Hafta SonuKültür-SanatManşet

Kobra olmak isteyen Melek…

0

Geçtiğimiz sezon Tiyatro Boyalı Kuş’un repertuarına katılan, Jale Karabekir’in rejisörlüğünü üstlendiği, Yeşim Koçak’ın oynadığı “Melek”, Ekim ayı içinde yeniden seyircileri ile buluştu. Rüstem Ertuğ Altınay tarafından yazılan tek kişilik oyun, 1930lu yılların hareketli sanat ve magazin dünyasında, yaşamı trajik bir şekilde sona eren Melek Kobra’nın hastane günlerinden bir kesit sunuyor. Melek Kobra’nın kitaplaştırılan anılarının yanı sıra, Altınay’ın dönem gerçekliklerine dayandırdığı kurmacalarıyla zenginleşen metin, erken Cumhuriyet dönemindeki kültürel dönüşümün boyutlarını da gözler önüne seriyor. Dramaturjisi Nelin Dükkancı, koreografisi Gökmen Kasabalı tarafından üstlenilen oyundaki performansıyla Koçak, “Ekin Yazın Dostları 2014 Tiyatro Ödülleri” kapsamında “yılın küçük salon kadın oyuncusu” ödülünü kazanmıştı.

Tiyatro Boyalı Kuş, Melek Kobra’nın hayat öyküsüne dair yorumunu, “Operet kralının kızı, dublaj kralının karısı, güzellik kraliçesinin kuzeni… Melek prensesin sonu muğlak masalı” olarak sunuyor. Son nefesini verdiğinde henüz sadece 24 yaşında olan bu genç ve hızlı kadının yaşadıkları, bize dönemin fay hatlarını birer birer aktarıyor. Bir yandan önceden batılılaşmışlar pudralarını tazelerken, diğer yandan yeni burjuvalar servetlerini kullanarak muasır medeniyetle aralarını yapmaya ve kapamaya çalışıyor. Tüketen bir aşkın acısı yetmezmiş gibi, hastalığın pençesindeki Melek, önce ilgi odağı bir kadın olarak kalabalığın içinde, sonra ölüme yürüyen genç bir insan olarak dört duvarın arasında, yalnızlığını demliyor. Sadece dönemini değil bugünü de fısıldıyor bizlere…

Minimal bir sahne tasarımı tercih eden Jale Karabekir, kostüm tasarımında Burcu Rahim, ışık tasarımında ise Erdem Çınar’ın estetik dokunuşlarıyla “az ile çok” vermeyi başarıyor. Kendisiyle oyun hakkında biraz sohbet ettik:

Sayın Karabekir, Tiyatro Boyalı Kuş olarak Melek eserinin repertuarınıza kazandırılma hikâyesinden kısaca bahsedebilir misiniz?

“Feminist bir tiyatro olarak yıllardır farklı çalışmalar ve etkinlikler yapıyoruz. Melek oyununun yazarı Rüstem Ertuğ Altınay ile Tiyatro Boyalı Kuş’ta yıllardır farklı projelerde çalışıyoruz. Ertuğ, Türkiye modernleşmesinde beden politikaları üzerine yıllardır akademik olarak çalışıyor. Melek kendisinin yıllardır yazmak istediği bir oyundu. Bize yıllar içinde bir kaç kere teklifte bulundu. Ancak tek kişilik bir oyun prodüksiyonu için, bu rolü başarıyla canlandırabilecek bir oyuncuya ihtiyacınız var. Yeşim Koçak ile arkadaşlığım eskilere dayanıyor. İlk olarak “Ophelia’yı Kim Öldürdü?” adlı performatif oyunumuzda onunla çalışma şansına sahip oldum. Daha sonra Strindberg’in “Matmazel Julie” adlı oyunuyla birlikte çalışma pratiğimiz daha da gelişti. Yeşim gibi yetenekli bir oyuncunun Melek Kobra rolünün üstesinden hakkıyla geleceğini düşündüm ve Ertuğ’un teklifini bu kez gerçeğe dönüştürdük. Tiyatro Boyalı Kuş’un diğer oyunlarından farklı olarak, bu oyun repertuarımızda kalıcı bir yere sahip… Melek umuyoruz yıllarca sahnelerde olacak.”

7 jale-karabekir

Jale Karabekir

Melek Kobra’nın hikâyesini 2014 Türkiye’sinin kadın ve kadın sanatı sorunları açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Eseri yorumlamanıza bu ilişkinin yansımaları nasıl oldu?

“Melek Kobra 24 yaşında hayata gözlerini yummuş bir sanatçı. 1939’da tüberküloz hastalığına yenik düşüyor. Kısacık hayatında yaşadığı birçok hayal kırıklığı var. Tarihsel açıdan baktığımızda o dönemin diğer kadın sanatçıları gibi hayattaki zorlukların üstesinden gelebilmek için bağımlı bir kişiye de dönüşüyor. Bu, bizim yorumumuz tabii. 1920 ve 1930lar ile ilgili çok fazla kaynağa ulaşamıyoruz sanat camiasında. Gökhan Akçura’nın çalışmaları ve Melek Kobra’nın hasta iken tutmuş olduğu günlükler biraz o döneme şık tutuyor. Ancak Afife Jale’nin morfin bağımlılığı, Cahide Sonku’nun alkol bağımlılığı da tesadüf olamaz sanırım. Kadın olmak bu ülkede ezelden beri zor, hele kadın sanatçı olmak çok zor. 2014 ile karşılaştırdığımda çok büyük farklar var elbet, ama benzerlikler de var. Erkeklerin egemenliği sanatta hala söz konusu. Melek Kobra’nın da zaten hatıratında kendine “Kobra” soyadını alması da ilginç. Şunu söylemek istiyorum: Babasının ya da eşinin soyadını taşımış bir kadın sanatçı olarak hayatının son evresinde kendine ‘Kobra’ soyadını alıyor. Aslında hatıratını Akçura bulmasa biz hala kendisine babasının soyadıyla hitap ederdik herhalde, belki de zaten kendisini tanımazdık bile. Bence Melek’in kendi hayatıyla ilgili yapabildiği, duruş sergileyebildiği tek şey “Kobra”. 2014’te biz kadınlar için her şey kolay işlemiyor. 1930’lara nazaran tabii ki bir çok şey değişti. Ancak hala toplumda ciddi bir kadın düşmanlığı var. Zaten bu ayrıca hükümet politikası da. Kadının toplumdaki statüsü hızla değiştirilmeye çalışıyor, bunun tabii olumlu yönde olmasını bekliyorduk ancak tam tersi söz konusu. Melek oyununun bize kattığı en önemli olgu, sanırım tarihle ilişkimiz. Kendi tarihimizle kurduğumuz ilişki. Kadınlar olarak… Ertuğ, oyunu dönemin gerçeklikleriyle birlikte harmanladığı için Cumhuriyetin ilk yıllarının sanat camiasını da anlamaya çalışıyorsunuz. Sanırım o çok da değişmemiş! Birbirinin ayağını kaydırmacalar, dedikodular… Biz Melek ile başaramayan bir kadını anlatmaya çalıştık sahneden, Cumhuriyet’in başaramayan bir kadınını… Bu anlamda da ideolojik eleştirileri de var Melek’in…”

***

Değerli yorumları için Jale Karabekir’e teşekkür ederek yüzümüzü başarılı oyuncu Yeşim Koçak’a çevirelim.

İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü mezunu Koçak, 11 yıl Kenter Tiyatrosu’nda çalıştıktan sonra, 5 yıldır da Şehir Tiyatroları’nda görev alıyor. ”Yeşim Koçak, hızlı geçişlere sahipti ve oldukça zengin bir palette performans sergiledi. Bu açıdan etkileyiciydi.” Bu sözler, oyunun 2014-2015 sezon prömiyerini izleyen Dünya Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Genel Sekreteri Michel Vaïs’e ait. Biz de ödüllü sanatçıya başarısının sırlarını sorduk:

 Melek Kobra rolüne bir oyuncu olarak nasıl ve ne sürede hazırlandınız? Gerçek bir karakter olması itibarıyla döneme ve karakterin özelliklerine dair araştırmalarınız oldu mu?

“Yaz provası yaptık. Temmuz’da başladık provaya, Eylül’de perde açtık. Önce bulabildiğimiz döneme ait belgesel özellik taşıyan kaynakları okuduk. Elbette bana en çok malzeme çıkaran kaynak, Gökhan Akçura’nın gün yüzüne çıkarttığı, Melek Kobra’nın hatıratı oldu. Melek’in kişiliğine,  hayata bakışına, kadınlığına, mesleğine hissettiklerine dair çok ipucu yakaladık oradan. Ve özellikle de hastalığının seyriyle birlikte yaşadığı ruhsal değişimi kavramak açısından çok faydalıydı hatırat.  İnternetten edindiğimiz daha genel bilgiler de vardı. Fotoğraflarda, dönem kadınlarının saç ve makyaj tercihlerini, duruş, bakış ve jestlerini inceledik.”

7 Melek...

Yeşim Koçak

Üç Melek Kobra’dan bahsedebiliriz: Tarihte yaşamış gerçek bir Melek Kobra. Ertuğ Altınay’ın oyunlaştırdığı metinde bir idea olarak var edilen Melek Kobra ve Jale Karabekir’in rejileri ve sizin oyunculuğunuzla yorumladığınız bir Melek Kobra. Üçü arasında sizce farklılıklar var mı? 

Ne yazık tarihte yaşamış aktris, operet sanatçısı Melek Kobra’ya dair elimizde çok az belge var. Hatırat tesadüf eseri Gökhan Bey’in eline geçmese, Melek, neredeyse bu dünyadan hiç geçmemiş sayılacakmış. Ertuğ’un metinde yarattığı dünya ise Ertuğ’un o döneme hâkimiyetiyle birlikte çok kanlı canlı bir hal aldı. Onun fantazisi ile oluşturduğu mesleki ilişkiler, döneme ait sahip olduğu bilgiyle çizdiği sosyal hayat… Bütün bunların içinde, kendisini terk etmiş fakat hala âşık olduğu kocası ve onu adım adım ölüme götürdüğünü bildiği tüberküloz hastalığıyla mücadele eden, anası babası tarafından bir kenara itilmiş bir kadın… Bir yandan cemiyet hayatında, kürkler, inciler,  şampanyalar ve ahbaplarla mutlu hissetmek isterken, bir yandan çıplak bir hastane odasına mahkûm bir kadın… Kocasının, babasının, “başarmış” kuzininin ismiyle anılan bir kadın… Jale’yle ben de, bu camiada ayakta durmaya çalışan iki tiyatrocu kadın olarak Melek’le empati kurmaya, onun koşullarında onun penceresinden bakmaya çalıştık oyuna… Bahsedilen üç Melek Kobra birbirini besledi galiba.

Günümüzde ağırlıklı olarak dizi endüstrisi nedeniyle tiyatro oyuncuğu yeniden yükselen bir kariyer tercihi olmaya başladı. Göz önünde bu kadar çok oyuncu olması, magazin dünyasının da iştahını kabartıyor olmalı. Melek Kobra’nın hikâyesinden bir oyuncu ve bir kadın olarak bugüne taşınabilecek mesajlar var mı?

Bir kadın tiyatrocu olarak işimi, Melek’in döneminin koşullarıyla karşılaştırılmayacak kadar rahat yaptığım muhakkak. Fakat bugünün kendine göre zorlukları olduğu da su götürmez bir gerçek. Şu an sahneye çıkabiliyor olmamızı borçlu olduğumuz kadınlar çok ağır bedeller ödemişler. Ancak sahneye çıkma, kendini öne çıkarma iddiasındaki kadın, her dönem, her kültürde, her coğrafyada, kendine ait zorluklar yaşamış ve yaşıyor. “Kadın yönetmenle” çalışma mutluluğunun sık rastlanır bir şey olduğu günlere bir an önce kavuşmayı, mesela, öyle isterim ki.

***

Melek, yeni sezonunda, 29 Kasım Cumartesi Saat 20.30 ve 10 Aralık Çarşamba Saat 20.30’da Cihangir’deki Tatavla Sahne’de sergilenecek. Temsillerine Anadolu yakasında devam edecek Tiyatro Boyalı Kuş, Melek’i, 25 Aralık Perşembe Saat 20.30’da Kadıköy Belediyesi Halis Kurtça Kültür Merkezi’nde oynayacak.

Klişelerin ötesinde bugün pek de vakıf olmadığımız bir döneme genç bir kadının gözünden şahitlik etmek ve zengin bir oyunculuk performansının keyfine varmak için öneririm.

Sanat ve barışla kalın…

Linkler:

  1. http://tiyatroboyalikus.blogspot.com.tr/
  2. http://tr.wikipedia.org/wiki/Ye%C5%9Fim_Ko%C3%A7ak
  3. http://tr.wikipedia.org/wiki/Tiyatro_Boyal%C4%B1_Ku%C5%9F
  4. http://yesilgazete.org/blog/2014/11/01/michel-vais-ile-elestirmenlige-elestiriler/
  5. http://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%B6khan_Ak%C3%A7ura
  6. http://tr.wikipedia.org/wiki/Melek_Kobra

 

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.