Bir İrlanda Atasözü diyor ki; “Kedilerden hoşlanmayan insanlardan uzak durun.” Oysa yazar da konukları da İrlandalı değil. Onlar sadece kedilere gönül vermişler. Tolga Öztorun her hafta kendi sevdiği kedicileri sizin için misafir ediyor.
[Kedi-Siz] kedisiz yaşayamayanların toplanma noktası. Her cumartesi sizinle…
***
Büyük hayranıyım, bildiğim en iyi müzisyenlerden biri, dinlediğim en en iyi erkek solistlerden biri…
Üstelik ara ara suç ortağı Ceylan Ertem ile de insanın kalbini hızlandıracak işler yapıyorlar. Mesela Uçurtma bugüne kadar kulağımdan kalbime akan en harika şarkılardan biri.
Onun ilk Salon IKSV konseriydi, benim ise onu ilk canlı dinleyişimdi. Bir grup insana harika bir gece yaşatmıştı. Küçücük adam sahnede kocaman oluyor. Kendi yazıyor, kendi söylüyor hatta kendi düzenliyor. E daha ne olsun?
Bunca isim ile Kedi-Siz yapmışken onsuz olmazdı.
Şükür kırmadı beni.
Çok heyecanlıyım.
Çünkü o Cihan Mürtezaoğlu
***
44 – Cihan Murtezaoğlu: Kedilerin kısırlaştırılmasını canice buluyorum
Tolga Öztorun: Edebiyatta, sinemada, müzikte,resimde fotoğrafta her yerde nedir bu sanatın ta kalbindeki kedicilik? ( Sende de Kedi ve Karpuz var mesela )
Cihan Mürtezaoğlu: Kedilerin insanla ilişkisi, doğanın insanlaşmış bir eşlikçilik haline gelmiş içkinliğini anımsatıyor bana. Yani doğanın kaotik yapısının evcilleşmesi tarifi gibi biraz da. Sanatçı veya üretim halinde bir insanla hem insan olmayan hem de tam olarak doğa olmayan bir perdeden ilişki kuruyor gibiler kediler. Bunun çekici bir tarafı var elbette. Kedi ve Karpuz şarkısında, bir yaz zamanında kör bir kediyle yaşadığım bir ilişki üzerinden hislerimi anlatma çabam vardı diye hatırlıyorum.
Tolga Öztorun: Her sanatçı gibi gözlemliyorsundur bence sen de. Mahalle içi kedicilik durumları hakkında ne düşünüyorsun? Hele de böyle kara kış aylarında. Kedi evleri, kedileri besleyen insanlar, yardım etmeler filan?
Cihan Mürtezaoğlu: İnsanların bu çabalarını çok seviyorum elbette. Kedileri şehirlere sıkıştıran, onlara sınırlı betonlaşmış alanlar sunan insanlar esasen. Hayvanlar için bu koşullar çok zorlayıcı oluyor. Bu daraltılmış alanlarda hayvanların yaşamlarını koruyan, güzelleştiren tüm davranışları çok seviyorum.
Tolga Öztorun: Şehir yaşamında kedilerin kısırlaştırılması konusunda özellikle onlara uzak biri olarak fikirlerini merak ediyorum.
Cihan Mürtezaoğlu: İnsanın kendi alanına kediyi dahil etmesiyle bu hayvanlar da mecburen insan yaşamına göre şekillenmek zorunda kalıyorlar. Bunu çok ama çok yanlış buluyorum. Başka bakış açılarının da olabileceğini düşünüyorum tabii. Kısırlaştırılmalarını canice bile buluyorum açıkçası.
Kedilere uzak değilim aslında. Genel olarak felsefi manada doğayla aramda mesafe var. Anlamaya çalışıyorum doğayı. Zaman zaman korkuyor, içinde kayboluyorum. Hayvan da bu doğanın bir parçası. Yine felsefi manada hayvanlar ile insanlaştırılmış ilişkiler kuramıyorum. Salt fobi benzeri bir korku değil. Her insanla da yakın olamam mesela. Hayvanlara dair de öyle bir bakışım var. Bazı kedilerle anlaşıp bazı kedilerle anlaşamıyorum. Veya sezgisel zeminde, belki içgüdüsel bir mesafe koyma ihtiyacı duyuyorum.
Gözleri çok az gören bir kediyle aynı evde yaşamıştım 2 seneyi aşkın. Onunla epey yakınlaşmıştık. Ama hep bir mesafe ihtiyacım oluyordu yine de. Hayatın genelinde de öyle biriyim sanırım. Anlamadığım şeylere karşı önce mesafe koymam gerekiyor. Sonra ya vazgeçmek ya da anlamaya çalışmak şeklinde devam ediyor.
Tolga Öztorun: Teşekkür ediyorum, iyi ki varsın.
Cihan Mürtezaoğlu: Ben teşekkür ederim, zihin açıcı bir sohbet oldu..
.
Röportaj: Tolga Öztorun
(Yeşil Gazete)