Dersim’in Ovacık ilçesindeki Munzur Gözeleri’ne iş makineleri girdi. Valilik burada iş makinesi kullanılmayacağını açıklanmıştı.
Dersim Araştırmaları Merkezi (DAM), Alevilerin kutsal olarak kabul ettiği mekandaki çalışmalar kapsamında açıklama yayınladı. Açıklamada, “Tunceli Valisi’nin, peyzaj çalışmamalarında iş makinaları kullanılmayacağını belirtmesine rağmen, Munzur Gözeleri’ne iş makinaları girdi. Bu girişimi inanç yerlerimize bir saldırı olarak görüyor, yetkilileri bu yanlıştan vazgeçmeye çağırıyoruz” ifadelerine yer verildi.
Munzur Gözelerine iş makinaları girdi
Tunceli Valisinin, peyzaj çalışamalarında iş makinaları kullanılmayacağını belirtmesine rağmen Munzur Gözelerine iş makinaları girdi. Bu girişimi inanç yerlerimize bir saldırı olarak görüyor, yetkilileri bu yanlıştan vaz geçmeye çağırıyoruz. pic.twitter.com/Awz8qORlkZ
Valilik, daha önce konuya dair tepkilerin yükselmesi üzerine, alanda iş makinelerinin çalıştırılmayacağına ilişkin şu açıklamayı yapmıştı:
“Valiliğimiz koordinesinde, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğümüz ve Fırat Kalkınma Ajansımızın ortak çalışmalarıyla hazırlanan çevre düzenlemesi projemiz Tabiat Varlıkları Koruma Kurulunca da onaylanmıştır. Söz konusu proje 8 milyon lira maliyetlidir. Ayrıca alanda iş makinesi çalıştırılmayacaktır”
2038 yılına kadar kömür enerjisinden tamamen vazgeçme kararı alan Almanya‘da, Garzweiler açık linyit maden ocağı nedeniyle çevre köyler yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Civardaki altı köyde yaşayan köylüler maddi tazminatlar karşılığında yüzlerce yıllık geleneksel çiftliklerinden sürülüyor ve yeni yerleşimlere gönderiliyor. Ancak buna karşı direnenler de yok değil.
Deutsche Welle, tazminat karşılığında köyü terk etmeyi reddeden ve Bütün Köyler Kalmalı adlı inisiyatifi kuran köylülerin direnişini haberleştirdi. İnisiyatifi, iklim aktivistleri de destekliyor.
İngiltere’deki Belmarsh Cezaevi‘nde tutuklu bulunan Wikileaks kurucusu Julian Assange‘ın halüsinasyonlar gördüğü ve depresyonda olduğu, ABD’ye iade edilirse “intihar tehlikesi olduğu” belirtildi.
UK Merkezi Suç Mahkemesi‘ne bildirildiğine göre, Assange Katolik papaza günah çıkarttı, yakınlarına veda mektupları yazmaya başladı ve vasiyetnamesini hazırladı.
Duruşmada savunma adına kanıt sunan Kings College öğretim görevlisi nöropsikiyatri profesörü Michael Kopelman, Assange’ın depresyonda olduğunu, halüsinasyonlar gördüğünü, uyuyamadığını ve çok fazla kilo kaybettiğini ifade etti.
‘Sesler duyuyor’
Assange’ın “kendisini aşağılayan ve suçlayan sesler duyduğunu” da dile getiren Profesör, iade davası ABD lehine sonuçlanır veya o yönde sonuçlanacak gibi ilerlerse Assange’ın intihar riskinin çok yükseleceğini kaydetti. Prof. Kopelman’a göre, Assange iade konusunu neredeyse bir takıntı haline getirdi ve “intihara yönelik bastırılamaz bir dürtüsü” bulunuyor.
Assange’a ABD’de 18 farklı casusluk suçlaması yöneltiliyor. Wikileaks kurucusu Birleşik Krallık tarafından ABD’ye iade edilirse 175 yıla kadar hapis cezası alabilir.
Almanya’nın 1950’lerin ortasından itibaren kullanmaya başladığı ve 2022 yılının sonu itibariyle aşamalı olarak kullanımdan kaldıracağı nükleer enerji ve buna bağlı endüstrinin, Alman toplumuna olan maliyetine dair bir araştırma yapıldı. Ekolojik Sosyal Pazar Ekonomisi Forumu (FÖS) tarafından yapılan araştırma, ucuz enerji kaynağı olarak gösterilen nükleer enerjinin aslında yanlış resmedildiğini ve topluma olan maliyetinin milyarlarca euroya ulaştığını öne sürüyor.
Rechargenews.com’un aktardığına göre, nükleer enerji endüstrisinin Alman toplumuna olan maliyetini 1 trilyon euronun üzerinde hesaplayan FÖS, devlet desteği, elektrik fiyatları ve dış maliyetleri içeren desteğin, Avrupa’nın en büyük ekonomisi olan ülkenin finansmanında tüm enerji kaynaklarının en fazla tüketileni olduğunu hesapladı.
Çalışmaya liderlik eden bağımsız enerji tedarikçisi Greenpeace Energy’nin başkanı Sönke Tangermann, tespit ettikleri durumla ilgili “Hiçbir enerji kaynağı riskli atom enerjisi kadar maliyet yaratmadı. Aradan geçen 65 yıldan sonra bile nükleer enerji halen daha hiç de ekonomik değil” ifadelerini kullandı.
Rolls Royce’un üretmek istediği mini nükleer reaktörün protitipi.
‘Mini reaktörler’
Almanya, 2022’nin sonunda nükleer enerjiyi aşamalı olarak durduruyor. 1955 yılında ilk reaktörün faaliyete geçmesinden bu yana ülke, enerji ve araştırma istasyonları ve atık yatakları dahil olmak üzere 100’den fazla nükleer tesis inşa etti.
İsviçre gibi diğer ülkeler Almanya’yı takip ederek nükleer enerjiye aşamalı olarak son vereceklerini açıkladılar. Fransa ise en azından enerji karışımında nükleerin payını azaltmak istiyor.
Ancak aynı zamanda, enerji veya hidrojen üretimi için ucuz olduğu öne sürülen mini nükleer reaktörler inşa etmek için yeni bir tartışma başladı. Bunların hiçbiri henüz inşa edilmemiş olsa da, Fransa veya Finlandiya gibi ülkelerde konvansiyonel yeni nükleer santrallerin inşası için fiyatların, orijinal maliyet tahmininin birkaç katı miktarlara şimdiden ulaştığı belirtiliyor.
Göstericileri bastırmak için personel maliyeti 9 milyar euro
Alman devletinin nükleer enerji endüstrisi için 1950’lerden itibaren verdiği doğrudan ve dolaylı teşviklerin tek başına 287 milyar euroluk bir yük oluşturduğunu tespit eden FÖS, yaklaşık 9 milyar euronun ise nükleer enerji karşıtı gösterilerinde görev alan personel maliyeti ve eski Doğu Almanya’da yürütülen nükleer faaliyetlerde harcandığını dile getirdi.
Tangermann, ortaya çıkan maliyetlerin çoğunlukla elektrik fiyatlarına artış olarak yansımadığını ve bunun da nükleer enerjinin ucuz bir alternatif algısı oluşturduğunu ifade etti. Söz konusu meblağlar ise genellikle kaza riskini azaltmak gibi dış maliyetlere harcanıyor.
Almanya’nın nükleer enerji defterini tamamen kapatıp kapatmayacağı ise henüz belli değil. Mini reaktör tartışması bu ülkede de yürütülürken, görülemeyen maliyetlerin ülke toplumunu daha da zorlayabileceği belirtilmekte. Nükleer enerji santral maliyetlerinin çoğunlukla öngörülen bütçe içinde kalmadığı biliniyor.
Tangermann iklim değişikliği ile mücadelede nükleer enerjinin ciddi bir alternatif olarak görülmemesi gerektiğini, söz konusu teknolojinin yüksek maliyet ve büyük riskleri beraberinde getiren eskiyen altyapı gibi sorunlarla boğuşmak zorunda kaldığını belirtti.
Yazar Buket Uzuner 2015 yılında yayımladığı “Toprak” isimli romanının izinsiz ve sözleşmesiz olarak “Atiye” isimli Netflix dizisinde intihal edildiği gerekçesiyle dava açtı.
Ege’nin Sözü tarafından yapılan habere göre dava, İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’ne Avukat Abdullah Egeli aracılığıyla dizinin yapımcısı OG Prodüksiyon’a karşı açıldı.
Prodüksiyon şirketi yazarın “Tabiat Dörtlemesi” olarak tanınan “Su”, “Toprak”, “Hava” ve “Ateş” kitaplarındaki ana karakterler Defne Kaman ve anneannesi Umay Nine’yi izinsiz kullanmak ile suçlandı.
Uzuner: Davam kişisel değil
Buket Uzuner ise sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda “Evet, intihal davası açtım. Defne Kaman’ ın Maceraları- Toprak romanının açıkca intihal edilmesi fikir hırsızlığıdır. Davayı kazanmak, tüm edebiyatçılarımıza emsal olacak, haklarını koruyacaktır. Davam kişisel değil” ifadelerini kullandı.
Daha önce de Yazar Şengül Boybaş, “Dünyanın Uyanışı” adlı romanından esinlenilerek çekilen dizinin ön jeneriğinde, fragman, afiş gibi tanıtımlarında eserine ve ismine yer verilmediğini iddia ederek OG Prodüksiyon şirketine dava açmıştı.
Bilim Kurulu üyesi ve Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Hasan Murat Gündüz, normalleşme süreciyle birlikte 50 yaş altındaki vatandaşların tedbirlere daha az uyduğunu belirtti.
Gündüz buna bağlı olarak gençlerin Covid-19 nedeniyle yoğun bakımda tedavi görme oranının yüzde 25’e çıktığını belirtti:
Görüyoruz ki yaşlı bireyler şu süreçte kendilerine daha da dikkat ediyor. O nedenle ne yazık ki yaşlıların boşalttığı yoğun bakım alanını gençler dolduruyor. Ayrıca 50 yaş altındaki hastalar da artık yoğun bakım tedavisi görecek kadar ağırlaşabiliyor.
Aşı ya da mutasyon olmadıkça böyle devam edilecek
Aşı bulunana kadar virüsle yaşamayı öğrenmek zorunda olunduğunu belirten Gündüz, aşırı kalabalıkların oluştuğu kutlamalardan ve taziyelerden kaçınmak gerektiğini belirtti:
Bunun aşısı, ilacı çıkmadıkça ya da virüs olumlu anlamda mutasyona uğramadıkça bu hastalık devam edecek. Biz basit önlemler alarak ve en azından aşı bulunana kadar bu virüsle yaşamasını öğrenerek bu süreci geçirmemiz gerekiyor.
Bilim Kurulu üyesi, aşı sayesinde 2021’de toplumsal bağışıklığın sağlanabileceğini söyledi.
100’den fazla ülkeden 1.000’den fazla üst düzey şirket yöneticisi (CEO), “Yenilenen Küresel İşbirliği için CEO Bildirisi”ni (Statement from Business Leaders for Renewed Global Cooperation) imzalayarak Birleşmiş Milletler’e ve kapsayıcı çok taraflılığa desteklerini beyan etti.
Bildiri, BM’nin 75. yıldönümü öncesinde UN Global Compact tarafından, tüm şirketlere küresel riskler karşısında uluslararası işbirliğine ve kapsayıcı çok taraflılığa destek olmak üzere yaptığı çağrı üzerine yayımlandı.
21 Eylül tarihinde düzenlenen BM Özel Sektör Forumu’nda açıklanan bildiriyle CEO’lar şu mesajı verdi:
Biz iş insanları olarak barış, adalet ve güçlü kurumların, kuruluşlarımızın uzun vadeli devamlılığı için yararlı olduğunu ve BM Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin On İlkesi’nin ve Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın başarının temelini oluşturduğunun farkındayız. Daha iyi bir dünya için birlikteyiz. “
UN Global Compact CEO’su Sanda Ojiambo da bildiriyle ilgili şunları söyledi:
“Bu bildiri kapsayıcı çok taraflılığın artık tüm dünyada yankılanacağının bir taahhütüdür. Değişen koşullara uyum sağlamak için işbirliklerinin sınırları, sektörleri ve kuşakları aşmalıdır. Bildiriyi yayınlandıktan sonra bir ay içerisinde hemen hemen tüm sektörlerden ve bölgelerden 1.000’in üzerinde CEO imzasını attı. UN Global Compact olarak dünya için bu çok önemli zamanda işbirliklerine olan bağlılıklarını için herkese teşekkür ediyoruz.”
Türkiye’den de destek var
“Yenilenen Küresel İşbirliği için CEO Bildirisi”ne Türkiye’deki şirketlerden de destek geldi. Türkiye’den UN Global Compact imzacısı 45 şirketin CEO’su Bildiri’nin altına imza atarak küresel işbirliğine dahil olduklarını beyan etti.
Bildirinin detayları ve imzacıların tam listesi için tıklayın
BM Küresel İlkeler Sözleşmesi
Birleşmiş Milletler’in Küresel İlkeler Sözleşmesi’nde ifade ettiği 10 ilke şöyle:
1. İlke: İş dünyası uluslararası ilan edilmiş insan haklarına destek olmalı ve saygı göstermeli,
2. İlke: İş dünyası, insan hakları ihlallerine fırsat tanımamalı,
3. İlke: İş dünyası çalışanların sendikalaşma özgürlüğünü desteklemeli ve toplu müzakere hakkını etkin biçimde tanımalı,
4. İlke: İş dünyası, her türlü zorla ve zorunlu işçi çalıştırılmasını engellemeli,
5. İlke: İş dünyası, çocuk işçi çalıştırılmasının önüne geçmeli,
6. İlke: İş dünyası, işe alım ve çalışma süreçlerinde ayrımcılığın önüne geçmeli,
7. İlke: İş dünyası çevre sorunlarını önleyici ve çevreyi koruyucu yaklaşımları desteklemeli,
8. İlke: İş dünyası çevreye yönelik sorumluluğu artıracak her türlü faaliyeti ve oluşumu desteklemeli,
9. İlke: İş dünyası çevre dostu teknolojilerin gelişmesini ve yaygınlaşmasını desteklemeli,
10. İlke: İş dünyası rüşvet ve haraç dahil her türlü yolsuzlukla mücade etmelidir.
Twitter‘ın fotoğraf algoritmasının bazen beyaz yüzleri siyahlara tercih ettiği ortaya çıktı. Algoritmanın bu seçiminin kullanıcılar tarafından ifşa edilmesinin ardından, firma konunun araştırıldığını açıkladı.
Kullanıcılar, bir paylaşımda iki fotoğraf olduğunda, Twitter’ın cep telefonu uygulamalarında, sıklıkla beyaz yüzün gösterildiğini fark etti.
BBC Türkçe‘nin aktardığına göre, Twitter, algoritmanın geliştirilmesi aşamasında ırk ve cinsiyet taraflılığı testleri yapıldığını belirtti. Ancak şirket “Daha çok analiz yapılması gerektiği de net” dedi.
Twitter’ın baş teknoloji yetkilisi Parag Agrawal da paylaşımında “Modelimiz üzerinde analizlerimizi yaptık ve kullanıma soktuk ama sürekli gelişmeye ihtiyacı var. Bu kamuya açık ve zorlu testleri seviyoruz ve bundan ders almaya niyetliyiz” dedi.
‘Siyah kafa’ geri plan olarak algılandı
Son tartışma, Kanada’nın Vancovuer kentindeki üniversite yöneticisi Colin Madland‘ın, video konferans uygulaması Zoom’da, bir iş arkadaşının başının ortadan kaybolması sorununu çözmeye çalışmasıyla başladı. Yazılım, siyah iş arkadaşının başını yanlışlıkla geri plan olarak algılayıp, yok etmişti.
Madland bu konu hakkında Twitter’da paylaşım yapınca, mobil uygulamadaki ön izlemede, siyah arkadaşının değil, kendi resminin gösterildiğini farketti. Madland, resimlerin sıralamasını değiştirse de durum aynıydı.
Twitter’ın Baş Tasarım Yetkilisi, Dantley Davis, ten rengiyle kontrastı nedeniyle, Madland’in sakalını ve gözlüğünü çıkartmanın sorunu giderdiğini söyledi. .
Eleştirilere yanıt veren Dantley “Burada suçu benim üzerime atmak eğlenceli, biliyorum, ama bundan ben de herkes kadar rahatsızım. Ancak, bunu düzeltebilecek bir konumdayım ve düzelteceğim. Bu yüzde yüz bizim hatamız. Kimse tersini söylememeli” ifadelerini kullandı.
Asyalıları da tanımıyor
Geçen yıl ABD hükümetinin yaptığı bir araştırmada, yüz tanıma algoritmalarının, siyah ve Asyalıların yüzlerini tanımada, beyazlara kıyasla çok daha başarısız olduğu sonucuna varılmıştı.
Birleşik Krallık‘daki polis memurları da algoritmaların önyargıları “büyüttüğünü” söylemiş ve teknolojinin kullanımı için net bir talimatname hazırlanmasını istemişlerdi. Son olarak da geçtiğimiz aylarda, IBM benzer kaygılarla, yüz tanıma yazılımı üretmeyeceğini açıklamıştı.
Her Yer Kazdağları ve Kazdağları İstanbul Dayanışması, Kazdağları’nda yapılmak istenen altın madeni projesine karşı başlatılan çadırlı nöbetin 425’inci gününde yapılan jandarma baskınıyla nöbet alanının tahliye edilmesine karşı yapılacak basın açıklamasına çağrıda bulundu.
Her Yer Kazdağları tarafından yapılan çağrıda bugün (22 Eylül) saat 18.00’da Çanakkale Truva atında bir basın açıklaması yapılacağı belirtildi. Açıklamada “Herkesi yaşam savunucularına desteğe ve Kazdağları’na sahip çıkmaya çağırıyoruz” denildi.
İstanbul’da buluşma noktası Kadıköy Rıhtım
İstanbul’da yapılacak basın açıklaması ise bugün (22 Eylül) saat 19.00’da Kadıköy Rıhtım’da gerçekleşecek. Kazdağları İstanbul Dayanışması tarafından yapılan çağrıda şu ifadelere yer verildi:
Kazdağları direnişi ekoloji mücadelesi için büyük bir deneyimi ve iradeyi temsil etmektedir. İktidar irade kırma girişimiyle tepki yoklamasındadır. Bundan sonraki süreç saldırıya verilecek tepkinin gücü üzerinden belirlenecektir.
Neler yaşandı?
Kazdağları’nda Alamos Gold ve yerli iştiraki Doğu Biga Madencilik tarafından yapılmak istenen altın madeni projesine karşı başlatılan çadırlı nöbetin 425’inci gününde jandarma müdahalesi yaşandı.
Sabah 06.30’da yaptığı baskında nöbetçilerden dört kişiyi gözaltına alan jandarma, nöbet alanını da tahliye etmeye başladı. Gözaltına alınanlar daha sora serbest bırakıldı.
Nöbetteki kişilerden Sema Demir, Yeşil Gazete’ye yaptığı açıklamada dört kişi iççin 200’ün üzerinde jandarmanın geldiğini, bu süreçte sinyal kesicilerle iletişimlerinin engellendiğini ve avukatlarını aramalarına izin verilmediğini söyledi.
Tazmanya açıklarında 270 balina karaya vurdu. Balinaları kurtarmak için çalışma başlatan Avustralya‘dan kurtarma ekipleri balinaların en az üçte birinin öldüğünü duyurdu. Geri kalan balinaları kurtarmak için çalışmalar ise devam ediyor.
BBC’nin aktardığına göre balinaların kıyıya vurmasına sebep olan faktör ise bilinmiyor. Bölgede balinaların karaya vurması yaygın olarak gözüküyor ancak bu boyuttaki bir karaya vurma olayı en son yaklaşık 200 balinanın toplu halde karaya vurduğu 2009 yılında gerçekleşmiş.
Balinaların çoğu ulaşması zor bölgede
Pazartesi günü geç saatlerde olayın yaşandığı bölgeye ulaşan Tazmanya Deniz Koruma Programından kurtarma ekipleri Macquarie Heads boyunca üç grup balina buldu.
Memelilerin yaklaşık 200’ü bir tekne rampasının yanındaki bir kum havuzunda yıkanmıştı, diğer 30’u ise birkaç yüz metre uzakta bulundu. Ocean Beach boyunca iç kesimlerde ise 30 tane daha bulundu.
Balinaların çoğu “nispeten erişilemeyen” yerlerde bulunuyor ve bu durum kurtarıcılar için zorluk yaratıyor.
Bir kısmı yeniden yüzmeye başladı
Yaklaşık 40 eğitimli kurtarıcıdan oluşan bir ekip Salı sabahı, hayvanları kum havuzundan derin sulara itmek için ekipman kullanarak az sayıda balinayı “yeniden yüzdürmeye” başladı.
Vahşi yaşam biyoloğu Dr. Kris Carylmon, bölgede gazetecilere verdiği demeçte, bunun kuvvetli akıntıya karşı bir meydan okuma olabileceğini söyledi. Manevraya yardımcı olmak için teknelerin kullanılabileceği belirtildi.
Yetkililer, yeterli yardımcıları olduğunu söyleyerek halkı olay yerinden uzak durmaya çağırdı.
Balinalar neden kendileri kıyıya vurur?
Bilim insanları, sebebin genellikle bilinmediğini söylüyor. Avustralya ve Yeni Zelanda çevresinde, farklı türden balinalar her yıl bin hayvan büyüklüğünde topluluklarla mevsimsel göçler gerçekleştiriyor.
Araştırmacılar, balinaların her zaman bir lideri takip ettiklerini ve güçlü sosyal bağlarının tüm grupların kendilerini karaya vurmasına neden olabileceğini söylüyor.
2018’de Yeni Zelanda’da, ülkenin doğu kıyısındaki ayrı kıyılarda bir hafta boyunca 200’den fazla pilot balina hayatını kaybetti.