Dış Köşe

Direnişi kooperatifte dokumak – Umut Kocagöz

0

Akıntıya Karşı [1] belgeselinin Artvin’in Arhavi ilçesindeki bir gösterimi sonrası, muhabbet esnasında, belgeselde de yer alan ve Hemşin’de yaşayan muhtar Abdurrahman Aydın bize şunları söylemişti:

“Bize nasıl destek olacağınızı soruyorsunuz. Biz, burada üretim yapıyoruz. Geçimimizi buradan sağlıyoruz ve başka da yapacağımız bir şey yok. HES’lere karşı çıkabilmemiz için bu üretime devam edebilmemiz gerekiyor. O yüzden, sizin, özellikle de büyük kentlerde yaşayan kişilerin bu üretime destek olması gerekir. Artık bunun yolu tüketici kooperatifleri mi olur, üreticiyle doğrudan ilişkiler mi olur, bilmiyorum.”

Bu sözler uzun zaman üzerine düşünülmesi gereken, dayanışma ilişkisinin ne olduğuna dair bir mesele olarak aklımda kaldı. Boğaziçi’ndeki Starbucks işgali biteli çok olmamıştı. Yorgun geçen bir dönemin içinde, çok farklı deneyimlerin biriktirdiği bir mücadele algısı içindeydik. Boğaziçi Mensupları Tüketim Kooperatifi’ne (BUKOOP) gittim.

BUKOOP [2], geleneksel bilge köylü tarımı ya da organik tarım yapan örgütlü üreticiden (kooperatif, birlik, dernek vb.) aldığı nitelikli ve adil ürünleri doğrudan tüketici ile buluşturan bir tüketici kooperatifi. BUKOOP’un kendisi başlı başına bir örgütlenme ve başta kampüste olmak üzere, yaşamın her alanında gıda egemenliğini savunuyor, örgütlü küçük çiftçinin yaşamına devam etmesine, kendi bulunduğu toplumsal alan içinden destek oluyor.

BUKOOP’ta örülen şey, ilmek ilmek dayanışma oluyor; bir yandan küçük çiftçi ile bir yandan da genel olarak gıda egemenliği mücadelesi veren toplumsal hareketler (örn:  La Via Campesina [Uluslararası Çiftçi Hareketi]), küçük topluluklar, inisiyatifler ile.

BUKOOPdeneyimi, “dayanışma” ilişkisinin nasıl örülebileceğine dair üzerinde düşünmemizi gerektiren bir dizi soru da üretiyor. Genelde biz, dayanışmayı, farklı eylemler ya da etkinliklere fiili destek olmak, o eylemde olmak, o eylem ile birlikte olmak şeklinde deneyimliyoruz. Ancak bu, işin yalnızca bir boyutu olabilir. Kaldı ki bu tarz bir dayanışma ilişkisi, kendimizin içinde bulunduğu iktidar ilişkileri ile direnişin içinden ortaya çıktığı iktidar ilişkilerini birbirine bağlamaktan ziyade, yalnızca direnişin konumlandığı pozisyonun toplumsal meşruiyetini güçlendirmek ve iktidarın olası bir yalnızlaştırma ya da ötekileştirme pozisyonuna karşı “dışarısını kurmak” şeklinde gerçekleşiyor. Ancak bu, dayanışmanın tek hakiki biçimi değil.

Her mücadele ve örgütlenme deneyimi belirli iktidar ilişkileri çerçevesinde açığa çıkıyor ve belirli bir iktidar ve mücadele alanı içinde tezahür ediyor. Üniversite içinde var olan bir örgütlenme, üniversitenin iktidar ilişkileri içinde şekilleniyor ve bu iktidar ilişkilerinde bir pozisyon üretiyor. Toplumun diğer kesimlerindeki örgütlenme ve direniş pratikleriyle kurulacak dayanışma ilişkisi, bu açıdan, o örgütlenme ve direniş deneyimlerinin kendi özgün iktidar ilişkilerindeki pozisyonlarını görmek, ve bu görme faaliyetini de dayanışmanın diğer tarafında bulunan örgütlenmenin kendi bulunduğu iktidar ilişkileri tarafında açığa çıkarmayı gerektiriyor. Sonuçta, bahsettiğimiz tarzdaki örgütlenme ve direniş deneyimleri (yani, bahsettiğimiz tarzdan farklı tarzda da deneyimler olabileceğini söylemek isterken, burada, bu tarza yoğunlaşmayı doğru buluyorum) belirli bir açıdan özörgütlenme ve özyönetim deneyimleri olarak şekilleniyor. Bir yandan kampüste var olan tüketim ilişkilerine müdahil olurken, bir yandan da kendi savunduğu tüketim ilişkilerinin örgütlenmesi, yani olumlanması, bir topluluk içinde örgütlenme deneyimi olarak gelişmesinden dolayı bir özyönetim pratiğini imleyebilir.

Dayanışmanın bu biçimi, kendini “sizin yanınızdayım” cümlesini kurarak olumlamaktan ziyade, bu cümleyi fiiliyatta kurarak, dayanışmayı kendi içinde bulunduğu iktidar ilişkileri bağlamında bir mücadele ilişkisine çevirerek şekilleniyor. Bu, ilk bakışta hem bir soyutlama hem de çok dolaylı bir ilişki olarak görünebilir. Ancak, örneğin HES karşıtı mücadele veren bir bölgede üretilen bir ürünün dolaysız/aracısız bir şekilde bir üniversitenin kampüsünde örgütlü tüketici ile buluşması, dayanışma ilişkisini bir anda ayakları yere basan bir karşılıklı ilişki haline çevirmeye muktedir hale geliyor.

Starbucks işgalinde ortaya çıkan fikirlerden biri olan “öğrenci kooperatifi” de benzer bir dayanışma ilişkisini ifade ediyordu. Kampüste, hem öğrencilere ait bir mekan, hem de öğrencilerin adil, nitelikli ve erişilebilir (kar amacı gütmeden/ucuz) beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bir yer olarak düşünülüyordu öğrenci kooperatifi. “Kooperatif”, birlikte üretmeyi, dayanışmayı, adaleti ve kampüsteki diğer inisiyatiflerle özgür bir ilişkilenme tarzını ifade ediyordu. Öğrenci Kooperatifi [3] fikri, aynı zamanda BUKOOP‘tan, ve kampüste yeni ortaya çıkmış Tarlataban inisiyatifinden gücünü alıyordu. Dayanışma, bir yandan öğrencilerin kendileri arasında katılımcı bir agora [4] ilişkisini imlerken, bir yandan kampüs içinde var olan diğer inisiyatiflerle ortak çalışma yapmayı, bir yandan da farklı direniş ve örgütlenme deneyimleriyle pratik ilişkiler kurarak karşılıklı güçlenmeyi ifade ediyor.

Bu yazıyı yazmamın temel ilham kaynağı ise, “üretici kooperatifi” kurma perspektifiyle mücadelelerini yeni bir aşamaya taşımış olan Kazova [5] işçilerinin direnişi. Fabrikayı işgal ettikten sonra üretime başlayan işçiler, bu üretim ilişkilerini kolektif, karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma içerisinde sürdürebilecekleri bir işçi kooperatifi kurma fikriyle geliştirdiler. Kooperatif, bir yandan işçilerin kendi aralarındaki ilişkileri düzenleyecek ve adil bir üretim ilişkisini devreye sokacak, bir yandan da katılımcı bir ekonomik model olarak işçi sınıfının önemli deneyimlerinden biri haline gelecek.

Türkiye’de kooperatif yasasının kooperatif kurmayı teşvik edici olmaktan ziyade engelleyici olduğunu söyleyebiliriz. Kooperatif kavramı, bir model olarak aslında uzun zamandır “ortak inşaat” işlerinde kullanılıyor ve bir örgütlenme modeli olarak çok fazla bilinmiyordu. Ancak farklı farklı örneklerin ortaya çıkması ve kooperatif kavramının imlediği “beraber (patronsuz) çalışma”, “katılımcı karar alma”, “özyönetim”, “adil ve nitelikli ürün” özelliklerinin daha da görünür hale gelmesi, gerek işçi sınıfının gerekse diğer toplumsal örgütlenmelerin ve inisiyatiflerin önümüzdeki dönemde kullanacakları bir araç haline gelebilir. Elbette bu durum, kooperatif yasasının değişmesi açısından tabandan gelen bir basıncı ve talebi de açığa çıkarabilir.

Kazova işçilerinin katıldığı bir etkinlikte ortaya çıkan Boğaziçi & Kazova Dayanışma Ağı [6], üniversite ile toplum arasında ortaya çıkan yarılmanın ve yeni bir ilişki ihtiyacının dayanışma perspektifli yeniden kurulması açısından önemli bir örnek olabileceğini düşünüyoruz. Dayanışma ağı, bir yandan üniversitenin Kazova direnişini bir toplumsal ilişki olarak kurmasına dair nasıl katkı sunabileceğini araştıran, bir yandan da bu ilişkiyi farklı toplumsal ilişkiler açısından görünür kılan ve bir örnek haline getiren çalışmalar yapma potansiyeli taşıyor. Başka bir ifadeyle, Kazova direnişinde üretilen bilgi ve deneyimin üniversitenin kendi içinde yeniden üretilmesi ve kullanılması, bir yandan da Kazova direnişinin ihtiyaçlarının üniversitenin kendi yapabilecekleri çerçevesinde takip edilmesi açısından önemli bir işlev görebilir. Bu çalışma, bir açıdan direnişi bir “laboratuar” olarak görme tarzından çıkarak direnişte üretilen bilgi ve deneyimi kendi üzerine çevirmeyi imkanlı kılar ve burada oluşan deneyimi kendi iktidar ilişkilerinin düzenlenmesi açısından kullanmayı gerektirir.

Boğaziçi Öğrenci Kooperatifi, fiilen sona ermiş olduğu için bağları çok sıkı bir şekilde görünmese de bir direniş içinden filizlenmişti. Kazova direnişi de evrildiği yer itibariyle “direnişin kurumları” diyebileceğimiz bir örgütlenmeye doğru gidiyor. Direniş, bürokratikleşmemiş, katılımcı ve özyönetimci kurumlarıyla, toplum içinde kendini ilmek ilmek dokuyor. Bu dokuma süreci, Kazova tekstil işçilerinde bir kooperatif olarak hayat buluyor. Öğrenci Kooperatifi’nin şu selamı boşuna değil: “Kooperatif kurmak için yolda olan öğrencilerden işçilere selam olsun.” [7]

Umut Kocagöz – Bianet


[1] Akıntıya Karşı [2012] belgesel filmi www.akintiyakarsi.org sitesinden izlenebilir.

[2] Boğaziçi Mensupları Tüketim Kooperatifi. Ayrıntılı bilgi için: http://www.bukoop.org/

[3] Boğaziçi Öğrenci Kooperatifi Çalışma Grubu’nun web sitesi: http://bogaziciogrencikooperatifi.wordpress.com/

[4] Can Evren, işgal günlerinde bir öğrenci meclisinin nasıl olabileceği, ve işgal mekanının bu meclisle nasıl ilişki kurabileceğine dair muhteşem bir yazı yazmıştı. Buradaki agora fikri, tamamen o yazıdan esinlenmektedir.

[5] Kazova işçilerinin direnişini takip etmek için: http://kazovaiscileri.blogspot.com/

Ayrıca, sürecin geldiği yeri daha yakından okumak için: http://www.bianet.org/bianet/insan-haklari/149630-kazova-iscileri-kendileri-icin-uretiyor Express’in son sayısı (Ekim-Kasım 2013) da Kazova direnişini kapağına taşıdı.

[6] Daha çok yeni olan bu dayanışma ağı, şimdilik facebook üzerinden takip edilebilir: https://www.facebook.com/bogazicikazova

[7] Öğrenci Kooperatifi tarafından atılan bir twit: https://twitter.com/gezicikantin/statuses/402544451371143169

 

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.