Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

İsviçre referandumundan çıkarılacak ‘ders’

0

İsviçre ya da resmi adıyla İsviçre Federasyonu siyasal yapılanma ve yönetim sistemi açısından oldukça özgün bir özelliğe sahip. Siyaset bilimciler ne der bilmem ama parlamenter demokrasinin öğeleri olan meclis ve konseylerle birlikte sık sık uygulanan referandumlar, İsviçre’yi doğrudan demokrasi ile temsili demokrasi arasında bir kesite oturtuyor gibi görünüyor.

Uygulanan referandumların bazılarından bizim, yani İsviçreli olmayanların hiç haberi olmuyor. Fakat bazıları İsviçre dışında da ses getiriyor. Tıpkı 13 Haziran 2021’de yapılan referandum gibi. Bilindiği üzere referandumlarda halka soru ya da sorular sorulup o sorulara ilişkin olumlu (evet) ya da olumsuz (hayır) yanıtlardan birini seçmeleri istenir. Sözünü ettiğimiz referandumda da İsviçrelilere beş farklı soru soruldu. Bu soruların içerikleri ve her bir soru için referandumda çıkan sonuçları bir tablo olarak özetledim.

Görüldüğü gibi referandumdan iki kabul ve üç ret kararı çıktı. Şimdi isterseniz bu kararların ne anlama geldiğini biraz daha yakından bakalım.

Sera gazı emisyonlarının azaltılmasına ret

Bana göre en önemli referandum konusu CO2 yasası idi. Aslında yasanın tam adı Sera Gazı Salımlarının Azaltılması Hakkında Federal Yasa (Federal Act on the Reduction of Greenhouse Gas Emissions). İsviçre iklim krizinden ciddi şekilde etkileniyor. Sıcak dalgaları, kuraklık ve seller çok daha sık görülüyor. Kışın daha az yağan kar özellikle kış turizmini olumsuz yönde etkiliyor. Bu nedenle Federal Konsey ve Parlamento yukarıda adını belirttiğim mevcut yasada değişiklikler yaparak İsviçre’nin sera gazı salımlarını daha da azaltmayı amaçladı. Revizyon finansal teşviklerden yeni teknolojilere, iklim dostu davranışların ödüllendirilmesinden sık uçak yolculuğu yapmak gibi nedenlerle daha fazla sera gazı salımına yol açanların daha fazla ödemesine, elektrikli araçların teşvikinden petrol tüketen araçların daha az yakıt tüketme zorunluluğu ile karşı karşıya kalmasına kadar değişik önlemleri içeriyordu. Fosil yakıt lobisinin önderliğindeki revizyon karşıtları bu yasa revizyonunun referanduma götürülmesini istediler. Sonuçlar revizyon karşıtlarının sevinmesine yol açtı, bu kesin.

Pestisitler de kaldı

Bir diğer önemli konu pestisitler. Pestisitlerin insan merkezli bakış açısıyla ‘istenmeyen’ ve ‘zararlı’ olarak tanımlanan organizma ve patojenlere karşı kullanılan ilaçlar olduğunu hatırlatmakta yarar var. Pestisitlerin yapımında doğal organik ve inorganik maddelerden petrol yağlarına, sentetik organik maddelerden klorlu hidrokarbonlara kadar pek çok şey kullanılıyor. Pestisitler çoğunlukla tarımda kullanılsa da, kent parklarından konut ve site bahçelerine, altyapı (demiryolu vb.) tesislerinin korunmasından gıda üretim ve işlemesine kadar yaygın bir kullanım alanına sahip. Yazın gelmesiyle birlikte belediyelerin yerleşim alanlarında araçlarla yaptığı sinek ilaçlamalarında kullanılan uçucuların da pestisit olduğunu ekleyelim. İsviçre, bu referandumda yapay maddelerden yapılan pestisitlerin kullanımının yasaklanmasını oyladı. Kabul kararı çıksaydı, yurt dışından yapay pestisit kullanılarak üretilen maddelerin ithalatı da yasaklanmış olacaktı. Tasarı, bu yasağın 10 yıllık süre ile uygulanmasını öngörüyordu ve bu sürede Federal Konsey’in ortaya çıkabilecek zorunlu durumlarda (gıda temini krizi, insan sağlığıyla ilgili tehditler vb.) istisnai kararlar alma hakkı saklı kalacaktı.

Temiz içme suyu ve sağlıklı gıda tasarısı da temelde çiftçilerle ilgiliydi. İsviçre’de federal hükümetten sübvansiyon almak isteyen çiftçilerin bazı çevresel koşullara uyması gerekir. Tasarı bu koşulların yeterli olmadığından hareketle hazırlandı. Tasarıya göre mevcut tarım sistemi çevreye zarar veriyor ve içme sularını kirletiyordu. Bu nedenle sübvansiyon almak isteyen çiftçilerin tarımsal ilaç kullanmamalarını, hayvanlarda önleyici amaçlarla ve düzenli olarak antibiyotik kullanımından uzak durmalarını ve hayvanlarını yalnızca kendi çiftliklerinde ürettikleri yemlerle beslemeleri koşullarını getiriyordu referandum konusu tasarı. Doğrudan sübvansiyon almayan çiftlikler ise bu tasarıdan etkilenmeyecekti.

Covid-19 ve terörle mücadele tasarısına ‘evet’

Kabul edilen iki tasarıdan ilki Covid-19 Yasası. Bu yasa Federal Konseye Covid-19’la mücadele ve salgının toplum ve ekonomi üzerindeki etkilerini azaltma konusunda bazı ek yetkiler getiriyor. Kabul edilen ikinci tasarı olan Terörle Mücadelede Polisiye Önlemler Federal Yasası ise yetkililere, terör riski taşıyan (!?) kişilere karşı bildirimde bulunma, yurt dışı çıkış yasağı ve ev hapsi gibi ek önlemler alma yetkisi tanıyor.

İsviçre Avrupa’nın göbeğinde, farklı kültürlerden insanların bir arada yaşadığı (nüfusun %30’un İsviçreli değil), farklı dillerin (ağırlıklı olarak Almanca ile birlikte Fransızca, İtalyanca ve çok düşük oranda Romanşça) konuşulduğu, 8 milyon 500 bin nüfusa, kişi başına yaklaşık 100 bin $ (nominal) GSMH’ye sahip bir refah ülkesi. Uluslararası ilişkiler açısından hiç düşmanı olmayan, 2020 insani gelişmişlik sıralamasında Norveç’ten sonra ikinci sırada yer alan bir ülke İsviçre. Dünyanın bugünkü yapısına bakıldığında, milyarlarca insanın İsviçre’de yaşamak için veremeyeceği çok az şey olsa gerek. Ama o ülkede topu topu 8 milyon 500 bin kişi yaşıyor ve bu kişiler 21 Haziran referandumunda bencilliğin anıtı sayılabilecek kararlara imza atıyor. Petrol lobisinin; kalkınma, daha çok kalkınma, en çok kalkınma çılgınlığının esiri olup, dünyaya hiç değilse umut aşılayacak yaşamsal önlemleri almaktan imtina ettiler.

‘Zehirli’ insan bencilliği gelişmişlik tanımıyor

Dünya üzerinde, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu pek çok ülke (Paris Anlaşması’nın tarafı olmama -sözde- gerekçemizi hatırlayalım) iklim krizi başta olmak üzere, yaşanan çevresel yıkımlara karşı önlem almama konusunda hep az gelişmişliği ve diğerlerinin daha çok gelişmişliğini gerekçe gösteriyor. “Dünyayı kirleten onlar, biz niye onlar gibi önlem alalım?” diyor. Fakat ne yazık ki kimse dünyayı kirleten, doğayı yok eden, yaşamı kaçınılmaz bir sona sürükleyen asıl nedenin zengin-yoksul ayırt etmeden hepimizin zihinlerine yerleşmiş olan kirli ‘insan bencilliği’ olduğunu kabule yanaşmıyor.

Sırf insan olduğumuz için kendimizi dünyanın geri kalanından, tüm diğer canlılardan üstün sayan kültürel değerlerimizin altına odun atmaya devam ediyoruz. Ruhlarımızı bencilliğin en uç noktasına taşıyan bu zehir, “bana dokunmadığı sürece hiçbir çevresel yıkım benim sorunum olmaz”; “acı çeken, aç kalan, su bulamayan başka hiçbir insan beni ilgilendirmez”; “yok olan, nesli tükenen bitkilerden, hayvanlardan, habitatlardan bana ne” düşüncesini zihnimizin en derin noktalarına ısrarla kazımaya devam ediyor.

Evet, İsviçre referandumu ile reddedilen tasarılar kabul edilse bile dünya kurtulmayacaktı. İsviçre’nin dünyayı kirletmek konusundaki karnesinin toplam içindeki payı Amerika ya da Çin değil elbette. Fakat en azından bir örnek oluşturacaktı bu kararlar, bir umut yaratacaktı. Oysa İsviçreliler terör ve salgın gibi kendi ‘yüksek menfaatleri’ni yakından ilgilendiren, kendilerini ayrıcalıklı bir dokunulmazlığa kavuşturacak konularda kabul oyu kullanmayı tercih ederken, tüm insanlığa, tüm yaşama umut olacak ama kendi menfaatlerini az da olsa törpüleyecek konularda ‘zehirli insan bencilliği’ni göstermekte tereddüt bile etmediler. Bence İsviçre referandumundan çıkarılacak en önemli ders budur.

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.