Köşe Yazıları

Dünyanın En Güzel Şarkısı..

0

Bugüne kadar duymadıysanız eğer, ne yazık çok şey kaybettiniz demektir. Müzikle aram hep iyi olmuştur. Hangi türü sevdiğime gelince; valla kulağıma hoş gelen hepsini diyebilirim ama elbet önceliklerim vardır, caz gibi. Eskiden TRT radyolarında, öğle haberlerinden arta

Kalan kısa zaman diliminde çalan, bitiminde de “hafif müzik dinlediniz” diye anons edilen türden olanları, Selahattin Pınar bestelerinin Zeki Müren tarafından yorumlananlarını, sonra Çaykovski’yi, Mahler’i, yani ruhumu ve kulağımı okşayan, bazen de ruh halime göre içimde fırtınalar estiren türden olanları önceliklerimdir.

Ama en ünlü bestecinin dünya çapındaki eserlerini bile solda sıfıra indiren inanılmaz güzel bir melodi vardır ki ne zaman dinlesem, ne zaman nerde kulağıma gelse, beni benden alan, ağlasam mı gülsem mi ne yapacağımı şaşırtan, bana insan olduğumu anımsatan o melodi, o sesleniş, o tını aman Allahım. Mutlaka ama mutlaka bugüne kadar dinlemediyseniz dinlemeniz gereken o “Şarkı”?

Merak buyurmayın efendim şimdi yazıyorum; o şarkı “anne kedilerin bebeklerini yemeğe davet eden” şarkısıdır. Hayal kırıklığına mı uğradınız? Eh o zaman ne yapın edin bir kere olsun dinleyin. Bana hak verecek hatta az bile yazdığımı düşüneceksiniz.

Anne kediler, kendileri aç olsalar da, örselenmiş, hasta, sakat, yaralı olsalar da bebeciklerine nereden bulurlarsa bulur, bir iki lokma yemeği ulaştırırlar ve bunu yaparken de o güzel genizlerinden öyle bir ses çıkarırlar ki dünyanın hiçbir yerinde onun gibisini asla ve asla bulamaz, dinleyemezsiniz.

Kaç kez şahit olmuşumdur, zavallı biçare perişan halleriyle karınları kasıklarına geçmiş, tüyleri yer yer dökülmüş, çok belli ki aç kediciklerin ağızlarında bin bir güçlükle buldukları bir lokma yemeği küçüklerinin önüne bırakıp, geri çekilip o tatlı şarkıları eşliğinde yemeye davet ettiklerini.

Bu nasıl bir sesleniş, bu nasıl bir melodidir beni kendimden geçiren, dünyadaki en güzel seslenişi, tınıyı, melodiyi dinliyorum diye gözlerimi yaşlarla dolduran, hani şimdilerde zaman kıtlığından annelerin unuttukları, eskiden bebelerini uyuturken söyledikleri ninniler vardı ya! Belki anlamsızdı “dastana dastana danalar girmiş bostana” ama çok güzel gelirdi hem dinleyen bebelere, hem şahit olan yanındakilere. İşte öyle, ona benzeyen, ama bence daha kutsal, daha işlevsel, çünkü bu anneler genelde aç, ağızlarındaki bir lokmaya çok muhtaç, belki bir daha onun gibi bir lokma daha bulamayacaklar. Yine de hiç tereddüt etmeksizin o lokmayı bebeklerinin önüne şarkıları eşliğinde bırakmaktalar. Ve  işte o şarkı.

Bu güne kadar dinlemediyseniz eğer, ne edin edin mutlaka dinleyin, hani ölmeden önce yapılacak işte bilmem kaç şey diye sayıyorlar ya son zamanlarda, bence siz bu melodiyi o listede ilk sıralara yerleştirin. İnanın hiç hayal kırıklığı yaşamayacaksınız.

Çok da zor olmayacak, bir gariban sokak kedisine -ki şu sıralar sokaklarda, bahçelerde pek çoklar- tabii anne olanına, etrafında küçükleri olanlara, bir iki lokma bir şeyler verin, sonra çekilin bir tenhadan izleyin o verdiğiniz yemeği ağzına alıp bebeklerinin yanına koşuşunu, onları deminden beri anlattığım o melodi ile çağırışını.

Yazımı süsleyen anne kedi ve bebecikleri, evimin arka bahçesinden, onların o güzel şarkılarını hep dinliyorum, bir tabak yemek karşılığı.

You may also like

Comments

Comments are closed.