İzin verin yas tutalım – Müge İplikçi

Başbakan Erdoğan’ın Kürt açılımı çerçevesinde yaptığı toplantılarda hepimiz umutlanmıştık. “Söz var dağa çıkarır, söz var dağdan indirir” deyimi hayata geçebilecekti. Kendi adıma söyleyeyim hadi: İlk defa bu işin sonlanacağına inanmış, eğer bu işi gerçekleştirirse, AKP hükümetinin yaptığı bütün demokratik falsoları bir yere kadar anlayabileceğimi düşünmüştüm. Sonuçta gençlerin ölmesine yol açan bir hezeyanı ortadan kaldıracak, toplumun en büyük yarasına merhem olacaktınız.

O toplantılarda verilen bütün mesajlar bu yöndeydi.

Arada ne oldu, ne türden hesaplar yapıldı, hangi çözümler sallantıda kaldı, hangi açmazlar sarpa sardı ki o ‘savaş’ yeniden alevlendi? Bu kez yine bir deyimi hatırladık: “Söz verme, verdinse dönme!” Sonuç ortada: Siyasilerin ve askeri güçlerin toplumun beklentileri doğrultusunda gerçekleştirdiklerini söyledikleri harekâtlar yine bir ölüm makinesine dönüştü.

Yine gençler ölüyor!

Dağda, bayırda, kırsalda, pusuda, orada, burada yine gençler ölüyor. Bir masaya oturamamanın, o masada insanca konuşulacak üslubu bulamamanın, o üslup bulunsa bile geçmiş takıntılarından ötürü bir türlü işin özüne gelememenin bedelini yine gençler ödüyor bu ülkede.

Aynı yalanlara dolanmış, farklı sloganlarla çevrili bir gelecek için yine gencecik çocuklar… Daha doğru dürüst aşkı tadamamış, sevdiğinin yanağına kaçamak bir öpücük bırakmamış gençler…

Kimin umurunda!

Savaş devam etmeli.

Sırf savaş devam etsin diye içi kof, bayat özgürlük naraları atılmalı. Ekonominin her şeyi belirlediği bir dünyada ‘savaşla gelen özgürlük’ ya da ‘korunması gereken toprakla akıtılması gereken kan’ arasındaki hayali bağ gençlerin beyinlerini yıkarcasına habire, habire anlatılmalı. Bu işe tezgâh kurmuş kurumların varlığı ortadayken, savaşla beslenen mekanizmanın çarkı silah sesiyle dönerken şöyle demeli onlara: “Savaşmalısınız. Geleceğimiz sizin ellerinizde!”

Hangi gelecek bu Allah aşkına!

Yalın gerçeğin sürekli elimizden kayıp gittiği, boyut değiştirdiği, göz boyama pratiklerinin her yanımıza sızdığı, sivri akıllı taktiklerle dolu sermaye endeksli bir çağda, hangi gelecek bu? Hele 21. yüzyılda! Bütün savaş taktiklerinin bir ‘playsteyşınlık’ oyun ömürünün olduğu çağımızda, hangi gelecek?

Bu anlamda birçok şeye göz yumulabilir yine de, idare edilebilir, hikayesi yazılabilir tüm bunların, her şey farklı fasıllarda kılıfına göre yeniden kurgulanabilir. Ama ölüm, oysa ölüm! Hele ki hedefe kilitlenmiş genç ölümleri…

Bırakın bu uğurda yaşama sunulabilecek tek gerçeği yaşayalım artık: Yas tutalım. İçimiz yaralı, sesimiz kısık. Naralar, sloganlar, marşlar bir yanda kalsın, bırakın yokluğu yaşayalım. Bu tantanada geride kalan yegâne gerçeği. Türk, Kürt… Gidenin gittiği ile kaldığı ‘gerçeğini’. Belki o zaman yitirdiklerimizin ne anlama geldiğini gerçekten fark edebiliriz. Çünkü esas olan şimdiki zamandır; şimdiki zamanı idrak edebilmek.

Müge İplikçi – VATAN

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR