak. Ama eğer ABD’deyseniz, şimdi sadece politika oyununu izlemenin zamanı değil. Birbirimizle dayanışma içinde bu çevresel felaketle başa çıkarken, taban hareketleri yoluyla duruma politik olarak müdahalede bulunmanın yolunu öğrenmek zorundayız.

Bunu yapmak zorundayız, çünkü bu salgın hastalık çok sayıda insan için acı verici olacak. Hatta, iklim değişimini dikkate alırsak, felaketin ortasında örgütlenmeye alışmamız gerekecek. Burada salgının bazı özellikleri başlı başına dikkat çekici. Bunların hepsi eşitsizlikle ilgilidir.

Savunmasızlık

Yaşlı insanların özellikle tehlikeye açık olmasının yanında diyabetliler de risk altında. ABD’de 34 milyon insan, nüfusun yüzde onu diyabetlidir. Bunların hepsi orantısız derecede yoksul çünkü diyabet, şeker katkısıyla tatlandırılmış ucuz besinler yenilmesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır ve bu hastalıktan korunmanın yolu taze, işlenmemiş, pahalı besinler yemektir.

Afrikalı Amerikalılar ve özellikle Amerika Yerlileri orantısız ölçüde diyabete yakalanıyorlar, çünkü genellikle yoksullar.

Çoğu diyabetli insülin alma olanağına sahip değil. Bunu nedeni ya sağlık sistemine dahil olmamaları ya da sigortalarının ilaç harcamalarını karşılamaması. Ama aynı zamanda büyük ilaç şirketleri fiyatları haksız olarak yapay biçimde yükselttiği için ABD’de ilaçlar diğer ülkelere kıyasla çok pahalı.

Sonuç olarak çoğu insan ihtiyaçlarının daha azı oranında insülin kullandığı için, bunlardan birçoğu ölüyor. Diyabetli kişiler büyük olasılıkla tekerlekli sandalyeye mahkûm hale geliyor. Bütün bu fiziksel ve ekonomik güçlükler, onların salgın hastalığa yakalanma ve iyileşememe olasılığını güçlendirir.

ABD’de aynı zamanda en az 16 milyon insana kronik obstrüktif akciğer hastalığı- COPD teşhisi konulmuş durumda. Bu kişiler sürekli nefes alma güçlüğü çekerler. Bunların çoğunun akciğerlerini çalıştıkları işler mahvetmiştir – madenciler, kimyasallar ve petrolle ilgili işlerde çalışanlar ve çiftliklerde pestisitlere maruz kalan işçiler gibi; COPD hastalığı olan bedensel işçiler ve yoksul kişilerden birçoğu da tütün içmiştir, çünkü hayatınız ne kadar zor olursa tütün içme olasılığınız o kadar yüksek hale gelir.

COPD hastalığı olan kişiler Covid-19 nedeniyle ölüm tehlikesi altında, çünkü zaten solunumla ilgili sorun yaşamaktalar. Üstelik, birçoğu yoksul ve kalkıp dışarı çıkmak bir yana, bir oda içinde hareket etmekte bile güçlük çekerler.

İşçiler

İşyerlerinde virüs taşıyabilecekleri ya da yapılan teste göre virüs taşıdıkları için evde kalmaları talimatı verilen birçok kişi olacak. Ancak ABD’de nüfusun yarısı maaşlarıyla geçinir ve federal yasalar yılda sadece yedi günlük ücretsiz hastalık iznini güvence altına alır.

Farklı alanlarda iş gören çoğu çalışan soğuk algınlığı ya da grip olduklarında işe gitmeye alışkındır. Covid-19 taşıyan insanların çoğunluğu hafif belirtiler gösterecek ve tamamen çalışabilir durumda olacaklar. İşverenlerin çoğu da bu insanlara evde kalmaları durumunda ücret ödemeyecektir.

Bir de anne babaların durumunu düşünelim. Çin, İran, İtalya ve birçok başka ülkede hükümetler okulları kapamaya başlıyor. İş dünyasının bakış açısıyla düşünülürse iş yerlerini kapamaktansa insanları yalıtmak daha ucuza malolur.

Ancak Amerikalı ailelerin çoğunluğunda iki yetişkin de çalışır ve bu yüzden [kendileri işteyken çocuklarının gözetilmesi için] hem okullara hem de okul sonrası programlara ihtiyaç duyarlar.

Bekar anne ve babalar daha da zor bir durumdalar. Çoğu yetişkin evde kalıp gelirlerinin bir bölümünü kaybedecek, ya da çocuklarını bilmedikleri birileriyle bırakmak zorunda kalacaklar. Ya da çocukları birbirine bakmak üzere kendi başlarına bırakıp sosyal hizmet görevlilerinin bu durumu fark etmemelerini umacaklar.

Yalnızlık

Bir de yalnızlar var. Eric Klinenberg’in 1995’te Chicago’daki bir sıcak dalgası sırasında gerçekleşen binin üzerinde kişinin ölümünü anlatan Sıcak Dalgası (Heat Wave) adlı kitabını okumaya değer.

Bu kitaptaki iki şey özellikle konumuzla ilgili. Birincisi yerel yönetimdeki yetkililerin sıcak dalgası karşısında ne gibi önlemler alacağını düşünmek yerine medyayı nasıl idare edeceğini tartışmış olması.

Diğeri ise ölenlerin çoğunun çocuklarıyla iletişimi kopmuş, yalnız yaşadıkları, klima çalıştırmaya maddi güçleri yetmediği ve iyi olup olmadıklarını gözetecek kimseleri olmadığı için ölen yaşlı adamlar olması.

Covid-19 bulaşanlardan büyük çoğunluğu hayatta kalacak, ama evde kapalı kaldıklarında yalnız ve korkulu günler geçirecekler.

Çin’deki salgınla ilgili hikayeler, yemek getiren bir büyük anne veya büyük babadan söz ediyor. Ama insanların yalıtılmış oldukları bir zamanda kapının çalınması ya da gün aşırı telefon eden birinin varlığı, duygusal bakımdan büyük bir destek sağlayabilir. Hafif belirtiler gösterdikleri için çevresinden yalıtılan ve daha sonra ciddi biçimde hastalanan insanlar olacağını da unutmamalıyız. Onlar da hastanelere ihtiyaç duyacaklar. Onlarla bağlantıda kalacak birisi büyük bir fark yaratır.

Yoksullar için sağlık yardımı

Bu listeyi devam ettirebiliriz. Ama sağlık hizmeti konusuyla bitirelim.
27 milyon Amerikalı sağlık sigortası ya da sağlık yardımına bağlı değil. Gidişata bakılırsa hiç kimse onların sağlık harcamalarını karşılamayacak ve bu kişilerin çoğunluğu ücretli çalışanlar ve ailelerinden oluşuyor.

Dahası, bu kişilerin testleri için kim ödeme yapacak? İlaç harcamalarını kim karşılayacak? Sigorta genellikle ilaç harcamalarını kapsamıyor. İlaçların üretim ve dağıtımının düzenli yapılmasını kim güvence altına alacak?

Çok ciddi derecede hasta olanlardan kaçı hastaneye gitmeye maddi güçleri yeterli olmadığı ya da hastaneler onları kabul etmediği için evlerinde eziyet çekmek zorunda kalacak?

Örgütlenme

Ama bu derecede eşitsiz etkileri olan bir salgına karşı nasıl tepki verebiliriz? Bir düzeyde çözüm, Sanders’a oy vermektir. Diğer düzeydeyse imza toplamak ve toplumsal eylemlere katılmaktır. Yukarıda dikkat çekilen bütün problemler göz önüne alındığında, iki çeşit örgütlenme gerçekten büyük bir değişim yaratabilir.

Komşular arasında yardımlaşmayı örgütlemek gerekir. Sokağınızda ya da binanızda bir kişinin kapıları çalmasını sağlayın. Bunu kendiniz de yapsanız daha önemlisi bu işi yapacak bir insan ağı oluşturmaktır. Bir kişi yalıtılmış da olsa birisi ona her gün telefon edebilir.

Sosyal medyada komşuların durumu tartışabilecekleri ve nasıl bir yardıma ihtiyaç duyduklarını ya da nasıl yardım edebileceklerini bildirdikleri yerel sayfalar oluşturabilirsiniz.

Ancak herkesin internet erişimi olmadığını unutmamalıyız. Bu yüzden yaşlı insanların da kolaylıkla erişebilecekleri platformlar kullanarak, bu platformlarla bağlantı kurup başkaları için internette duyurular yapabilecek kişileri örgütleyebiliriz. Bu süreç içinde daha önce hiç sahip olmadığınız biçimde ve yıllar boyunca kalıcı olacak bir komşuluk ilişkisi geliştirebilirsiniz.

Ağlar

Bu tür ağları aynı zamanda iş yerinde de oluşturabilirsiniz, böylece herkes iş arkadaşlarını evlerinden izleyip ihtiyaçlarını gözetebilir. Aynı zamanda işverenin izinli olan herkese ücret vermesini sağlamak  için örgütlenebilirler.

Ama yine hatırlatmak gerekir ki, tek iş yerinde örgütlenip örneğin sadece diğer hemşirelerden ya da diğer elektrikçilerden oluşan ağlar kurmamaya çalışın. Yapabildiğiniz ölçüde bütün iş yerlerini kapsayan ağlar kurun. Bu farklı bir iş ortamının ve belki bir sendikanın başlangıcı olabilir.

Kilise, cami ya da diğer ibadet merkezlerine düzenli olarak gidenler ağ kurma konusunda çoğu çevreci ve sosyaliste göre daha fazla şey biliyorlar. Ama çevreci ve sosyalist arkadaşlarım – inanç çerçevesinde örgütlenen kişilerden öğreneceğimiz şeyler var. Yardım etmek, paylaşmak, bağlantıda olmak – bunlar insani şeyler ve son derece önemli.

Güzel olan şu ki, bu olgular kolektif örgütlenmeyle de uyumlu. Kolektif örgütlenme, yukarıda sözünü ettiğim her güçlüğün üstesinden gelmeyi sağlayabilir.

Güç

En basit düzeyde, bir kişi sağlık hizmeti alamadığında, altı komşusu ya da iş arkadaşı onunla acil servise ya da kliniğe gidip yardım edilmesi için yüksek sesle ısrarlı talepte bulunabilir. Bir kişinin maddi gücü yiyecek ya da ilaç almaya yetmediğinde komşuları arasında gereken yardım toplanabilir.

Eğer federal/merkezi hükümet harekete geçmezse yerel yönetimler/valilikler olağanüstü durum ilan ederek askeri kuvvetlerin ücretsiz ilaç dağıtmasını sağlayabilir.

Valilikler aynı zamanda işverenlerin yalıtılmış kişilere ve okuldan sonra çocuklara bakanlara ücretli izin vermesini emredebilir. Belediye başkanları da bunu yapabilir. Bu konuda yasal yetkileri olmasa da mahkemeye giden işverenlerin neyle karşılaşacağını düşünebilirsiniz.

Kapatılma koşullarında bile hastalık bulaşmış, bulaştırabilecek ve iyileşmiş kişilerin yapacağı etkinlikler ve işgal eylemleri çok güçlü sonuçlar doğurabilir.

Aynı zamanda, tekerlekli sandalyedeki on hasta ve yaşlı kişiden oluşan grev gözcüsü hattının gücünü de hafife almamak gerekiyor. Engellilerin kendi aralarında örgütlenme yeteneği de asla küçümsenmemeli.

Eylemler

Önemli bir aşama yetkililerin insanları ev tipi solunum cihazlarıyla evlerine yollama girişimleri olacak. Bu kişilerin hastanede bakımı ve yakından izlenmesi gerekir. Bir salgın sırasında hastanelere çok kısa bir süre içinde kapasitelerinin üzerinde yük binecek. Birçok ameliyat iptal edilecek, başka hastalıkları olan hastalar evlerine yollanacaklar.

Sağlık çalışanları virüse maruz kalma ve virüs bulaşması bakımından özellikle tehlike altında olacaklar. Bütün dünyada sık kullanılan ilaçların büyük bir bölümü de Çin ve Hindistan’da üretilmektedir. Eğer ticaret durdurulursa bu felaketle sonuçlanır.

Böyle bir durumda doğrudan eylemler tedaviye odaklanabilir. Eğer hastanelerde yeterli yatak bulunmuyorsa boş fabrikaların, mahkeme salonlarının, polis karakollarının, okulların, televizyon kanallarının, belediye meclis salonlarının ya da yarı boş otellerin işgali için küçük çaplı, ses getiren ve ağırbaşlı eylemler yapma zamanıdır.

Bütün bu eylemler sosyal medyada geniş çaplı ve hızlı bir biçimde paylaşılabilir. Bunlar yetkilileri korkutacak eylemlerdir. Aynı zamanda da herkes için ücretsiz sağlık hizmeti gibi daha kapsamlı bir talebi ortaya koymak için fırsat oluştururlar. Bu hak, ABD’de er ya da geç kazanılacak. Ama ne kadar erken olursa o kadar iyi olacak.

Değişim

Üstelik bunlar aynı zamanda ırkçılık ve ön yargıyla mücadele etme yollarını oluşturur. Salgın sırasında ırkçılığın en önemli etkisi daha yoksul ve daha çok hasta oldukları için azınlıkları öldürmek olacak. Ancak AIDS söz konusu olduğunda yapıldığı gibi, toplulukları harekete geçirmek, onların saygınlıklarını ve kendilerini korumaları için belirleyici rol oynar.

Aktivizme bu şekilde yaklaşmak aynı zamanda “ya buna ne diyorsunculuk” tuzağından – yani “bununla ilgili harekete geçmemeliyiz, çünkü ya şu (konumuz bağlamında örneğin diyabet, açlık, yoksulluk vb.) ne olacak?” diye sorma eğiliminden de kurtulmayı sağlar.

Son olarak, iklim krizinin gerçekleşeceği yıllar ve on yıllar içinde dünya çapında ortaya çıkacak birçok çevre felaketiyle başa çıkmayı da bu biçimde öğrenmek zorunda kalacağız.

Bu felaketlerin her biri, tıpkı bu virüs gibi önemli ekonomik sonuçlar doğuracak. Her biri ortaya çıktığında otoriter ve sağ görüşlü tepkilerle paylaşımı ve dayanışmayı öngören sosyalist, çevreci ve hümanist eğilimler arasında bir çatışma yaşanacak.

Daha farklı biçimde ifade edecek olursak, değişmemizi ve böylece dünyayı değiştirmemizi sağlayacak biçimde birbirimizi desteklemeye başlamalıyız.

Makalenin İngilizce Orijinali

Koronafobi virüsten hızlı yayılıyor

Bir yandan “virüs kapmayayım” endişesi, diğer yandan eve kapanmanın getirdiği bocalama hali, sıkıntı, arayış, stres, kaygılar… Küresel salgın koronavirüse yakalanma endişesinin en yüksek oranda yaşandığı günlerden geçiriyoruz. Geniş çaplı önlemlerle salgına dur demeye çalışılıyor. “Mecbur kalmadıkça evden çıkmayın” çağrılarıyla milyonlarca insan eve kapandı.

Peki bu yaşananlar sağlığımızı nasıl etkiler, korunmak için neler yapmamız gerekli? Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Dr. Öğretim Üyesi Burcu Kök Kendirlioğlu zihinsel sağlığımızı korumanın yollarını, Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Diyetisyen Özge Yılmaz ise nasıl beslenmemiz gerektiğini anlattı.

Önce zihin sağlığı

Küresel salgınların bireyler ve toplumlar üzerinde strese neden olabileceğini, korku ve kaygının bunalımı tetikleyebileceğini söyleyen Dr. Öğretim Üyesi Burcu Kök Kendirlioğlu, Kovvid-19 salgını sırasında görülebilecek ruhsal durumları şöyle sıraladı:

“Kendiniz veya sevdiklerinizin sağlığıyla ilgili korku ve endişe, uykusuzluk ya da aşırı uyuma hali, iştahsızlık ya da aşırı yeme isteği, dikkati toparlamakta ya da konsantre olmakta zorluk, kronik sağlık sorunlarının kötüleşmesi, alkol, sigara ya da diğer ilaçların kullanımının artması…”

‘Kendinize yatırım için fırsat olarak görün’

Evde izole hayat sürerken dahi günlük rutinin devam ettirilmesini öneren Dr. Kendirlioğlu, evden çalışanların çalışma saatlerini işe gidiyormuş gibi planlayabileceğini söyleyerek, “Sürekli evde kalmak uyku saatlerinin kaymasına neden olabilir. Bunu engellemek için daha önceki yatış ve kalkış saatlerinizi uygulayın. Yemek rutininizi değiştirmeyin. Bu süreci kendinizi geliştirmek ve kendinize yatırım yapmak için bir fırsat olarak görmelisiniz” diye konuştu.

Koronafobinin önüne nasıl geçilir?

“Eğer hafif de olsa hastalık belirtileri varsa veya şüpheli kişilerle temas öyküsü varsa 14 gün kendinize mutlak izolasyon uygulayın” diyen Dr. Kendirlioğlu, bu süreçte herkesin zihinsel dayanıklılığını arttırması gerektiğini söyleyerek, yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:

  • Kovid-19 ile ilgili konuşmaya ve dinlemeye gereğinden fazla maruz kalmayın. Tekrarlayan biçimde krizi konuşmak endişeye neden olur.
  • Bedeninize iyi bakın. Sağlıklı, dengeli yemekler yemeye çalışın.
  • Düzenli egzersiz yapın. Her sabah ev ortamında da basitçe yapabileceğiniz aerobik hareketler güne zinde başlamanızı sağlar. Endişe ve kaygınızı da yatıştırır, moralinizi yerine getirir.
  • Uyku saatlerinize dikkat edin.
  • Alkol ve sigaradan kesinlikle uzak durun.
  • Rahatlamak için bu durumun geçici olduğunu kendinize sık sık hatırlatın. Normal yaşamınıza dönmek, kendinizin ve çevrenizdekilerin moralini yüksek tutmak için sevdiğiniz aktiviteleri birlikte yapmaya çalışın.
  • Telefon ya da görüntülü konuşmayla arkadaşınız ya da aile üyenizle sık sık iletişime geçin.
  • Sadece virüs ya da salgınla ilgili konuşmayın. Neler yaptığınızı, gelecekle ilgili olumlu planlarınızı anlatın.
  • Evin dışına çıktığınızda kalabalık ortamlarda bulunmaktan ve toplu taşım araçlarını kullanmaktan kaçının, sosyal mesafeye dikkat ederek sağlıklı ilişkileri sürdürün. Kişilerle aranızda en az 1 metre mesafe olmalı.
  • Umut duygusunu koruyun ve olumlu düşünmeyi sürdürün.
  • COVID-19 hakkında sadece güvenilir bilgileri paylaşın. Doğru bilgileri paylaşmanız başkalarının korkularını yatıştırmanıza ve onlarla bağ kurmanıza da yardımcı olabilir.
  • Nefes ve gevşeme egzersizleri yapın. Sosyal mesafeyi koruyarak ve kendiniz ile çevrenizdekileri riske atmadan kısa süreli yürüyüşler yapabilirsiniz. Sürekli evde ve hareketsiz kalmak bir süre sonra isteksizliğe ve o da mutsuzluğa neden olabilir.

Bağışıklığınızı artırın

Beslenme ve Diyet Uzmanı Diyetisyen Özge Yılmaz 

Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Diyetisyen Özge Yılmaz da virüsle savaş sırasında bağışıklık sisteminin güçlü olmasının önemine dikkat çekerek, beslenmeyle ilgili şu önerilerde bulundu:

 

  • Susamasanız bile gün içinde en az iki litre su içtiğinizden emin olun.
  • Tam tahılları tüketmeyi ihmal etmeyin.
  • Yoğurt, kefir, lahana turşusu tüketin.
  • Haftada en az üç kez kuru baklagillere, en az iki kez Omega-3 bakımından zengin balıklara yer verin.
  • Badem, yerfıstığı, ay çekirdeği, fındık gibi yağlı tohumlar bağışıklık sistemini destekleyen E vitaminlerine ağırlık verin.
  • Her gün beş porsiyon taze sebze ve meyve tüketin.

Gueterres: Virüsü durduramazsak yoksul ülkeler en sert darbeyi alacak

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgınına ilişkin video konferans aracılığıyla basın toplantısı düzenledi. Guterres, “Virüsün özellikle dünyanın en savunmasız bölgelerinde orman yangını gibi yayılmasına izin verirsek milyonlarca insan ölecek” dedi.

3,4 trilyon dolar gelir kaybı yaşanabilir

Virüsün sadece insanları değil küresel ekonomiyi de etkilediğini belirten Guterres, Uluslararası Çalışma Örgütü‘nün virüs nedeniyle dünya genelinde çalışanların 3,4 trilyon dolar gelir kaybı yaşayabileceğini bildirdiğini söyledi.

Gelişmekte olan ülkelere yardım çağrısı

Ülke düzeyinde alınan önlemlerin küresel ölçekte yaşanan kriz için yeterli olmadığını belirten Guterres, G20 ülkelerine koronavirüs salgınıyla mücadelede eş güdümlü, kararlı şekilde yeni adımlar atma ve gelişmekte olan ülkelere yardım etme çağrısında bulundu.

Guterres, ”En yoksul ve en savunmasız ülkeler en sert darbeyi alacak. Virüsün özellikle dünyanın en savunmasız bölgelerinde orman yangını gibi yayılmasına izin verirsek milyonlarca insan ölecek. Ortak bir düşmanımız var ve bir virüsle savaşıyoruz” dedi

Koronavirüse online takip ve test

Türkiye’de koronavirüs vakalarının sayısı artıyor, hayatını kaybedenler ise dörde yükseldi. Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Covid-19) testi yaptıran vatandaşların sonuçlarına “e-Nabız” isimli uygulamadan ulaşabileceğini açıkladı. 

Bakanlık’tan yapılan açıklamada, “Koronavirüs testi yaptırmış vatandaşlarımız test sonuçlarına e-Nabız uygulamasından ulaşabilir” ifadeleri yer aldı.

İnternetten test

Bakanlık ayrıca koronavirüs önlemleri kapsamında online test uygulamasını devreye soktu. Bu kapsamda açılan  koronaonlem.saglik.gov.tr adresli sitede sorulan sorulara verilen yanıtlara göre “Beyan ettiğiniz bilgiler doğrultusunda koronavirüs ile karşılaşmış olma ihtimaliniz düşüktür” ya da “Beyan ettiğiniz bilgiler doğrultusunda sağlık durumunuzun yakından değerlendirilmesi için lütfen maskenizi takarak en yakın sağlık kuruluşuna başvurunuz” deniliyor.

TC kimlik numarasıyla girilen girilen sitede yoğunluğu önlemek için bir vatandaşın bir günde en fazla beş başvuru yapma hakkı bulunuyor.
Test başlamadan önce “Sonuçlar sadece öneri niteliği taşımaktadır ve nihai bir sonuç/kesinlik içermemektedir, tavsiye niteliğindedir” diye de bir uyarı yapılıyor.

Korona krizi: Çin’den iyi haberler, Arjantin’de karantina, Haiti’de ilk vakalar

Yeni tip koronavirüsün ilk ortaya çıktığı Çin’den iyi haberler gelmeye devam ediyor. Çin Ulusal Sağlık Komisyonu art arda iki gün ülke içi kaynaklı virüs tespit edilmediğini söyledi. Perşembe kaydedilen 39 vakanın tamamını yurt dışından gelen “ithal vakalar” oluşturuyor.  Ancak, salgın diğer kıta ve ülkelerde geometrik bir artışla devam ediyor.

Worlometers’ın paylaştığı verilere göre dünya genelinde virüs sebebiyle hayatını kaybedenlerin sayısı 10 bin 48’e ulaştı. Toplam virüsün gördüğü vaka 245 bin 972 olurken bu vakalardan 88 bin 465’i iyileşme gösterdi.

Arjantin’de zorunlu karantina

Arjantin Devlet Başkanı Alberto Fernandez, salgınının önüne geçmek amacıyla ülkede 31 Mart’a kadar genel karantina uygulanacağını açıkladı. Karantina 20 Mart saat 00.00 itibariyle başlayacak. Ülkede bugüne kadar 128 koronavirüs vakası tespit edildi. Bu vakaların üçü ölümle sonuçlandı.

Virüsün hızlı bir şekilde yayıldığını hatırlatan Fernandez, “Arjantinlilerin sağlığını gözetiyoruz ve bu önlemi, ekonomik etkilerinin mümkün olduğunca az olmasını umarak alıyoruz. Herkes evinde kalmalı ve temel ihtiyaçlar için evden çıkmalı. Dükkanlar, marketler, eczaneler açık olacak” dedi.

Devlet Başkanı Fernandez, karantina süresi boyunca, Sahil Güvenlik, Jandarma, Federal ve Eyalet polislerinin sokağın güvenliğini sağlayacağını ve geçerli sebebi olmadığı halde sokağa çıkanlar için cezai işlem uygulanacağını belirtti.

Haiti’de ilk vakalar

Devlet Başkanı Jovenel Moise, Kovid-19 test sonuçları pozitif çıkan 2 hastanın karantinada olduğunu belirtti. Moise, yeni tip koronavirüs nedeniyle “acil durum” ilan edilen ülkede, tüm hava alanlarının, deniz limanlarının, okulların ve fabrikaların kapatılacağını açıkladı.

New York’ta salgın yayılıyor, NBA’de yeni vakalar

New York’ta koronavirüs vaka sayısı ise geometrik artışını sürdürüyor. Vaka sayısının 4 bin 152’ye çıktığı şehirde salgın sebebiyle 27 ölüm yaşandı. ABD genelinde ise toplam ölüm sayısı 217’ye vaka sayısı ise 14 bin 366’ya yükseldi.

Amerikan Basketbol Ligi (NBA) takımlarından Los Angeles Lakers’ın iki oyuncusunda daha yeni tip koronavirüs tespit edildi. İsimleri saklı tutulan oyuncularla birlikte NBA’de toplam salgın vakası 14’e yükseldi.

Avustralya, Avustralyalı olmayanlara kapatıldı

Avustralya Başbakanı Scott Morrison da ülke genelindeki önlemleri sıkılaştırdı. Kovid-19’un ilk görüldüğü 25 Ocak’tan itibaren vaka sayısı 756’ya yükseldi. Yedisi ölüm ile sonuçlandı.

Başbakan Morrison, Avustralya vatandaşları, oturma izin olanlar ve onların aile fertleri haricindeki kişilerin bugün saat 21:00’den itibaren ülkeye alınmayacağını açıkladı. Yasak dışında tutulanlara da ülkeye girdiklerinden itibaren 14 gün boyunca kendi kendilerini karantinaya alma zorunluğu getirildi.

Fotoğraf: AA