Dış Köşe

Eksik olan imkanlarımız değil gönlümüz- Mutlu Tömbekici

0

Bu yazıyı yazayım mı yazmayım mı diye çok düşündüm. İrademle, nefsimle, her şeyimle mücadele ettim. Fakat aklım fikrim ruhum bu konuya takılı kaldı. Başka bir şey yazmam imkânsız…

Bayram’da Van’daydım biliyorsunuz. Van’ın Alaköy Köyünde, evleri oturulamaz hale gelen, bütün eşyaları tarumar olan bir aileyle tanışmıştım. Küçük kızları Nazlı beni köyde gezdirirken, evleri, daha doğrusu çadırlarına götürmüştü. Çadırdaki sofralarına buyur etmişlerdi beni. Çaylarını içmiştim. Sonra ayrılırken Nazlı’ya telefonumu vermiştim. Ara sıra arasın diye.

Cuma gecesi annesi aradı utana sıkıla. “Senden başka kimsemiz yok” dedi. Yardımlar köylere gitmemişti. Benden giysi, ocak, soba istiyordu.

Bütün cumartesim alışverişle geçti. Beşiktaş çarşısından hepsine iç çamaşırları, çoraplar, pijamalar, elbiseler, etekler aldım.

Benim de gücüm bir yere kadar, Twitter’dan mesaj attım. “Depremzede bir aileye yardım yollayacağım. Hem kaliteli hem uygun fiyata ayakkabı satan bir yer biliyor musunuz Beşiktaş’ta” diye.

Adam gibi yol gösterenler de oldu Amerika’lardan para yollamak isteyenler de vicdansızca alay edenler de… “Akmerkez’den alsana cicim” diyenler, “yardımın reklamını yapıyor haspa” diyenler, “kendine Lui Viton, depremzedeye Beşiktaş ucuzcusundan” diyenler.. (Louis Vuitton çantam hiç olmadı, olsun da istemem)

Bizim burada eski Rum okulunu anaokuluna çevirdiler. Boğaziçi Üniversitesi’nin işlettiği bir ana okul. Haftanın beş günü yollarsan, dokuz aylık fiyatı 21 bin lira imiş bugün öğrendim. Anaokuldan söz ediyoruz! Ali Baba’nın çiftliğini bağıra çağıra söyleyebilsin diye verdiğin para… Verenler var ki çatır çatır istiyorlar.

Bu nasıl bir dünya dedim… Ne acayip bir dünya… Ne kalp kırıcı bir dünya…

Pazar sabahı arkadaşlarımı çağırdım kahvaltıya. Böyle böyle bir durum var, şu lazım, bu lazım, lazım oğlu lazım dedim.

Yine has arkadaşlarım geldi sadece. Gerisinin türlü “hastalıkları”, “yorgunlukları”, “mühim işleri” baş gösterdi.

Hayır. Öldür Allah bir elli lira, bir yüz lira kopartamıyorum. Bir torba fasulye getirmek battı bir taraflarına. Elleri bir paket çikolataya gidemedi. Bir koli bisküvi çok ama çok ağır geldi cüzdanlarına.

Bilmem nerede 271 koli yardım duruyor, onları götür dedi biri. Soruyorum içeriğini, tam bir cevap alamıyorum. Muhtemelen kullanılmış eşyalar. Türk halkının yardımdan anladığı gardırop boşaltmak. Hadi aralarından seçsem, arabama atıp götürsem, Van’a git gel 3200 kilometre. En az 700-800 liralık mazot demek. Kendi kendime “Benim de gücüm bir yere kadar” deyip duruyorum… Ama sonra şunu anladım ki hayır! Gücüm değil bir yere kadar olan! “Diğerkâmlığım” bir yere kadar…

Yardım etme meselesi çok ama çok acayip bir şey. Nefsinle bir mücadele aslında. Zengin fakir olmak bir şeyi değiştirmiyor. Bir şey kaybetmeden yardım edelim istiyoruz. Kendi konforumuzdan bir eksilme olmadan yardım edelim istiyoruz. O nedenle aklımıza (ve işimize) gelen sadece “eskileri” vermek oluyor. Bir şey kaybetmeden vermiş olacağız, zaten atmak istemiyor muyduk onları?

Hâlbuki hakiki yardım kendine bir şey almaktan vazgeçip başkasına almak.. O ay o çizmeyi, tokayı, o kazağı, o makyaj malzemesini alma ve git başkasına ver onun parasını. Bırak eksilsin senden bir şeyler. Bırak konforun bozulsun biraz.

Yeğenlerine, kuzenlerine, kendi çocuğuna doğum günü, bayram, seyran diye zırva zırva oyuncaklara dünyanın parasını verebiliyor ve yarım yamalak oynayıp kenara atmasını, parçalamasını, hor görmesini seyredebiliyoruz da aynı paraya iki kilo kavurma alıp yollayamıyoruz.

Şımarık tosunumuz bağıra çağıra Ali Baba’nın çiftliğini söylesin diye 21 bin lira verebiliyoruz da bir kilo çikolata, 2 kilo bisküvi, bir çuval nohut parası ciğerimize oturuyor. Birden “hasta” oluyoruz, birden taksitler aklımıza geliyor, birden “benim de gücüm bir yere kadar” oluyor.

Hâlbuki düşünün son bir ayda “almasanız da olur” aldığınız nice şeyi, “yemeseniz de olur” yediğiniz nice yemeği, “içmeseniz de olur” içtiğiniz nice içkiyi, sıçkıyı… Hepsini toplayın, bir ailenin belki de üç aylık kumanyasına denk gelecek.

Kimseden bir şey istemiyorum. Twitter sinsileri döşenmesin hemen. Her isteyişimde arkadaş listem biraz daha daralıyor zira. Basın camiasının en sevilmeyen insanı olup çıkmama ramak kaldı.

Ben biraz düşünün istedim sadece.. Verememenin ne kadar güçlü bir duygu olduğunu kafanızda biraz gezdirip vahşi bencilliğinizin farkına varın istedim sadece.

Eksik olan imkânlarımız değil gönlümüz.

Mutlu Tömbekici – Vatan

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.