ManşetRöportaj

[Özel Haber] AVM’lerden Tarlabaşı’na 8 Mart söyleşileri

0

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde İstanbul’un değişik bölgelerinde karşılaştığımız kadın ve erkeklerle kadınlar günü üzerine Yeşil Gazete için söyleştik.

Emekçi kadının tanımı, kadın emeğinin değersizleştirilmesi, toplumda kadın ve erkeğin konumları, kadının medya tarafından sunuluşu, evliliklerde sorunların kaynağı ve benzeri soruları farklı sınıftan ve çevreden gruplarla ve bireyle tartıştık.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dendiğinde akla gelen ‘emekçi’ çağrışımı üzerinde de durduk.

Röportajları Cevahir ve Demirören Alışveriş Merkezleri’yle Tarlabaşı, Yenibosna ve Cennet mahallesinde yaptık.

İşte AVM’lerden Tarlabaşı’na kadınların ve erkeklerin 8 Mart hakkındaki düşünceleri…

Çözüm, sorununu dile getirebilmektir

8 Mart yürüyüşünden - İstiklal caddesi, 8 Mart 2013

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, Cevahir AVM’de çeşitli öğrenci gruplarıyla görüşmeler yaptık. Emekçi Kadınlar ve Kadınlar Günü algıları konusunda şekillenen görüşmelerden edindiğimiz ilk izlenim, Dünya Kadınlar Günü’nün toplumsal yaşamda ikinci bir sevgililer günü gibi yansıtılıyor olmasıydı. İkinci temel gözlemimiz ise, sokakta yapılan etkinlerin, belirli gruplar tarafından sahipleniyor olmasının kadınlar arasında birlikteliği ve dayanışmayı düşürüyor olması.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’yle ilgili haberleri nerelerden takip ettiniz? İlk olarak nerede karşılaştınız?

“Öncelikle hangi konuda emekçi olduğunu merak ediyorum. Kadına emekçi sıfatının verilmesi, yalnızca bir gruba ait gibi görünüyor. İsimlerin aldatmaca olduğunu düşünüyorum. Evinde oturan, yemek yapan kadın da emekçidir.”

“Erkek egemen bir toplumda bugüne tepki var, ‘Kadınlar yine toplandı’ şeklinde bakılıyor.”

“Dünya Kadınlar Günü’yle ilgili TV’den haberleri izledim, belediyenin afişlerini gördüm, mitinglerle ilgili afişlerse genelde köprü altlarında yani çok da dikkat çekmeyecek yerlerdeydi. Taksim’deki eylemlerin afişlerini gördüğümde, açıkçası katılmaya çekiniyoruz. Her an gaz bombası atılacak, saldırı olacak gibi hissediyoruz. Mitinglerde şiddetin olasılığının yüksek olması ve erkeklerin katılım göstermemesi sanki eylem yapmak aykırıymış, sevimsizmiş gibi gösteriliyor.”

– AVM’lerde kendinizi daha güvende hissediyor musunuz?

“Evet, AVM’lerde otururken, yürürken, alışveriş yaparken daha güvendeyiz. Ancak bu yapay ve göstermelik bir güven. Güvenlik görevlileriyle korunmuş dört duvar arasında olsak da, erkeklerin bakışları burada da değişmiyor. Sonuçta buradan çıkınca tekrar sokaktayız. Kanunlar kadınlar politikası konusunda yetersiz.”

– Erkek güçlüdür algısı hakkında ne düşünüyorsunuz?

“Erkek özgürlüğü, kadın özgürlüğü farkı… Erkekler yaratılan algı bu şekilde olduğu için  sadece psikolojik olarak kendilerini güçlü hissediyorlar.”

“Okula kız çocukları gönderilmiyor, kızlara daha bu yaşta kısıtlama yapılıyor ve bu yaştan itibaren kadının yerinin ev olduğu öğretiliyor. Erkek hesap sorma hakkına sahip kılınırken; kadın hesap vermek zorunda kalıyor.”

– İş hayatında, kadın ve erkek konumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

“Biz moda tasarımı öğrencileriyiz. Çalışma arkadaşlarımız çoğunlukla kadın. Bizimle birlikte çalışan erkeklerin bir kısmı eşcinsel… Açıkçası, eşcinsel erkeklerle çalışırken daha rahat davranabiliyoruz. Farklı kalıba sokulma korkusu yaşamıyoruz. Onlardan zarar gelmez gibi düşünüyoruz.”

– 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinlikleri, kadına yönelik şiddetle ilgili farkındalık yaratılmasına nasıl hizmet edilebilir?

“Bir şeylerin meşru kılınabilmesi için, öncelikle onun dile getirilmesi, konuşulması ve paylaşılması gerekir. Kadına yönelik şiddet illa ki fiziksel değildir, bu psikolojik de olabilir. Ancak kadınların bunu ifade etmekten çekinmemesi, yaşadığı olaydan utanmaması gerekir. Eğer konuşmazsanız, psikolojik şiddetin farkına varamazsınız. Sorunlarını dile getirebilen kadınlar arasında dayanışma duygusu oluşur. Çözüm ancak bu şekilde gerçekleştirilebilir.”

Medya ticari bir kurumsa; haber neden duyarlı olsun?

Demirören AVM’de ise, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü erkekler penceresinden aktardık. Popüler kültür ürünü olarak, özel günlerin kullanılmasını konuştuk. Medyada yer alan kadın figürlerinin toplumdaki yansımalarını irdeledik, medyanın da ticari bir ürün sunduğu göz önüne alınarak neden duyarlılık çabası içinde olduğu ya da olması gerektiğini tartıştık. Ataerkil toplum düzeninde kadına yönelik şiddet, eşlerin birbirine karşı tutumu ve İslam bakış açısı başlıklarından söz ettik.

– Dünya Emekçi Kadınlar Günü ile Dünya Kadınlar Günü söylemlerinde ne gibi farkılıklar var?

“Dünya Kadınlar Günü, tıpkı Sevgililer Günü gibi popüler tüketim aracı. Sermaye emek ilişkisinde bir hak mücadelesini çağrıştırıyor. TV’de ‘savaş kötüdür’ü ve acıyı görüyorsunuz. Sadece üzülüyorsunuz ve bir süre sonra bu da etkilemiyor. Bunlar sessiz kalma araçları oluyor. Kitlelerin haykırıp isyan etmemesini sağlıyor. ‘Baba beni okula gönder’ kampanyasında, buna destek olacak kamu oluşturuldu. Kamu desteği olmadan farkındalık yaratılamaz ve değişim olmaz.”

“Medyada, kadına yönelik haberlerin sunumu magazinel olduğu için eleştiriliyor. Aslında, haber de ticari bir üründür. Ondan neden duyarlı olması bekleniyor, biraz bu tartışılmalı. Ben kendi adıma düşündüğümde, benden bekleneni yaptığımı, seçimlerimi kendimin yapmadığımı fark ettim, toplumun yönlendiriciliğinin etkisini görebiliyorum. Tartışılan bu olursa, daha doğru yönde adımlar atılabilir.”

Toplumda kadının yeri hakkında ne düşünüyorsunuz? Kürtaj bir hak mıdır? Üç çocuk konusunda ne düşünüyorsunuz? Eşe nasıl davranılır? Bekaret neyi ifade eder?

“Biz ataerkil bir toplumda yetiştik. Emekçi dendiğinde benim aklıma anam gelir. Emekçi anadır. Erkek kadın kadar sorumlu değildir ama kadına bunun saygısı gösterilmez. Bu da eğitim sisteminin yanlışlığından kaynaklanıyor. Erkeğin kadından üstünlüğü yoktur. Fiziksel güçlülük, kas yapısı değildir. Fikir, düşünce üstün olmalıdır.”

“Kürtaj baştan aşağıya yanlıştır. Türkiye’nin genç nüfusu olmalı, biz üç çocuğu destekliyoruz. İslam’da kürtajın yeri yoktur. Bakire olmayan kadın namusunu, ruhunu kaybedebilir. Kadın İslam’da itaatsizlik gösterirse, eve kapatılabilir. Bu şekilde cezalandırma olduğu gibi ödüllendirmeler de vardır.”

(Ödüllendirmelerin ne olduğu konusunda cevap alamadık – Muhabirin Notu )

Bekarken daha özgürsün

Tarlabaşı’nda yaptığımız sohbetlerde toplumda kadın ve erkeğin yerini, son dönemin gençlerini, yaşlılarını ve ahlak anlayışını değerlendirdik.

– Kadın ve erkeğin toplumdaki konumu, evlilikte eşlerin rolü nasıldır?

“Kadın ahlaklı olmalı, namusunu korumalı; eğer çalışmıyorsa eşi eve geldiğinde yemeğini çayını hazır etmeli. Eşinden habersiz bir yere gitmemeli. Erkek, sahiplenmeli, benimsemeli. Eşler birbirine saygı göstermeli, saygıdan sonra sevgi zaten gelir. Kadın ve erkeğin haklarının eşit olduğundan bahsediyorlar, kadın ve erkek asla bir değildir. Kadın zayıftır. Yolda geçerken görüyorum, erkek önde yürüyor, kadın hem çocuğunu taşıyor, hem eşyalarını taşıyor; adama yumruk atıp kaçasım geliyor. Erkek kadına yardım etmeli.”

– Anne ve babanızla ilişkileriniz nasıl? Ailenizde anne ve babanızın konumu nedir?

“Annem benim koruyucu kalkanımdır; babamı zaten çok göremiyorum. Onunla iletişim kurmuyoruz. Babam benimle samimi bir şekilde konuşsa da ben onunla pek konuşmam. Derslerle geçiştiririm.”

“Baba belli bir yaşa kadar, sözünü geçirebildiğini geçiriyor. O yaştan sonra ise çatışma başlıyor. Babanın konumu daha çok dışarıda…Yalnızca sahiplenici ve hesap sorucu.”

– Şimdiki gençlik ile sizin gençliğiniz zamanında kadın olarak gördüğünüz farklılıklar nelerdir?

“Biz gençliğimizde bu şekilde davranmıyorduk. Annem dışarı çıkmamıza izin vermediği için, ancak kapının önünde oturuyorduk.” (Kadın, 41.)

“Ben okumayı çok istemiştim. Halamın kızı orta okulda erkek arkadaşı oldu diye ailesinden tepki aldı. Babam da benim de erkek arkadaşım olur diye okula göndermedi. Hain adam.” (Kadın, 37)

“Bekarken aile desteği var, daha özgürsün. Bir kuaföre gidiyorsun, harcamalarını daha rahat yapıyorsun. Evlenince öyle olmuyor. Aileden daha özgür de olsak şimdikine baktığımızda bize çok tuhaf gelen şeyler var. Biz aileden izinsiz hiçbir şey yapmazdık. Örneğin sokakta sigara içerek giden 12-13 yaşlarında çocukları görüyorsunuz. Sigarayla saygı olmaz deniyor ama sigara saygıdır. Biz bu yaşta da annemizin yanında sigara içmeyiz.

– Evde eşleriniz size yardımcı oluyor mu? Üç çocuk politikası hakkında ne düşünüyorsunuz? Çocuklarınızı yetiştirmede sorun yaşıyor musunuz?

“Ben eşime çok teşekkür ediyorum. O olmasa çocuğumuzu büyütemezdim. Çocuğum çok hareketli. Çocuğumla vakit geçirebiliyorum. Eşim de yardımcı olduğu için sorun yaşamıyoruz. Evde çocuğun yanında hiç tartışmıyoruz. Evde şiddet ortamı görmüyor; ancak burada ne yazık ki sokak şiddeti var. Dolapdere’de birkaç kez pazar bombalandı. Çocuğumla beraber gideceğim için oraya gitmiyorum; her an bir şey olabilir düşüncesiyle…”

“Eşim ikinci çocuğu doğurana kadar bana çok yardımcı oldu. İkinci çocuğum rahatsız olduğu için üçüncü bir çocuğu düşünmüyoruz. Şu an ikinci çocuğumla daha çok ilgileniyorum.  Rahatsızlığım olmasaydı üçüncü çocuğu da düşünürdüm.”

– Kadına yönelik şiddetle ilgili ne düşünüyorsunuz?

“Haberlerde her gün öldürülen bir kadını görüyoruz, mesela kadın, erkeği bıraktı deniyor. Ama neden o noktaya geldiklerini bilmiyoruz. Nasıl evlenme kararı verilebiliyorsa; ayrılma kararı da verilebilir.”

Şimdiki kadınlar, evlerinden sorun üretiyorlar

Yenibosna ve Cennet Mahallesi sakinleriyle kadına yönelik şiddetin nedenini sorguladık. Parayla saadet ilişkisini yeniden yorumladık. Şimdiki kuşakta gençlerin kadın erkek ilişkileri konusunda bakış açılarını tartıştık.

– Emekçi kadın kimdir? Kadın erkek ilişkilerinde sorun nereden kaynaklanıyor?

“Bizim annelerimiz, tarlada, bağ bahçede çalıştı. O zaman kadınlar şiddet görse de susuyorlardı, bugünkü gibi değildi. Şimdiki kadınlar, evlerinden sorun üretiyorlar. Ben eşimle kırk yıllık evliyim; eşim daha bir gün işe gitmedi. Zaten gitmesine de izin vermem. Ama günümüzde, tek başına da idare edilmez. Şimdiki boşanmaların sebebi, parasaldır. Para varsa huzur da vardır.”

– Şu anki kadın politikaları ne üzerinden tartışılıyor?

“Ben İsviçre’den Türkiye’ye geleli yaklaşık on dokuz yıl oluyor. Orada kadın ve erkek ayrımı yoktur, her şey birey odaklıdır. Türkiye’de bu konuşulurken, modern düşünce deniyor. Modernlik değil insanlık bu. Şimdiki politikalar İslam’a dayalı din adı altında yürütülüyor. Fakat şimdiki kuşakta, herkes kendi hakkını savunuyor. Daha açık fikirliler. Durum daha da iyiye gidecek.”

Röportajlar: Büşra Akman, Furkan Dilben, Fırat Bodur, Fatih Serdar Özgültekin

(Yeşil Gazete)

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.