Köşe Yazıları

Juristokrasi

0

Yıllardır “yargı bağımsız” diyorlardı.  Türkiye’nin siyasetten ve siyasi erklerden bağımsız bir yargıya sahip olduğuna dair masallar anlatılıyordu.

Bilen biliyordu, yargının o kadar da ak kaşık olmadığını, güneydoğu’da “devlet için” karar alan hakim ve savcıları. “Devletin bekasıydı” mevzu bahis. Ne halk, ne hak ne de hukuk önemliydi “sözde olağanüstü hallerde”. İç ve dış mihraklarla mücadele etmek gerekiyordu.  O yüzden “devleti korumak” için hukuk hiçe sayılabilirdi. Ne seçilenlerin kararına saygı vardı, ne de halkın görüşüne… Juristokrasi’ydi bir nevi kapalı kapılar arkasında ülkeyi yöneten. Militokrasi ve Juristokrasi el ele,  kimseye hesap vermeden yönetiyordu ülkeyi.

Yıllarca kimse umursamadı. Ne de olsa “onlara dokunmayan yılan bin yıl yaşayabilirdi”.

Ama ne kadar beğenmesek de beğenmeyelim, ülke değişiyordu. Aynı nehirde iki defa yıkanmak mümkün değildi.

İlk önce Militokrasi’nin yaptıkları, halka rağmen sözde halk ama aslında güç için verdikleri savaşın perdesi aralanmaya başladı. Doğu’daki suçlar, vicdani retten süründürülen insanlar, askere karşı çıktıkları için postmodern darbeye maruz kalanlar… Asker kökenlilerin yaptıklarından, Ergenekon çetesinden, kafes planından ve daha nicelerinden mağdur olanlar, korkularını yenmeye başlayınca, değişim de başladı. Artık “en çok güvenilen kurum” unvanı yitirilmeye başlıyordu.

İşte tam bu sıralarda juristokrasi hınzır gibi yetişti. “İyi çocuklara” dil uzatan, işlenen suçlara dur diyen Van Cumhuriyet Başsavcısının başına gelmeyen kalmadı.  Ferhat Sarıkaya’nın Şemdinli olayları yüzünden başına gelen, pişmiş tavuğun başına gelmedi. “İyi çocuklar” ise halen iyi çocuk olmaya devam ettiler. Ama juristokrasinin müdahalesi, öyle geçmişteki gibi sessiz sedasız olmadı. Olamadı. Bu değişimin ilk habercisiydi.

Mesajı almayan juristokrasi yoluna devam etti. AKP ve DTP kapatma davası, DTP’nin kapatılması … Siyasi olaylar hakkında yorumlar…  “Cumhuriyeti Koruyoruz” masalları altında “Cumhur’un egemenlik çabasına” müdahale etmeye devam…  Durmak yok yola devam dedi Juristokrasi.

Fakat bu yolda tekerleğin patlaması sadece zaman meselesiydi.  İşte 17 Şubat 2010 bu tekerleğin patladığı, juristokrasinin açığa vurduğu, kendini belli ettiği gün olarak tarihe geçti. İdari bir kurum olan HSYK “kendi bağımsız yargısına” müdahale ederek,  Savcı Osman Şanal’ı görevden alması aslında yargının ne kadar da siyasi bir taraf olduğunu, siyasi bir parti gibi davrandığını, elindeki iktidarı ne kadar da çok sevdiğini ortaya koydu. Yargının cumhurdan “bağımsız” olduğu kabak gibi ortada artık.

Değişim sancılı olacak, ama süreç başladı. Kolay değil neredeyse 100 yıla yakın süredir kapalı kapılar arkasında ülkeyi yönetenler, demokrasi maskelerini çıkarmak zorunda kalacak. Egemenliğin halka geçişinin önünde direnecekler, ama durabileceklerini düşünmüyorum.

17 Şubat 2010, “yargının postmodern darbe yapma girişimi” olarak tarihte yerini alacak. Halk e-muhtıraya verdiği cevabı, yargıya da verecektir. AKP hükümeti eğer şimdiye kadar direndiği gibi, anayasayı değiştirmekte direnmeye ve statükoyu kollamaya devam ederse bu sele onlar da kapılacaklar.

Ama demokrasi gelecek.

  • Militokrasi: Askerler yönetimi olarak tanımlanmaktadır. Oligarşik bir yönetim biçimidir ve halk iradesi göz ardı edilir.
  • Jüristokrasi, yargıçlar yönetimi olarak tanımlanmaktadır. Demokrasiye zıt bir kavramdır. Oligarşik bir yönetim biçimidir ve halk  iradesi gözardı edilir.

You may also like

Comments

Comments are closed.