Ana Sayfa Blog Sayfa 1912

Şırnak’ın Toptepe Köyü’ne yağan kömür tozu bağı bahçeyi kuruttu, köylüler isyanda

Şırnak‘ın Toptepe (Avgamasya) köyüne kurulan kömür kırma ve eleme sahasından çıkan toz, ev ve tarım arazilerinin üstüne yağıyor. “Zehirleniyoruz” diyen köylülerin şikayeti ise dikkate alınmıyor.  

MA‘dan Zeynep Durgut’un aktardığına göre, köye kurulan çok sayıda kömür kırma ve eleme sahası, köylülerin sağlığını tehdit ediyor. Kömür sahalarından önce yemyeşil olan köy, son dönemde siyaha bürünmüş durumda. Eleme sahalarından kalkan tozlar, ev, bağ-bahçe ve tarımsal alanların kurumasına neden oldu. Yaşanan durum karşısında köylüler defalarca şikayetçi olmalarına rağmen bir çözüm üretilemedi. Her yıl imza toplayıp sonuç alamayan köylüler, rant için hayatlarının tehdit altında olduğunu belirtti. 

‘Topladığımız imzalar, sonuçsuz kaldı’ 

Evi kömür sahasına yakın olan yöre halkından Vesile Güngen, eski bölgenin en yeşil köylerden birisinin Avgamaysa olduğunu belirterek şunları söyledi. 
 
Köyümüz çok güzeldi. Ancak kırma ve eleme sahası açıldıktan sonra bizim için köy hayatı zehir oldu.  Neye elimizi uzatsak elimiz simsiyah oluyor. Evi sürekli yıkamaktan başka bir iş yapamıyoruz. Bunu bize yaşatmaya hakları yok. Bahçemizden sebze ve meyve yemeğe hasret kaldık. Kömür tozu simsiyah yapıyor. Kimse bizim ne yaşadığımızı bilmiyor ve görmüyor. Her yıl 10 defa imza topluyoruz. Ama rant peşinde olanlar sürekli olarak imzalarımızı görmüyor ve bu talebimizi reddediyor. Kömür tozundan herkes zarar görüyor. Bir an önce buradan kaldırılmasını istiyoruz” 

‘Kömürünüz bizi öldürüyor’ 

Köy halkından Devlet Güngen de ektikleri sebze ve meyvelerin artık yetişmediğini belirterek şunları söyledi:
 
“50 TL’lik bir fayda bile sağlayamıyoruz. Eskiden böyle değildi. Zenginler çıkarları için bizi zehirliyorlar. Yapmasınlar. Kömür taşıyan kamyonlar çadırsız götürülüp ve getiriliyorlar. Kürtlerin yaşadığı şehirler olunca her şeyi tedbirsiz yapıyorlar. Bu hak mıdır? Bizler davacıyız. Dirseklerimize kadar kömür oluyoruz. Diyorlar, koronavirüsten kendinizi koruyun. Biz böyle bir durumda kendimizi nasıl koruyacağız? Kömürünüz bizi öldürüyor” 
 

Datça, kaçak yapıların tehditi altında

Datça Kent Konseyi, ilçe genelindeki kaçak yapıların ‘İmar Barışı’nın ardından büyük artış gösterdiğini belirterek, önlem alınmasını istedi. Konsey tarafından yapılan açıklamaya göre, şehir merkezindeki yapı stoku tükendi, kaçak yapılaşma turizm odaklı bir ek gelir kaynağı haline geldi. 
 
Bu durumun hem ilçenin kaldıramayacağı kadar büyük bir nüfus yoğunluğuna yol açtığı belirtilen açıklamada, başta su olmak üzere, kısıtlı doğal kaynakları erittiğine dikkat çekildi. 
 
Açıklamada özetle şu ifadelere yer verildi:  
 
Kamuoyunda “İmar Barışı” olarak bilinen ve 31 Aralık 2017 tarihinden önce inşa edilen konutların imar ve iskân sorununun çözmesini hedefleyen düzenlemenin ardından Datça genelinde kaçak yapı sayısında önceki yıllara oranla büyük bir artış gözlemlenmiştir. Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgınının ardından nüfusun yoğun olduğu şehirlerden ayrılıp daha küçük bir yerde yaşamak isteyen vatandaşların ilk tercihlerinden biri de yine Datça olmuştur. Şehir merkezindeki yapı stokunun tükenmiş olması, bu durumun en açık göstergesidir.
 
Geçmiş yıllarda, özellikle köylerdeki kaçak yapılaşma, bu bölgelerde yaşayanların ihtiyaçlarını karşılamaya yönelikken, günümüzde bungalov, konteyner ya da prefabrik yapı gibi çözümlerle turizm odaklı bir ek gelir kapısına dönüşmüş durumdadır. Bu dönüşüm, hâlihazırda doğal kaynakları kısıtlı olan Datça için öngörülen nüfustan çok daha fazlasının Datça’ya davet edildiği anlamına gelmektedir.”
 
Datça Yarımadası’nın su kaynaklarının sınırlı olduğuna dikkat çekilen açıklamada, şunlar dile getirildi: 
 
Kaçak yapıların su ihtiyacı açılan kuyularla giderilmekte, bu durum da zaten az olan yeraltı su kaynaklarının hızla tükenmesine yol açmaktadır. Yaz sezonunda, özellikle sahile yakın yerlerde, bazı kuyulardan tatlı su yerine deniz suyu çekiliyor olması, durumun ciddiyetini gözler önüne sermektedir.
 
Bunun yanı sıra, tamamı sızdırmalı fosseptik kullanan işletmelerin altyapılarının yoğun sezonu kaldıracak seviyede olmaması nedeniyle toprağın süzemediği kirli su yeraltı sularına ve denize karışmaktadır.”
Kaçak yapılarla birlikte köy imar alanı iinde yer alan arsalarda 1+1 bağımsız bölümlere izin verilmesinin dokusunu bozduğuna ve nüfus yoğunluğunu artırdığına dikkat çeken Konsey,  Datça’nın kapasitesinin çok üstünde tatilciyi ağırlıyor olmasının, bu insanların yeterli hizmeti alamamasına neden olduğu gibi turizm gelirini de düşürdüğüne dikkat çekti. 
 
Belediye aracılığıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıkları Koruma Genel Müdürlüğü’ne görüşünün sorulduğunu belirten Datça Kent Konseyi,  gelen cevapta “plan hükümlerinde belirtilen taban alanı 85 m2 olan her bir yapıdan 1 bağımsız birim anlaşılması gerektiği, aksi halde planın nüfus kabullerinin üzerine çıkılacağı”  yanıtını aldıklarını, ancak sorunun çözülmeyip katmerlendiğini kaydetti. 
 

Sellerin nedeni kaçak yapılar

İlçede sık sık sel baskını yaşanıyor. Datça Palamutbükü’nde meydana gelen selle ilgili konuşan belediye başkanı Gürsel Uçar, kaçak yapılardan bahsederek “Yağmur sularının denize ulaşmasının önüne adeta set çekilmiş” demişti. zaman zaman da bu yapılara yıkım uygulanıyor, ancak yerlerine çok geçmeden yenileri yapılıyor. 
 
 

Rektör, Selçuk Üniversitesi Hayvan Hastanesi’ni Diş Hekimliği’ne veriyor: Gerekçe ticari kaygılar

Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi‘nin geliştirdiği proje kapsamında yapımı bitirilen Küçük Hayvan Hastanesi‘nin bu yıl hizmete açılması beklenirken Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Aksoy tarafından binanın Diş Hekimliği Fakültesi ek binasına dönüştürüleceğini açıklandı. 

Bianet‘den Tahsin Yeşildere’nin haberine göre, proje için Veteriner Fakültesi, Kalkınma Bakanlığı Devlet Planlama Teşkilatı şimdiki adıyla Cumhurbaşkanlığı Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı’nın 2017 yılındaki kararını aldırmış ve Küçük Hayvan Hastanesi olarak tescil edilerek, yatırım projesi olarak çıkmıştı. Ancak yapımı tamamlanan hastaneyi Diş Hekimliği Fakültesi ek binasına dönüştüreceğini belirten Rektör Aksoy, tv söyleşilerinde gerekçe olarak ticari kaygıları öne sürdü.

Aksoy’un planları, hayvan hakları aktivistleri ve veteriner hekimler tarafından  tepkiye neden oldu. Başlatılan kampanyada, sözkonusu hastanenin Avrupa‘nın beş büyük hayvan hastanesinden biri olacağına vurgu yapılarak, “Yapılan hayvan hastanesinin padokları dahil her şeyi hayvana özgü olarak hazırlandığından diş hekimliği hastanesine dönüştürülmesi neredeyse yeni bir hastane kadar masraflı olacaktır” denildi. 

Açıklamada, veteriner hekimler, hukukçular ve vatandaşlardan hastanenin hayvanlar için kullanılmasına destek istendi. 

Hastanede neler var? 

Küçük Hayvan Hastanesi’nde hayvanlar için özel kafesler, muayene odaları, pansiyonlar, ameliyathaneler, diş tedavi, göz hastalıkları, fizik tedavi üniteleri, özel kullanıma uygun emar ve tomografi bölümleri bulunuyor. Hayvan sağlığı için yapılmış bir binanın Diş Hekimliği’nin kullanımına açılması yeni bir bina yapımı kadar alt yapı değişikliklerine ihtiyaç duyacak.

Erol Mütercimler için 1.5 yıl hapis cezası istendi

Bir televizyon kanalında katıldığı programda imam hatip liselerinden mezun olanlar hakkında kullandığı ifadeler yüzünden hakkında soruşturma başlatılan Erol Mütercimler için savcılık 1.5 yıla kadar hapis cezası istedi.

Mütercimler’le ilgili soruşturmayı tamamlayan savcılık, “Halkın bir kesimini sosyal sınıf, din, mezhep, cinsiyet ve bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılama” suçundan 9 aydan 1.5 yıla kadar hapis istedi. Dava ilerleyen günlerde İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek.

Ne olmuştu?

Erol Mütercimler, katıldığı programda imam hatiplileri kast ederek, “Ama sonuca bakın, o imam hatipten mezun olmuş olanlar karşımıza bakın ne olarak çıkıyor; cinsi sapık, sahtekâr, ahlaksız…” ifadelerini kullanmıştı. Bu sözlere sosyal medyadan ve siyasetçilerden tepki gelmiş; aralarında Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın oğlu Bilal Erdoğan’ın da bulunduğu 16 kişi İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuştu. 

Şikayetin ardından Mütercimler hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Bürosu tarafından soruşturma başlatıldı. Soruşturma kapsamında savcılık tarafından ifadesi alınan Mütercimler, program sırasında çok yorgun olduğunu bu nedenle söylemek istediklerini tam olarak dile getiremediğini, sözlerinin yanlış anlaşıldığını belirtti.

RTÜK de konuk Mütercimlerin sözlerini yayınlayan kanallara yayın durdurma cezası verdi. 

Yürütülen soruşturma sonunda Mütercimler’in canlı yayında sarf ettiği sözlerin toplumun belirli bir kesimini teşkil eden ve eğitim kurumu olan imam hatip okullarından mezun olmuş kişilere karşı yayın yolu ile alenen tahkirde bulunduğu suçlamasıyla soruşturma başlatıldı. Haliç Üniversitesi de öğretim üyesi olarak görev yapan Mütercimler’le ilişiğin kesildiğini açıkladı. 

Eyfel Kulesi bomba ihbarı nedeniyle boşaltıldı

Fransa‘nın başkenti Paris‘in simge yapılarından Eyfel Kulesi bomba ihbarı nedeniyle boşaltıldı. Yapının etrafını saran büyük bir alanda güvenlik amacıyla polis kordonu oluşturuldu.

Evening Standard’ın aktardığına göre polis saat 12.00 sularında isimsiz bir ihbar aldı. İhbarda ise polise Eyfel Kulesi’nin çevresine patlayıcılar bırakıldığı belirtildi.

Bunun üzerine Eyfel Kulesi’ne giden birçok  yol kapatıldı. Bazı yollarda silahlı polislerin durduğu görüldü.

https://twitter.com/B2Bolo/status/1308710323466260480?ref_src=twsrc%5Etfw%7Ctwcamp%5Etweetembed%7Ctwterm%5E1308710323466260480%7Ctwgr%5Eshare_3&ref_url=https%3A%2F%2Fd-184612759622002836.ampproject.net%2F2008290323002%2Fframe.html

İlk tehdit değil

Bu, Eyfel Kulesi’nin bomba tehdidiyle ilk karşılaşması değil. En son Mayıs 2018 tarihinde kuleye gelen ziyaretçiler polisin daha sonra asılsız olduğunu tespit ettiği bir ihbar yüzünden tahliye edilmişti.

Haziran 2017’de kulede bırakılan ve daha sonra tehlikeli olmadığı belirlenen şüpheli bir paket görülmüş ve burada da polisler alarma geçmişti. Eylül 2010’da ise sonunda aldatmaca olarak ortaya çıkan bomba tehditleri nedeniyle  iki kez boşaltılmıştı.

Prof. Ceyhan: Açıklanan vaka rakamları neyin karşılığı, bilmiyoruz

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, Gazeteciler Cemiyeti tarafından düzenlenen“Gazeteciler ve Covid-19 Salgını” başlıklı online söyleşinin konuğu oldu.

‘Bilim insanları yanlış yönlendirdi, normalleşme faturası yüklü çıktı’

Söyleşiye katılan basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Ceyhan, bilim insanlarının da ülkeleri yanlış yönlendirdiğine dikkat çekti:

 “11 Mayıs’tan sonra maalesef bilim insanlarının da yanlış yönlendirmeleriyle sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok yerinde çok tecrübeli insanlar olmadığı için yanlış öngörülerde bulundular. Dediler ki ‘Yaz gelecek virüs sıcağa dayanıklı değil ve virüs ölecek’, o zaman salgın tecrübesi olan bilim insanları ‘Böyle bir şey olmaz, salgınlar yazın çıktı’ dememize rağmen devletler de biraz onlara güvendi. Mesela biz 1 Haziran’da daha önce kademeli normalleşme planları yaparken bir anda normalleşme oldu. Bir anda normalleşmenin bir faturası var, dünyanın çoğu şimdi bu faturayı ödüyor.” 

Başka bir yanlış öngörünün de vaka sayılarıyla ilgili olduğunu anlatan Ceyhan,  “Hep söylüyorduk abarttığımızı düşünüyorlardı. ‘Tespit ettiğimiz vaka sayısı gerçek rakamın 10’da 1’i’ diyorduk. En iyi testleri en iyi planlamayı da yapsanız bu işin özelliği budur. Şikâyet göstermeyen insanı bulup onu izole etmeniz için bütün toplumu taramanız lazım. Bunu da sadece Çin Wuhan bölgesinde yapabildi” diye konuştu. 

Salgın nasıl biter?

Prof. Ceyhan, koronavirüs salgınının nasıl biteceğine ilişkin soruya şu yanıtı verdi: 

Birincisi toplum öyle bir noktaya gelecek ki toplumun yarısından fazlası bağışık hale gelecek, toplumdan kastım sadece Türkiye değil, dünya bu kadar globalleşmişken Türkiye’de vakaları sıfırlamak hiçbir işe yaramaz. Bu salgın Wuhan’da tek bir insanda başladı. Şu an açıklanan rakamlarla Türkiye’nin bağışık hale gelmesi için 11 yıl gerekiyor.

İkincisi de aşı. En iyi şartta önümüzdeki yıl içerisinde bir ya da birkaç aşı bireysel koruyuculuk için piyasaya çıkabilir. Bu aşı daha çocuklar üzerinde hiç çalışılmadı kural olarak önce yetişkinler de deneyip, daha sonra çocuk çalışmaları yapılabilir.”

Bakan yardımcısı: Tam o anlama gelmiyor

Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı günlük Koronavirüs vaka sayılarının ne anlama geldiğini bilmediğini belirten Prof. Dr. Ceyhan şu ifadeleri kullandı: 

“Geçen Yeni Şafak’tan Mehmet Bey aradı ‘Bu sadece hastaneye yatan sayısı’ diye yazmıştı. Bakanlık tam sayıyı da açıklasa bunun 10 katı vaka var zaten. Bakanlık rakamları gizliyor demiyorum ama açıkladığı rakamların ne anlama geldiğini açıklamıyor. Bakan yardımcısına sordum bu rakamlar sadece hastaneye yatanların sayısı mı diye ‘tam o anlama gelmiyor, bir görüşelim sizinle’ dedi. Haftaya görüşeceğiz. Bu rakamların neyin karşılığı olduğunu bilmiyoruz.”

Zehirlenen Rusyalı muhalif lider Alexei Navalny taburcu oldu

Çayına katılan madde ile zehirlenen  Rusyalı muhalif lider Aleksei Navalni, 32 gündür tedavi gördüğü Berlin‘deki Charite Hastanesi‘nden taburcu edildi.

Charite Hastanesi’nden yapılan açıklamada, “Hastanın kaydettiği ilerlemeye mevcut durumuna bakıldığında doktorlar Navalni’nin hiçbir kalıcı etki olmadan iyileşebileceğine inanıyor” denildi.

Açıklamanın devamında, “Ancak ciddi zehirlenmenin potansiyel uzun süreli etkilerini yok saymak için henüz çok erken” ifadeleri yer aldı.

Navalny: Aşk iyileştirir

Taburcu olmasının ardından eşi Yulya Navalny ile bir fotoğrafını paylaşan muhalif lider, koma sırasında eşinin kendisiyle ilgilendiğini, ona şarkı ve müzik söylediğini hissettiğini söyledi.

Navalny, açıklamasında “Bunun bilimsel bir açıklaması olduğundan bir an bile şüphem yok. Karımın sesini yakaladım, beynim dopamin salgıladı, benim için kolaylaştı gibi. Her ziyaret kelimenin tam anlamıyla iyileştirici hale geldi ve beklenti etkisi dopamin etkisini artırdı” dedi.

Açıklamanın devamında ise “Ancak bilimsel ve tıbbi açıklama kulağa ne kadar havalı gelirse gelsin, şimdi sadece kendi deneyimlerime dayanarak kesin olarak biliyorum: aşk iyileştirir ve sizi hayata döndürür. Yulya, beni kurtardın ve adımın nörobilim ders kitaplarına yazılmasına izin verdin” ifadeleri yer aldı.

Ne olmuştu?

Alexei Navalny, seçim öncesi yaptığı şehir turu sırasında Sibirya’dan Moskova’ya uçarken kendini kötü hissetmeye başlamış ve uçağı acil iniş yapmıştı.

Sözcüsü Kira Yarmish Twitter üzerinden Navalny’nin içtiği çay sebebiyle zehirlendiğini iddia etmiş ve muhalif liderin yoğun bakıma alındığını duyurmuştu.

Navalny, 22 Ağustos’ta Berlin’deki bir hastaneye transfer edildi. Burada muhalif liderin zehirlenmesine yol açan maddenin Rusya yapımı Noviçok sinir gazı olduğu ortaya çıktı.

Sağlık çalışanlarına saldırıda iki tutuklama

Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi‘nde sağlık çalışanlarına yönelik saldırı girişimine ilişkin soruşturma kapsamında iki kişi gözaltına alındı. Emniyette işlemleri süren zanlıların, adliyeye sevk edileceği öğrenildi.

Ankara’nın Keçiören ilçesindeki hastanede, sağlık çalışanlarına saldıran hasta yakınları hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavclığı’nca soruşturma başlatıldı.

Başsavcılığın yazılı açıklamasında şöyle denildi:

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’mızca bazı basın yayın kuruluşlarında yayınlanan Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde sağlık çalışanlarına yönelik eylemleri içeren görüntüler ihbar kabul edilerek, şüpheliler hakkında derhal soruşturma başlatılmıştır. 3359 Sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu Ek 12’nci Maddesi uyarınca resen başlatılan soruşturma titizlikle sürdürülmektedir.

Koca: Konunun takibinde kararlıyız

Öte yandan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, dün Hastane personelini ziyaret etti ve ziyaretini Twitter üzerinden şu sözlerle paylaştı:

Keçiören EAH Acil Servisindeki arkadaşlarımı ziyaret ettim. Emniyet güçlerimizce incelenen kamera kayıtları, arkadaşlarımızın beyanı olayın ciddiyetini ortaya koymuştur. Cumhuriyet Başsavcılığımız süreci başlatmıştır. Sağlık camiası olarak üzgün ve konunun takibinde kararlıyız.

Keçiören’de, silahlı kavgada yaralanan ve tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybeden kişinin yakınları sağlık görevlilerine saldırarak ameliyathaneye girmeye çalışmış, görevlilerin kapıya barikat kurduğu anların görüntüsü sosyal medyada gündem olmuştu.

Mücadele kazandırıyor: Kırklareli’deki termik santral projesi reddedildi

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Kırklareli’de yapılması planlanan Eren-1 Termik Santrali için yapılan Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) başvurusuna “Mevzuattan İade/İptal” kararı verdi.

Deba Madencilik Ticaret ve Sanayi şirketi tarafından yapılan başvuru ile ÇED süreci 2018 yılının Nisan ayında başlatılmış ve o zamanda bu yana bölge halkının tepkisiyle karşılaşmıştı.

‘Kömürlü termik santral olmaz be ya’

Yapılması planlanan termik santralin iptal edilmesi için üç yıl önce bir kampanya başlatan Greenpeace Akdeniz “Çiçek gibi Trakya’ya kömürlü termik santral olmaz be ya’ sloganımız karşılık buldu” dedi.

Yapılan açıklamada “Bu, eğer birlikte hareket edersek neler yapabileceğimizin çok güzel bir örneği. Yerel halkla birlikte üç sene boyunca gerçekleştirdiğimiz yoğun çalışmaların sonuç verdiğini görmek gerçekten mutluluk verici” denildi.

117 milyon Euro maliyeti olacaktı

Greenpeace, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Kırklareli’nde yüzde 85’i tarım arazisi olan 50 hektarlık bir alanı kapsayan termik santral projesinin iptal edilmemesi durumunda, santralin 40 yılda 230 erken ölüme, 7 bin 800 solunum rahatsızlığı vakasına, 1300 iş gücü kaybına ve hava kirliliğine bağlı senede 117 milyon euro maliyete neden olacağını vurguladı.  Greenpeace’in kararla ilgili yaptığı açıklamada şöyle denildi:

Bu kararla, daha önce iptal edilen diğer santrallerle birlikte Trakya’nın verimli tarım arazileri ve temiz havası korundu. Trakya’da üç santralin iptaliyle termik santrallere bağlı yaşanabilecek 11 bin 230 erken ölümün önüne geçildi. ‘Çiçek gibi Trakya’ya kömürlü termik santral olmaz be ya’ sloganımız karşılık buldu.

Fotoğraf: GP

75 bin kişi destek verdi

Greenpeace tarafından başlatılan kampanyaya 75 bin kişinin karşılk verdiği belirtilen açıklamada “Böylece Türkiye ortalamasına göre yaklaşık 3 kat verim ortalamasına sahip tarım arazisi de korundu” ifadeleri yer aldı.

Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Proje Sorumlusu Onur Akgül ise konuyla ilgili yapılan açıklamada şunları dile getirdi:

Bugün kömür karşıtı mücadele için güzel bir gün. Bugün Trakya halkının ve sivil toplum kuruluşlarının mücadelesi, bir kömürlü termik santral tehdidini daha ortadan kaldırdı. Kırklareli’nde planlanan kömürlü termik santrale, yaşamları, gelecekleri ve temiz hava hakları için, ayçiçeği aşkına ‘hayır’ diyen Trakya halkı kazandı.

Greenpeace Akdeniz’in, bölge tarımıyla ilgili raporu, santralin planlandığı bölgenin birinci sınıf tarım topraklarından oluştuğunu ortaya koymuştu. Santral su kaynaklarını ve bölgenin temiz havasını da tehdit ediyordu. ÇED raporu santralin saatte 120 ton su tüketeceğini ifade ediyordu. Yine Greenpeace’i yaptığı modellemeye göre, santral doğaya yılda yaklaşık 3 milyon ton karbondioksit salacaktı.

‘Diğer şehirlerde de iptal edilmeli’

Akgül açıklamasının devamında “Projeyi mümkün kılan çevre düzeni planı değişikliği de geçtiğimiz aylarda Danıştay tarafından iptal edilmişti. Yargının verdiği bu kararı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın projenin tarım toprakları ve su kaynakları üzerindeki etkisini gözeterek aldığı bu nihai karar ile takip etmesini memnuniyetle karşılıyoruz” ifadelerin kullandı.

Türkiye’de üretimdeki santrallerin zehir saçtığına ve planlanan projelerin de hayatımızı tehdit ettiğine dikkat çeken Akgül, aynı kararın Kahramanmaraş, Eskişehir, Ankara, Konya, Muğla ve Çanakkale gibi kömür tehdidini yaşayan şehirlerde de verilmesi çağrısında bulundu.

Kırklareli’ndeki projenin tarım alanlarına vereceği zarar açısından, Greenpeace Akdeniz’in hazırladığı rapora buradan ulaşabilirsiniz.

 

AB Komisyonu Başkanı: Yeni ve yeşil bir dünya inşa etmeliyiz

Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu‘nda geçen hafta Birliğe Sesleniş konuşması yapan Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, önümüzdeki yaz, emisyon hedeflerini yüzde 55’e uygun hale getirmek için  tüm iklim ve enerji mevzuatımızı gözden geçireceklerini söyledi.

AB’de şu sıralar emisyon azaltım hedefi tartışılıyor. 2014 yılında 2030’a kadar %40 (1990’a göre) azaltım hedefi konulmuştu. Von der Leyen konuşmasında Komisyon olarak bu hedefi %55’e çıkarmayı önerdiklerini açıkladı. AB çapında çalışan sivil toplum için bilimin gösterdiği şekilde hedefin %65’e kadar çıkması gerekiyor ama bu açıklamanın da genel olarak olumlu karşılandığını söylemek mümkün.

Von der Leyen’in uzun konuşmasında, iklim krizi ile ilgili bölüm şöyle:

Avrupa’yı ileriye doğru itmek: Yaşamak istediğimiz dünyanın inşası

“…Bütün bunlar, Avrupa’nın yeninden ayakları üzerinde durmasını sağlayacaktır. Ancak bu durumdan birlikte çıkarken aynı zamanda kendimizi yarının dünyasına doğru da ilerletmeliyiz. Kırılgan gezegenimizin geleceği söz konusu olduğunda, hızlanmak dışında daha acil bir ihtiyaç söz konusu olamaz.   

Sokağa çıkma kısıtlamaları ve hayatın yavaşladığı dönemde dünyada birçok aktivite donma noktasına gelse de gezegenimiz, tehlikeli bir şekilde ısınmaya devam etti.

Mont Blanc’ta buzulların çökmesi dolayısıyla boşaltılan evlerden Oregon’u kasıp kavuran yangınlara; on yıllardır yaşanan en kötü kuraklıkta Romanya’da mahvolan hasada kadar bu durumu dört bir yanımızda görebiliyoruz.

Ancak doğanın yaşantılarımıza geri dönüşünü de gördük. Ruh sağlığımız ve fiziki iyiliğimiz için yeşil alanlara ve daha temiz bir havaya özlem duyduk. Değişimin gerekli olduğunu biliyoruz – ve bunun mümkün olduğunu da!

Avrupa Yeşil Anlaşması (The European Green Deal)bu değişim için elimizdeki haritamızdır.

Bunun tam merkezinde, 2050 itibariyle dünyanın ilk iklim-nötr kıtası olma misyonumuz yer almaktadır. Bunu statükoya takılarak yapamayız elbette: hızlanmalıyız ve yaptıklarımızı daha iyi yapar hale gelmeliyiz. Ne kadar hızlı gidebileceğimizi ve yapacaklarımızı, en sorumlu şekilde ve delile dayalı olarak nasıl yapabileceğimizi kavrayabilmek için her sektöre derinlemesine bakıyoruz.

Geniş bir kamu istişaresinde bulunduk ve kapsamlı bir etki değerlendirme çalışması yaptık. Bu temelde Avrupa Komisyonu, emisyonların/salınımların azaltılması anlamında 2030 hedefini asgari %55’e yükseltmeyi öneriyor.

‘Ekonomi ve sanayimiz emisyon azaltımını karşılayabilecek durumda’

Bazıları için %40’tan %55’e geçişin çok fazla olduğunun, bazıları için ise yeterli olmadığının farkındayım. Yaptığımız etki değerlendirme çalışması net bir şekilde göstermiştir ki ekonomimiz ve sanayimiz bunu halledebilecek durumdadır.

Onlar da bunu istiyorlar. Daha dün, KOBİ’lerden ve dünyanın en büyük şirketlerinden 170 iş dünyası lideri ve yatırımcısı bana bir mektup yollayarak hedef olarak Avrupa’nın en az %55’lik bir oran tespit etmesi gerektiği yönündeki taleplerini dile getirdiler. Yaptığımız etki değerlendirme çalışması net olarak göstermektedir ki bu hedefe ulaşılması, Avrupa’yı 2050 itibariyle iklim nötr olma yolunda ve Paris Anlaşması kapsamındaki mükellefiyetlerimizi yerine getirme anlamında sağlam bir şekilde rayında tutacaktır. Başkaları da bizi takip ederse dünyanın ısınması 1.5 derece santigrat altında kalabilecektir.

Ortaklarımızın birçoğunun bunun çok uzağında kaldığının farkındayım – ve biraz sonra Karbon Sınır Uyarlama Mekanizması konusuna değineceğim. Ancak bizim için 2030 hedefi iddialı, ulaşılabilir ve Avrupa için faydalı bir hedeftir.

Bunu başarabiliriz. Bunu yapabileceğimizi zaten gösterdik.

‘Yeni nesil AB’

1990’dan bu yana salınımlar %25 oranında azalırken, ekonomimiz %60’tan fazla büyüdü. Aradaki fark şu ki şu anda daha fazla teknolojimiz, daha fazla uzmanlığımız ve daha fazla yatırımımız var ve karbon-nötr üretim ile döngüsel ekonomiye doğru yola çıkmış bulunuyoruz. Değişim isteyen daha fazla gencimiz var. İklim için iyi olanın işimiz için de hepimiz için de daha iyi olduğunu gösteren daha fazla kanıtımız var.

Bu dönüşümde kimseyi arkada bırakmayacağımıza dair şeref sözümüz de var. Sadece Dönüşüm Fonumuzla (Just Transition Fund) daha büyük ve daha maliyetli değişimler geçirmesi gereken bölgelere destek olacağız.   Herşeyimiz var. Artık uygulamaya geçmek ve tüm bunları gerçekleştirmek bizim sorumluluğumuz.

Saygıdeğer Üyeler,

Bu yeni hedefe ulaşılması, enerji ithalatına bağımlılığımızı azaltacak, milyonlarca ilave iş yaratacak ve hava kirliliğini yarıdan fazla azaltacaktır. Oraya ulaşmak için şimdi başlamalıyız.

Önümüzdeki yaz, “55’e uygun” hale getirmek için tüm iklim ve enerji mevzuatımızı gözden geçireceğiz. Emisyon ticaretini geliştirecek, yenilenebilir enerji payını artıracak, enerji verimliliğini artıracak ve enerji vergilendirmesinde reform yapacağız.

Ancak Avrupa Yeşil Sözleşmesi’nin misyonu emisyonları azaltmaktan çok daha fazlasını içeriyor. Yeşil Sözleşme ekonomimiz, toplumumuz ve endüstrimiz genelinde sistemli bir modernizasyonu içeriyor. Ayrıca yaşanacak daha güçlü bir dünyanın inşa edilmesini de içeriyor.

Mevcut hammadde, enerji, su, gıda tüketimimiz ve arazi kullanım şeklimiz sürdürülebilir değil. Doğaya davranış şeklimizi, üretim ve tüketim, yaşama ve çalışma, beslenme ve ısınma, seyahat etme ve ulaşım yöntemlerimizi değiştirmemiz gerekiyor. Bu yüzden tehlikeli kimyasallardan ormansızlaşmaya ve çevre kirliliğine kadar her konuyu ele alacağız.

Bu gerçek bir kurtarma planıdır. Avrupa için bir yatırım planıdır.

İşte bu, Yeni Nesil AB’nin (NextGenerationEU) gerçek bir fark yaratacağı alandır. İlk olarak, Yeni Nesil AB’nin %37’si doğrudan Avrupa Yeşil Sözleşmesi’ndeki hedeflerimize harcanacak. Ve yeşil finansmanı bir sonraki seviyeye taşımasını da sağlayacağım. Yeşil finansman alanında dünya lideriyiz ve dünya çapında en büyük yeşil tahvil sağlayıcısıyız. Güvenilir bir AB Yeşil Tahvil Standardı geliştirilmesine öncülük ediyoruz.

Ve bugün, Yeni Nesil AB’nin 750 milyar avrosunun %30’unu yeşil tahviller yoluyla toplama hedefini benimseyeceğimizi ilan edebilirim.

İkinci olarak, Yeni Nesil AB, en büyük etkiyi yaratacak olan, yol gösterici Avrupa projelerine yatırım yapmalıdır: hidrojen, yenileme ve 1 milyon elektrik şarj noktası.

İzninizle bunun nasıl çalıştığını açıklayayım:

İki hafta önce İsveç’te, fosil yakıt kullanmayan benzersiz bir pilot çelik tesisi deneme üretimine başladı. Temiz çelik üretmek için kömürü hidrojenle ikame edecek. Bu, hidrojenin endüstrimizi yeni, temiz bir işletme lisansıyla destekleme potansiyelini ortaya koymaktadır.

Yeni Nesil AB’nin, endüstrilerimizi modernleştirmek, araçlarımızı güçlendirmek ve kırsal alanlara yeni hayat getirmek için yeni Avrupa Hidrojen Vadileri yaratmasını istiyorum.

İkinci örnek yaşadığımız ve çalıştığımız binalar.

Binalarımız emisyonlarımızın %40’ını oluşturuyor. Onların daha az olumsuz etkiye sebep olan, daha ucuz ve daha sürdürülebilir binalar haline gelmeleri gerekiyor. Ayrıca ahşap gibi organik yapı malzemeleri ve Yapay Zeka (YZ) gibi akıllı teknolojiler uygulandığı zaman, inşaat sektörünün karbon kaynağı olmak yerine karbon azaltan bir sektöre dahi dönüştürülebileceğini biliyoruz.

Yeni Nesil AB’nin Avrupa’da bir yenileme dalgası başlatarak, Birliğimizi döngüsel ekonomide lider haline getirmesini istiyorum.

Ancak bu sadece bir çevre ya da ekonomi projesi değil: Avrupa için yeni bir kültür projesi olması gerekiyor. Her hareketin kendi görünümü ve hissi vardır. Ve -biçim ile sürdürülebilirliği eşleştirmek için- sistem değişikliğimize kendi farklı estetiğimizi katmamız gerekmektedir.

Bu nedenle, mimarların, sanatçıların, öğrencilerin, mühendislerin, tasarımcıların bunu gerçekleştirmek için birlikte çalışarak üreteceği bir alan olan, yeni bir Avrupa Bauhaus’u oluşturacağız.

İşte bu Yeni Nesil AB’dir. Yeni Nesil AB, yaşamak istediğimiz dünyayı şekillendirmektedir.

Emisyonları azaltan, rekabetçiliği artıran, enerji yoksulluğunu azaltan, ödüllendirici işler yaratan ve yaşam kalitesini iyileştiren bir ekonominin hizmet ettiği bir dünya. Dijital teknolojileri daha sağlıklı, daha yeşil bir toplum oluşturmak için kullandığımız bir dünya.

Bu, ancak hepimiz birlikte çalışırsak başarılabilir, kurtarma planlarının bizi sadece krizden çıkarmakla kalmayıp aynı zamanda Avrupa’yı yarının dünyası yönünde ilerletmemize yardımcı olduğu konusunda ısrarcıyım.”

Von der Leyen, konuşmasında koronavirüs pandemisinden en çok etkilenen bölgelerden biri olan Avrupa’nın salgın sonrası toparlanması için daha güçlü bir Avrupa Sağlık Birliği inşa etmesi gerektiğine,  salgında zarar gören çalışanları korumak için asgari ücretler çerçevesi kurulması amacıyla girişimlerde bulunacağına da değindi. “Aşı milliyetçiliği insan hayatını riske atar, aşı işbirliği ise hayat kurtarır”diyen Komisyon Başkanı, birlikte hareket etmek gerektiğine dikkat çekerken, Çin’le işbirliğinin önemine vurgu yaptı.

Ukrayna’daki Lukaşenko yönetimine karşı protestolarda, Belarus halkının yanında olduklarını belirten Ursula Von der Leyen, Doğu Akdeniz’deki Türkiye-Yunanistan gerilimi ile ilgili olarak da “üye Devletlerimiz, Kıbrıs ve Yunanistan, her zaman meşru egemenlik haklarının korunması konusunda Avrupa’nın tam dayanışmasına güvenebilir” dedi.

Von der Leyen, Komisyon’un yakın gelecekte Yeni Göç Paktını ortaya koyacağını da bildirerek, “Göç Avrupa’nın karşı karşıya bulunduğu bir meseledir ve Avrupa’nın tamamı üzerinde düşeni yapmalıdır” dedi; nefret söylemi ve ırkçılığa karşı birlikte mücadele etmeyi önerdi.