Köşe Yazıları

Kadın elinden çıkmış bir Yeşil Diyalog için…

0

17-18 Aralık’ta, alışılmıştan farklı, heyecanlı, yoğun ve yararlı bir Yeşil Diyalog toplantısı yaşadık. Farkı yaratanlar kadınlardı. Kendine yeşil diyen demeyen, feminist diyen demeyen kadınlar… Hindistan’dan, Munzur’dan, Mersin’den, Sinop’tan, Bodrum’dan, Bursa’dan, Antakya’dan, Ankara’dan, İzmir’den, Tekirdağ’dan, Hakkari- Yüksekova’dan, İstanbul’dan kadınlar… Konuşmacıları (Vicdani Redçiler hariç), kolaylaştırıcıları, düzenleyenleri kadın, katılımcıların çoğunluğu kadın. Kadın aklından, kadın elinden, kadın dilinden bir çalışma. Sanırım kalıcı etkileri de olacak.

Yeşil Kadınlar toplantıyı tasarlarken, konunun ehli kişilerin kürsüden bilgilerini, düşüncelerini aktardığı, diğerlerinin dinlediği klasik  form yerine, herkesin birbirini görebileceği atölye formunu tercih etmişlerdi.  Ortak oturumlarda yarım daire oturma düzeni, bir de tek kişilik kürsü vardı; isteyen oturduğu yerden, isteyen kürsüye gelip görüşlerini dile getirebiliyordu. Böylece herkesin birbirini görebildiği, daha sıcak, daha katılımcı bir tartışma mümkün oldu. Atölyeler, adet olduğu üzere, daireseldi. Böylece bilgiyi, deneyimi paylaşma, birlikte düşünme, karşılıkı etkileşim ve değişim yoluyla yeni görüşlere ulaşma hedeflenmişti.

Ekolojik mücadelelerde kadınlar önde yer alırken, mücadelenin dilini erkeklerin kurduğundan yola çıkan Yeşil Kadınlar; 10. Yeşil Diyalog toplantısına, “yazılmayan tarihi açığa çıkarma”gibi bir işlev de yüklemişlerdi.  Mücadelenin öncü kadınları deneyimlerini kendi dilleriyle anlatma  ve  tarih yazımına katkı yapma imkanı buldular.

Ha Hindistan, ha Türkiye!

Bu bağlamda, toplantının onur konuğu ve oturumun ana konuşmacısı, Narmada Vadisine kurulacak barajlara karşı mücadelenin öncüsü Medha Patkar, oturum boyunca masadaki yerini korudu. Bilge Contepe, Pervin Çoban, Gül Kapar ve Şengül Şahin teker teker onun yanında yer alarak kendi mücadele deneyimlerini anlattılar.  Medha Patkar herbirini dinledikten sonra yorumlarını yaptı, yeni katkılarda bulundu. Patkar’ın davet edilmesi, katılımı başlı başına değerli bir katkı oluştururken, oturumun böyle düzenlenmesi de yararlı, isabetli oldu.

Ateşli bir hatip olan Patkar, bir süre oturarak konuştuktan sonra ayağa kalkıp masa mikrofonunu da eline alarak etkileyici konuşmasına devam etti. Büyük bir nüfus yoğunluğuna sahip Hindistan’da sanayileşmenin insan yaşamına ve doğaya verdiği zarar da devasa oluyor belli ki. Narmada vadisinde kurulacak her bir barajdan 200-250 bin kişi etkileniyormuş. Vadiler yok oluyor, diyordu Pakta. Yürüttükleri büyük sivil direniş sonucunda, duvarları inşa edilmiş barajın yapımını durdurmuşlar.  Dünya Bankası görevlileri ikna olup DB’nin  projeden çekilmesini sağlamışlar. ABD ve AB finans desteklerini çekmiş. Ama devlet hep kalıyor, diye yakınıyordu Patkar. Devletin kalkınma paradigmasına dayalı politikası nedeniyle,  mücadelenin devam etmek zorunda olduğuna işaret etti. Aynen Türkiye’de olduğu gibi davalar, mahkemeler de genellikle sonuç vermiyormuş.  Merkezi devlet (Hindistan’da eyalet sistemi var) halkın arazilerini, evlerini  istimlak edebiliyormuş.  Oysa planlama en baştan yerel halkla birlikte yapılmalı, bütün paydaşların görüşü alınmalıdır, diyor.

Devlet, halkı kendi topraklarından çekilmeye zorluyor; bu topraklar devletin değil ki, üzerinde yaşayan halkındır. Devlet büyük şirketlerle iş yapacağı zaman onunla sözleşme yapıyor; yaşadığımız yerler de bizim sermeyemiz, devletle herhangi bir sözleşmemiz de yok, diyerek, direnişe nasıl meşru bir zemin oluşturduklarını anlattı.  Tiagra Hareketi (kendi toprağında çıkartılmaya karşı direniş hareketi) böyle bir savunma amacıyla oluşmuş. Araziye karşı arazi talep ediyorlar, araziyi doğal kaynak olarak tanımlıyorlarmış.

Patkar, bizi kalkınma karşıtı olmakla, yabancı kaynak kullanmakla, suçluyorlar;  oysa biz dünyadan politik destek alıyoruz, ama yabancı kaynak kullanmıyoruz, diyerek, parasal kaynak meselesinin hassasiyetine de değindi.

Bombay’da 74 bin ev yıkılmış (kentsel dönüşüm  nedeniyle olsa gerek). Buna karşı, “Evleri İnşa Edelim”  hareketini oluşturmuşlar. Büyük kentlerin daha da büyütülmesine karşı çıkıyor,  bunun sürdürülebilirliğe zarar verdiğini savunuyorlarmış.

Mücadele stratejilerini, birden fazla yerel organizasyonla işbirliği ve yerelden globale olarak tanımladı. Alternatif projeler ürettiklerini vurguladı. Mücadelede kadınlar en önde olmalılar; onlar inatçı, kararlı, sebatkardır, dedi. Hareketin sosyal medya üzerinden yaygınlaştırılmasının önemine değindi.

Şiddet karşıtı bir hareket olduklarını, “şiddet karşıtlığı”nın, “barış”ın başlı başına birer değer olduğunun altını çizdi. Sosyal haklar ve adalet için çalıştıklarından; gençlerin hareketlerini desteklediklerinden söz etti ve sonuç olarak,  genel bir mücadele yürüttüklerini belirterek hem yeşil hem kırmızı için çalışıyoruz, diye bağladı konuşmasını.

Hindistan Yeşiller Partisinin de seçime katılma hakkı yokmuş, ama kendisi büyük sivil hareketlerin önderi olarak bundan pek şikayetçi görünmüyordu. Hatta siyasi partilerin ekoloji hareketinin destekçisi olması gerektiğini, ancak içinde olmanın hareketin bölünmesine yol açabileceği kaygısını da dile getirdi.  Doğrusu bu uyarı bana, Türkiye’deki çevre, ekoloji hareketlerinin yaşadığı sorunlarda siyasi parti ve hareketlerin payını hatırlatarak, konuyu bu açıdan enine boyuna değerlendirmek gerektiğini düşündürdü.

Patkar, Türkiyeli kadınların mücadele deneyimlerini dinledikçe Hindistan’la ne kadar benzeştiğimizi fark etti ve bunu dile getirdi . Bu benzerlik karşısında bizler de heyecan duyduk. Hindistan deneyiminden yararlanmalıyız, diye düşündüm.

Ekoloji Mücadelesinde Kadınların Deneyim Paylaşımı oturumunun ilginç bir konuşmacısı da Sarıkeçililerin öncüsü Pervin Çoban’dı. Büyük Anadolu Yürüyüşünü, bu yürüyüşle ilgili yaşadığı derin hayal kırıklıklarını,  anılarını, o halk bilgesi uslubuyla, son derece etkileyici, renkli diliyle anlatırken, hepimiz hem ona hem de göçerlerin doğayla dostluğuna, uyumuna bir kez daha hayran olduk.  O akıllı göçer kadın insanlığın altın çağından ışınlanıp gelmiş gibiydi. Çadırından çıkıp geldiği bu yolculuk sonucu içine düştüğü İstanbul – Taksim’in göbeğindeki insan cangılında gözlem yapmayı da ihmal etmemişti. Kentin şiddeti ve insan  ilişkilerindeki şiddet dikkatini çekmişti. Bize bu gözlemlerinden birkaç insan manzarası ve anekdot anlatmayı da ihmal etmedi.

Yeşil Gerze Platformu temsilcileri toplantıya gurup halinde gelmişlerdi. Sözcüleri Şengül Şahin, gerçekten etkileyici, heyecanlı bir dille,  Gerze termik santralinin yapımına karşı verdikleri amansız direnişi anlatırken, hepimiz duygulandık.

Toplantının ilk oturumu Vicdani Red ve Şiddetsizlik Forumuna katılan vicdani redçi genç konuşmacıların paylaştıkları deneyimler, görüşler bana, uzun yaşamışlığımda en az aşina olduğum bir alanın düşünce, duygu ve deneyim dünyasının kapılarını açtı. Çok etkilendim.

Kadınların Anayasa taleplerini içeren metinle Ekoljik Anayasa temel metnini karşılaştırdığımız iki atölye başlıbaşına mükemmel bir çalışma oldu. Moderatör arkadaşlarım çok iyi hazırlanmışlardı. İki metnin ortak noktaları bulundu, kör noktaları belirlendi. Her iki metnin de, kadın bakış açısı ve ekolojik yaklaşım bakımından eksiklerini tamamlanmak üzere katkılar yapıldı. Ortak çalışma gurubu yakında bu çalışmanın sonuçlarını bizimle paylaşacak. Toplantıya katılan Yeşiller, EDP’liler ve Kader yeni Anayasanın ekolojik ve feminist bakış açısıyla oluşturulmasına katkı için birlikte çaba gösterme konusunda niyet belirttiler.

Umarım bu Yeşil Diyalog kayıtları en kısa sürede kitaplaşır da, her oturumun gerçekten dolu dolu anlatımları, tartışmaları ilgi duyan herkesçe paylaşılabilir.

10. Yeşil Diyalog toplantısı üzerine yazma ihtiyacı duyma nedenim,  sadece bu başarılı toplantının bende yarattığı izlenimleri paylaşmak değil, o iki dolu günü Taksim Hill kapılarının ardında unutuşa bırakmamak, üzerinde yeniden düşünmeye, tartışmaya vesile olmaktı. Umarım katılan başka arkadaşlar da toplantıyla ilgili görüşlerini, izlenimlerini paylaşırlar. Konuşmadıkça, tartışmadıkça, yazılı hale gelmedikçe, verilen bunca emek, ortaya çıkan onca birikim buza yazılmış gibi kaybolup gidiyor.

Yazma arzumun diğer nedeni ise, 10. Yeşil Diyaloğun ağırlıklı olarak kadın temalı olmasını öneren ve toplantıyı düzenlemeye talip olarak çok başarılı bir iş kotaran Yeşil Kadın arkadaşlarıma teşekkür etmekti. Onları canı gönülden kutluyorum!

O güzel iki günü neredeyse baştan sona kayderek, röportajlar yaparak bizimle birlikte olan  Dicle Haber Ajansı muhabirleri arkadaşlarımızın en kısa sürede özgürlüklerine kavuşmalarını diliyorum.

You may also like

Comments

Comments are closed.