[İklim Zirvesi’nden İzlenimler-2] Paris’te Sonbahar: Koalisyon İklimi – Semra Cerit

Bu yazı murcir.marmara.edu.tr/ den alınmıştır

Paris sözcüğün iki anlamıyla da sıcak bir sonbahar yaşıyor. Aralık ayının neredeyse yarısını tüketmiş olmamıza karşın hava ılık. Parisliler terör saldırıları sonrası sokakta askerle yaşamaya da alışmış gibiler. Bölge yönetimi seçimlerinden aşırı sağın zaferle çıkması iç siyaseti de ısıtacak görünüyor. Ancak hararetin en yüksek olduğu yer, kuşkusuz kentin kuzeyindeki Le Buorget kasabası. Burada kurulmuş steril konferans salonlarında 200’e yakın devlet Gezegenin geleceğini müzakere ediyor. Evet müzakere devletler arasında ama konusu yerküre, aslında daha doğru söyleyişle yeri göğü, bitkileri hayvanları, havası suyu ile yaşam. Yeryüzü ile müzakere edilemeyeceğini düşünüp bu işte bir terslik olmalı diyenlere, devletlerin Yeryüzünün suyuna gitmektense 25 yıldır ısrarla bu yolu denemekten vazgeçmediğini hatırlatmakla yetinelim.

Ancak Paris’te başka bir şey daha oluyor: Koalisyonlar kuruluyor. Başka bir deyişle, Türkiye’den gelenlerin artık neredeyse hatırlamadığı ama özellikle gençlerin pek aşina olmadıkları bir siyaset tarzı işliyor. BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin her bir Taraflar Konferansı (COP) kendine özgü siyaset tarzıyla hatırlanır. Her bir COP biraz da ev sahibi ülkenin siyasal, diplomatik geleneğinin yansıması olarak ayrı bir tarz içinde şekillenir, işler. Müzakere tarzı Konferansların mantrası haline de gelir. Örneğin 2011’de Durban’da toplanan ve Afrika COP’u olarak kurgulanan 17. Taraflar Konferansı’nın tarz-ı siyasetini Zulu dilinde istişare, katılma, ortaklaşma ve birlikte karar alma anlamlarına gelen indaba geleneği belirlemişti. Yerel müştereklerle ilgili bir karar alma tarzı olan indaba, küresel müşterek olan atmosferin (iklim sisteminin) korunması amacıyla uluslararası siyasete uygulanmış; nihayetinde devletler zor da olsa “evrensel” bir anlaşmayla sonuçlanmak üzere müzakerelere yeniden başlama konusunda oydaşmıştı.

Paris’in mantrası ise koalisyon. Buna ittifak, kulüp, birlik terimlerini de ekleyebiliriz. COP21’in koalisyonlar ve ittifaklarla anılacağına kuşku yok. Üstelik uluslararası düzeyde alışılagelmiş işbirliklerinden farklı olarak, bu koalisyonlar farklı ölçeklerde, farklı bileşimlerle çıkıyor karşımıza. Fransız siyasal geleneğine yabancı olmasa da, bu sefer COP21’i koalisyon konferansı haline getiren tek başına ev sahibi ülkenin doğrudan etkisi değil, uluslararası dinamikler oldu. Bu dinamikleri de kabaca iki grupta ele almak mümkün. Dinamiklerden ilki, iklim değişikliği ile mücadelenin zeminini genişletmek, katılımcılarını çoğaltmak ve azaltım ve uyum eylemlerini yaygınlaştırmak, bu alandaki işbirliğini güçlendirmek ve desteklemek amaçlı girişimler. Kentler, yerel ve bölgesel yönetimlerin yıllardır çeşitli ağ, koalisyon ve ortaklıklar içinde süregelen eylemlerini ve iklim diplomasilerini bu bağlamda değerlendirmek yanlış olmaz. Diğer dinamik ise Kopenhag’dan bu yana baskın hale gelen küresel iklim değişikliği sorununu çok-taraflı, bağlayıcı, yukarıdan aşağı uluslararası önlemler yerine, istekli tarafların gönüllü eylemlerine bırakma yanlısı söylem. Neoliberal anlayış içinden yükselen bu söylemin taraftarlarına göre, çok büyük ve karmaşık bir sorun olan küresel iklim değişikliği ile başa çıkmanın en uygun yolu, sorunu parçalara ayırıp, her bir boyutunu kamusal, özel ya da sivil istekli aktörlerin gönüllü işbirliğine bırakmak. İlk olmasa da ikinci en iyi yol olan bu “istekli/gönüllü koalisyonları”, uzun vadede küresel işbirliği çatısı altında eşgüdümlenebilir. Diyalog, öğrenme ve deneyim paylaşımı platformu sağlayan bu ortaklıklar, bağlayıcı uluslararası anlaşma altına girmekten sakınan aktörlerin yaptırım baskısı olmadan zaman içinde daha hırslı ve kapsamlı iklim değişikliği önlemleri benimsemeleri için özendirici olabilir. Ufukta çok taraflı bağlayıcı bir anlaşma görülmediğinden, varolan iklim rejimi zaten çok parçalı ve saçaklanmış bir hale geldiğinden, devletlerin ilgi ve çabalarını bu yöne çevirmeleri daha etkili bir yoldur. İlerlemeyen BM kervanında vakit kaybetmektense, büyük emisyon oranlarına, yüksek azaltım kapasitesine ve eylem iradesine sahip az sayıda aktörün biraraya geldiği küçük bir grupla daha fazla ve hızlı yol alınabilir. Başta ABD olmak üzere çeşitli devletlerin öncülük ettiği bu türden kulüplere örnek olarak İklim ve Temiz Hava Koalisyonu (Climate and Clean Air Coalition-CCAC) (1) gösterilebilir. Kısa ömürlü iklim kirleticileriyle mücadele amacıyla oluşturulan bu koalisyon gerek katılımcıları gerekse kuruluş amacı bakımından tipik bir örnektir. Koalisyon, başlıca sera gazı olan karbondioksit yerine daha düşük maliyetle azaltılabilen gazlara ve temiz hava gibi yan faydalara odaklanarak, “ürkütmeyen” bir iklim politikası eylemi sunmaktadır. Sayıları giderek artan koalisyonların bir bölümü eylem değil diyalog esaslı iken, kimisi de yapar gibi görünerek aslında vitrin süslemekte, başka bir deyişle görüntüyü kurtarmaktadır.

Arkasına aldığı koalisyon rüzgarıyla açılan Paris Konferansı daha ilk saatlerinde yeni bir ittifakın ilanına tanıklık etti. Ulusal katkı beyanında (INDC) ağırlığı güneş enerjisi hedefine veren Hindistan, aylardır sürdürdüğü kampanyasına Fransız heyetinin ziyareti sırasında aldığı desteğin ardından G20’de açıkladığı Güneş Koalisyonu niyetini Paris’te somutlaştırdı. Uluslararası Güneş İttifakı Hindistan ve Fransa inisiyatifi olarak 120 ülkenin desteğiyle 30 Kasım’da kuruldu (2). Paris Konferansı sırasında duyurulan çok sayıda koalisyondan biri de AB tarafından başlatıldı. Yerel yönetimlerin ve kentlerin iklim eylemlerini destekleyen AB, Başkanlar Anlaşmasını (Covenant of Mayors) Birlik ve bölge ötesine taşıyan Küresel Başkanlar İttifakı’nın (3) kuruluşunu 8 Aralık’ta Kentler Gününe denk getirerek açıkladı. AB söz konusu İttifak üzerinden kentler arasında işbirliğini kolaylaştırmanın ötesinde Akdeniz, Asya, Afrika ve Latin Amerika kentlerinin uygulayacağı iklim değişikliği önlemlerine mali destek sağlamayı da vadettiğinden girişimin yerel yönetimlerin kapasitesini artırıcı etkisini ayrıca ele almak gerekir.

COP21 boyunca kurulan ve kurulacak koalisyonların emisyon ve adaptasyon açığını kapatmaya yetip yetmeyeceğini önümüzdeki yıllar gösterecek. Ancak, iyi niyetle ve kararlılıkla hayata geçirilmiş ve uygulanıyor dahi olsalar, bu tür çabalar genel olarak güvenilir bir hesaplama, raporlama ve doğrulama sisteminden yoksun olduklarından, ayrıca süreklilikleri katılımcılarının istek ve iradesine bağlı olduğundan, etkilerini sağlıklı olarak ölçmek mümkün olamamaktadır. Bu bakımdan, bu tür girişimlerin uluslararası anlaşmalarla hükme bağlanmış önlemlerin yerini tutmayacağını, ancak onları tamamlayıcı bir rollerinin bulunduğunu akılda tutmak gerekir. Daha da önemlisi, bu tür girişimler devletler tarafından kendi sorumluluklarından sıyrılma,  görevi devlet dışı aktörlere doğru yayma ve nihayetinde yükü onlarla paylaşma arayışının aracı olarak kullanılabilmektedir. 2002 Johannesburg Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’yla dolaşıma sokulan “ortaklık” anlayışı devletlerin sorumluluk ve  ödevlerini devlet dışı aktörlerle paylaşma çabasına zemin kazandırmıştır. İklim değişikliği bağlamında da ABD ve Kanada’nın federal düzeydeki politikasızlıklarını ulus-altı yönetimlerin eylem ve azaltım önlemleriyle kapatma çabası bilinmektedir.

Resmi müzakerelerin marjında kurulan, gelişen; kimi ona rakip kimi tamamlayıcı olan bu yeni ittifaklar iklim politikasına yeni bir dinamik getirse de aslında uluslararası iklim rejiminin koalisyonlar üzerinden yürüdüğü bilinmektedir. Zira, şimdiye kadar olduğu gibi Paris anlaşmasına dönük müzakereler de gerek resmi BM grupları içinde gerek Taraf ülkelerin çıkar birliği/benzerliği etrafında oluşturduğu enformel gruplar/koalisyonlar arasındaki pazarlıklarla şekillenmekte. Uzunca bir süre AB, Şemsiye Grubu, G77-Çin, AOSIS, EIG gibi az sayıda yerleşik koalisyonun belirgin bir rol oynadığı iklim rejimi 2007’den sonra farklılaşan ve ayrılan çıkarlar ve öncelikler ekseninde yeni grupların doğuşuna tanıklık etti. BASIC, AILAC ve LMDCs bu yeni gruplar arasında pozisyon ve müzakere tarzı açısından yeniden gruplaşmanın en çarpıcı örnekleri olarak öne çıktı.

İşte Paris COP21 bu yerleşik ittifak tablosuna yeni bir değişken daha eklemesi açısından da bir koalisyon konferansı olarak anılacaktır. Öyle ki, Paris benzeşen ulusal çıkarlar etrafında biraraya gelen müzakere koalisyonları olgusuna, doğrudan belli sorunlar ve amaçlar doğrultusunda yakınlaşan, ortak zemin arayan yeni bir koalisyon türünün doğuşuna sahne olmakta. Aslında, yeni bir anlaşmanın kabul edilebilmesi ve olası anlaşmanın belli niteliklere sahip olması arayışının ürünü olan bu koalisyonları diğerlerinden ayıran ise yakınlaştırdığı grupların farklılığı. İklim rejiminin tarihinde kritik dönemeçlerde bu tür yakınlaşma ve işbirlikleri görülmüş olsa da bu sefer yeni olan daha önce hiç yanyana durmamış ülkelerin belli amaçlarla birlikte hareket etme eğilimi sergilemesi. Konferans yaklaşırken doğan oluşumlardan ilki en kırılgan ülkelerin oluşturduğu V20 idi. İklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden en fazla etkilenecek ülkeleri biraraya getiren Kırılgan Ülkeler Forumu (Climate Vulnerable Forum-VCF) bakanlar düzeyinde bir toplantıyla kurulmuştu. Paris anlaşması müzakerelerini yürüten ADP’nin Ekim oturumu sırasında kuruluşu açıklanan 1.5 Derece ittifakı (4) ise VCF içindekilerin de katıldığı daha geniş bir grup tarafından başlatılmıştı. Yeni anlaşmanın sıcaklık artışını 1.5 derecede durdurmayı amaçlamasını talep eden, anlaşma ve kararda düzenlenecek hedef, ulusal katkılar, sentez raporunun güncellenmesi ve gözden geçirmeyle ilgili diğer kuralların bu amaca uygun biçimde formüle edilmesini isteyen ittifakın destekçi sayısı her geçen gün artmakta. 8 Aralık itibariyle 100’den fazla devlet ve yüzlerce sivil toplum örgütünün desteğini kazanan kampanyanın Paris Konferansı’nın gündemini şekillendirdiğini ve müzakerelerin yönünü değiştirdiğini söylemek yanlış olmaz. Kanada, AB ülkeleri, AILAC grubu üyeleri dahil çok sayıda Taraf ülkenin desteğini alan 1.5 Derece ittifakı ortaklarının müzakere önceliklerine en büyük itiraz ise LMDC Grubundan gelmekte.

1.5 derece kampanyasından da büyük ölçüde etkilenen, ancak bazı Taraf devletlerin gayri resmi olarak ve gizlilik içinde aylar öncesinden bu yana sürdürdüğü görüşmelerde şekillendiği anlaşılan başka bir oluşum ise “yüksek kararlılık/hırs ittifakı” (5) adıyla duyuruldu. Ortaya çıkmak için “en fazla etkiyi yaratabileceği anı beklediği” belirtilen İttifakın amacının Paris Konferansının bağlayıcı, bilimsel bulgular doğrultusunda açıkça tanımlanmış uzun vadeli hedefler içeren, ülkelerin hedeflerinin beş yılda bir gözden geçirildiği ve sağlam bir mekanizmayla izlendiği bir anlaşma ile sonuçlanması olduğu anlaşılıyor. Küçük Ada Devletleri, En Az Gelişmiş Ülkeler, AILAC ülkeleri ile AB ve ABD’nin de içinde olduğu belirtilen grubun diğerlerinden ayrılan yanı kuşkusuz ABD’nin varlığı. AB’nin anılan diğer ülkelerle işbirliği yapması alışılmış ve hatta beklenen bir durumken, ABD’nin genellikle bu grupların yanında yer almadığı biliniyor. Şimdilik ittifakın niteliği hakkında daha fazla bilgiye ihtiyaç olmakla birlikte, bazı Tarafların Paris Konferansının Kopenhag’la benzer bir sonu paylaşmamasını sağlamak adına çaba gösterdiği gözleniyor. Ancak anılan ittifak bağlamında şimdilik temkinli değerlendirme yapma ihtiyacı da bulunmakta. AB ve ABD’nin rejimi esnek, dinamik ve evrilen bir yapıya kavuşturmayı arzuladıkları bilindiğinden, bağlayıcı da olsa bu ittifak çerçevesinde savundukları anlaşmanın diğer özelliklerini de dikkate almak gerekir. Çin ve Hindistan gibi ülkelerin içinde yer almaması da ittifakın paylaştığı çıkarların diğer gruplardan ayrıldığının işareti olarak görülebilir.

Resmi takvimine göre Konferansın son üç gününe girilirken kalan sürede başka ittifakların sahne alıp almayacağını, bu ittifakların sonucu ne ölçüde ve yönde etkileyeceğini kestirmek henüz güç. Fakat Paris Konferansının iklim rejiminin tarihinde bırakacağı izin beklenen anlaşma kadar, yarattığı ittifaklar/koalisyonlar olduğu söylenebilir. Bugün itibariyle asıl merak konusu ise, varolanlar kadar bu yeni ittifakların öğle saatlerinde açıklanacak “yeni ve temiz” müzakere metnine göstereceği tepki.

COP başkanı Fabius, Paris Komitesi’nin 8 Aralık akşamki ikinci oturumunda danışma sürecini yürüten bakanların anahtar müzakere başlıkları hakkındaki bildirimlerini dinledikten sonra, müzakerelerin Çarşamba’dan itibaren yeni bir aşamaya geçeceğini duyurdu. Buna göre, Paris Komitesi, Tarafların bir önceki akşam dile getirdikleri metin temelli müzakereye dönülmesi çağrısı da dikkate alınarak, 9 Aralık günü “hazırlık müzakereleri”ne başlayacak. Müzakereler bakanlarca yürütülen danışma toplantılarının çıktılarının da yansıtıldığı COP’a devredilen ADP taslağı üzerinden sürecek. Hazırlık müzakerelerinin, Taraflara saat 13:00’te yayımlanacak yeni taslağı incelemeleri için verilecek sürenin ardından, akşam 17:00’de başlaması öngörülüyor. Yine Tarafların talebi doğrultusunda, müzakere metni ekrana yansıtılarak değişiklikleri izlemeleri sağlanacak. Komite çalışmasını akşam saatleri boyunca sürdürecek. Çalışma yöntemi günlük olarak belirlense de, komite toplantısındaki beyanları müzakere gruplarının sürece ve yönteme duydukları güveni gösteriyor. Dolayısıyla, bu hafta Paris Komitesi olarak çalışan Taraflar Konferansının kendisi de şimdilik gevşek ve kırılgan bir koalisyon özelliği sergiliyor.

 

(1) http://www.ccacoalition.org/en

(2) http://newsroom.unfccc.int/clean-energy/international-solar-energy-alliance-launched-at-cop21/

(3) http://af.reuters.com/article/idAFL8N13X1PC20151208

(4) http://www.1o5c.org

(5) http://www.theguardian.com/environment/2015/dec/08/coalition-paris-push-for-binding-ambitious-climate-change-deal

 

Bu yazı murcir.marmara.edu.tr/ den alınmıştır

40-Semra-Cerit

 

Semra Cerit

Paris, 9 Aralık 2015

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR