Hafta SonuManşet

[Kedi-Siz] Luxus: Kedi Dili ve Edebiyatını destekliyoruz!

0

Bir İrlanda Atasözü diyor ki;

Kedilerden hoşlanmayan insanlardan uzak durun.

Oysa yazar da konukları da İrlandalı değil. Onlar sadece kedilere gönül vermişler. Tolga Öztorun her hafta kendi sevdiği kedicileri sizin için misafir ediyor.

[Kedi-Siz] kedisiz yaşayamayanların toplanma noktası. Her cumartesi sizinle…

***

 

Bu Kedi-Siz köşesinin en güzel yanı ben kimi seviyorsam, onlar konuk oluyor. Ne de güzel, pek keyifli…

Bu kadın ve adamlar sadece ağızları ile sesleri ile değil, gözleri ile kalpleri ile şarkı söylüyorlar. Eğer bir gün canınız çok sıkkın ise açın dinleyin bakın nasıl ilaç gibi gelecekler size. Hele şanslıysanız canlı seyredebilirseniz saatlerin nasıl geçtiğini asla anlayamayacaksınız. Dans etmekten yorulduğunuz için durmak zorunda kalacaksınız.

Mesela apartman boşluklarından, TV kanallarından, Ülkedeki tüm radyolardan, otobüslerden, minarelerden sırf onlar çalsa Ülkeye toptan barış gelir.

O derece güzel insanlar onlar… Öpmeli, sevmeli onları…

Çünkü onlar LUXUSÇünkü o Alper Bakıner, çünkü o Kamucan Yalçın

***

6 – Luxus: Kedi Dili ve Edebiyatını destekliyoruz!

Tolga Öztorun: Grup arasında en favori kedi Ruhi Bey, Nasıl oldu dâhil oldu hayatlarınıza? Huyu suyu nasıl? Neler öğretti size bu küçük adam?

Kamucan Yalçın: “Bendeniz şahane bir tekirle, 13 yıl boyunca, yani kendisi göçüp gidene dek pek neşeli bir gönül ilişkisi yaşadım. Kızım (adı buydu, annesinin adı da Kedi idi zaten.) gittikten sonraki yas halinde, takdir edersiniz ki hızlıca “üzerine hayatta gül koklamam” kanalına geçtim ve kedi aşkımı,  dostlarımın kedileri ya da sokakta gördüğüm kedilerle muhabbet ederek,  ya da hastaları tamir edip sahiplendirmeye çalışarak yaşadım. Bu arada kızım hastayken, biraz fantastik bir rüya görmüştüm, ölmüyor, beyazlayarak rengi değişiyor (bizim montofonun tipi ve renklerine bir hayli benzeyen) başka bir kediye dönüşüyordu. Aradan 1 yıl kadar geçti…

Sevgili Ruhimizi 3 yıl önce bu vakitler, Birgün Gazetesinin düzenlediği “Birgünlük Festival” kapsamında verdiğimiz konserin dönüşü, Selimiye’ deki evimizin kapısında bulduk.

 

Ozan ve Alper’le (? biraz da sallanarak) kapının önüne vardığımızda mahallelinin bir kedinin etrafında toplandığını gördük… Büyük erkek kediler etrafını çevirmiş Ruhiciğimin işini bitirmek üzereyken mahalleli müdahale etmiş. 1 aylık kedi bebeğe bakkaldan alınmış soğuk inek sütü içirmeye çalıştıklarını görünce ben de onlara müdahale ettim tabii…

Bendenizin elleri hayli küçüktür. Tek elimin içinde bile ufak görünen bu bücürü,  ilerleyen vakitlerde bir küçük ineğe dönüşeceğini henüz bilmediğimiz bu kedi şeklindeki manda tohumunu böylece evimize aldık… Süper Japon gözleri yüzünden ben kendisinin adını Ryu ichi koymaya karar vermiştim fakat, aile büyüklerimiz telaffuzda zorlanmasın diye bir sey ekleyeyim derken “Ruhi?!” dedim kendi kendime yüksek sesle. Hunharca biberondan mama çekiyordu top patlasa duymaz.. Dönüp “miv?” dedi bana.

İşte kupa heyecanıyla dili sürçerek “…… kolombiyeli futbolcu” diyerek birayı burnumuzdan püskürtmemize ve benim “az önce galiba Ruhi’nin soyadı geldi… “ dememe sebep olan spikerin de yardımıyla Ruhi Beyin adı sanı belli oldu…

Alper Bakıner: Ruhi’yi bulduğumuz o haziran akşamından sonra iki yıl üç ay üçümüz birlikte yaşadık. Gerçi çok küçükken uzunca bir turne için bir süreliğine bizim jonglör taifesinden Irmak’a bırakmıştık. Onu Kamu’da anmış ben de anayım. İtiraf edeyim, ‘Kızım’dan sonra yeni bir kedili hayata girmesek iyi olur diye düşünüyordum. Tam da bu turneler sebebiyle. Kediyi mutsuz etme ihtimali yüksek bir meslek bizimkisi. Bu anlamda Ruhi Efendi bir davetsiz misafirdir. Gerçi birkaç ay içinde ev sahipliğine terfi edip bize misafir muamelesi yapmıştır, o ayrı. Sonuçta arada bir tekrarlanan küçük ayrılıklar konusunda bize anlayış gösterdi. Daha doğrusu biz yokken ona mama veren arkadaşlarımızın hepsinin kalbine ayrı ayrı girdi Ruhi. Müstakil arkadaşlıklar kurdu.

Ruhi birlikte yaşadığım veya samimi olduğum kediler içinde yüzünü yüzüme sürtme eylemini en yakın, en haşin, en sevgi dolu, en mırmır yapan kedi. Ev döndüğümde ilk yaptığım şey gitarımı alıp büyük masanın başındaki sandalyeye oturmaktır. Dakikası dolmadan küçük bey masaya çıkar. Patisini elimdeki gitarın kasasına koyar ve yüzünü olabildiğince yaklaştırıp dik dik gözlerimin içine bakar. Artık benim yapmam gereken tek şey ona karşılık vermektir. Ben de yaklaşırım. Yüzlerimiz temas eder. Sonra parti başlar. Şimdi Gümüşlük’te en çok özlediğim şeylerden biri bu.

Tolga Öztorun: İkinizin de Instagram’ı baştan sona hep kedili paylaşımlar var. Nedir bu Kedi-Siz yaşayamama durumunun sebebi?

Kamucan Yalçın: Onu ilk bulduğumuz travmatik gecenin etkisiyle ke(n)disinin bağışıklık sisteminin zayıflığından endişelenen bendeniz Ruhinin üzerine titredim. Sanırım biraz fazla titremişim… Ruhi bey hızla büyüdü, büYÜdü, büYüDÜ, BÜYÜDü. Ya Ruhi biraz iri bir kedi oldu. Mizacı da ne kadar iriyse o kadar ürkek olsun şeklinde tasarlanmasın mı? Bu da ani tırmık şenliklerine sebep oldu. Bir kardeşi de olmadığından (yani hiç tırmık yemenin acısını bilmediğinden) tuval bedenler senin,  grafiti sanatı benim, hepimize yaza çize yetişkinlik yolunda ilerledi. Irmak ona kendi oyuncağını hediye etmişti. O oyuncak dışında manitası olmadı. Kendisi 3 yaşına yaklaşmakta. Hastasıyız. Tam vazgeçmişken gerçek bir küçük Emrah gibi, miyavlayarak gelip “bi kıçlık yer açın bakiyim, ehm… Tamam 2 kıçlık… ” der gibi hayatımızın ortasına kuruldu…

Bir de en yakın arkadaşlarımdan Öznur, yine yakın arkadaşım olan kedisi Ennu ‘yu küçükken az da olsa ekmek yemeye alıştırmış.. Nedenini sorduğumda… “Her ihtimale karşı dedi… İleride bana bir şey olur da Ennu sokaklara düşerse aç kalmasın, çok zorlanmasın diye…” Ben buradaki vahşi anne tavrının pek hastası oldum. Bunun üzerine benzer bir şekilde,  Ruhiyle aramızda bir parola olsun ve kaybolursa bir de aklımı kaybetmeden onu bulabileyim diye bebekliğinde beyefendiye bir ıslık öğrettim. Anlamını sadece ikimizin bildiği bir aşk ıslığı… Bir keresinde dördüncü kattan düştü (Burnu bile kanamadı) ve saklandığı yerden bu ıslığı duyunca çıktı ancak…

Şimdilerde ben, ailemin sahiplendirmeye çalıştığımız dünya tatlısı köpeğine göz kulak olduğum için, Ruhi bey ayrı eve çıktı. Geçici olarak Akordeoncumuz Ozan’da kalıyor. 2 erkekle eve çıkmış üniversite öğrencisi tafraları yapıyor bana. Bir ekstra bireysellik, “bir anne tamam yemek yedim iste/zırt pırt arama/burada Playstation oynuyoruz./tamam sıkı giyinirim” tipi tafralar…

Ben de Ozanda yaşıyorum tabii Ruhi-siz yapamadığım için…  Ozan, dünyanın en nazik, incelikli kedisi olduğunu söyler. Ama tabii Ozan’ın bacağına (her ne demek istediyse) “A I ”  yazmış. Benim bacağımın arkasındaysa ”  X- ” ve sağ elimde de bir ” T” harfi var. Eh ne yapalım Kedi Dili ve Edebiyatını destekliyoruz.

Alper Bakıner: Kedisiz yaşayamamaktan ziyade, kedi göremediğim bir günü tahayyül dahi edememek. Yoksa o kadar büyük anlamlar ithaf etmiyorum bendeki kedi (ve bilumum hayvan) sevgisine. Hep beraber doğal seyrimizde akalım istiyorum. Bütün kediler benim kardeşimdir. Birbirimizi kollarız. Birbirimizin hâlâ hayatta oluşu, benzersiz bir güven duygusu oluşturur. Ruhi ise artık ev arkadaşımdır. Yaşadık ve birbirimizden çok memnun kaldık. Bir daha beraber yaşayacağımız günleri hasretle bekliyoruz.

Tolga Öztorun: Mesela yeni çıkartılmaya çalışılan Hayvanları Koru(ma) yasasaına göre sokaklarda kediler olsun istenmiyor. Şuradan 2 çift laf etme şansınız olsa ne dersiniz?

Kamucan Yalçın: Demem o ki, kendilerine duyduğumuz aşk, ettiğimiz yoldaşlığın yanında,  biz birbirimize sığınıyoruz sanki biraz da. Eşitliğin bir tarafında hayvan diğer tarafında insan diye çağırdığımız iki yaratık duruyor. Bir kedinin mimari olarak bir mekâna, insana, eve sığınmasıyla bir insanın, bir hayvanın ya da kedinin ruhuna sığınıp onda konaklaması benim açımdan benzerlik gösteriyor.

Yansıra benim elimin gücümün, onların da muhabbetinin yettiği kadar sokaktaki hayvanlarla da karşılıklı birbirimizin ruhuna sığınıyoruz…  Dolayısıyla bu Hayvan Koruyamama yasası midemi bulandırıyor…

Üstenci, insan merkezli düzenlemelerin doğaya verdiği hasar yeteri kadar can sıkıcı değilmiş gibi bir de bu tip yeni düzenlemeler, hali hazırdaki yapının daha ferah hale getirilmesi varken iyice katliam ve tecride göz kırpan hamlelerle şekillendirilmesi hiçbirimize soluk alacak alan bırakmıyor. Mücadeleden bir an bile olsun geri durulmaması gerektiğini düşünüyorum… En biriciği bence lokal ve otonom çözümler.

Teyze tipi bir analojiyle bitirmek gerekirse, “Herkes kapısının önündeki kedi/köpeği/kuşu sevse… Bu iş çözülür zaten…” Mini vejetaryen şakalı not: Sevince ertesi gün de sevebilmek istiyorsak onları yemiyor, yanlarında yatıyoruz. Ve bu tüm hayvanları kapsıyor.”

Ciddi not: Sevsek de sevmesek de, rahat bırakıyoruz.

Herkesin bedeni kendine.

Alper Bakıner: Kedi ve sokak bir bütündür, bölünemez. Buna yol kenarı bitkilerini de ekleyebiliriz. Ama ne çare, bu erk manyakları ellerinden gelse sokak denen şeyi tümden yok edecekler. Her ne şekilde olursa olsun sokağı tutmamız, sokağa sarılmamız lazım.

Tolga Öztorun: Teşekkür ediyorum, iyi ki varsınız.

 

Röportaj: Tolga Öztorun

(Yeşil Gazete)

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.