Hafta SonuHaftasonuHayvan HaklarıKöşe YazılarıManşetYazarlar

DİKKAT KÖPEK YOK!

0

‘Gezegende var olan hiçbir yer, hayvanlar için güvenli değil. Hiçbir ülke, medeni değil.’

Sokakta yaşayan hayvanlarla ilgili herhangi bir olay gündeme geldiğinde, mutlaka “gelişmiş ülkelerde sokakta hayvan yok, hepsi barınaklarda!” cümlesini okumak zorunda kalırız. Evet yok, çünkü 1900’lerden itibaren sistematik şekilde öldürülerek nüfusları “popülasyonu kontrol altına almak” için azaltıldı. Biz her şeyi kontrolümüz altına almaya çalışırken, kent yaşamına ayak uydurmuş, on binlerce yıl önce evcilterek kendimize adeta bağımlı hale getirdiğimiz bu dost hayvanların payına da öldürülmek düşüyor. Kriter: Bir insanın himayesinde olup olmaması. Çünkü her şey mutlaka ama mutlaka bizimle ilgili olmak zorunda… Ötanazi, Yunanca “kolay ölüm” anlamına geliyor ve dilimizde bunun için genellikle “uyutmak” terimi kullanılıyor. Ben “iğneyle öldürmek” demeyi tercih ediyorum çünkü hayvanlar uyumuyor, ölüyorlar. Bir canlıya onu öldürecek bir kimyasal enjekte etmenin ismi uyutmak olamaz.

California’da büyük bir barınağın verilerine göre; 1970’de gelen köpek sayısı: 23,500, kedi sayısı: 22.600. Barınağa gelen toplam 49,100 hayvanın 9,130’u yuvalandırılmış, 37,025’i iğneyle öldürülmüş. 1980’de gelen köpek sayısı: 7,603, kedi sayısı: 6,628. Toplam 14,231 hayvanın 5,580’i yuvalandırılmış, 8,651’i iğneyle öldürülmüş. 1990’da gelen köpek sayısı: 5,866, kedi sayısı: 9,211. Toplam 15,077 hayvanın 6,088’i yuvalandırılmış, 9,009’u iğneyle öldürülmüş. Bu barınakta, 1970-1997 yılları arasında gelen toplam 546,346 hayvanın 172,322’si (%31.54) yuvalandırılırken, 363,669’u (%66.56) iğneyle öldürülmüş. Kabaca şöyle özetleyebiliriz: Gelen 3 hayvandan 1’i yuvalandırılırken, diğer 2’si de öldürülmüş. ABD’de 1940’larda evcil hayvan ötanazi oranı 23 milyon iken, 1970’lerde 12-13 milyona düşmüş ve 2014’te 2,7 milyon olarak kaydedilmiş. HSUS (Humane Society of the United States)’in verilerine göre, 1972 yılında ABD’de 13.5 milyon hayvan iğneyle öldürülmüş ve bu sayı, ülkedeki toplam evcil hayvan nüfusunun %20’si imiş. 1985’e gelindiğinde ise, barınağa gelen hayvan sayısı %50 oranında azalmış, aynı yıl iğneyle öldürülen hayvan sayısı 7.6-10 milyon arasındaymış. Onyıllar boyunca süren bu sistemli yok etme politikasının sonuçlarını bugün rahatlıkla görebiliyoruz.

Peki hayvanları nasıl yok ettiler, yöntemler nelerdi biraz bunlara bakalım…

Ateşli silahla vurma: Kedi ve köpeklerde ölüme neden olan “en acısız yol” olarak kabul edilen bu yöntemde, hedefin doğru olması durumunda bilinç kaybı hemen oluşuyordu. Az sayıdaki köpekleri öldürmek için uzun süre kullanılan bir yöntem olsa da çok sayıda köpek olduğunda ortaya çıkan kanlı görüntü, çalışanlar tarafından saldırganca bulunmuş ve (bilindiği kadarıyla) bir yerden sonra barınaklarda kullanılmamıştı.

Dekompresyon odaları (decompression chambers): İlk kez 1950’lerde ABD’de havacılık araştırmalarında köpekler üzerinde kullanıldı. Oda, bir silindir şeklindeydi ve hazneye kolayca takılabilen 2 köpeklik bir kafes bulunuyordu. 55 bin feet eşdeğerine getirilen hava basıncı, hızlı bir bilinç kaybına neden oluyordu. Zamanlayıcı, küçük hayvanlar için 10 dakika, büyük hayvanlar içinse 20 dakika olacak şekilde ayarlanmaktaydı ve doğru valfin açılmasıyla içerdeki basınç 1 dakika içinde normale dönüyordu. Hayvanları çıkarmak ve ölü olduklarından emin olmak için kapağı açmadan önce 1 dakika daha havanın temizlenmesi için bekleniyordu. Kanada’daki barınaklara birkaç dekompresyon odası konulmuştu ancak birkaç yıl sonra kullanılmaktan vazgeçildi. Bu metod Avrupa’da çok tercih edilmese de Japonya’daki bazı şehir barınaklarında kullanıldı.

Elektrikle öldürme (eloctrocution): Özellikle İngiltere’de (1920’lerde) en az 4 özel elektrikle idam kabini bulunuyordu. Bu yöntemin insaniyetinden şüphe duyulmaya başlanmasını, idamdan “kazara” kurtulan insanlardan öğrenilenlere borçluyuz. 1937’de Britanya Veteriner Hekimler Birliği tarafından onaylanan kabinler sonraki 20 yıl boyunca kullanılsa da, 1950’lerden itibaren bu kabinlerin kullanılamaz olduğuna karar verildi.

Barbituratlar: Merkezi sinir sistemini etkileyerek bilinç kaybı ve ardından da solunumun ve kalp fonksiyonlarının durmasını sağlıyordu. Barbiturata alternatif olarak geliştirilen T-61’in (3 ajanın karışımından oluşan bir nonbarbiturat solüsyonu) ise kedi ve köpekleri öldürmek için ilk kullanılışı, Batı Almanya’daki 350 kedi ve köpeğin öldürüldüğü bir deneydi. Damariçi ya da kalbe enjekte ediliyor, çok hızlı enjektesi, anksiyete ve çırpınmaya sebep oluyordu ve bu yüzden de uygulayıcının deneyimli olması gerekiyordu. İtalya’da belediyeye ait barınaklardaki istenmeyen hayvanları ötanazide yaygın olarak kullanılan Tanax’ın (T61), ABD’deki küçük hayvanda ilk klinik kullanımı ise 1963 yılında olmuştu. T-61 hemen bilinç kaybı yaratmasına rağmen, fiyat olarak diğerinden 3 kat pahalı olduğu için barınaklarda çok tercih edilmemişti.

Gaz odaları: Karbonmonoksit, kloroform/karbondioksit, nitrojen ve tek başına kloroform kullanılmaktaydı. Dr. Benjamin Richardson, aynı anda 100 köpeği öldüren bir aparat geliştirmişti ve o zamanlarda bu, Battersea Londra’daki Kayıp ve Muhtaç Köpekler Geçici Evi’ndeki en yüksek günlük öldürme sayısı olmuştu. Richardson’un oğlu ünitenin kapasitesini 150’ye çıkardı ve bu sistem 50 yıl boyunca kullanıldı. Eğer 4 dakika sonra gaz odasının duvarındaki sabit steteskoptan hala nefes sesi geliyor ise, kloroform ve karbon disülfid takviyesi yapılıyordu. Kediler daha geç ölüyorlardı. Karbondioksit, Brezilya’daki devlet barınakları dışında, köpekler için pek kullanılmadı, Kanada ve bir de İngiltere’de yetişkin ve yavru kediler için karbondioksit kabinleri vardı. Karbondioksit&kloroform kullanılan aparat ise; ilk olarak 1970’lere doğru Cenevre’de bazı belediye barınaklarında, ardından Fransa sınırındaki özel bir köpek barınağı ve İspanya’daki bir belediye barınağında kullanılmıştı. Siyanür gazının (HCN) ise, hayvan ve insanları öldürmede uzun bir geçmişi var: 1920’lerde New Orleans’ta gemilerdeki sıçanları öldürmek için, 1939’da Nazi toplama kamplarında, 1965’te laboratuvardaki hayvanları öldürmek için ve sonrasında da İspanya’da, açık çukurlarda yuva bulamayan evcil hayvanları öldürmek için kullanıldı. Karbondioksit, Japonya’da rutin bir uygulamayken, ABD’de kullanımı belli şartlara bağlıdır. “Dream Box” adı verilen, çelikten yapılmış 3m3 genişliğindeki karbondioksit gaz odalarının ön kapısında bir pencere bulunur ve kapı kapanır kapanmaz yüksek konsantrasyonda CO2 salınır ve 1 dakika içinde hayvanlar ayakta duramaz hale gelirken, hava yoksunluğu çekerek ve ağızları açık şekilde -son oksijeni solumaya çalışırken- 10 dakika içinde de ölmüş olurlar.

ABD

Görüldüğü üzere insan, hayvanları hızlı ve etkin şekilde öldürme konusunda epey kafa yormuş. Silahla vurma gibi kanlı yöntemlerin yarattığı görsel kaygı, insan gözünü rahatsız etmeyecek “insancıl” yöntemlerin bulunması için itici güç olmuş. Günümüzdeki uygulamalara gelecek olursak, en fazla barınağa sahip olan ve sıklıkla örnek gösterilen ABD’yi inceleyebiliriz.

HSUS verilerine göre ABD’deki yuva sahibi hayvan sayısı 164 milyon, bir yılda barınağa gelen hayvan sayısı 6-8 milyon, barınaklardan yuvalandırılan hayvan sayısı 3-4 milyon ve yuvalandırılabilir durumda olmasına rağmen ötanazi uygulanan hayvan sayısı da yaklaşık 3 milyondur. Barınaklar “high-kill” ve “no-kill” olmak üzere farklılık gösterir, 3500 barınaktan 200’ü no-kill statüsündedir. Genel kanı, no-kill statüsündeki barınaklarda sağlıklı hayvanların asla iğneyle öldürülmediği yönünde olsa da gerçekte durum biraz farklı. High-kill statüsündeki barınaklara getirilen hayvanlar ise, barınağın politikasına göre değişen (genellikle 7-21 gün arasında) bir süre için barınakta tutulur ve “o gün” gelince de iğneyle öldürülür. Hayvanlar barınaklara iki şekilde gelir: sahibi bizzat barınağa getirerek bırakır ya da animal control tarafından sokakta bulunup getirilir. No-kill statüsünde olan barınaklar, sağlık durumu ya da saldırgan davranışları nedeniyle yuvalanamayacağını düşündüğü, himayesindeki bazı hayvanları (%10 gibi belirli bir oranda) iğneyle öldürebilir ancak gene de no-kill statülerini kaybetmezler. Ayrıca bu barınakların belirlediği (örneğin: 100 kedi 80 köpek gibi) bir limitleri vardır. Tüm bu bilgilerden sonra sanırım “no-kill” barınakların, bizim düşündüğümüz anlamda “no-kill” olmayabileceğini netleştirmiş oluyoruz.

Hükümet desteği alan ya da almayan, 50 eyalet-1505 şehirden toplam 2,255 örgütün sağladığı verilerden oluşturulan SAC (Shelter Animals Count) 2016 raporuna göre: barınaklara gelen 987,827 kediden 716,018’i (%72.48) yuvalandırılmış, 35,234 kedi (%3.57) ölmüş ve geriye kalan 236,575 (%24.95) kedi de, barınak kuralları gereği ya da bakan kişilerin talebi doğrultusunda iğneyle öldürülmüştür. Burada iğneyle öldürülmeye de bir açıklık getirelim: Bu hayvanlar sağlıklı olan ancak yuva bulunamayacağı düşünülüp belli sürenin sonunda öldürülen hayvanlardır. Köpekle ilgili oranlara baktığımızda ise; 933,265 köpeğin 744,051’i (%79.73) yuvalandırılmış, 12,804’ü (%1.37) hastalık vb. nedenlerle ölmüş ve geri kalan 176,410 (%18.90) hayvan ise iğneyle öldürülmüştür. Ayrıca raporda, eyaletlere göre en yüksek iğneyle öldürme oranına sahip yerlerin %27 ile Louisiana ve %33 ile Alabama olduğu ve bu eyaletleri sırasıyla Texas, California, Nevada ve Idaho’nun izlediği de yer alır.

Japonya

Batı’dan doğuya geçelim ve gelişmişlik yönünden belki de ilk 5 ülke arasında sayabileceğimiz Japonya’da neler olduğuna bakalım. Japonya’daki en büyük hayvan koruma örgütü olan ALIVE (All Life in Viable Environment) verilerine göre; Japonya’daki yuva sahibi hayvan sayısı 2.1 milyon, toplam barınak sayısı 1,294, barınaklara bir yıl içinde gelen hayvan sayısı 210 bin, yuvalandırılan ortalama hayvan sayısı 32 bin ve yuvalandırılabilir durumdayken ötanazi yapılan hayvan sayısı ise 170 bin. Yani hiçbir sağlık sorunu olmamasına ve yuvalandırılabilir durumda olmasına rağmen, barınakta kapladıkları yer sorun olduğu için iğneyle öldürülen hayvan sayısı, yuvalandırılan hayvan sayısının 5 katından da fazla.

Birleşik Krallık

Birleşik Krallık’taki mevcut duruma bakacak olursak, oranlar ABD’deki kadar yüksek olmasa da durum pek iç açıcı değil. Birleşik Krallık’taki en eski ve büyük örgüt olan RSPCA verilerine göre: sokakta bulunan ya da terk edilen hayvanların sadece 3’te biri yuva bulabiliyor. 2017 yılında, toplam 115 bin hayvanın sadece 44.611’i yuvalandırılmış ve 70 bin hayvan da iğneyle öldürülmüş. İngiltere ve Galler’de yasa gereği; bulunan hayvan, yerel yönetime bağlı merkeze getiriliyor ve sahibinin gelip alması için 7 gün bekleniyor. Bu süre sonunda alınmazsa, sahiplendiriliyor veya iğneyle öldürülüyor (Environmental Protection Act 1990/Sections 149). Bir başka büyük örgüt, Battersea Dogs And Cats Home’un direktörü, 2014 yılında himayelerindeki köpeklerin %25’ini iğneyle öldürdüklerini belirtmiş.

Konuyla ilgili çok fazla bilgi sahibi olmayanların yaşadıkları hayal kırıklığını tahmin edebiliyorum. Hayvansever bilinen değişik yerlerde, yuva bulamayan ya da bakan kişiler tarafından artık istenmeyen hayvanların iğneyle öldürüldüğünü ilk öğrendiğimde çok kötü hissetmiştim. Ve tabii ki zamanla ben de çoğu hayvan korumacı gibi Kanada’nın foklara, Japonya’nın yunus ve balinalara, İspanya’nın boğalara, Çin’in birçok türden hayvana, Avustralya’nın kangurulara, Danimarka’nın köpeklere ve birçok ülkenin çeşitli türlerdeki hayvanlara yaptıklarını öğrenince büyük hayalkırıklığı yaşadım. Ve şimdi artık diyorum ki: Gezegende var olan hiçbir yer, hayvanlar için güvenli değil. Hiçbir ülke, medeni değil.

KAYNAKLAR

*Review of Literature on Use of T-61 as an Euthanasic Agent, Laura Dalia Barocio

*Companion Animal Demographics in the United States: A Historical Perspective, E.A.Clancy&A.N.Rowan, 2003

 *The Psychology of Euthanizing Animals: The Emotional Components, C. E.Owens&R.Davis&B.H.Smith, 1981

*Euthanasia of Dogs and Cats: An Analysis of Experience and Current Knowledge With Recommendation for Research, T.Carding&M.W.Fox, 1978

*Exploring Attitudes Toward Euthanasia Among Shelter Workers and Volunteers in Japan and the US, m.Cavalier, 2016

*Carbon Dioxide for Euthanasia: Concerns Regarding Pain and Distress, With Special Reference to Mice and Rats, K.Conlee&M.Stephens&A.N.Rowan&L.A.King, 2005

*Dog Population & Dog Sheltering Trends in the United States of America, A.Rowan&T.Kartal, 2017

(Yeşil Gazete)

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.