GDO’lu hayvan yemi ekmeğe nasıl girdi?- Ali Ekber Yıldırım

Bu yazı tarimdunyasi.net/ den alınmıştır

Türkiye’de Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların(GDO) üretimi ve gıdada kullanımı yasak. AKP Hükümeti’nin 2010 yılında çıkardığı Biyogüvenlik Yasası üretime izin vermiyor. Ancak, ithalatı serbest. Daha doğrusu, Biyogüvenlik Kurulu’na başvurularak yem amaçlı ithalat izni alınabiliyor.

Biyogüvenlik Kurulu bugüne kadar 7 soya ve 25 mısır geni olmak üzere toplam 32 genetiği değiştirilmiş ürünün ithalatına izin verdi.

Yem amaçlı ithal edilen bu 32 genin gıdada kullanılması kesinlikle yasak. Ancak, gıda ürünlerinde mısır ve soya türevleri o kadar yaygın kullanılıyor ki, gıdada GDO olup olmadığı hep akıllarda bir soru işareti olarak var.
Herhangi bir marketin gıda reyonuna gidip ürünlerin etiketlerini okursanız soya lesitini, mısır nişastası, glikoz,fruktoz ve diğer türevlerini mutlaka görürsünüz. Bunların GDO’lu olup olmadığını bilmiyoruz. Çünkü yasada olmasına rağmen etikete yazılmıyor.

Özellikle denetimlerin yetersiz olması nedeniyle gıdada GDO endişesi hep var.Bu endişe zaman zaman gerçeğe dönüşüyor.

Bunun son örneği Adana’da ortaya çıktı. Hürriyet Gazetesi’nden Burak Coşan arkadaşımızın haberine göre, Adana’da fırınlara satılan ekmek katkı maddesinde GDO’lu soya çıktı. sadece hayvan yemi olarak kullanılması gereken soya nasıl oluyor da halkın ekmeğine giriyor?

Bu ilk değil ki. Daha önce bebek mamasında, mercimekte,pirinçte görülen GDO, bu kez halkın temel yiyeceği ekmekte çıkması bizim için şaşırtıcı olmadı. Çünkü, siz eğer GDO’lu ürünlere kapılarınızı açarsanız, denetim mekanizmanız da iyi çalışmıyorsa mutlaka bunun gıda da ortaya çıkacağını da kabul etmiş olursunuz.
Üretimini yasakladığınız bir ürünü neden ithal ediyorsunuz?

Asıl sorulması gereken bu.

Deniliyor ki, ekmek katkı maddesi satan şirketin yanında yem satılıyordu bu nedenle yemden bulaşmış olabilir.
Türkiye, yemde neden dışa bağımlı? Neden GDO’lu yem ithal etmek zorunda? Sorulması gereken bir başka soru ise budur.

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in yaptığı açıklama yem amaçlı ithal edilen GDO’lu ürünlerin sofralarımıza nasıl girdiğini çok net olarak açıklıyor. Bu açıklama aynı zamanda devletin GDO konusunda yaptığı yanlışın ilk kez bu kadar net itiraf edilmesidir.

Bu nedenle açıklamayı noktasına virgülüne dokunmadan aynen aktararak tarihe not düşelim:

*****

Gıda arzı kadar güvenirliliği de son derece önemli bir konudur.
Bakanlık olarak 6 bin 600 personelle sürekli gıda denetimleri yapıyoruz.
2016 ve 2017 yıllarında 1 milyon 50 bine yakın gıda denetimi gerçekleştirdik.
Bunların sonucunda 15 bin 600 denetimde çeşitli uygunsuzluklar tespit edilmiştir.
Bu uygunsuzluklardan dolayı 75 milyon TL para cezası kesilmiştir.
Başta Avrupa ve Amerika olmak üzere pek çok ülkede Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) kullanımı belli ölçülerde serbesttir.
Buna karşın ülkemizde gıdalarda GDO kullanımı kesinlikle yasaktır.
Aykırı davrananlara 5 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir.
Bu çerçevede, 2016 ve 2017 yıllarında 12 bin 286 GDO denetimi yapmış bulunuyoruz.
Bu denetimlerde soya içeren 112 üründe GDO tespit edildi.
İlgililer hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulmuştur.
Bu arada, 2016 ve 2017 yıllarında Adana’da 29 GDO denetimi yapılmıştır.
Bunlardan, sadece birinde, etsiz kıyma olarak tarif edilen soya eti kıyması denetiminde GDO tespit edilmiştir ve öngörülen cezai işlemler yapılmıştır.
Öte yandan haberde bahsi geçen katkı maddesi üreten firmaya şimdiye kadar 8 gıda denetimi yapılmıştır.
Bu denetimlerde her hangi bir olumsuzluk tespit edilmemiştir.
Ayrıca bu firmaya, soya hammaddesi temin eden tedarikçi firmaya da GDO denetimi yapılmıştır.
Bu denetim neticesinde de her hangi bir olumsuzlukla karşılaşılmamıştır.
Bu arada, bugün gündeme gelen haber üzerine hem katkı maddesi üreten firmadan hem de ekmek ve unlu mamuller üreten işletmelerden numuneler alınmıştır.
En kısa zamanda laboratuar sonuçları belli olacak ve kamuoyumuzla paylaşılacaktır.
Vatandaşlarımız müsterih olsunlar.
Hiç kimsenin halkımızın en temel besin maddesi ekmek ile oynamasına izin vermeyiz. 

*****

Uzun uzadıya araştırma yapmaya, GDO’nun yararlı mı zararlı mı olduğunu tartışmaya gerek yok. Bakan Faruk Çelik’in açıklaması GDO gerçeğini çok net yansıtıyor.Nedir o gerçek?

1- Türkiye’de GDO’ların gıdada kullanılması yasaktır. Nasıl bir yasaksa son 15 ayda Bakanlığın yaptığı denetimlerde 112 gıda ürününde GDO tespit ediliyor. Yani hayvan yemi diye ithal edilen GDO, soframıza giriyor.

2- Bakanlık bu 112 ürünü tek tek açıklamalı. Hangilerinde yem amaçlı ithal edilen soya ve mısır bulundu? Hangileri doğrudan gıda veya gıda katkı maddesi olarak ithal edildi?

3- Bakan Çelik’in açıklamasından da anlaşılacağı üzere GDO, sadece ekmekte değil, daha başka ürünlerde de var. Unutanlar için hatırlatalım, 2014 yılında biri yerli diğeri uluslararası iki firmanın ürettiği bebek mamasında da GDO tespit edilmiş ve ürünler raflardan toplatılmıştı.

4-Gıda ürünlerinin etiketinde yer alan soya ve mızır türevlerinin GDO’lu olup olmadığı yazılmalı. Madem ki gıdada GDO yasak, ürün etiketlerinde “genetiği değiştirilmemiş” soya veya mısırdan elde edilmiştir bilgisine yer verilsin.

5- Gıdada GDO tespitinden sonra, her defasında “bulaşmış olabilir” deniliyor. Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar(GDO) Yönetmeliğini değiştirerek binde 9 oranında bulaşmaya izin verdi. Buna ilişkin yönetmelik Resmi Gazete’nin 29 Mayıs 2014 tarihli sayısında yayınlandı. Bakanlığın tespit ettiği 112 ürün bulaşma sınırları içinde midir?

Özetle, hayvan yemi olarak ithal edilen GDO’lu soya veya mısırın gıda olarak soframıza gelmesi kabul edilemez.

Çözüm, Türkiye’nin yemde ve gıda da kendine yeterli hale gelmesi ve üretimde olduğu gibi GDO’lu ürünlerin hangi amaçla olursa olsun ithalatına da yasak getirmesidir.

Bu yazı tarimdunyasi.net/ den alınmıştır

 

Ali Ekber Yıldırım

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR