Bayram ÖzelManşet

Earthlings’i kıran parça: İnsan – Emre Dalkıran

0

“İnsan ne olursa olsun bir istisnadır… İlahi bir varlığın gökten indiği doğru değilse, o zaman söyleyebileceğimiz tek şey vardır: Hayvanlardan biri tamamen kafayı üşütmüştür.”

G. K. Chesterton

“Biz ‘earthling’iz” diyor belgeselde; tüm doğa, tüm hayvanlar ve insan. Sınırları kendinden menkul bir yerküreyi birlikte paylaşan tüm canlı formları… Bu formların arasından bir tür en vahşi özellikleriyle öne çıkıyor. Kendi içinde ırkçılık, seksizm gibi ayrımcılıklarla mücadele etmeyi halen beceremeyen bu canlı formu hep birlikte bir ayrımcılığı sürdürüyor; tür ayrımcılığı. Kendisine ‘eşref-i mahlukat’ diyerek türünü bir hiyerarşi üçgeninin en tepesinde konumlandıran insan, doğayı domine etmek için her türlü vahşet ve yırtıcılığın sınırlarını zorluyor.

“Çoğu insan tür ayrımcısıdır. Bu filmde sıradan insanların (birkaç aşırı kaba ve kalpsiz istisnanın değil de insanların büyük bir çoğunluğunun) aktif olarak katıldığı, kabullendiği, vergilerinin kullanılmasına izin verdiği bir durumu görüyoruz: Kendi türümüzün önemsiz çıkarları için başka türlerin en önemli hakkının elinden alınmasını.”

Shaun Monson‘un 2005 yılında çektiği Earthlings belgeselinden bahsediyorum. Çoğumuzun ‘ben izleyemem, yüreğim kaldırmaz’ diyeceği türden görüntüler taşıyor bu belgesel film. Ve aslında tam da bu nedenle yüreğimiz kaldırmasa dahi seyretmemiz gerekiyor. Çünkü seyretmemek görmezden gelmeyi getiriyor. Görmezden geldikçe, aklımızdan atmaya çalıştıkça, marketlerdeki et reyonlarından, mağazalardaki kürk ve deri kıyafetlerden satın almamızı vicdanen zorlayacak tüm dinamikleri de kaybediyoruz. Tür ayrımcılığının ete kemiğe bürünmüş olan koca bir sektörü destekliyor; onun koca cüsseli vücudunda bir kalp çarpışı da biz oluyoruz.

Filmin özel olarak seçilmiş görüntülerden oluşmadığını söylüyor belgeseli seslendiren Joaquin Phoenix; ‘bunlar sektörün standartları’. Beş ana bölüme ayrılıyor ve beş ana sektör üzerine odaklanıyor belgesel. Evcil hayvanlar, yemek, kıyafet, eğlence ve bilim.

http://www.youtube.com/watch?v=yW3gunMSCu4&bpctr=1375894287

“İnsanın kendisi bir alevdir. Hayvanlar dünyasını yakıp geçmiş, onun engin protein kaynaklarını kendisine mal etmiştir.” diyor Loren Eiseley. Belgeselin daha ilk açılış sahnelerinde koca bir yangına dönüşen insanın, kavurucu yalazlarını farkediyoruz. Güzel görüntüleri için, bize arkadaş olmaları için yüksek meblağlar karşılığında satın aldığımız cins köpeklerin bir meta gibi üretildiği, fabrika işlevi gören çiftliklerle karşılaşıyoruz. Sokağa atılan köpeklerin çoğunun bu cins köpeklerden oluştuğunu ve gene çoğunun yetkililerce gaz odalarında topluca imha edildiğini öğreniyoruz.

15 Ekim 1978’de UNESCO tarafından yayımlanan ‘Hayvan Hakları Evrensel Bildirisi‘nin sadece mürekkeple harmanlanmış bir kağıt parçası olarak kaldığını daha ilk görüntülerde belliyoruz. Gıda sektöründeki tüyler ürpertici görüntüler ise bunu iyice pekiştiriyor zihnimizde. Market raflarını dolduran etlerin nereden ve nasıl geldiğini geldiğini görmek bir ölüm orucu başlatabilecek derecede etkiliyor. Mezbahaların içi görünür olsaydı, diyor belgesel, hepimiz vegan olmaz mıydık? Shoun Monson bize mezbahalara açılan pencereler sunuyor.

Doğaya atılan bu tokatlar karşılıksız kalacakmış gibi geliyor insan türüne. Earthlings üzerindeki hüküm sonsuz ve vaad edilmiş bir egemenlikmiş gibi… Ronald Wright‘ın dediğini aktarmam gerekiyor size bu noktada: “Başarısız olursak (biyosferi uçurur ya da niteliklerini zayıflatır, bizi artık desteklemeyecek hale getirirsek) doğa sadece omuzlarını silkecek, şempanzelerin laboratuvarın başına geçmesine izin vermenin bir süreliğine eğlenceli, ama sonuçta berbat bir fikir olduğu sonucuna varacaktır.”

Canlı canlı derileri yüzülen hayvanların filtrelenmemiş görüntüleri karşısından ‘bunun bir bedeli olmalı’ diye düşünebiliyor insan. Sadece bir türün eğlence dünyasını zenginleştirmek adına, rodeo ve boğa güreşlerinde can çekişerek ölen hayvanların görüntüleri gözünüzün önünden gitmeyecek emin olun. Fakat bundan korkmayın; göz kapaklarınızı kapattıkça belirecek olan görüntüler unutmamanızı sağlayacak; her an, her yerde hatırlamanızı, henüz marketin kapısına varmadan tekrar düşünmenizi, deri çanta almak üzereyken vazgeçmenizi, hiçbir koşulda kabullenmeme durumunuzun daim kalmasını sağlayacak.

Monson’un bu efsane belgeselini seyredin, seyrettirin. Görmezden gelerek ortak olduğumuz yırtıcılığın sınırlarını farketmek öfkelendirse de, ağlatsa da, buna ‘dur’ diyeceğimiz noktanın önce görmekle, tanık olmakla başladığını farkedeceksiniz. Seyredin. ‘Kahrolsun tür ayrımcılığı‘ cümlesiyle başlayan bir yolculuğa çıkacaksınız.

(Earthlings belgeselinin tamamını buradan izleyebilirsiniz)

Emre Dalkıran

More in Bayram Özel

You may also like

Comments

Comments are closed.