Hafta SonuManşet

[Oğuz gidiyor] Mian Channu, Pakistan – Oğuz Tan

0

Pakistan, Mian Channu’da hava kararmaya doğru bir mobilet korna çalmaya başladı. Bisikletimi kenara çektim ve ayaküstü konuştuk. Adı Ishtiag (İştiak) Mahmood Mirza’ymış. Kibar bir adamdı ve oldukça güzel İngilizce konuşuyordu. Babası Mushtag Mirza, eski bir bisiklet sporcusuymuş ve 1960’larda bisikletiyle Pakistan’dan İtalya’ya tur yapmış. Geçen yıllar içinde yolu Pakistan’a düşen birçok bisikletli ve motosikletli gezginin babasını ziyaret ettiğini, misafiri çok sevdiklerini anlattı. Babası 2007’de vefat etmiş. Şehirden köye taşınıp aile kurmuş. Yedi yıldan beri gördüğü tek bisikletli gezgin ben olmuşum. Şehirdeki işlerini halletmiş, köye ailesinin yanına dönerken tesadüfen görmüş beni. Babasının onuruna, köydeki evinde misafir olmamın kendisini çok mutlu edeceğini söyledi. Memnuniyetle kabul ettim. Anayoldan içeriye, köy yoluna girdik ve 6 km ilerideki köylerine vardık. Bu güzel insan, Ishtiaq (İştiak) Mahmood Mirza bir homeopatmış. Homeopati adı verilen bir tedavi yönteminde uzmanmış ve köyündeki insanların karaciğer ve böbrek problemleriyle ilgileniyormuş. Eve vardık ve hızlıca eşyaları bıraktık.

İlk işim sıcak bir banyo yapmak oldu. Köyün berberine gittik. Berberde fosil yakıtla ısınan eski tip bir şofben ve dolayısıyla sıcak su vardı. Banyodan sonra eve döndük.Gecekondu benzeri evin iki odası ve küçük bir avlusu vardı. Odalar birbirinden bağımsızdı ve ikisinin de avluya açılan birer kapısı vardı. Daha doğrusu yanyana iki minik ev gibiydiler.

VİDEO LİNK: https://youtu.be/dfGqgTzLsfU

Pek çok diğer Pakistanlı gibi İştiak’ın da kendisinden genç bir eşi ve 8 tane çocuğu vardı. İştiak konaklayacağım odaya yatak hazırladı, battaniye getirdi ve zorla yatırdı. Güzelce dinlenmem gerekiyormuş.

Sonra yemek geldi. Yataktan çıkmak için doğrulduğum sırada İştiak beni engelledi. Yatağın içinde bağdaş kurdum ve kucağımdaki tepside duran yemeği yedim. Üstüne çay servis edildi.

Köye bir yabancının gelişi kulaktan kulağa yayılmış. Akşam bir eve davet edildik. İştiak ile davete uyduk. Gittiğimiz evde 86 yaşında bir dede yaşıyordu. Dede turp gibiydi maşallah. Uzun boylu ve koyu tenliydi. Kocaman elleri ve ayakları, bembeyaz uzun sakalları vardı. Bulunduğumuz köy de dâhil olmak üzere bölgedeki toplam 7 köyün bağlı olduğu bir konsey varmış. Dede bu konseyin bir önceki lideriymiş. Sanırım modern ağalık sistemi gibi bir şeydi bu.

Evde değişik bir içecek ikram ettiler. Taze manda sütü, şekerkamışı özü ve öğütülmüş bademin pişirilmesiyle yapılan lezzetli ve süper sağlıklı bir içecekti. Tadına doyamadım. Beğendiğimi anladılar ve memnun oldular.

Bu insanlar koyu Müslüman’lardı ve misafir onlar için çok kıymetliydi. Bir nevi tanrı misafiriydim onlar için. Dedenin söylediklerini İştiak İngilizceye çeviriyordu. Israrla o evde kalmamı istediler. İştiak’ın misafiri olduğumu ve bu akşam onun evinde kalacağımı söyledim. Dede ‘o zaman git bu gece orda kal, sonra gel bir hafta bizde kal’ dedi ve ekledi ‘yarın sabah gelip seni evden alacağım, birlikte yürüyüşe çıkarız’.

Sabah erkenden, güzel, serin bir havaya uyandım. Elimi yüzümü yıkamak için avluya çıktım ki, bizim dede kapıda beni bekliyor. Kim bilir ne zaman gelmişti. Dedeyle yürüyüşe çıktık. Yolda dedeyi görenler gelip elini öpüyorlar, bana da selam veriyorlardı.

Köyün okulunu ziyaret ettik. Okul bahçesinde öğrenciler yere serdikleri kartonların üzerinde bağdaş kurmuş sınavdan geçiyorlardı. Öğretmenler de bahçede çocukların arasında dolaşarak gözetmenlik yapıyorlardı.

Bir bisiklet parkı vardı okulun girişinde. Yüzlerce bisiklet vardı. Hepsi birbiri üstüne yaslanmıştı ve birbirinin aynısı gibiydiler. En ayırt edici özellikleri, selelerini döşedikleri kumaşların renk ve desenleriydi.İştiak mobiletiyle okula gelip beni aldı. Mian Channu şehir merkezine doğru yola çıktık. Yolda benzin aldık. Benzinciye uğradığımızı düşünmeyin. Yol kenarında 11-12 yaşlarında bir çocuk, açıktan benzin satıyordu. Kullanılmış pet şişelere doldurulmuş benzini metal bir huniyle mobiletin deposuna dolduruverdi.

Şehir merkezinde İştiak’ın babasının evine gittik. Evde hayatta olan annesi ve başka birkaç kişi daha vardı. Babasının bisiklet kadrosunu, yabancı gezginlerle çektirdiği hatıra fotoğraflarını ve bazı bisiklet ekipmanlarını gösterdi. Çoğu siyah beyaz olan fotoğraflar bakımsız durumdaydı ve bir bavulun içine tıkıştırılmıştı. ‘Bu böyle olmaz, düzenlemeliyiz’ dedim. İştiak’ın bir hastasını görmesi gerekiyormuş, ‘sen git ben bu işi yapmak istiyorum’ dedim. Döndüğünde çok şaşırdı, mutlu oldu ve teşekkür etti.

Köye döndük ve biraz da köyü dolaştık. Tarlalar, mandalar, atlar derken akşamı ettik. İştiak ailesiyle birlikte yaşamak için daha büyük yeni bir ev yaptırıyordu. Mevcut evden 5 dakika yürüme mesafesindeydi. Ertesi sabah inşaatı ziyaret ettik, oradan da İştiak’ın ofisine gittik. Köyde hemen hemen görmediğim bir yer kalmamıştı diyebilirim. Gitme vaktim de gelmişti. Gitmemi hiç istemediler, üzüldüler. Konuk severlikleri için teşekkür ettim, helalleştik. İştiak gerçekten çok temiz kalpli bir insandı ve kalbim onlarda kaldı.

 

Oğuz Tan

Bisiklet gezgini

Instagram @oguzgidiyor

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.