Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Çukurova ve Sri Lanka: Aynı kaderi paylaşan iki kurban

0

Geçen hafta da bahsetmiştik. Plastiğin tüm yaşam döngüsünü kontrol altına almaya ve sınırlandırmaya yönelik çağrıların sesi daha fazla yükseliyor. Bu öyle bir anda ortaya çıkan bir şey değil elbette. Geçmişi var. Hem de zehirli, suçlu ve karanlık bir geçmiş. Üstelik o kadar da geçmiş değil. Yakın, hemen dün gibi. Gelin aynı kaderi paylaşan iki ayrı bölge üzerinden plastiğin tüm yaşam döngüsüne dair yapılan çağrıların haklılığı ve gerekliliği üzerine konuşalım biraz.

İlk bölge oldukça gürültü kopartan, Türkiye’nin plastik çöp ithalatına en fazla konu olan oldukça talihsiz ve sahipsiz bir bölge: Çukurova! Bu konuda Greenpeace tarafından geçen hafta bir rapor yayınlandı. Raporda Adana’da ithal plastik çöplerin yasadışı olarak döküldüğü yerlerden toprak, su ve sediment örnekleri toplandığı ve plastik ve yakılmasıyla ilgili kimyasallar açısından analizler yapıldığı anlatılıyor. Yapılan analizlerin sonuçları ve ortaya çıkan sonuçlar ise korkunç. Halk sağlığı ve çevre sağlığı açısından gerçekten korkunç. Her ne kadar bu işin müsebbibi olanlar, aklamaya çalışanlar ve sümen altı edenler ölü taklidi yapsa da ortada ciddi bir problem olduğu gerçeği değişmiyor. Raporu uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. İlgilenenler raporu şuradan okuyabilirler. Benim dikkati çekeceğim nokta ise tespit edilen kimyasalların yarattığı riskler. Peki hangi tür kimyasallar bunlar? Detaylarına yine raporda ulaşmak mümkün ama bir liste yapacak olursak

1- Poliklorlu Bifeniller (PCB)
2- Dioksin ve Furanlar
3- Ağır Metaller
4- Poliaromatik Hidrokarbonlar (PAH)

Bu zehirlerin daha bir de alt grupları var. Onların detayına da girmeye gerek yok ancak hepsinin ortak noktası, insan için de diğer canlılar için de son derece zararlı olmaları. Zararları da şöyle duyunca elimizi ağzımıza götürüp çaresizce düşüncelere daldığımız türden hastalıklar: Lösemi, otizm, yarık damaklılık, düşük doğum, erken doğum, zeka geriliği, hormon bozukluğu, obezite, kısırlık ve daha niceleri. Üstelik bunların kalıtsal etkileri de mevcut. Yani yedi sülalenize yetecek kadar hastalık ve sıkıntı.

Fotoğraf: Greenpeace

Peki, bu kadar riskli olan kimyasalların çevreye yayılımı, havaya karışması ve çevredeki yerleşim yerlerine dağılmasının hesabını veren var mı? Yok. Bu zehirlerin yoğun olarak bulunduğu alanların bazıları şikâyete konu olmuş olsa da göstermelik para cezalarından başka bir şey yok. Bu zehirlerin kaynağı olan çöpler gelmeye bunun müsebbibi olanlar da çalışmaya devam ediyor. Daha vahim durumlar da var. Bu alanlardan bazılarındaki çöpler şikâyete konu olunca kamyonlar ve iş makinaları yardımıyla Adana’nın resmi çöp depolama sahasına taşınmış. Herhangi bir önlem alınmış mı? Belli değil. Benim gördüklerimde bir önlem söz konusu değildi. Kaldırma emrini verenlerin konudan bihaber oldukları açık ve net. Yoksa asgari çevre bilgisine sahip bir öğrenci bile çöp yanmasıyla ortaya zehirli kimyasallar çıkacağını bilir ve onlara müdahale etmeye de hiçbir ekipmanı olmayan temizlik işçisi filan gönderilmez. Ancak bu işin ne yazık ki rutini bu.

Çukurova plastik tüccarlarının insafına bırakıldı

Öyle ki geçtiğimiz aylarda bir saha ziyareti esnasında Adana/Sarıçam ilçe sınırları içerisinde yer alan bir noktada yangın çıktığını görmüş ve söndürülmesi için itfaiyeye haber vermiştik. Büyükşehir itfaiyesi uzak olduğu için ilçe belediyesinin su tankeri ve iki çalışan gelmiş ve herhangi bir önlem almadan doğrudan ateşin içine girerek yangını söndürmüşlerdi. Çöpü döken de, hiçbir önlem almadan müdahale eden de aynı kurumdu. Yangın esnasında koyu sarı renkli dumanlar çıkıyordu. Arada da klasik katran karası siyah dumanlar. Zehir aynı zehirdi. Yani geri dönüştüreceğiz diye getirip sağa sola çöp döküp yakanların çıkarttığı gaz ile aynı zehirlilikte. İşte bu durum bize Çukurova’nın yani memleketin en bereketli topraklarının nasıl da kaderine terk edildiğinin, plastiğin ve onun tüccarlarının insafına bırakıldığının göstergesi. Tıpkı Çukurovalı çiftçi İzzettin’in de dediği gibi! Çukurova bize vitamin üretirken, bu iflah olmazlar ise üç kuruş uğruna sürekli zehir ekiyorlar.

Diğer bir örnek ise Sri Lanka’dan. Oradaki örnek biraz daha vahim. Çünkü burada çöp ve çöpün yarattığıyla uğraşıyor insanlar. Ancak orada daha çöp haline bile gelmemiş olan ham plastikler zehir saçıyor. Takip edenler muhtemelen biliyordur. X-Press Pearl isimli bir kimyasal yük gemisi, Sri Lanka kıyılarında yanmış ve batmıştı. Gemi ilk limanından ayrılırken içeriğinde 25 ton nitrik asit (gübre ve patlayıcı üretiminde kullanılabilecek), diğer kimyasallar, kozmetikler ve düşük yoğunluklu polietilen (LDPE) peletleri içeren 1.486 konteyner yüklüydü. Felaket sonrası tüm bu kimyasallar Sri Lanka kıyılarına vurdu. Bu felaket Sri Lanka’yı vuran en kötü deniz felaketi olarak kabul ediliyor Ortaya çıkan durumdan dolayı Sri Lanka’nın hassas kıyı çevresi, yerel toplulukları ve ekonomisi önemli oranda etkilendi.

Sri Lanka felaketi, tüm okyanus ve denizleri tehdit ediyor

Felaket etkisini, olayın üzerinden aylar geçmiş olmasına rağmen sürdürüyor. Sahiller gemiden dökülen zehirli kimyasallar ve plastik pelet kirleticilerle adeta yıkanmış vaziyette. Bu durumla beraber ortaya çıkan çevresel hasar tam olarak belli değil. Çünkü geminin limandan çıkarken yük diye beyan ettiklerinin yanında yanlış beyan etiği tehlikeli kimyasallar da mevcut olduğu tahmin ediliyor. Haliyle bu durum da olayı daha da karmaşıklaştırıyor.

Ayrıca mesele sadece Sri Lanka ile de sınırlı kalmayacak. Özellikle plastik peletler tüm deniz ve okyanuslar için bir tehdit artık. Bunun düzeyini anlayabilmek için bir grup kurum ve kuruluş da harekete geçmiş vaziyette. Bunlardan biri de IPEN. IPEN ve Sri Lanka otoriteleri ortak olarak bir çalışma gerçekleştirerek ortaya çıkan pelet kirliliğinin ne düzeyde bir sorun olduğunu ortaya koydukları bir rapor yayımladı. Sahillerden toplanan numuneler üzerinde yapılan ilk incelemelere göre sonuçlar, gemideki yükün karmaşıklığına uyan bir kirletici profili sergiliyor. Bu durum da ortaya çıkan felaketin sadece fiziksel kirleticilerden değil, kimyasallardan da oluştuğunu doğrular nitelikte. Araştırma kapsamında görüşülen balıkçılar kaza sonrası ağlarının kullanılamaz hale geldiği, balık miktarının azaldığını ve kendilerinde de birtakım alerjik belirtiler olduğunu belirtiyorlar. Araştırmada ayrıca plastik eklenti kimyasalları ve diğer öldürücü zehirlerin (ki birçoğu Greenpeace’in Çukurova için belirttiği kimyasallarla benzer) varlığından da bahsediliyor. Durum tahmin edilenden de daha vahim bir halde.

Sonuç olarak plastik ve diğer kimyasalların hayatımızı sözde kolaylaştırmak üzere çıktıkları yolculukta vardıkları en nihai nokta burası. Yani kontrol edilemeyen bir ticari faaliyet ve akabinde ortaya çıkan zehirler. İşte bunlar da Sri Lanka ve Çukurova’yı aynı kaderin mahkûmu yapıyor.

*

NOT: Geçtiğimiz yıl benim dâhil olduğum ve çok sayıda STK ile birlikte gemi taşımacılığı yapan nakliye firmalarına açık çağrı yaptığımız bir mektup yayınlamıştık. Amacımız bu firmaların çöp ticaretinden çekilmelerini sağlamaktı. Çağrı ilk meyvesini verdi. Dünyanın 3.  en büyük deniz kargo taşımacılığı yapan firması olan CMA CGM Grup, artık plastik çöpler de dâhil çöp ticareti için kargo kabul etmeyeceğini açıkladı. Darısı diğerlerine.

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.