Kasım 2017
İstanbul Fatih’te Nezip T., dokuz yaşındaki oğlunu bıçaklayarak öldürdü. Ardından anneyi arayarak ‘Oğlunu öldürdüm. Gel al.’ dedi.
Kasım 2017
Göksel Akşener kızları Hira ve Elasu’yu silahla öldürdükten sonra intihar etti.
Ocak 2018
Ali Yardım, İstanbul Maltepe’de iki ve üç yaşlarındaki kızlarını tüfekle vurarak intihar etti.
Boyut atlayan şiddet
Gün geçtikçe artan kadına şiddet haberleri boyut atlayarak devam ediyor. Mevcut şiddet vakalarının çoğu kıskançlık, boşanmak istememe, çocuğun velayeti, şiddetli geçimsizlik gibi günümüz aile yapısının altını oyan sebeplerden kaynaklanıyor. Bu sebeplerden muzdarip ailelerde erkek, karısına sözlü, fiziki, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddet uyguluyor. Bir süre sonra isyan eden kadın ya ailesinin yanına dönmek istiyor ya da sığınma evine başvuruyor.
Kurtuluyor mu? Hayır. Bu sefer de aile bireylerine tehditler savruluyor, kadına haber gönderiliyor. Kadın bir sonraki adımını atıyor mecbur. Polise gidip yardım talep ediyor. Koruma, uzaklaştırma kararı çıkarılmasını istiyor. Zar zor çıkarılan bu kararlar bir nebze de olsa rahatlatıcı gibi görünüyor. Ama hayır. Süreci; kararları ihlal etmeler, daha çok haber göndermeler izliyor. Adamlar uzaklaştırma kararlarını ihlal ediyor –yok sayıyor- , kadının yeniden şikayeti üzerine bir ya da iki saatliğine ifadeye çağrılıyor. Sonuç şu: Şimdilik serbest, cezası sonradan gelecek.
Bu sırada kadın boşanmayı kafasına koyuyor. Dava açıyor. Erkek bu ya; onuru, erkekliği zedeleniyor. Malum; karısı terk etmiş, uzaklaştırma kararı çıkarmış bir de boşanmak istiyor. ‘Cinnet’ adı altında, mahkeme salonunun önünde, ailesinin evinde, çocuklarının gözü önünde öldürüyor kadını. Bir bakıyoruz haberlerde elleri kelepçeli, yüzü önde bir adam ve bir açıklama: ‘Falanca kendisinden boşanmak isteyen eşini av tüfeğiyle vurdu.’
Aynı haberler gün geçtikçe artarak devam ediyor. Çoğundan haberimiz dahi yok. Biz de yaptırım uygulansın, cezalar artsın, bu son olsun diye haykırırken bir de bakıyoruz ki şiddet boyut atlamış. Şimdi de çocuklar girdi işin içine. Evi terk eden, boşanmak isteyen kadını cezalandırmak isteyen koca eziyeti artırmak için çocuklara dikiyor gözünü. Çocukları almakla, göstermemekle başlıyor tehditler. Sonuç: Çıkarttırılan görüş izniyle ya da zorla çocuklar öldürülmüş. Ve bakıyoruz ki haberlerde elleri kelepçeli, yüzü önde bir adam yok. Asla bitmeyecek olan bir haykırış var. Bir kadının haykırışı. Gelen haber ‘Baba dehşeti! Kendisinden boşanmak isteyen eşinden olan çocuklarını öldüren baba, intihar etti.’
Bizler bir umut bu şiddet vakaları azalır diye beklerken şiddetin nasıl sinsi, nasıl boyut değiştiren bir şey olduğunu acı bir şekilde görüyoruz.
‘Çocukları öldürdüm gel al’
Kasım 2017’de meydana gelen korkunç olayda baba Nezir T. dokuz yaşındaki oğlunu öldürdükten sonra anneyi arayıp ‘Çocuğunu öldürdüm. Gel al.’ demişti. Nezir T. oğlunu durup dururken öldürmedi. Eşine eziyet, nefes aldığı müddetçe acı çektirmek, intikam almak için yaptı. Bu durum öyle bir raddeye geldi ki kendi çocuğu için ‘Çocuğunu öldürdüm.’ diyerek, kendinden tamamen soyutlayıp, meta haline getirdi.
Hemen ardından cereyan eden olayda Göksel Akşener iki kızını silahla vurarak öldürdü. Ardından kendini de öldürdü. Olaydan bir süre önce eşini vuran adam, kadını ölü sanarak çocukları da alıp kaçmıştı. Cinayet geliyorum dedi aslında. Olaydan iki buçuk ay önce eşini vuran adam ceza yemedi, yediyse de o cezayı çekmezse sonraki süreçte uslu uslu oturmadı. Çünkü korkmadı. Neden korksun ki zaten? Bir saat tutulup çıkacaksa, cezası sonradan gelecekse, geldiğinde indirim uygulanacaksa neden korksun bu adamlar? Hakim karşısına çıkınca bir daha olmazsa, bir daha yapmazsa, iyi halden diyerek cezai indirim yapılırsa neden korksunlar?
Sonraki vaka Dilek Çakır vakası. Kendisiyle görüşme olanağına sahip olduğum için Dilek’in durumu beni hayli etkiledi. Altı yıl boyunca şiddet görmüş bir kadın var karşımızda. Gerçekten karşımızda. Yanında olamadık çünkü. ‘Kimse korumadı, kimse sahip çıkmadı, kimse yanımda olmadı. Sesimi duyuramadım. Herkese kızgınım.’ diyor Dilek. Altı yıllık şiddet, tehditler, polise edilen şikayetler, ihlal edilen uzaklaştırma kararları, çocuklar üzerinden yapılan korkutmalar, ertelenen cezalar derken kulakları sağır eden bir haber daha. Görüş günü öldürülen iki küçük kız çocuğu. Yine araç olarak kullanılan çocuklar. Yine anneye bir telefon. ‘Çocuklarını öldürdüm. Mutlu musun?’ Üstelik Dilek kocası tarafından bıçakla kovalanıp, ölüm tehditleri alan bir kadındı. Fakat ne yazık ki yaptığı hiçbir başvuru bir işe yaramadı.
Nereye gidiyoruz?
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu raporlarına göre ülkemizde 2013’te 237, 2014’te 294, 2015’te 303, 2016’da 328 kadın öldürüldü. Bu sayı 2017’de 409 oldu. Bu cinayetlerin %39’u koca, erkek arkadaş, eski eş, eski erkek arkadaş, babalar ve diğer aile fertleri tarafından işlendi. Bir çoğunun sebebi ise kadının ayrılma isteği, boşanma talebi, evi terk etmesi gibi durumlardı. Cinayetlerin % 43 ise ateşli silahlarla işlendi. Verilere baktığımız zaman ülkemizde günde en az bir kadının öldürüldüğünü görüyoruz. Sırf kadın oldukları için öldürülüyorlar. Ve şimdi de çocuklar kurban haline gelmeye başladı.
Peki neden oluyor bunlar? Şiddetin, erkek şiddetinin pek çok sebebi var. Bu sebeplerden biri de ayrılma talebi üzerine erkeğin, kız arkadaşını ya da eşini takıntı haline getirmesi. Zedelendiğini hissettiği ‘erkeklik gururu ve onuruna’ terkedilmeyi, uzaklaştırma kararlarını yediremeyen erkek, bunlara yol açtığını düşündüğü özneyi takıntı haline getiriyor ve şiddet uygulama yoluna gidiyor. Sadece fiziksel şiddet değil, aynı zamanda psikolojik, ekonomik, cinsel şiddet de var işin içinde. Kendi kendini kontrol edememe, yanlış yolda olduğunu kabul etmeme, çevrenin baskıları da artırıyor bu durumu. Erkeğin ailesinin kadını suçlaması, arkadaş çevresinin ‘karısı terk etmiş’ gözüyle bakması ve imaları ile fitil iyice ateşleniyor. Hiçbir şekilde rehabilite olamayan erkek, şiddetin en uç noktasına kadar ilerleyip öldürüyor.
Gelinen nokta istatistik verilerinde açıkça görülüyor. Ülkemiz kadına şiddet konusunda çok az ülkeyle yarışıyor. Çünkü durumu önleyici ya da caydırıcı tedbirler alınmıyor ne yazık ki. Daha da kötüsü durum gittikçe vahimleşiyor ve insanlar alışıyor. Artık bu haberlere sadece “cıkcıklamalar” ve “bu işin sonu nereye varacaklar” eşlik ediyor. Sonra kanal değişiyor, gazetelerin sayfası çevriliyor. Bu durum bir kısır döngü şeklinde devam ediyor.
Peki gerçekten nereye varacak bu işin sonu? Cevap çok basit. Böyle giderse kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri, çocuk cinayetleri artarak devam edecek. Temeli bozuk kadın-erkek ilişkileri nedeniyle aile yapısı bozulacak. Çocuklar da bozuk aile ortamlarında yetişecek. Derken çürümeye yüz tutmuş bir toplum yapısı çıkacak karşımıza. Yolları, köprüleri güzel ama temeli çürük bir yapı.
Peki neler yapılabilir?
Şiddet, her zaman evrensel bir sorun maalesef. Dünyanın her yerinde, kimi ülkede az, kimi ülkede çok seyrederek varlığını sürdürüyor. Bizler şiddetin yoğun yaşandığı bir coğrafyada bulunuyoruz. Üstelik bu coğrafyada şiddet vakaları gün geçtikçe artıyor. Bu nedenle ciddi ve caydırıcı tedbirler alınmak zorunda artık. Sadece yasal tedbirler mi? Hayır. Hayatın her alanında alınmalı bu tedbirler. Evlerde, sokaklarda, okullarda, her türlü kurum ve kuruluşlarda alınacak tedbirler yasalarla korunmalı. Yasalar denetlenmeli, eksikler tespit edilmeli, daha etkin hale getirilmelidir.
Aile eğitimi çok önemli değil mi? Çocuklar kadın-erkek rollerinden bağımsız yetiştirilmeye başlanmalı, aile planlaması yapan tüm kuruluşlar aktif olmalıdır. Çünkü artık biliyoruz ki kadın-erkek ilişkilerinin sarsıntılı olduğu ailelerde yetişen çocuklar ya kurban haline geliyor ya da ileride şiddet uygulayan bir bireylere dönüşüyorlar. Okullarda okutulan ders kitaplarındaki kadın-erkek figürleri ayrımcılık içerikli olmamalı, kadın ve erkeğin, tüm canlıların hayatın her alanında eşit olduğu, cinsiyete bağlı roller olamayacağı çocuklara anlatılmalıdır.
Adalet ve hukuk sisteminde ciddi reformlar yapılmalıdır. Mesela karısını bıçakla kovalayan adama çocuğunu görme izni verilmemeli ya da görüş izni öncesi kadınlar da erkekler de psikolojik testlere tabi tutulmalıdır. Şiddet uygulayan bireyin ailesi bilinçli olmalı, aile bireyleri şiddet uygulayan kişinin durumunun farkında olup rehabilite edilmesini sağlamalıdır. Şiddet mağduru olan kadın ve kadının ailesi için çıkarılan koruma kararları denetlenmeli, ihlali durumunda yaptırım uygulanmalı, ceza erteleme olmamalıdır. İyi hal uygulamalarında düzenlemeye gidilmeli, bu uygulamaların hangi durumlar için geçerli olduğu net biçimde ortaya konulmalıdır.
Evet, yapılabilir. Yapılabilecek çok şey var aslında .Yeter ki alışmayalım. Yoksa yaşadığımız müddetçe bu kanayan yara kabuk bağlamayacak. Hem nerden biliyoruz ki? Belki yarın belki daha yakın bir zamanda bizim yakınlarımızın da başına gelmeyeceğini?
Gökçe Aydoğan