Dış Köşe

Depreme dayanıksız binaların yenilenmesini istemeyenler mi var? -Kürşat Bumin

0

 

Yazının başlığında yer alan soruyu ben “Mutlaka var, yoksa 12 yıldır süren bu kayıtsızlık nasıl açıklanır?” diyerek cevaplıyorum.

Peki, bir adım daha ilerleyip “Madem öyle kim bunlar?” sorusuna da cevap arayalım. Takdir ederseniz ki, bu soruyu cevaplanması ilki kadar kolay değil, çünkü çok sayıda olmalılar. Ama bu ikinci soruyu cevaplamak için hiç değilse “büyük müteahhitler”e işaret edebiliriz. Her çeşidiyle tabii ki; “İstanbul’un Anadolu yakasındaki binaları biz inşa ettik ama hepsi ilk depremde yıkılacak türden şeyler, siz en iyisi bir an önce ‘benim’ sitelerden bir yer edinmeye bakın!” diyen laik, gösterişçi, şımarık müteahhitler gibi (Birikim’in son sayısının kapağını hatırlayarak söylersek) “inşaat ya resulullah” dileğinin peşine düşmüş muhafazakar müteahhitler de var bu sınıfın içinde.

Bu müteahhitlerden birisi gazetelerin dünkü (29 Ekim) sayılarına “Cumhuriyete inanıyoruz” diyerek son bulan bir ilan (reklam?) vermiş. Günün ehemmiyetine ilişkin olarak şu sözler (nedense?) seçilmiş: “Biz depremde de, görev başında da bir ölür bin doğarız. Bu millettir, sancağı tutar en yükseğe çıkarır dikeriz. Hep birlikte sağlam adımlarla güven için, Hak için, Cumhuriyet’tir duruşumuz, önce insan için çarpar yüreğimiz.” İmza Serdar İnan; ama bu öyle bir imza ki, kurnaz bir kaligrafi denemesi sonucunda ortaya şöyle bir şey çıkmış: “MimarS.inan”!

Bu eğlenceli örneği niçin aktardığım anlaşılmıştır umarım. Hatırlatmam gerekir ise: Biz toplum olarak bıktık uzandık bu özellikle büyük müteahhit milletinden! Caddeler, gazeteler, televizyon ekranları onların işgali altında. Dolayısıyla, “acaba” diyorum, “Marmara Depremi’nden bugüne geçen 12 yıl içinde İstanbul’daki depreme dayanıksız yapıların yenilenmemesinin nedenlerinden birisi de her yere-herkese uzanabilen bu müteahhitler olmasın?”

Çünkü eğer İstanbul, inşaat alanının kıt ve pahalı olduğu bir şehirse (ki öyle) binaların çok pahalıya gittiği bazı sokaklar dışında bu yenilenme niçin gerçekleşmedi? Kat Malikleri Kanunu’nda binaların yenilenebilmesi için şart olan değişikler bugüne kadar –çok sözü edilmesine rağmen- niçin gerçekleşmedi? Nitekim, İstanbul İnşaatçılar Derneği Başkanı Nazmi Durbakayım da bu yeni düzenlemelerin birinci şart olduğunu söylüyor: “İnşaat firmaları kat karşılığı arsa olarak hasarlı binaları tekrar yapabilir. (…) Kaçak yapılarda da devletin yapacağı kamulaştırma bedelleri yerine ihaleye çıkarılarak bu arsalar inşaat firmaları tarafından satın alınabilir. İnşaat firmaları buna hazır. Zaten bizim ihtiyacımız olan arsa.”

“Arsa” denilince şu sorunun akla gelmesi son derece tabii değil mi: Kat Malikleri Kanunu’nun çok önceden değişmesi ve bunun sağlayacağı kolaylıkla depreme dayanaksız binaların önemli bir bölümünün kaybedilen yıllar içinde yenilenmesinin önündeki önemli engellerden birisi de TOKİ olmasın? Zaten dikkat ederseniz, Başbakan’ın konuya ilişkin yaptığı son açıklamada da TOKİ ön planda yer alıyor. TOKİ’ye bugüne kadar tanınan inanılmaz yetkiler bu çerçevede biraz daha genişletilecek gibi görünüyor. Bilindiği gibi TOKİ zaten olağanüstü yetkileriyle ülkenin inşaat sektörünün planlamacısı gibiydi. Bu kurum, belediyelerin yetkisinden bağımsız olarak imar yapmak ve bunu uygulamak, gerçek ve tüzel kişilerin arsalarını kamulaştırmak, gecekondu dönüşüm projelerinde arsa kamulaştırma bedellerini belirlemek, Kamu İhale Kanunu’na tâbi olmadan ihale vermek ile meşguldü. Yani TOKİ bu yetkiler çerçevesinde “istediği kentsel araziye el koyabilir, bunu istediği ve uygun gördüğü koşullarda, kapitalizmin en temel arz talep ilkelerinden bağımsız bir şekilde, istediği sermayedara vakfedebilir. Bunun adı hasılat paylaşımıyla gelir kazanımı programıdır.”

Demek ki, İstanbul’un depreme hazırlığı büyük ölçüde TOKİ’nin ve onun bağlı bulunduğu “Şehir Bakanlığı” yönetiminde olacaktır. Dolayısıyla ortada, bugüne kadar gerçekleştirilmediği için şikayetçi olduğumuz uygulamanın, yani dayanıksız binaların düşey imar hakkının artırılması yoluyla yenilenmesinin önünü açacak bir formül-öneriden eser yoktur. İstanbul’un yenilenmesi TOKİ’nin yönetiminde bu kuruma bugüne kadar yüz binlerce konut yapmış büyük inşaat firmalarının “kentsel dönüşüm” işine koyulmaları sonucu olacaktır. Yani bir bakıma, Şehir Bakanı Bayraktar’ı “şehirlerimizin efendisi” kılacak biçimde bir “depreme karşı savaş” kampanyasının başlamakta olduğunu söyleyebiliriz.

Başbakan’ın açıklamasında önerilen formüle en güçlü desteğin biraz önce sözünü ettiğimiz “büyük müteahhitler” kesiminden gelmesi bir tesadüf olmasa gerek.

Bu durumda, İstanbulluların depremde yıkılma tehlikesi taşımayan bir konutta yaşamalarının şöyle sahneler sonunda mümkün olabileceği anlaşılıyor: TOKİ gelmiş “mülkiyetinizi birleştiriyorum”, “ayırıyorum” ya da “kamulaştırıyorum” diyerek sizden evinizi terk etmenizi istiyor; ama siz –ve komşularınız?- “Ben sokağımdan, mahallemden ayrılmam!” diyerek evinizi terk etmeme konusunda ısrarcısınız. Ama karşınızdaki herhangi bir kurum değil, onun adı TOKİ, yetkileri geniş… Çok da cömert ayrıca, size şehir merkezindeki dairenize karşılık “çevre”de (ne güzel, şehir gürültüsünden uzak…) inşaatı yeni tamamlanmış bir “TOKİ konutu” öneriyor. Hatta isterseniz, söz konusu “çevre”de farkını 15 yılda yavaş yavaş ödeyeceğiniz bahçeciği olan bir daireyi tercih etme hakkınız da var…

yazının devamı:http://www.yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=30.10.2011&y=KursatBumin

Kürşat Bumin – Yeni Şafak

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.