Köşe Yazıları

Ezen-Ezilen İlişkisi ve Demokrasi Sorunumuz

0

Hayatını ezilenlerin eğitimine adayan, eğitimin yöntemleri ve araçları için bir özgürleşme siyaseti öneren Paulo Freire, “Ezilenlerin Pedagojisi” adını verdiği kitapta öncelikle ezen-ezilen ilişkisine dair görüşlerini ve tanımlarını paylaşır. Bu görüşlere geçmeden önce Freire için siyasetin, kelimenin en geniş anlamıyla bir eğitim süreci olduğunu belirtmekte de yarar var.

“Ezen-ezilen ilişkisinde, ezilenin düzene olan tepkisi, o düzene olan karşıtlığı, aslında doğrudan düzenin kendisine değildir. Ezilenin düzendeki konumunadır. Ezilen, ezen konumuna geçmeyi amaçlar. Ezilen, ezen konumuna geçmeyi, özgürleşme olarak algılar. Birçok durumda, ezilmenin acısını çıkarmak için ezen olmak gerektiğini düşünür. Bu bağlamda kısır bir döngü oluşur, kişiler değişir, ama düzen değişmez, ezen-ezilen ilişkisi baki kalır”

Bu karmaşık olabilecek durumu bizim eğitim düzenimizden bir örneklemle açıklamaya çalışayım:

İl Milli Eğitim Müdürü, okul müdürleri üzerinde tahakküm kurar onları ezer.  Bu durumda milli eğitim müdürü ezen okul müdürü ise ezilendir. Bu durumdan rahatsız olan düzenden her ortamda şikayetçi olduğunu ortaya koyan müdür ise, okulda ezen konumuna geçer ve öğretmeni ezer.  Ezilen ve mutsuz olan öğretmen öğrencisini ezer. Öğrenci de bir gün, öğretmen olup özgürleşmeyi, öğrencileri ezmeyi veya doktor vs. olup toplumda öğretmenden daha yüksek bir konumda olmayı, ezen olmayı düşler, hedefler.

Bu örnek günlük hayattan binlerce milyonlarca örnekle genişletilebilir. Hepimiz ezen-ezilen ilişkisinde, bazen ezen, bazense ezileniz.  Bu ilişki her zaman bir rekabet de yaratır, ezenin yerine geçmek için çabalar, özgürleşeceğimizi düşünürüz, ama özgürleşmeyiz, ezdiklerimizin sayısı artar sadece.  Hep bir ezen vardır üstümüzde. O yüzden, Freire der ki, kendini sürekli devam ettiren ve hep baki kalan bu kısır döngüden çıkış, sadece sistemin ve düzenin ezmek ve ezilmek üzerine kurulu olan yapısını kökten değiştirmekle olur.

Demokrasi sorunumuzu ve Kürtlerin karşı karşıya kaldığı ayrımcılıkları, ezilmelerini düşündüğümde ve bazı Kürtlerin milliyetçi reaksiyonlarını gözümün önüne getirdiğinde, hep Freire’nin görüşleri aklıma gelir. Derim ki, acaba bu ülkede çoğunluk ve tahakkümü elinde bulunduran grup Kürtler olsaydı Türkler de şu anda Kürtlerin yaşadıklarını yaşarlar mıydı?

Belki yanlışım ama ne yazık ki cevabım evet!

İşte bu cevaptır beni korkutan.  Ne yazık ki birçok Kürt ve birçok muhalif hareket, düzenin değişmesinden çok sistemdeki yerinin değişmesi için çaba sarf ediyor. Kürt hareketindeki şiddetseverler,  kendini sol tanımlayan ırkçı gruplar, milliyetçi cepheler, sosyal demokrat geçinen Kemalistler… Hepsi sistemdeki yerleri değişsin diye çaba sarf ediyorlar. Ezen konumuna geçip “sözde özgürleşmek” istiyorlar.  Böylece, düzenin parçası olup, düzenin çarklarına hizmet ediyorlar.

Aslında hepimiz, bazen aynısını yapıyoruz. Bu düzen, bu ezen-ezilen ilişkisi, o kadar içimize işlemiş ki, eğitimle, siyasetle bu durumu o kadar kanıksamışız ki,  içgüdü olarak tanımlar hale gelmişiz bunları.

Bu yüzden, kafamızı kaldırıp, düzenin ve çarkın bütününe bakmak gerek.  Çünkü gerçekten de büyük veya küçük dişli olmak pek fark etmiyor.

Demokrasi sorunumuzu, bu bağlamda değerlendirmemiz, onun ezen-ezilen çarkıyla dönen düzenin bir parçası olduğunu idrak etmemiz gerekiyor. Mücadelemizi bu eksende kurmak, düzeni temelden değiştirmek temel hedef olmalı. Böyle ancak, hep beraber özgürleşebiliriz.

Paulo Freire bunları sadece yazmakla kalmadı, bu döngüden çıkış yolunu Brezilya’da köylerde, topraksızlarla beraber yaptığı eğitim faaliyetleri ile buldu. Meraklısına: kendisinin son olarak Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan “Ezilenlerin Pedagojisi” adlı kitabı öneririm.

You may also like

Comments

Comments are closed.