HaftasonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Ormanlar nasıl korunur? – İbrahim Özdemir*

0

“Hiçbir şey, güzel ve güçlü bir ağaçtan daha kutsal, daha ibretlik değildir.”

Hermann Hesse (1946 Nobel Edebiyat Ödülü)

Gün geçmiyor ki bir orman yangını haberi ile irkilmeyelim. Sadece ormanlar değil, barındırdığı ekolojik zenginlikler de yok oluyor.

Bir haftadır Kazdağları’nı geziyorum. Dağların ihtişamı ve sahip olduğu ekolojik zenginlik beni hayrette bırakıyor. Şimdiye kadar gelmediğim için kendi kendime kızıyorum.

Temmuzun kavurucu sıcağında, üzerimize sağanak gibi serinlik yağdırıyor. Ormandan çıkan serin rüzgâr ise âdeta iliklerimize işliyor ve bizleri rahatlatıyor. Ağaç terapisi bu olsa gerek. Ne muhteşem bir manzara!

Hermann Hesse aklıma geliyor. Büyük yazar için ‘ağaçlar en etkili vaizler olmuş’. “Koru ve ormanlarda, grup ve aile olarak yaşadıklarında onlara büyük saygı ve hayranlık duyarım. Hatta, yalnız başlarına öylece dikildiklerinde de saygı duyarım. Tek başlarına olduklarında ise, onlara duyduğum saygı daha da artıyor” diyor ünlü yazar.

Kazdağları’nın göklere kollarını açmış ulvi ağaçlarının altında soluklanırken, yanımda akan derenin şırıltısı beni dinlendiriyor.

Dere suyunun üzerindeki ve etrafındaki ekolojik zenginlik ise muhteşem. Her şeyin birbiriyle bağlı ve bağımlı olduğunun güzel bir delili. Bunu hala fark edememek ne hazin!  Buz gibi sulardan içerek serinliyorum. Hesse ise ağaçları anlatmaya devam ediyor:

Tepelerinde dünyanın uğultusunu duyarlar, kökleri ise sonsuzluktadır; ama onların içinde kendilerini yitirmezler, tam tersine, yaşamlarının tüm gücüyle yalnızca, bir tek şey için çaba gösterirler: Kendi içlerinde var olan yasaları gerçekleştirmek, kendilerini yansıtmak. Güzel ve güçlü bir ağaçtan daha kutsal, daha yetkin bir şey olamaz.

Güzel ve güçlü ağaçlardan oluşan Kazdağları’nın meğer ne kadar düşmanı varmış! Daha doğrusu ne kadar az seveni. Ben sadece çok uluslu kapitalist şirketlerin ve yerli temsilcilerinin Kazdağları’na musallat olduğunu sanıyordum. Fena halde yanılmışım.

Mucizeler devri geride kaldı

Bir haftalık ziyaretim boyunca Kazdağları’nın adeta yalnız ve yetim olduğunu gördüm. Yol boyunca onu sevenlere de rastladım. Bir kısmının ümidi tükenmek üzereydi. Adeta dağ zirvelerini mekân edinmiş eski zamanların keşiş veya dervişleri gibi sırt çantaları ile dolaşıyorlardı.

Ormanı anlamaya ve anlatmaya çalışıyorlardı. Bir mucize olmasını bekliyorlar. Ormanları ve içindeki binlerce bitki ve canlı türünü kurtaracak bir mucize. Ama mucizeler devri gerilerde kaldı. Bizim bir şeyler yapmamız gerekiyor. Biz derken her ırk ve dinden; her kesimden herkesi kastediyorum.

Ormana ve hayata sevgi temelli bir duruş

Kazdağları ile ilgili Finlandiya’da iken yazdığım yazıyı ‘Onları yok etmek, kendimizi yok etmektir’ diye bitirmiştim. Gezim boyunca ormanların piknikçilerin ve ziyaretçilerin büyük ekseriyetin pek umurunda olmadığını gördüm. Ormandan sorumlu görevlilerin de…

Ormanlar, ağaçlar ve hayatın devamı için çırpınan insanlar gözümde bir kez daha büyüdü. Ormana ve hayata sevgi temelli bir duruş! Ne kadar asil bir duruş olurdu. Hiçbir menfaat ve kâr beklemeden; hayata bütüncül bakma ve hayatı bir bütün olarak kucaklama! Bir kez daha anladım: Ormanları koruyacak olan sevgidir.

Yangınları sevgi önler

Kapısından girdiğim Milli Parkların her yerinde ATEŞ YAKMAK YASAK! MANGAL YASAK! yazıyor. Ancak Hasan Boğuldu Milli Parkı’ndan ya da Altınoluk Şahinderesi Kanyonu’ndan yükselen mangal dumanları uzaktan bile görünüyor.

Hiçbir yetkili yetkisini hatırlamıyor. Ceza vermeyi bırakın, uyarı görevini bile yapmıyorlar. Haliyle bir vatandaş olarak bu görevi yapmaya cesaret edince ya “bir şey olmaz abi”, ya da sert bir cevap alıyorsun. Şiddete bile uğramak mümkün.

Yakılan mangalları görünce az yangın çıktı diye şükrediyor insan. Milli Parkın göklere uzanmış ve kenetlenmiş muhteşem ağaçlarını tıpkı Hermann Hesse gibi hayret ve hayranlıkla izlerken nargilesini çeken veya sigarasını yakan ziyaretçi adeta ciğerimi yakıyor.

Bir kıvılcımın, ufak bir hatanın nelere mal olabileceği kimsenin umurunda bile değil. Tam da bundan dolayı ormanları ancak sevgi korur ve yaşatır. Orman yangınlarını da sevgi önler.

Bir ağacın anlamını anlamak

İnsan sevdiği için fedakârlık yapan bir varlık. Ormanları sevmeye başladı mı, ormanların hatırı için ormanda iken sigarasını yakmayabilir ve bir günlüğüne de olsa nargile keyfinden vazgeçebilir.

Hesse okuyucusunda orman sevgisini ve saygısını uyandırmak; onları ormanlar konusunda eğitmek için sadece bir ağaçtan hareket eder. Bir ağacın anlamını anlayan, ormanların ve içindeki zenginliklerin değerini daha iyi anlayacaktır. Böylece bilgi temelli bir sevgi, saygı ve koruma söz konusu olabilir.

Bir ağaç kesildiği zaman, ölümüne yol açan çıplak yarasını güneşe tuttuğunda, gövdesi ve mezar taşının aydınlık halkalarında onun tüm öyküsünü okumak mümkündür:

Yaş halkalarında ve budaklarında, tüm savaşımı, tüm acıları, tüm hastalıkları, tüm mutluluk ve gelişimi harfi harfine yazılıdır verimsiz yıllar, bereketli yıllar, atlatılan saldırılar, uzun süren fırtınalar, hepsi!

Ve her köylü çocuğu, en sert ve en soylu odunun, en dar halkalısı olduğunu, dağların yüksek yerlerinde, süregelen tehlikeler içinde en kuvvetli, en güzel, en sağlam ve en yetkin ağaçların yetiştiğini bilir.

Önceliğimiz ne?

Orman yangınlarını ekranlarda seyrederek suçu başkasında aramaya gerek yok. Suçlu olan cehaletimiz, ilgisizliğimiz ve sevgisizliğimiz.

Öncelikle kendimizi sorgulamalıyız. Ormanları ziyaret ederken veya piknik yaparken neler yapıyoruz? Önceliğimiz neler? Sadece iyi bir gün geçirmek mi? Yoksak iyi bir gün geçirirken ormanlar için biraz fedakârlık yapmak mı? Kararı biz vereceğiz.

Hesse’nin dediği gibi ormanların başta stres ve yalnızlık olmak üzere birçok modern sorunumuzun ilacı olduğunun farkında bile değiliz. Yaşadığı bunalımlar sonucu intiharın eşiğine gelmiş ünlü yazarın imdadına yine ağaçlar yetişir:

Üzgün olduğumuzda ve yaşama katlanamadığımız zamanlarda bir ağaç bize şunu diyebilir: Sessiz ol! Sakin ol! Bana bak!

Yaşam kolay değil, yaşam zor da değil!

Bunlar çocukça düşünceler.

Tanrı’yı konuştur içinde, o zaman onlar susarlar. Yolun, seni annen ve yurdundan ayırdığında korku duyarsın.

Ama her adımın ve her günün seni yeniden annene götürüyor.

Tabiatı bir kitap gibi okumayı, pamuk yığınları gibi üst üste yığılmış bulutları yorumlamayı, ağaçları dinlemeyi, suyun sesini işitmeyi bırakmış; hayatı sadece yiyip-içmeden ibaret sananlar için Hesse’nin sözleri bir anlam ifade ediyor mu?

Emin değilim.

Ama umutluyum.

Zira ormanda sesler kaybolmaz yankılanır.

Ancak su sesi duymak için de bir anlığına da olsa kulak kesilmek ve ormana kulak vermek gerek.

Bizi kurtaracak güç

Tolstoy ünlü kitabı İnsan Ne ile Yaşar’da iki öksüzün hayatını anlatır. Anne-babasız iki çocuğun trajedisini sevgi temelli bir sonla bitirir. “Öksüzler kendilerine gösterilen ihtimamla değil, yabancı bir kadının içindeki sevgiyle; onlara acımasıyla ve onları sevmesiyle hayatta kaldı” der.

İnsanlar sadece kendi refahları için verdikleri uğraşla hayatta kalıyorlar gibi görünse de onların sadece sevgiyle hayatta kaldıklarını anladım.

İçinde sevgi barındıran kişi Tanrı’ya yakındır, Tanrı onun içindedir, çünkü Tanrı sevgiyi yaratandır.

Ormanlarımız başta olmak üzere doğayı korumanın ilk adımı içimizdeki sevgiyi keşfetmek ve geliştirmektir. Sevgi temelli bir bakış ve davranış, sadece ormanları değil bizi de kurtaracak güç.

*Üsküdar Üniversitesi, Felsefe Bölümü

More in Haftasonu

You may also like

Comments

Comments are closed.