DünyaKültür-SanatManşet

Gomidas’ın peşinde Erivan

0

İzlenim/fotoğraflar: Gürcan ÖZTÜRK

*

“Şarkıları dinlerken hikayeleri gördüm, her hikayede beni buldum.
Kendimin okulu oldum duyduğum her ezgide.
Her ağacın bir adı varmış, her insanın bir şarkısı.”

Gomidas Vartabed, Osmanlı döneminde Kütahya’da dünyaya gelmiş, yolu Eçmiyadzin, İstanbul, Berlin ve Paris’e düşmüş; Ermeni, Anadolu ve dünya kültürüne derin izler bırakmış, müzikolog, besteci ve koro şefi bir rahip. Hem Anadolu’yu hem “Müzik Kutusu” dediği Ermenistan’ı çok iyi tanıyan, ilhamını bu topraklardan alan, “sesinin duyulduğu her yer deniz kıyısı olan” bu özel sesin, Gomidas’ın yolculuğu birçok trajik hikâyeyle şekilleniyor.

Yolcu Tiyatro‘nun oyunu “Gomidas”, geçen sezon  Surp Vortvots Vorodman Kilisesi’nde  kapalı gişe oynamış ve büyük ilgi görmüştü. Oyunda, 1915’te Ermeni aydınlarla birlikte İstanbul’dan sürülüşünün ardından hayatının son 18 yılını sessizliğe gömülerek geçirdiği akıl hastanesinde, yakın arkadaşının ona miras bıraktığı hayalî koyunun peşinden seslenerek kendi hayat hikâyesinde sıra dışı bir yolculuğa çıkartıyor seyirciyi. Hikâyeyi Gomidas’ın ağzından dinlerken 40 kişilik topluluğuyla Lusavoriç Korosu karaktere eşlik ediyor. Türkçe ve Fransızca sahnelenen oyunda seyirci dilediği versiyonu seçebiliyor.

Oyunun yazarı ve yönetmeni, Ahmet Sami Özbudak, süpervizörü Ersin Umut Güler, oyuncusu ise Fehmi Karaarslan.  Müziklerini, Hagop Mamigonyan şefliğinde Lusaroviç Korosu seslendiriyor.

Yerevan’da Türk olmak

“Gomidas” şimdi de “Müzik Kutusu”nda; Ermenistan’da… İki ülke toplumları arasındaki ilişkilerin normalleşmesine katkı sunmak için Hrant Dink Vakfı tarafından Avrupa Birliği’nin finansal desteği ile yürütülen Ermenistan-Türkiye normalleşme programı kapsamında vakıf, Yolcu Tiyatro’nun Gomidas oyununun başkent Erivan’da sahnelenmesine destek oldu.

Erivan’da bir Türk olmak enteresan bir deneyimdi. Yolcu Tiyatro ekibi, Ermeni, Türk, Kürt vs. etnik kökenlerden gelen oyunculardan oluşan bir grup… Havalimanında, pasaport kontrol noktasında başlayan bir gerilimle  başladık güne. Absürt sorular: “Neden geldin, nerede kalacaksın, kaç gün kalacaksın?

Kontrolü atlatınca girebildiğimiz şehir, 1980’lerde kalmış öylece. Tipik bir Sovyet kenti… Arkadaşım Ulaş Beşoklar ile her sabah 7’de fotoğraf çekmeye çıktım. Güzel parklar, geniş kaldırımlar, oldukça estetik taş mimariye sahip caddeler, heykeller… Sokaklardaki adım başı çeşmelerine bayıldım, kana kana su içtim. Ne kadar güzel bir su. Ararat isimli konyaklarıyla da aşk yaşadım. Kafası bir güzel bir güzel… Bir şehrin suyu güzelse, her şeyi güzel oluyor…

Ermenistan’ın toplam nüfusu 3.5 milyon ve 1.5 milyon Ermeni başkentte  yaşıyor. Küçük ve fakir bir ülke, bu yüzden de dış göç yaşanıyor. Azerbeycan Savaşı’nda binlerce genç ölmüş ve büyük bir hüzün var kentin üzerine çöken.. Üstelik son bir yılda, Rusya- Ukrayna savaşından kaçan 199 bin Rus nedeniyle fiyatlar da artmış…

Yolcu tiyatro grubuyla, Gomidas’ın mezarını ve müzesini ziyaret ettik. Onun için ve bize bıraktıkları için dua ettim ve teşekkür ettim.

İki akşam sahnelendi oyun. İnanılmaz bir ruh hali ve etkileyici bir deneyimdi. İzleyiciler oyun bitince alkış yağmuruna tuttu ekibi, ağlayanlar oldu. Gomidas’ı Fransızca oynayan Fehmi o kadar büyüleyiciydi ki, oyunu izlemeye gelenler, onun bir Türk olduğuna inanmadı, inanamadı… Gomidas Erivan’daydı…

Oyunun ardından Yolcu Tiyatro ve koro ekibini İstanbul‘a uğurladık. Bir küçük ekip olarak şehri keşfetmeye, yaşamaya devam ettik… Antik kentlerini, tarihi kiliselerini… Ve hatta Sevan Gölü‘nde yüzdük.

Bir kilisede fotoğraf çekiyordum, bir din adamı ile göz göze geldik:

– Nerelisin?
– İstanbul
– İstanbul Ermenisi misin?
– Hayır Türküm
– Ne için geldin?
– Gomidas için
– Gomidas?
– Evet Gomidas… Dün onu izledim.
– ???
-Dur hatta sana Gomidas’ı getireyim…

Koştum kilisenin bahçesine, Fehmi’ye seslendim. Geldi kiliseye. Din adamı boş ve şaşırmış gözlerle bize bakıyordu.

– Sen Gomidas mısın?
– Evet, dedi Fehmi…
– Ermeni misin?
– Hayır, Türküm…
– Bayraktar… dedi, din adamı…

Muhabbet bitti…

Sınıra gittik, tüm ihtişamıyla dünyayı seyreden Ağrı’yı (Ararat) biz de seyre daldık. Ardından Khor Virap Manastırı’na çıktık.

Sınır ötesinde Türkiye toprakları ve köyleri… Bu sınır, kuşlar için geçerli değil, bulutlar için geçerli değil, güneş ışıkları için geçerli değil, rüzgarlar için geçerli değil. Sadece ve sadece budala insanlar için geçerli.

Sınırların ve savaşların olmadığı bir dünya dileğiyle…

 

More in Dünya

You may also like

Comments

Comments are closed.