Ahmet Atıl AşıcıYeşeriyorum

OECD: Hayat nasıl? Türkiye: Nasıl olsun?

0

OECD geçtiğimiz günlerde bir çalışma yayınladı.  İnsanlara “Hayat nasıl gisdiyor?” diye sorup, verilen cevaplara ve ülkelerin istatistiklerine dayanarak oluşturduğu “daha iyi bir yaşam” isimli göstergesi ile  üye olan ülkelerde yaşam kalitesini karşılaştırdı.

Gösterge birçok unsurun bir bileşeni.  Yaşam kalitesini temsil ettiği düşünülen unsurlar şöyle: Barınma, gelir, iş imkanı, dayanışma, eğitim, çevre kalitesi, yönetime katılım, sağlık, hayattan tatmin, güvenlik ve son olarak iş ve özel yaşam dengesi.

Raporun ulaştığı ilginç sonuçlar şu şeklide özetlenebilir.

Rapor, Türkiye’nin özellikle son 20 yılda vatandaşlarının yaşam kalitesini oldukça yükseltmiş olduğu tespitiyle başlıyor. Ama hemen ardından, halihazırda birçok alanda diğer ülkelerin oldukça gerisinde olduğunu belirtiyor.

Gelir açısından karşılaştırıldığında Türkiye, kişi başına 11 bin dolarlık gelirle OECD ortalamasının altında. İstihdam ise tam bir felaket, çalışabilir yaştaki (15 ile 64 yaş arası) nüfusun sadece %46’sı ücretli bir işte çalışıyor. Enerji bakanının tespitlerinin aksine Türkiye’de insanlar ortalama 1918 saat çalışıyor ve bu OECD ülklerindeki en yüksek rakam. Annelerin ancak %24’ü çocukları okula başladıktan sonra çalışmaya başlayabiliyor ki, bu da kadınların iş yaşamına katılma şartlarının ne derece ağır olduğunu gösteriyor. ortalamalarının oldukça üzerinde.

Eğitim iyi bir iş için kaçınılmaz. 25-64 yaş arası nüfusun ancak %30’u lise diplomasına sahip ki bu da OECD ortalamalarının oldukça altında bir oran.  Diplomanın yanında eğitimin kalitesi de önemli tabii ki. Türkiye’li öğrenciler sadece okuma becerilerinin ölçüldüğü PISA öğrenci değerlendire sistemi testinden 600 tam puan üzerinden ortalama 464 puanla OECD ortalamasının gerisinde yer alıyor.

1960 2008 arası ortalama ömrü 25 yıl artırmayı başarmış da olsa, Türkiye ortalama 73,6 yıl ömür beklentisiyle OECD ortalamasının halen 6 yıl gerisinde.

Yaşadığımız çevrenin kalitesi havadaki zararlı partikül miktarı (PM10) üzerinden değerlendirilmiş. Bu konuda Türkiye metreküpte 37 mikrogram partikül ile tam bir felaket.

Kamusal alana bakıldığında bir iyi bir de kötü haber var. İyi haber, halkın politikaya olan ilgisi. İlgi, seçimlere katılma oranından ölçülmüş. Seçimden seçime kararı sorulan sonrasında hiç de kaale alınmayan halkın ilgisinin ne derece etkili olduğu tabii ki bir soru işareti. Yine de son seçimde halkın %84’ü sandığa gitmiş, OECD ortalaması ise %72. Bir şehir efsanesine dönüşmüş olan dayanışma duygumuzun güçlülüğü ise rakamlarla yalanlanıyor. İnsanlara ihtiyacınız olduğunda yardım isteyeceğiniz birileri var mı soruna evet cevabını verenler toplamın %79’u. Çoğunluğunu “soğuk” ve bencil” halklarıyla Avrupa ülkelerinin oluşturduğu OECD ortalaması ise %91.

Güvenlik hissini araştıran soruya verilen cevaplarda son 12 ayda görüşülen kişilerin %6’sının bir saldırıya maruz kaldıkları ortaya çıkmış.

Esas üzerinde önemle durulması gereken nokta ise, yukarda sayılan tüm unsurların bir bileşkesi olarak kabul edilebilecek olan hayattan alınan tatmin düzeyi. İnsanlara yaşadıkları hayattan ne kadar memnunsunuz diye sorulduğunda Türkiye’de memnunum diye cevap verenlerin oranı sadece   %28. OECD ortalaması ise %59. Raporun ayrıntılarına http://www.oecdbetterlifeindex.org/countries/turkey/ adresinden ulaşılabilinir.

Peki bu rakamlar ne anlatıyor?

Türkiye ekonomisi büyüyor. İstatistikler ortalama gelirin arttığını, gelir dağılımının ise hafifçe düzeldiğini gösteriyor. Gelir, insanların refah algısının sadece bir unsuru. Ne yazık ki, parayla mutluluk alınamıyor. Öyle olsaydı, gelirin bu derece hızlı arttığı bir ülkede bu kadar az insan yaşadığı hayattan memnun olmazdı.

Sadece ekonomik kalkınmaya odaklı politikaların açmazı burada yatıyor. Geliri artırıyorsunuz ancak, refah algısının çok önemli bir parçası olan çevreyi mahvederek, insanlarınızı hayattan bezdirerek.

Politikalarda esaslı bir dönüşüm gerekiyor. İnsanların yaşadıkları hayat üzerinde karar sahibi olabilecekleri bir düzeni gerçekleştirmemek için hiçbir geçerli sebep yok. Sadece biraz cesaret ve topluma güvenmek gerekiyor. Günlük yaşamımızdan aldığımız tatmin yerel yönetimlerin uyguladıkları politiklarla birebir alakalı. Yarın Cezayir toplantı salonunda başlayacak olan 2. Yeşil Ekonomi Konferansı’nda yeşil yerel politika seçeneklerini tartışacağız. Yapılan iyi işleri görüp, varolan politikaları nasıl dönüştürebileceğimizi konuşacağız. Herkesi bekleriz.

Program için www.yesilekonomi.org ‘ı tıklayınız.

You may also like

Comments

Comments are closed.