İstanbul’un tarihi boyunca suyu hep eksik kalmış. Üç tarafı sularla çevrili ve ortasında deniz geçen bir kent olmasına rağmen büyük su kaynakları tarihi kent merkezinden uzakta olduğu için kente hep su taşınmış. Örneğin o zaman Bizans başkenti olan bu topraklara su getirmek için kurulan ve kaynağını Istranca Dağları’ndan alan Trakya su sistemi, antik ve geç antik dönemdeki en uzun sistem olarak biliniyor[i]. Osmanlılar şehri ele geçirdiklerinde bu su altyapısının bir kısmını tamir edip kullanmaya devam ettiler. Ancak en büyük yatırımı Belgrad Ormanı ve civarındaki kaynaklara yaptılar. Kanuni döneminde inşa edilen İstanbul Halkalı ve Kırkçeşme sistemini düşünmezsek, aslında antik dönemden kalan sistemlerin geliştirmesiyle yetinildi bile diyebiliriz.
Osmanlı Dönemi’nde sokak çeşmeleri
Elbette ki sokak çeşmeleri bu suyollarının kentteki uzantıları olarak en görünen kısımlarıydı. Osmanlı döneminde insanların su temin etmesinin iki yolu vardı. Su ihtiyacı ya kuyulardan ya da sokak çeşmelerinden karşılanıyordu. Evlere su şebekesi sisteminin kurulması ancak 19. yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşmeye başladı. 1870 yılında Dersaadet adlı bir şirket Terkos Gölü’nün sularının tamamını kullanma imtiyazına sahip oldu. Şirket, yangın musluklarına, çeşmelere, kamu kurumlarına ve askeri birliklere ücretsiz veya ucuz su vermeyi taahhüt etmişti. Sonra bu şirketle yapılan anlaşma diğerlerine de bir model oluşturdu. 20 yıl sonra Anadolu Yakası‘na, Elmalı bendinden su sağlamaya yönelik bir anlaşma yapıldı. Modern sisteme geçiş devam ederken suyollarıyla başlayıp sokak çeşmeleriyle biten geleneksel su temin sistemi de yaşamaya devam etti.
Eski sokak çeşmelerinden akan suyun tadı farklı farklı olurdu. Çünkü bu çeşmelerden doğrudan kaynağından gelen sular akardı. Kaynağın olduğu havzanın toprak yapısı, bitki örtüsü ve iklimi gibi pek çok özelliğine göre suyun içeriği ve lezzeti de değişirdi. Sokak çeşmeleri ve sebiller genelde devlet erkanı ve varlıklı kişiler tarafından kurulurdu. Ancak her çeşmeden su almak da ücretsiz değildi.
Suyun teminin zor olduğu yerlerde içme suyunu evlere “saka” denilen kişiler taşırdı. Sakalar 15. yüzyılda kendilerine bir meslek loncası bile kurmuş önemli bir mesleki topluluktu. Her sakanın su alacağı çeşme belliydi. İzin belgesi olmadan herhangi bir çeşmeden su alıp satmak mümkün değildi. Evlere, kırba denilen 50 litre hacmi bulan su geçirmez torbalar içinde getirip para karşılığında sattıkları suyu kimi yaya kimi de eşekler, atlar üzerinde taşırdı. Hatta evlerin sokağa bakan cephelerinde saka delikleri olur ve sakanın eve girmeden suyu buradan dökerek kaba aktarması sağlanırdı. Tabii yoksul kesim evlerine suyunu kendisi taşırdı.
Çeşmeler en temel yaşam hakkının temin edildiği yerler olduğu kadar insanlar için buluşma noktası görevi de görürdü. İnsanlar çeşmelerin başında birbirleriyle karşılaşır, hal hatır sorar, hatta genç erkekler ve kadınlar çeşme başlarında birbirlerini görüp beğenirdi. Yani sokak çeşmeleri halkın en önemli sosyalleşme yerlerinin başında geliyordu.
Ayrıca bir yeri bulmak için en sık kullanılan referans noktası da çeşmelerdi. Örneğin bulunduğu sokağa ve semte de adını vermiş olan Ayrılık Çeşmesi, doğu yönüne sefer düzenleyen Osmanlı padişahlarının son sefer hazırlıklarının tamamlandığı ve yola koyulmak için toplandığı yerdedir. Bunun dışında Mekke‘ye gitmek için yola çıkan Hacı kafileleri de bu noktada toplanıp uğurlanırdı. İstanbul’dan ayrılan kafilelerin son uğurlanma yeri olduğu için de sokak çeşmenin adı Ayrılık Çeşmesi olarak kalmıştır. Çeşmeler ayrıca sokak hayvanlarının da suya erişebilmesine imkân sunardı.
Çeşmeler toplumu dönüştürme aracıydı
Çeşme yaptırılan yerin yaşam kalitesi de yükselir ve orada bir dönüşüm başlardı. Ayrıca hali vakti yerinde hayırseverlerin ya da devlet erkanının toplum üzerindeki gücünü artırmanın belki de en garanti yolu çeşme açtırmaktı. Buna örnek olarak İstanbul’un Karaköy semtinde Emetullah Gülnüş Valide Sultan tarafından 17. yüzyılda yaptırılmış ve adları da banisiyle birlikte anılan üç adet Emetullah Gülnüş Valide Sultan Çeşmeleri verilebilir. O dönemde Müslüman olmayan halkların yerleşim yeri olarak bilinen Galata semti, 1696’daki büyük yangının ardından demografik ve dini bir dönüşümden geçmeye başlamıştı.
Semtin en önemli Katolik yapısı olan San Francesco Kilisesi de bu yangından büyük ölçüde zarar görmüş fakat yeniden yapılmasına izin verilmediği gibi, yerine Osmanlı padişahı II. Mustafa’nın annesi Gülnuş Valide Sultan tarafından Galata’nın ilk ve tek valide sultan camisi olan Yeni Cami, 1698’de inşa edilmişti. Bu inşaatla, Galata semti Müslümanlar için de çekici bir hâle getirilmeye çalışılıyordu. Bu süreçte cami kadar ve hatta belki daha fazla önem verilerek inşa edilen yapılar bu bahsi geçen üç çeşmeydi. Galata, çeşmelerden akan suyun gücüyle Müslümanlaştırılmaya çalışılmış ve bu misyon büyük ölçüde gerçekleşmişti[ii].
İstanbul’un tarihi çeşmelerine tekrar hayat verme çalışmaları
1984-1986 yıllarında gerçekleştirilen Tarihi İstanbul Çeşmeleri Kurtarılmalıdır Kampanyası, dönemin Milliyet ve Güneş gazetelerinin katkılarıyla basın, kamu, belediye, özel ve sivil toplum kuruluşları işbirliği ve finansmanında, bir yılda 50 tarihi çeşmenin onarımını ve suya bağlanarak tekrar canlanmasını amaçlıyordu. Sokak çeşmeleri tarihin tozlu sayfalarında birer fotoğraf ya da gravür olarak kalmasın, günümüze kadar kalanları da sadece bir mimari süs objesi olmasın ve içinden tekrar sular aksın denilerek yola çıkılmıştı. Bu sürecin mimarlarından Avniye Tansuğ, projenin sonunda halkın da katkılarıyla 70’in üzerinde tarihi çeşmenin restore edildiğini ve içlerinden su akmaya başladığını söylüyor. Maalesef proje yerel yönetim değişikliği başta olmak üzere çeşitli nedenlerle günümüze kadar süremedi.
Son dönemde ise Covid-19 pandemisi sürecinde İstanbul’un tarihi sokak çeşmelerinin restore edilip içlerinden tekrar su akması için çok önemli çalışmalar başladı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi ve Vakıflar Genel Müdürlüğü yaşadığımız Covid-19 kriziyle mücadele esnasında ücretsiz su sağlamak amacıyla tarihi sokak çeşmelerinin restorasyonunu hızlandırdı. Artık on yıllardır atıl halde bulunan çeşmelerden temiz şebeke suyu akıyor. Açılışı III. Ahmet Çeşmesi ile yapılan 23 tarihi çeşme artık herkes için su akıtıyor. Ayrıca 55 tarihi çeşmenin daha işler hale gelmesi için planlama yapılıyor[iii].
Sokak çeşmelerinden akan suyu kıymetini bilmek
Kriz boyunca dışarıda çalışanların, evsizlerin ve hatta kent hayvanlarının içme ve hijyen ihtiyaçlarını karşılamada restore edilen bu sokak çeşmelerinin katkısı büyük olacak. Ancak, yapılan bu önemli çalışmalar toplum nezdinde ne kadar önemli görüyor? Bun dair bir durum tespiti araştırması yapmak şart. İnsanların şebeke suyuna dair algıları burada önemli bir rol oynuyor. Evlerimizdeki musluklardan akan suyla ilgili ne düşünüyoruz? Yaklaşık 3000 İSKİ abonesiyle yapılan anket çalışmasının sonuçlarına göre İstanbul’da şebeke suyunu içme oranı sadece yüzde 16,54. [iv]. Halkın yüzde 83,46’sı çeşitli nedenlerle musluk suyunu içmemekte, yerine ambalajlı su kullanmaktadır. Hal böyleyken insanların sokak çeşmelerinden akıtılan şebeke suyunun önemini anlamasını beklemek gerçekçi olmayacaktır.
Nüfusu 16 milyonu bulan İstanbul’da sokak çeşmelerinden eskiden olduğu gibi doğrudan kaynağından su akıtmak artık mümkün değil. Dolayısıyla günümüzde olabilecek en makul yöntem bu çeşmelerden şebeke suyu akıtmak. Ancak suyun lezzeti kabul görmediği ve temizliğine olan güven tam olmadığı sürece sokak çeşmeleri daha çok hijyen amaçlı olarak kullanılacak gibi görünüyor.
İstanbul’un şebeke suyunun temiz olduğunu ve içilebileceğini insanlara anlatacak ve her köşede rahatlıkla bulabilecekleri ambalajlı sudan vazgeçirecek toplumsal bir kampanya yürütülmesi gerekiyor. Bu kampanyada İBB, İSKİ, sivil toplum, akademi ve medya beraber çalışmalı. Ancak uzun erimli ve çok yönlü bir kampanyayla bu olumsuz algı değişebilir. Böylece insanlar beraberinde şebeke suyu taşımayı ve mataraları boşaldığında çeşmelerden doldurmayı alışkanlık haline getirebilir. Sokak çeşmeleri bu şekilde geçmişten bugüne ve yarına taşınabilir.
*
Notlar
[i] James Crow et al. The Water Supply of Byzantine Constantinople (Londra: Society for the Promotion of Roman Studies, 2008), 1-24.
[ii] Muzaffer Özgüleş (2014). “Belgeler Işığında Gülnuş Emetullah Sultan’ın Galata’da Yaptırdığı Çeşmeler”. Tasarım + Kuram 17: 27-38.
[iii] Sudan Gelen (Açık Radyo) “İstanbul’un çeşmelerinden yıllar sonra yine su akıyor”, (Yayınlanma tarihi: 27 Mayıs 2020)