O zeytin, o zeytinyağı dile gelir de! – Ege Ural

“O zeytin, o zeytinyağı dile gelir de…”

“Beni niye kestin? Beni niye kestin?”

“Nasıl boğazınızdan geçecek o zeytinler?”

“O yağı nasıl yiyeceksiniz?”

“O zeytin boğazınıza durmayacak mı?”

Bu cümleler Yırca Köyü Muhtarı Mustafa Akın’ın ağzından bir bir dökülürken, sesi yavaş yavaş titremeye başladı. Yapmasın dedim, hayra alamet değildi o titreme. Kocaman adam, ağlamasın ekranda karşımda, utanırım diyecektim ki. Devam edemedi. Düğümlendi sözcükler boğazında. Ve o an boğuldu gözyaşlarına. Tüyler diken diken, utandım! Mutfaktaki zeytinyağından! Dolaptaki zeytinden utandım! Diyecek bir şey yoktu. Haber bülteni sunucusu da bir şey diyemedi zaten. O kısa sessizlik uzun sürdü.  Keşke olmasaydı!

Manisa’nın Soma ilçesinin Yırca Köyü’nde geçtiğimiz gün bir katliam meydana geldi! Ağaç katliamı! Gözünü para ve hırs bürümüş bir şirketin, termik santral yapmak için belirlediği alanda bulunan tam tamına altı bin zeytin ağacı, köklerinden söküldü!

Marjinal(!) gruplar yine oradaydı. Ağaçları söktürmemek için direndiler. Ancak söz konusu şirketin güvenlik görevlilerinden sert müdahale gördüler. Halkı güvenlik görevlilerine dövdürttüler. Bi köylü başından yaralandı. Neticede de fazla direnemediler. Dozerler girdi zeytinliğe, başladılar tahribata…

Ağaç kolay yetişmiyor. Heleki böyle ağaç düşmanı zihniyetlerin bulunduğu bir ülkede hiç kolay yetişmiyor. Kökünden söküp atıveriyorlar bir kenara çünkü!  Sorsan hepsi yeşili seviyor. Ama sevdikleri yeşil başka yeşil… Neyse! Gel gelelim ki o uğruna yapmayacakları şey olmayan “Dolarlarda” pamuktan yapılıyor, ağaçtan değil!

Tüm bu yaşanan olaylar üzerine Yırca Köyü’nün muhtarı televizyonda bir canlı yayına konuk oluyor. Diyor ki, ne yapacak bu insanlar? Bölgemizdeki geçim kaynağı zeytindir, zeytinciliktir. Ne yapsınlar şimdi? Belki üç kuruşa amelelik yaparlar. Çarşambaları da Pazar kurulur burada. E artık orada mendil açar dilenir bu insanlar… Ya da son çare olarak madene inerler.

Bu muhtar o yörenin insanı belli, duygusal adam. Zeytinin içinde büyümüş… Zor tutuyor kendini başlarda. Sitemle sözlerine devam ederken duygusallaşıveriyor birden… Bir iki zeytin, zeytinyağı kelimesi dökülünce ağzından. Aklına geliyor sökülüp atılan binlerce zeytin ağacı. Başlıyor yaşlar gözünden dökülmeye, konuşamıyor, boğazında düğümleniyor sözcükler bir bir. Orada tüyler diken diken zaten. O koca adamı televizyonda ağlarken görünce. Mutfaktaki zeytinyağından utanıyor insan! İnsanlığından utanıyor insan!

Peki şunu merak ediyorum. O ağaçları dozerlerle söktürüp attıranlar, bir gram olsun utanıyorlar mı? Utandılar mı o adamcağızı o halde görünce. Güvenlik görevlilerini köylünün üzerine salarken, bir gram düşündüler mi? Üstelik bir kilometre ötesine belirleselerdi santral alanını, bir tane ağaç bile zarar görmeyecekmiş. “1 Kilometre” bile olsa insanlığınız yok mu? 1 Kilometre acıma duygunuz yok mu?

Yarın öbür gün “O” santraliniz patladığı zaman, bölgeyi mahvettikten sonra. Olur bu çünkü. Bu memlekette olur! Patlamasa bile çevreye ve insana vereceği zararlardan ötürü ölümler hızlanırken, artarken… O zamanda güvenlik görevlilerinizin, dozerlerinizin ardına sığınabilecek misiniz?

Bir başka meselede Danıştay’ın yürütme durdurma kararını altı bin ağaç kesildikten sonra vermesi! Yuh! Altı bin ağaç sökülürken neredeydiniz, ne diye durdurmadınızda söküldükten sonra durduruyorsunuz. Ama bu durdurma kararının çok sağlıklı bir karar olmadığını düşünüyor insan. Paranoyaklaştık haliyle normaldir. Validebağ Korusu içinde aynısı olmadı mı? Durdurup ortamı sakinleştirmeye çalışmadılar mı? Ortalık sakinleşince de bildiklerini okumaya devam edeceklerdi yine. Ama işe yaramadı başka. Her neyse…

Son olarak, yine üzücü manzaralar yaşandı ülkemde, yine binlerce vebal alındı! Yine “ahlar” birikti. Ancak diyeceğim odur ki. Bu biriken ahlar, bir gün gelir kötü patlar!

Bu yazı mavihaber.com/ da yayınlanmıştır

Ege Ural

 

 

Ege Ural

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR