Bu yılın mart ayında İngiliz Guardian gazetesi, şirketlere, kurumlara, vakıflara, üniversitelere, dinî kuruluşlara, yatırım yaptıkları fosil yakıt şirketlerindeki hisselerini geri çekme talebiyle bir kampanya başlattı. Gazetenin, Keep it in the ground (Toprak altında kalsın) sloganıyla başlattığı kampanya, küresel ısınmayla mücadele için fosil yakıt rezervlerinin kullanımının durdurulmasını da içeriyordu.
Konuyla ilgili olarak o tarihlerde Halk Yararına Gazetecilik Budur başlığı ile yine P24 için (http://platform24.org/sehir-cevre/805/halk-yararina-gazetecilik-budur) ayrıntılı bir yazı yazmıştım. Guardian’ın kampanyası süreç içinde çok başarılı oldu, pek çok kuruluş fosil yakıt şirketlerindeki yatırımlarını geri çekti, 43 ülkeden 400’den fazla kuruluş 2,6 trilyon dolar değerindeki yatırımlarını sona erdirdi. Geçtiğimiz aylarda Guardian, kampanyanın ikinci fazını başlatarak, kampanyayı fosil yakıt şirketlerindeki yatırımları geri çekmekten, geri çekilmiş yatırımların özellikle güneş enerjisine yönlendirilmesine dönüştürdü.
Söz konusu kampanya geçtiğimiz günlerde British Journalism Awards’da yılın kampanyası ödülüne layık görüldü. Ödülün, “uluslararası ölçekte zor bir konuda yapılan kampanyanın, dünyada yüksek şekilde yankılandığı ve somut sonuçlara ulaştığı için” verildiği açıklandı.
Çevre gazetecisine nadiren ödül var
Ancak, dünyanın pek çok yerinde çevre gazetecileri, Guardian’ın muazzam başarıya sahip kampanyasını yürüten gazetecileri kadar şanslı değil. Çevre konularında haber yapmak, hiçbir zaman, bugün olduğu kadar zor olmamıştı. Geçen ay Reporters Without Borders (Sınır Tanımayan Gazeteciler) tarafından açıklanan Hostile Climate for Environmental Journalists (Çevre Gazetecileri İçin Düşmanca İklim) başlıklı rapor durumun vahametini ortaya koydu.
Siyasi, ekonomik, kültürel ve hatta organize suç şebekelerinin çıkarlarının kesiştiği noktada, çevre meseleleri son derece hassas bir konu haline geliyor. Gezegendeki bozulmalara dair ışık tutacak olanların da başı genellikle ciddi şekilde belaya giriyor.
İnsanlık için, çevre meseleleri bu yüzyılın en büyük mücadele alanı. Reporters Without Borders, raporda çevreye karşı duyarlılık gösteren, doğaya karşı işlenen suçları araştıran gazetecilerin önemli riskler aldığını söylüyor. Rapor, özellikle
çevre gazetecilerine yönelik baskı, tehdit ve şiddetin her türlüsünün giderek çoğaldığı bir ortamın yükseldiğine işaret ediyor.
Reporters Without Borders, 2009 ve 2010 yıllarında pek çok ülkede çevre gazetecilerinin karşılaştığı ve giderek artan zorlukları anlatan raporlar yayınlamış. Bu son rapor ise, büyük risk alan bu gazetecilerin haklarına daha güçlü şekilde dikkat çekmeyi amaçlıyor.
“Dünyayı tehdit eden tehlikelerin, bu gazetecilerin titizlikle topladığı ve yayınladığı bilgilerle ortaya konmasına ihtiyaç var” diyen Reporters Without Borders Genel Sekreteri Christophe Deloire, sahada tek başına çalışan kadın ve erkek gazeteciler için 2015 yılında şiddetin en tepe noktaya ulaştığını söylüyor.
Beş yılda 10 gazeteci öldürüldü
2010’dan bu yana 10 çevre gazetecisi öldürüldü, son beş yılda bu cinayetlerin yüzde 90’ı Güney ve Güneydoğu Asya’da meydana geldi, Hindistan, Kamboçya, Filipinler ve Endonezya, bu cinayetlerde öne çıkan ülkeler olarak sıralandı. Rusya’da ise, Moskova’nın Khimki bölgesinde yerel bir gazetenin editörü olan Mikhail Beketov, ormanlık alana yapılacak otoban projesine karşı çıktığı için yediği dayak sonrası sakat kaldı, vücudunda oluşan sorunlara ancak beş yıl dayanabildi ve 2013’te öldü.
Yasadışı madencilik konularında araştırma yapan iki Hintli gazeteci, Jagendra Singh ve Sandeep Kothari, bu yılın haziran ayında 12 gün arayla yakılarak öldürüldü. 2012’den 2014’e kadar yasadışı ağaç kesimi ve yasadışı avlanma konularında haber yaptıkları için Kamboçya’da dört çevre gazetecisi katledildi. Vietnam’da ülkedeki yasadışı madencilik faaliyetlerini araştıran Nguyen Ngoc Quang’ın önce evi yakıldı, bir hafta sonra sokak ortasında 44 yerinden bıçaklandı.
Bu yılın bahar aylarında en az 10 Perulu gazeteciye ağır şiddet uygulandı, Özbek gazeteci Solidzhon Abdurakhmanov, Aral Gölü’ndeki ekolojik yıkımları ve bunların bölgedeki halk sağlığına etkilerini haber yaptığı için yedi yıldır cezaevinde.
Irak Savaşı’nı, Mısır Devrimi’ni ve Suriye’deki savaşı takip etmiş Mısırlı gazeteci Abeer Saady, kimya şirketlerinin zehirli atıklarını Nil Nehri’ne döktüğünü haber yapınca dövülmüş. Saady, çevre kirliliğiyle ilgili haber yapmanın, savaş muhabirliği yapmaktan kendisini daha çok zorladığını söylüyor ve aradaki farkı şöyle özetliyor: “Çünkü savaş muhabirleri, diğer gazetecilere göre, şiddetin nereden geleceğine karşı önceden çok iyi hazırlanmışlardır.”
Raporda, dünyanın farklı yerlerinden pek çok gazetecinin uğradığı şiddet ve baskılardan, kaçırılma olaylarından, tutuklanmalardan bahsediliyor. Hepsinin ortak yanı, yasadışı ağaç kesimleriyle, madencilik faaliyetleriyle, kirlilikle ilgili yaptıkları haberler.
Sansürün her çeşidi ve rüşvet teklifi
Bazı hükümetler de çevre sorunlarıyla ilgili ne zaman suçlansalar hemen sansüre başvuruyor. Çin, Ekvador, Kanada bunlardan bazıları…
Chai Jing’in, Çin’deki hava kirliliğinin halk sağlığına etkilerini konu alan belgeseli Under The Dome şubat ayında yayına girdiği ilk hafta 155 milyon kez görüntülendi. Filmin gördüğü ilgiyi Çin Hükümeti fark eder etmez, hemen tüm web sitelerinden ve sosyal medyadan kaldırttı. Bu olayın ardından, ağustos ayında Çin’in liman kenti Tianjin’de 100 kişinin ölümüyle sonuçlanan kimyasal patlama sonrası, Çin Komünist Partisi’nin emriyle gazeteler ve web siteleri, olayın kendisine değil de itfaiyecilerin ve kurtarma ekiplerinin kahramanlıklarını konu ediyordu.
Bu sessizlik duvarını Batılı gazeteciler aştı. Mağdurların bulunduğu hastanenin dışında olayı aktarırken CNN muhabiri Will Ripley, bir grup tarafından saldırıya uğradı. Yine CBS grubunun US TV muhabiri Seth Doane, polis zoruyla karşılaştı, kamerasına el konmak istendi.
Ekvator’da çok ağır cezalar öngören yasalar çıkarıldı ve gazetecilerin petrol arama faaliyetlerine ilişkin haber vermeleri engelledi. Özellikle de, dünyanın en fazla biyolojik çeşitliliğe sahip Yasuni National Park’ta yapılacak olan petrol aramalarına yönelik haberleri… Yasaya karşı çıkan gazeteciler, tahmin edeceğiniz üzere anında gözaltına alındı.
Çin ve Ekvator, sansürle ilgili mevzuatları kullanırken, Reporters Without Borders, bilgi edinme özgürlüğünü kısıtlayan diğer bazı yolların da tehlikeli olabileceğini belirtiyor. Örneğin Kanada. Canadian Journalists for Free Expression (Kanadalı Gazeteciler için İfade Özgürlüğü) adlı kuruluşun nisan ayındaki raporu, önemli bir konuya dikkat çekiyordu. O da, Kanada Hükümeti’nin bilim insanlarının, gazetecilere katran kumullarından elde edilen petrolün iklimsel ve çevresel zararlarını anlatmalarını engellemek için her türlü tacizi uyguladığı yönündeydi…
Çevreye en fazla zarar veren kimi şirketler de gazetecilere “yanaşarak” imajlarını düzeltmeye çalışıyor. Örneğin, Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ndeki Vrunga National Park’ta petrol arayan İngiliz petrol şirketi Soco International’ın petrol aramayla ilgili çalışmalara sessiz kalmaları için gazetecilere rüşvet önermesi gibi… Ya da Kanadalı gazeteci Stephen Leahy’e Kanadalı maden şirketinin Meksika’daki gümüş madenindeki faaliyetlerinin suyu zehirlemesiyle ilgili inceleme yapmaması için rüşvet teklif etmesi gibi…
Gazeteci örgütlenmeleri artıyor
Bütün bu engellemelere karşın çevre gazetecileri de araziye çıktıklarında hem işbirliği yapmak için hem de kendilerini koruyabilmek için derneklerde bir araya geliyor. Bu tür derneklerin ilki 1990 yılında ABD’de çevre muhabirleri tarafından kuruldu. Society of Environmental Journalists (SEJ) adındaki bu derneğin temel hedefi, karmaşık çevre meseleleri hakkında haber yapan gazetecilere hayati konularda destek vermekti. SEJ, bugün dünyada benzerleri arasında arasında en büyük çevre gazetecileri örgütlenmesi.
Earth Journalism Network (EJN), 2004 yılında Güneydoğu Asya’da çevre gazetecileri arasında uluslararası bir network oluşturmak için James Fahn tarafından kurulmuş. 10 yılda 8000 üyeye ulaşan EJN, 4300 gazeteciye eğitim vermiş, bu eğitimlerin sonunda Güneydoğu Asya coğrafyasında 5000 civarında çevreyle ilgili haber yazılmış.
“İklimden daha büyük bir hikâye yok”
Çok uzun zaman boyunca çevre haberleri yapan gazetecilere, kimse pek önem vermiyordu, artık bu değişmeye başladı. Çevreyle ilgili haberler yapmak dünya tarihinde hiç bu kadar önemli olmamıştı. Olmamıştı çünkü, dünyadaki karbon emisyonlarının yüzde 80’inden fosil yakıt endüstrisi sorumlu, küresel iklim değişikliği 21. yüzyılın en büyük kamu sağlığı sorunu, iklim değişikliği kaynaklı olarak 20 milyon insan yer değiştirmek zorunda kaldı.
“Şu anda iklimden daha büyük bir hikâye yok” diyor Guardian’ın eski Genel Yayın Yönetmeni Alan Rusbridger… Guardian’ın Keep it in the ground kampanyası başladıktan sonra görevden ayrılan Rusbridger, üniversite, kilise, vakıf ve emeklilik fonlarının, fosil yakıt şirketlerinin hisselerine yaptığı yatırımları geri çekmesi olarak özetlenecek kampanyanın hedefinde 200 halka açık fosil yakıt şirketi olduğunu söylüyor. Kampanyanın, yıl boyunca büyük bir ivme kazandığını da söylemek de fayda var.
Çevre haberleri, yazı işleri toplantılarının hep en sonunda konuşulur, tartışılırdı. Şimdilerde ise gazete ve TV’lerin en öncelikli haberleri arasında geliyor. Dolayısıyla, çevre gazetecilerinin korunması, medya kuruluşları için bir an önce acil konular arasına alınmak zorunda…
Pelin Cengiz – p24.0rg