Dış Köşe

Ekonomi için yok edilen doğa – Fuat Keyman

0

Küçükkuyu’yla Assos/Behramkale arasında yer alan Troas Otel’e, ilk defa yaklaşık 20 yıl önce gitmiştim. Sonra, her yıl gitmeye başladım. Büyükhüsun köyünden ev aldık. Bu güzel bölge ve köy, ailecek yaşamımızın çok önemli bir parçası oldu. Köyümüze her gelişimde bahçede oturup Ege’nin, Behramkale’nin, arkamızdaki dağlık arazinin o muhteşem güzelliğine baktığım zaman şehrin, işin, koşuşturmanın verdiği yorgunluğun bir-iki dakikada yok olduğunu hissederim. Denizin müthiş güzelliği, Küçükkuyu’ya kadar sizi büyüler. Behramkale’nin tepesine çıktığınız zaman, Plato ve Aristo’nun tartışmalarını yaptığı, dolayısıyla da felsefenin doğduğu ve geliştiği yerlerden birisinde olursunuz. Bu benim için de müthiş bir duygu. Derslerde anlattığınız Aristo’nun, Politika kitabını yazdığı yerdesinizdir. Biraz aşağıya yürüdüğünüzde, Panaroma lokantasına gelirsiniz. Manzara çok güzeldir, daha da önemlisi, her zaman güleryüzle sizi karşılarlar. Assos/Behramkale-Küçükkuyu arası sessizdir, denizin ve zeytin ağaçlarının güzelliği birbirine karışır. Doğa büyük tatil köylerinin yapımına izin vermediği için burası hâlâ güneyin yaşadığı yıkımı yaşamadı. Sessizliği, doğayı, yavaşlığı ve dinginliği seviyorsanız, burası Türkiye’nin tek tük kalmış doğal yerlerinden birisidir.

Ekonomik kalkınma adına
Son yıllarda, ekonomik kalkınma istenci ve hırsı yollarıyla, liman yapımlarıyla, inşaatlarıyla, maden aramacılığıyla, gözünü buraya dikmiş gözüküyor. Köylerin ve zeytin ağaçlarının olduğu yerlere anlaşılmaz bir biçimde İstanbulAnkara TEM yolu büyüklüğünde geniş yollar yapılıyor. Ticaretin bir boyutu olan taşımacılık alanını rahatlatmak adına, doğal bir güzellik yavaş yavaş yok edilmeye başlanıyor. Niye sadece köylerin ve Ayvacık kasabasının olduğu bir alanda böyle büyük yollar yapılıyor diye sorduğunuzda yanıt basit: Ekonomik kalkınma adına, Troas oteli ile Teras oteli arasındaki koya taşımacılık limanı yapmak. Amaçları Ayvacık Altı Ulaşım Limanı adı altında koyu, Ayvacık ile Ayvalık arasında TIR’ları taşıyacak gemilere ve dahası Midilli ile Ayvacık arasında da yolcu taşıyacak diğer gemilere açmak. Zeytin ve incir ağaçlarının, denizin yerine doğayı kamyonlara, arabalara, gemilere bırakmak. Gerekçesiyse, Ayvacık Altı Ulaşım Limanı yoluyla, soyut düzeyde, içi doldurulmamış, fizibilite raporları tam yapılmamış ekonomik kalkınma ve iş yaratma oluyor. Böylece Bergama’da altınKaz Dağları’nda maden arama gayretleri veHES’ler vb. girişimlerle yok edilen bölgelere, yine ekonomik kalkınma adına, bu yöre de ekleniyor.
Liman projesinin faydasının ne olduğunu anlamak gerçekten çok zor. Liman yapımını destekleyen Ayvacık Belediye Başkanı,Çanakkale Ticaret Odası Başkanı gibi karar vericiler, liman yapımının bu yöredeki ekonomiyi kalkındıracağını, köylülere yeni iş alanları açacağını ve Ayvacık kasabasını, hattaÇanakkale’yi geliştireceğini savunuyor. Ayvacık Belediye Başkanı ve Çanakkale Ticaret Odası Başkanı yaptıkları ortak basın açıklamasında bu müthiş doğa kıyımına, hiçbir sayısal ve ciddi fizibilite raporu göstermeden, soyut bir ekonomik kalkınma söylemiyle desteklerini açıklıyorlar. Ayvacık veÇanakkale’nin ekonomik kalkınmasının ve yeni iş alanlarının açılmasının önünde kimse durmasın diyorlar. Hatta ÇanakkaleTicaret Odası Başkanı daha da ileri giderek, “5000 üyemle projenin yanındayım” diyor. Türkiye’nin en güzel ve en bilinçli kentlerinden biri olan Çanakkale’nin böyle düşünmediğini, kent ve kentsel dönüşüm çalışan bir akademisyen olarak biliyorum ama Ticaret Odası başkanı, kendinden çok emin: “Liman projesine karşı çıkanlar, bu bölgenin ve Çanakkale’nin gelişimine de karşılar” diyebiliyor.

Yanıtsız sorular
Peki, bırakın doğayı yok etmeyi, salt ekonomik kalkınma temelinde düşünsek bile, Avvacık-Ayvalık arasında TIR’ları taşıyacak gemilerin yanaşacağı bir liman yapımının bölgenin veÇanakkale’nin ekonomik kalkınmasına nasıl katkı vereceği, köylülere nasıl iş bulacağı sorularına limanın yapımını destekleyenlerden hiçbir yanıt gelmiyor. Bugün ekonomik iflas konumunda olan Yunanistan ve Midilli adası yöneticileri ile anlaşma yapılmış mı, bu tür bir yolcu taşımanın fizibilitesi nedir, gerçekten Midilli’den turistler gelecek mi gibi sorularını sorduğunuz zaman da yanıt alamıyorsunuz. Ayvacık ile Ayvalık arası yaklaşık 120 km. Bu yolu süre olarak da kısaltacak yol çalışmaları yapılıyor. TIR şoförleri niye yoldan çıkıp, limana gelip gemi tercih etsinler, böyle bir çalışmanız var mı sorusu da yanıtsız kalıyor.
Aslında, insanın, soyut bir ekonomik kalkınma ve iş bulma söylemi yoluyla doğanın katledilebileceği düşüncesine inanası gelmiyor. “Olmaz, böyle bir şey olamaz” diyorsunuz. Ama proje gerçek, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Raporu’nda yer alıyor. Bu projenin bitiminde eminim ki bazı kişiler çok para kazanacak, zenginliklerini katlayacaklar ama daha da eminim ki ne bölge, ne Ayvacık, ne köyler, ne Çanakkaleekonomik olarak kalkınacak ne de köylüler iş bulabilecek. Ayvacık Belediye Başkanı ve Çanakkale Ticaret Odası Başkanı’nın ve onları çıkar adına destekleyenlerin ekonomik kalkınma ve iş söylemlerinin aksine, doğal güzellik ve çevre, kişisel kazanım ve ekonomik kalkınma hırsı yüzünden yok edilecek.

Lütfen yapmayın!
Ayvacık Altı Ulaşım Limanı projesi, ÇED raporunda yer aldıktan sonra bir grup arkadaş, nesnel ve bilimsel olarak gerçekten böyle bir proje köylülere iş getirecek mi, bu proje ile çevre koruması arasındaki ilişki nasıl kurulmuş, bu proje ekonomik ve fiziki olarak uygun mu vb. sorular üzerine çalışmaya başladık. Bu yöreyi sevenler, doğayı ekonomik kalkınma hırsına karşı korumanın ahlaki benliğin bir boyutu olduğuna inananlar ve yaşadığımız köylerde köylülerimizin ekonomik sorunlarını bilen ama böyle bir projenin bu sorunların çözümüyle ilgisi olmadığını gören insanlar olarak, Ayvalık Altı Ulaşım Limanı projesine karşı çalışmaya ve mücadele etmeye başladık. Buradan ilgili bakanlara, karar vericilere sesleniyoruz: Lütfen yapmayın! Ekonomik kalkınma gerekli ama esas olan sürdürülebilir olması. Bu da doğayı, çevremizi korumaktan geçiyor. Ekonomik kalkınma-çevreyi koruma ikilemi ya da tezatı yaratmaya gerek yok. Çevreyi, doğayı yok eden bir ileri demokrasi, kaliteli demokrasi olamaz. Çevre ve doğa, çıkar gruplarının eline bırakılmamalı. Behramkale’nin tepesine çıkalım, oradan etrafımızdaki doğanın güzelliğine bakıp Plato’nun “Mağara ve gölgeler metaforunu” hatırlayalım, çıkar ve kalkınma mağarasından çıkıp gerçekleri görelim. Yapılan iş, aş, kalkınma yaratmak değil, aksine bir kere daha doğayı yok etmektir.

 

Fuat Keyman – Radikal2

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.