Dış Köşe

IŞİD ve kötülük – Mithat Sancar

0
Prof. Dr. Mithat Sancar

Bilinen adıyla Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), yeni adıyla İslam Devleti (İD), dengeleri alt üst etmeye devam ediyor. Bu dengelerin başında, siyasal nitelikli olanlar geliyor; daha doğrusu, en çok bunlar tartışılıyor. Bunda bir yanlışlık yok. Zira IŞİD, Musul’u ele geçirmekle, sadece askeri bir başarı kazanmadı, aynı zamanda Irak ve Suriye eksenindeki siyasal gelişmelerde yok sayılamayacak bir aktör olduğunu da kabul ettirdi. Bu bölgenin ve Ortadoğu’nun bugününe ve geleceğine dair IŞİD’siz bir siyasal analiz ve hesap yapmak artık mümkün değil.

Ancak IŞİD’in etkisi, sadece siyasal ilişkilerle sınırlı değil; etik, ilahiyat ve felsefeyi de içeren çok daha geniş bir alana yayılıyor. IŞİD, bir örgüt olmanın yanında, zihinleri sarsan bir olgu aynı zamanda. Bu olguyu özellikli kılan en önemli husus ise, vahşette sınır tanımaması. Kendi yayınladığı videolara bakmak bile, tek başına bu vahşeti bütün çıplaklığıyla görmeye yetiyor. Bu görüntüler karşısında akıl ve dil tutuluyor. Yapılanları anlama ve adlandırma konusunda, bilinen kavramlar ve tanımlar aciz kalıyor. Bu aczin kaynağında, IŞİD’in hiçbir sınır tanımadığı imajı ve inancı vermesi yatıyor. IŞİD, insanlar ve mekânlar kadar, insan eyleminin tabi olduğunu varsaydığımız bütün sınırları da yok ediyor. Sınırsızlığı kavramak ise, insan aklının en fazla zorlandığı noktalardan birini oluşturuyor. Lakin insan aklı çok zorlandığı konularda da anlama çabasından vazgeçmiyor. Vazgeçemez de zaten, çünkü vazgeçmek olan bitene teslim olmak, hakikat arayışını gerçekliğe kurban etmek demektir, bu da insanlık fikrini terk etmekle aynı anlama gelir.

Ahlak ve vicdan adına konmuş sınırların pervasızca ihlali ve imhası söz konusu olduğunda, anlama girişimlerinin ilk adresi genellikle “kötülük” kavramı oluyor. Bu gibi hallerde yapılanları anlamlandırmak için, “kötülük” adlandırmasından çokça medet umuluyor. “Kötülük” kategorisinin bu açıdan anlamsız ve faydasız olduğunu söylemek mümkün değil. Asıl mesele, bunun nasıl kullanıldığında.

Dünya basınında, IŞİD’i ve yaptıklarını “kötülük” üzerinden bir çerçeve içine oturtmaya çalışan yazıların sayısı son zamanlarda epey çoğaldı. Okuduklarım arasında bir tanesini zikretmek istiyorum. Hollandalı yazar Leon de Winter’in Frankfurter Allgemeine Zeitung’ta yayınlanan “Kılıç Adına” (Im Namen des Schwertes) başlıklı yazısı, meseleye kötülük kategorisinden hareketle yaklaşmanın pek de verimli sayılmayacak bir örneğini oluşturuyor bana göre. Yazının son paragrafı mealen şöyle: Hiçbir sınır tanımayan IŞİD militanlarının, herhangi bir siyasal veya dini programa ihtiyaçları yoktur. Onları harekete geçiren saik, sosyal veya ekonomik dışlanmışlık değildir. Bunların hepsi bir bahaneden ibarettir. Burada söz konusu olan, tecavüz ve imha etme arzusudur ve bunun da kültürümüzde bir adı vardır: Kötülük…

Bu bakış açısı, kötülükle ilgili tartışmalarda savunulan en eski ve oldukça yaygın teze dayanıyor. Terry Eagleton, “Kötülük Üzerine Bir Deneme” adlı eserinde, bu tezi şöyle özetliyor. ‘Kötülük anlaşılmazdır. O sadece kendisi için bir eylemdir. Bir eylem anlamdan ne kadar uzaksa, o kadar kötüdür. Kötülüğün, bir sebep ya da amaç gibi, kendinin ötesinde var olan hiçbir şeyle bağlantısı yoktur. Kötülük sebepsizdir ve kendi kendini yaratır.”

Bu tezi savunanların bir kısmı, kötülük olarak nitelenebilecek eylemleri açıklamaya yönelik mantıklı sebepler aramanın, örneğin ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel vs. argümanlara başvurmanın, kötülüğü anlaşılır kılmaya, giderek anlayışla karşılamaya ve nihayet affetmeye götüreceğini iddia ederler.

Kötülük kavramıyla ilgili bu tartışmayı, yazının sınırlarını gözeterek burada kesmek durumundayım maalesef. Konuyu şöyle bağlamayı deneyeyim:

IŞİD’in varoluş temeli ve eylemleri, insanlık tarihinde bildiğimiz kötülük türlerinin en uç örnekleri arasında yer alıyor. Ahlaki, ilahi, vicdanı vb. zeminlerde yeşerdiğini düşündüğümüz sınırların kolayca, neredeyse büyük bir hazla yok edilmesi, bu örneklerin başlıca ortak özelliklerindendir. Ancak kötülüğü sadece insan doğasıyla açıklamaya kalkışmak ve amacının kendine içkin bir tezahür olduğunu savunmak, kötülüğün kalıcı ve değişmez olduğunu kabul etmeyi gerektirir. Bu ise, insanın üreten, yaratan, değişebilen ve değiştirebilen bir varlık olduğunu da inkâr etmek anlamına gelir. Böyle bir bakış açısının varacağı yer, her türlü toplumsal mücadeleyi ve siyasal faaliyeti faydasız ve anlamsız görmektir. Eagleton’ın ifadesiyle, ‘eğer şeytan olumsuz sosyal şartlarda değil de insanın içindeyse, o zaman kötülük yenilmezdir’.

IŞİD, bir kötülüktür ve kötülük saçmaktadır. Ancak IŞİD kendiliğinden doğmamıştır, onu yaratan birçok faktör vardır. Bu faktörleri anlama girişimleri, kötülüğe mazeret bulma gibi bir saikle yürütülürse, bu da başka türlü bir kötülük olacaktır. Anlama çabası, anlayış göstermek ve onaylamak için değil, kötülüğün sebeplerini ortaya çıkarmak, dönüştürmek ve mümkünse yok etmek için gereklidir. Anlama çabasından tümüyle vazgeçmenin doğuracağı sonuç, kötülüğe değil kötülere odaklanmak, kötülükle değil, kötülerle uğraşmaktır. Kötülerle kararlı bir şekilde mücadele etmek gerekir şüphesiz. IŞİD örneğinde olduğu gibi, tarifi bile zor bir kötülüğü acımasızca, hatta huşu içinde ve zevkle icra edenlere, kader kurbanı zavallılar muamelesi yapmak elbette düşünülemez. Lakin kötülüğü yaratan şartları dönüştürmeyi ve kötülerin beslendiği ilişkiler düzenini değiştirmeyi hedeflemeden, kötülüğü ve kötüleri alt etmek çok zordur. Toplumsal yaşam tasavvurları, siyasal programlar ve eylemler bu temele oturtulursa ancak, hem kötülükle hem de kötülerle anlamlı ve etkili bir mücadele yürütülebilir…

Mithat Sancar – basnews.com (BasHaber Gazetesi)

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.