Dış Köşe

Oldu olacak ÇED’i kaldırın, olsun bitsin – Pelin Cengiz

0

Pelin Cengiz’in bu yazısı haberdar.com sitesinden alındı

Geçen hafta Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı’nın ÇED davası açanları “yatırım düşmanı” ilan etmesi, bize Türkiye’de çevre meselesine muktedirin bakışının içler acısı halini bir kez daha gösterdi.

Olay nasıl gelişmişti, hatırlayalım. 

AKP iktidarı döneminde aldığı ihalelerle dikkat çeken Limak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir’in, müteahhitlerin ÇED raporlarıyla ilgili yargı iptallerinin önlenmesine yönelik beklentilerini dile getirmesinin ardından “Siz ne düşünüyorsunuz?” şeklindeki sorusuna verdiği yanıtta Bakan, “ÇED süreci çok uzun ve titizlikle tamamlanan bir süreç. En sonunda da o bölgedeki vatandaşın onayı da alınarak tamamlanıyor. Bir tane bile olumsuz görüş varsa zaten raporu vermiyoruz. Ama nedense her ÇED raporu mahkemeye gidiyor. Bu iş artık bir siyasi mücadele yöntemi oldu. Yatırımları engellemek ve AKP Hükümeti’ne maşa göstermek anlamına geliyor. Bu yolla bütün Türkiye’nin kalkınmasının önü tıkanmaya çalışılıyor. Çoğu zaman da vatandaşa rağmen mahkemeye götürülüyor” ifadelerini kullandı.

Hadi Nihat Bey işadamı, ÇED’lere yapılan itirazlardan şikayet etmesi normal de Fatma Hanım’ın iş dünyasının cansiperane savunuculuğuna soyunması adında “Çevre” geçen bir Bakanlık koltuğunda otururken hoş olmamış. Zaten, süreç hiç de kendisinin anlattığı gibi işlemiyor.

Şimdi gelelim, AKP Hükümeti’nin iktidarı boyunca ÇED Yönetmeliği’ni nasıl delik deşik ettiğine… Bunun için biraz geriye gitmek gerekiyor.

ÇED ayak bağına dönüştü

İlk kez 1993’te yayımlanan ÇED Yönetmeliği, yedi kez baştan aşağı değişiklik olmak üzere 17 kez değişikliğe uğradı. Avrupa Birliği’nde 1985’te yayımlanmış olan bu yönetmelik, o tarihten bu yana sadece üç kez değiştirilmiş. Bu bile başlı başına ÇED süreçlerindeki niyetin, çevre sorunlarıyla mücadeleye ilgisizliğin ve çevre koruma konusunda bütüncül bir politikaya sahip olmayışın çok net bir göstergesi.

Yapılan değişikliklerin bırakın çevre korumaya yönelik olmasını ÇED istisnalarını ve hukuksuzlukları artıran nitelikte oldu. Uygulanan inşaata, altyapı projelerine ve yanlış enerji yatırımlarına dayalı ekonomi politikalarının sonucu, ÇED süreçleri can sıkıcı bir formaliteye, adeta bir ayak bağına dönüştü.

Oysa ÇED, formalite gereği bir rapor veya sıradan bir belge değil. Bir planlama, çevreye verilecek olumlu/olumsuz etkileri görebilme, riskleri hesaplama sürecidir.

ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) kavramı, ilk kez Ağustos 1983’te 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 10. maddesiyle Çevre Mevzuatı’na girdi. Ancak, ÇED Yönetmeliği çeşitli ihmal ve gecikmeler sonucu ancak 7 Şubat 1993’te yani neredeyse 10 yıl sonra yayınlandı. Yayınlanan ilk yönetmeliğin geçici 3. Maddesi ile Şubat 1993 tarihli ÇED Yönetmeliği yürürlüğe girmeden önce onay, ruhsat, izin, kamulaştırma kararı alınmış projeler ÇED sürecinden muaf tutuldu. Bu 10 yıllık gecikmeden kaynaklanan ihmale yasal kılıf hazırlanarak, 7 Şubat 1993’ten önce uygulama projeleri onaylanmış veya Çevre Mevzuatı ve diğer ilgili mevzuat uyarınca yetkili mercilerden izin, ruhsat, onay ya da kamulaştırma kararı alınmış veya ilgili mevzuat gereğince yer seçimi yapılmış veya yatırım programına alınmış faaliyetler ÇED sürecinden muaf bırakıldı.

AYM kararı hiçe sayıldı

Çevre Kanunu’na geçici 3. Madde olarak konan ve çok sayıda büyük projeye ÇED muafiyeti getiren değişiklik, Çevre ve Ekoloji Hareketi Avukatları’nın ve Çevre Mühendisleri Odası’nın katkılarıyla hazırlanan CHP üyesi 125 milletvekilinin davacı sıfatıyla yer aldığı başvuru sonucu, Anayasa Mahkemesi tarafından 3 Temmuz 2014’te durduruldu. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı, kamuoyunda tartışmalı Akkuyu nükleer santrali, 3. köprü, 3. havalimanı gibi projelere getirilen ÇED muafiyetlerini ortadan kaldırması açısından önemliydi.

Ancak, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı tamamen göz ardı edilerek, 25 Kasım 2014 tarihi itibariyle yayımlanan yönetmeliğe aynı madde yani geçici 3. Madde tekrar eklendi.

Sil baştan yeniden değiştirilen ÇED Yönetmeliği ile hükümet, inşaat sektörüne sınırsız olanak tanıyan, rantı genişleten, inşaat ve dev altyapı projelerinin çevresel etkilerini hiçe sayan bir düzenlemeye imza atmış oldu. Aslında hem çevre korumacıları, hem yurttaşları hem de yatırımcıyı mağdur eden süreç tamamen hükümetin bu plansızlığın eseridir.

Danıştay’ın kararını Bakanlık takmadı

Bu gelişmenin ardından 24 Kasım 2014 tarihli ÇED Yönetmeliği’ndeki olumsuz değişikliklerin iptali için Çevre Mühendisleri Odası, Ekoloji Kolektifi Derneği ve yurttaşlar dava açtı. Danıştay 14. Dairesi, itirazları haklı bularak Ocak 2016 tarihinde bazı maddeler hakkında yürütmeyi durdurma kararı verdi.

Bu maddeleri kısaca özetleyelim:

ÇED raporunu hazırlayan firmaların kendi raporları üzerinden yapılan izleme ve kontrol faaliyetinin kendi kendini denetlemesi anlamına gelen maddenin yürütmesi durduruldu.

ÇED sürecindeki halkın bilgilendirmesi konusunda ilan ve duyuruların yapılmasının öngörüldüğü “anons” ve “askıda ilan” kavramlarının yer aldığı maddenin ilgili fıkrası, bu kavramların tanımı, süresi ve yeri detaylı tanımlanmadığı gerekçesiyle durduruldu.

ÇED raporundaki taahhütlere uygun hareket edilmemesi durumunda firmalara 90 gün süre tanınma sınırı kaldırılan ve sınırsız süre tanınması ihtimali oluşturan ilgili hükmün yürütmesi durduruldu.

Mülki amirleri, “istisnai durum” adı altında ÇED uygulanacak projelerin kapasite artırımı vs. konularda tek yetkili kılan düzenleme durduruldu.

Danıştay bu maddelere “dur” dedi ama Bakanlık durur mu, elbette hukukla inatlaşması burada da bitmedi.

ÇED Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik 10 Şubat 2016’da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yalnızca bir maddede geri adım atan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, projelerde denetimi yatırım sahibi şirketlere bırakan, projelerin ilanlarını yurttaşlardan uzaklaştıran ve projelerin kapasitelerindeki artışları yönetmeliğe takılmadan değerlendirmeye yarayan maddeleri öncekinden farklı şekillerde yeniden ÇED Yönetmeliği’ne ekledi.

Danıştay’ın durdurma verdiği maddeler hiçe sayılarak yönetmeliğe tekrar eklendi, kritik maddelerde silbaştan başa dönüldü.

Türkiye’de ÇED süreçleri özetlemeye çalıştığım şu haliyle katiyen demokratik değil. ÇED süreçlerinde yapılması zorunlu olan halkın katılımı toplantıları, usulüne uygun yapılmıyor. ÇED raporuna ilişkin uzman meslek odalarının ve halkın görüş/itirazları dikkate alınmıyor. “ÇED olumlu” belgelerine yönelik mahkemelerin verdiği yürütmeyi durdurma ve iptal kararlarının uygulanmasında ciddi sorunlar yaşanıyor.

ÇED Yönetmeliği bu haliyle tamamen işlevsizleştirilmiş, kadük olmuş, AKP ideolojisinin oyuncağı haline getirilmiş durumda. Normal şartlarda ÇED süreçlerinin yeni bir ÇED Yönetmeliği oluşturulana kadar durması gerekli.

Ya da siz en kolayı ÇED’i tamamen kaldırın olsun bitsin, yandaş işadamı da rahat eder iktidar mensupları da…

Pelin Cengiz – www.haberdar.com58-pelin-cengiz

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.