Gıda güvenliği, Gıda güvencesi ve Gıda egemenliği kavramları üzerine – Bülent Şık

Bu yazı bianet.org/ dan alınmıştır

Gıda güvenliği ve gıda güvencesi kavramları sıklıkla birbirine karıştırılıyor. Gıda güvencesi (food security) kavramı ile ifade edilmesi gereken durumlarda genellikle gıda güvenliği (food safety) kavramı kullanılıyor. Gıda egemenliği kavramı ise hem güvenlik ve hem de güvence kapsamına giren konularla yakından ilgili.

Her üç kavram hakkında da epeyce literatür var ama aralarındaki ilişkiye değinerek en azından gıda güvenliği ve gıda güvencesi arasındaki karışıklığı gidermek ve bu iki kavramın gıda egemenliği içinde nasıl konumlandırılabileceğine ilişkin bir bakış açısı sunmak mümkün.

Gıda güvenliği

Gıda güvenliği gıdaların hasatı, taşınması, işlenmesi, hazırlanması, depolanması ve son tüketiciye sunulması sürecinde gıda kaynaklı rahatsızlıklara ya da hastalıklara neden olan fiziksel, biyolojik ve kimyasalnitelikteki çeşitli risk unsurlarını önleyecek, zararsız kılacak ya da elimine edecek yaklaşımları ele alan bir kavram.

Gıdalarda bulunan taş, metal parçası, cam kırığı gibi maddeler fiziksel açıdan risk yaratan unsurları oluşturur ve giderilmesi ya da elimine edilmesi en kolay olan unsurlardır.

Gıda güvenliği açısından biyolojik risk oluşturan unsurların başında ise hastalık yapan ya da gıda zehirlenmesine yol açan mikroorganizmalar gelir. Örneğin Salmonella ve koli basili gibi bakteriler dünya çapında gıda kaynaklı hastalık etmeni olan en önemli bakterilerdir.

Tarımsal üretimde kullanılan pestisitler (zehirli kimyasal maddeler), çevre kirlenmesinin bir sonucu olarak gıdalara bulaşan ağır metaller, poliklorlu bifeniller gibi zehirli maddeler ise insan sağlığını tehdit eden önemli kimyasal risk unsurlarından bazılarıdır. Akrilamid gibi zehirli etki gösteren bazı kimyasal maddeler ise gıdaların işlenmesi sürecinde oluşur.

Başta Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı olmak üzere çeşitli kamu kurumları, şirketler ve akademik kurumlarca sıklıkla dile getirilen bir deyim olan “tarladan çatala gıda güvenliği” beş aşağı beş yukarı gıda güvenliği kavramının kapsama alanı hakkında yeterli bir fikir verir.

Gıda güvenliği gıdaların sağlık riski yaratan çeşitli etkenler açısından güvenilir kılınmasını amaçlar ve bunu sağlamak için yapılan her şey de işin teknik yönünü oluşturur. Gıdaların bozulmasını geciktirmek için yapılan çalışmalar da gıda güvenliği çalışmalarının asli bir parçasıdır.

Gıdaların bozulmasını engellemek ve insan sağlığına zarar verecek çeşitli unsurlardan arındırmak meselesinin bir parça dışına çıkıp, bu gıdalar nereden geliyor, nasıl üretiliyor, bir toplumun yeterli miktarda gıda maddesi üretmesi ve bu üretimin sürekliliği nasıl sağlanabilir? gibi sorular üzerinde düşünmeye başladığımızda ise gıda güvencesi kavramı işin içine girer.

Gıda güvencesi

Gıda güvencesi bir toplumun beslenme ihtiyaçlarını karşılamak için yeteri miktarda ve ulaşılabilir gıda maddeleri üretme yeteneğine ve üretilen gıdalara erişiminin sürekliliğine vurgu yapan bir kavramdır.

İnsanların sağlıklı bir yaşam sürdürebilmeleri için gerekli olan besin ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacıyla yeterli, sağlıklı, güvenilir ve besleyici gıdaya fiziksel ve ekonomik bakımdan sürekli erişebilmeleri durumu gıda güvencesi kavramı ile dile getirilir.

Gıda güvenliği kavramının içine ekolojik bir bakış açısını ve insanların gıda maddelerine erişim hakkını kattığımızda gıda güvencesi kavramından söz etmiş oluruz. Ancak ekolojik bir bakış açısı zorunlu değildir. Dahası gıda güvencesini sağlamak için yapılacak çalışmalar kamusal bir yaklaşımla ele alınabileceği gibi, çeşitli ülkelerde gözlendiği gibi özel sektör eliyle, şirketlerin önünü açan ve kamuyu tasfiye eden yaklaşımlarla da ele alınabilir. Dolayısıyla çerçevesi epeyce esnek ve politik atmosfere göre biçimlenen bir kavramdır gıda güvencesi.

Gıda egemenliği

Gıda güvencesi insanların gıdalara erişimini en azından prensip olarak bir hak olarak tanımlasa da bu hakkı nasıl elde edeceklerine ya da bu hakkın sürekliliğinin nasıl güvence altına alınacağına dair bir şeyler söylemez. Gıdaya erişim hakkını güvenceye alan yaklaşımları tanımlayan, yani işin odak noktasına politik atmosferi ve siyasal karar alma mekanizmalarını da dâhil eden kavram gıda egemenliği kavramıdır.

Gıda egemenliği insanların kendine yeterliliklerini sağlama temelinde gıda maddelerini kendilerinin üretmesinin bir hak olduğunu dile getirir. Gıda egemenliği ekolojik bir bakış açısı ile bu hakkın kuvveden fiile dönüşmesini sağlayacak uygulamaları öne çıkarması, işbirliği ve dayanışma ağlarına yaslanması bakımından her üç kavram içinde teknik, hijyenik ve yasal bir çerçeveye sıkışmayan, politik potansiyeli en güçlü kavram olarak tanımlanabilir.

Her üç kavram da birbiri ile yakın ilişki içerisinde olsa da herhangi birini diğerinden ayırarak ele almak olanaklı. Ancak böyle bir yaklaşımın gıda, beslenme ve ekolojik bağlam içinde yer alan toplumsal sorunları daha da derinleştireceği bilinmelidir. Örneğin sadece gıda güvenliğinden yola çıkarak bir toplumun sağlıklı beslenmesini sağlamak olanaksızdır.

Bir kavramın içinde yer alan uygulamalar bütününün bir şeyleri gösterme imkânı sağladığı kadar pek çok şeyi görünmez kıldığını da unutmamalı.

Bir örnek vererek söylediklerime açıklık getirebileceğimi umuyorum: Çok kritik önemde olmasına rağmen ülkemizde mahkûm ve tutukluların gıda güvenliği açısından yaşadıkları sorunlar ile ilgili tek bir akademik çalışma neden yoktur? Bu insanların yaşadığı gıda güvenliği sorunları neden görmezlikten gelinir? İnsan sağlığını derinden etkileyen, ciddi bir gıda güvenliği sorunu olarak görülmesi gereken bu konu her yıl düzenlenen gıda güvenliği kongresi veya sempozyumlarının bir tekinde bile neden dile getirilmez? Bir düşünelim bunu…

Gıda güvenliği gıda güvencesinin bir parçasıdır; ama her iki kavramın da gıda egemenliği yaklaşımlarının içinde yer almasını sağlamak; başka bir deyişle güvence ve güvenlik yaklaşımlarının ekolojik ilkeleri ve kendine yeterliliğin sağlanmasını dikkate alan bir politik atmosfer içinde şekillenmesini sağlamak bambaşka bir topluma kapı aralayacaktır. Gıda egemenliği kavramı ile dile getirilen böyle bir politik atmosferin toplumun bütün kesimlerine nefes alma imkânı sağlayacağı da açıktır. En çok da görmezlikten gelinenlere.

Bu yazı bianet.org/ dan alınmıştır

 

 

 

Bülent Şık

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR