Bu yılki 28. BM İklim Değişikliği Taraflar Konferansı’nın (COP 28) bütün gündemi fosil yakıtlar. Üstelik 2012 Katar’dan sonra bir kez daha bir “petrostate”, yani bütün ekonomisi petrole, ya da fosil yakıtlara dayalı, petrol ihracatçısı bir ülke (bir OPEC üyesi) COP’un ev sahipliğini ve başkanlığını yürütüyor. Ve bu kez Katar’daki COP18’den farklı olarak Paris Anlaşması’ndan (2015), hatta kömürün azaltılması hedefinin ilk kez bir COP metnine girdiği Glasgow İklim Paktı’ndan (2021) sonraki bir dönemdeyiz. Yani artık müzakerelerin dilinin altındaki bakla çıktı ve herkes (kabul etmek istemeyerek de olsa) fosil yakıtların çıkartılmasının ve yakılmasının tamamen bitirilmesini hedefleyen bir iklim rejiminden söz etmeye başladı.
Tabii yazıya başladığım cümleyi tuhaf bulabilirsiniz. İklim değişikliğini önlemeye, durdurmaya çalışan bir anlaşma ve müzakere sürecinin zaten en baştan beri fosil yakıtlardan kurtulmayı hedeflemesi gerekmez miydi? İklim değişikliğine neden olan bütün sera gazı emisyonlarının %75’i, en önemli sera gazı olan karbondioksidin çok daha fazlası doğrudan fosil yakıtların yakılmasından kaynaklanmıyor mu? Evet, ama maalesef ne 31. yılını dolduran İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nde, Ne de Paris Anlaşması’nda fosil yakıt, kömür, petrol, gaz, karbon ve yakmak kelimeleri geçiyor. Kullanılan sözcük “emisyon”. Neyin emisyonu? O üç harfli… İşte fosil yakıt şirketlerinin baskısıyla bütün bir iklim rejimi sözlüğünden sürülen fosil yakıtlar, şimdi geri dönmüş ve başrole oturmuş durumda. İklim aktivistleri de artık daha rahat (devletleri ürkütmekten çekinmeyen) bir şekilde doğrudan fosil yakıtları hedef alıyor. Geç de olsa, 28’inci buluşmada da olsa, müzakerelerin doğru bir hatta oturmaya başladığını söyleyebiliriz.

Tabii asıl meselenin nihayet gündeme gelmiş olması bir ilerleme sağlandığı anlamına gelmiyor. Glasgow’da bütün fosil yakıtlardan çıkışı Hindistan’ın gündeme getirdiğini hatırlayın. O bir dikkat dağıtma taktiğiydi. Böylece Hindistan, İngiltere’nin (yani COP Başkanı Alok Sharma’nın) kömürden çıkışı anlaşmaya sokmasını son dakikada daha radikal bir öneri yapıyormuş gibi yaparak önlemiş ve anlaşmaya (Alok’un gözyaşlarıyla) ancak “kömürün azaltılması” girebilmişti. Bir sonraki COP’ta fosil yakıt topunu Mısır devraldı ve müstakbel COP’un bir petrol ülkesinde olacağının bilinciyle zarif bir şekilde taca attı. Böylece “kömürden çıkış yetmez asıl hedef bütün fosil yakıtlara son vermek olmalı” teması OPEC üyesi Birleşik Arap Emirlikleri’nin ev sahibi, ülkenin en büyük petrol şirketinin (ADNOC) CEO’su ve sanayi bakanı Sultan Al Jaber’in COP başkanı olduğu iklim zirvesinin ortasına yerleşti.
Al Jaber’in ustalıklı manevrası: Kayıp ve Zarar Fonu
Ama Al Jaber usta bir manevracı olarak dikkat dağıtma taktiklerine çok erken başladı. En başarılı taktik olarak da Kayıp ve Zarar Fonu’nu kullandı. Al Jaber, geçen yıl Şarm el Şeyh’te kabul edilen Kayıp ve Zarar Fonu’nun işler hale getirilmesi için bu yıl alınması gereken kararı (ilgili komitenin çalışmaları ve müzakerelerden önce yaptığı temaslar sayesinde) daha açılış toplantısına ayakta alkışlarla karar altına aldırdı, hatta bazı ülkelerin (başta BAE) fona yaptığı ilk katkılar da duyuruldu: BAE ve Almanya 100, AB’nin geri kalanı 150, İngiltere 60, Japonya 10 ve ABD 17,5 milyon dolar. (Biden’ın eli sıkılığı parasızlıktan değil, bu fonu tazminat olarak görüp hoşlanmadıkları için olabilir. Özellikle John Kerry bu konuya fena halde takılmış durumda.)
Tabii bu ülkeler Kayıp ve Zarar Fonu’na toplam 400 milyon dolar civarında bir para vermeyi taahhüt etseler de iklim felaketlerinde yaşanan kayıp ve zararlardan kaynaklanan asıl ihtiyacın (Libya’da geçen yaz beklenmedik bir Akdeniz kasırgasının neden olduğu sel suları altında yıkılan Derna kentini düşünün örneğin) yılda 400 milyar dolar dolayında hesaplandığını unutmamak lazım. Binde bir ile başladı yani gelişmiş ülkeler iklim borçlarını ödemeye!
Ne var ki dört yılda bir Dünya Kupası sırasında maç izlesem de, ilk dakikada atılan golün golü atan takımın savunmaya çekilmesine neden olabileceğini ben bile biliyorum. Al Jaber bu riskten kaçınmak için maçın ilk dakikalarında birkaç gol daha atmaya çalıştı. Özellikle iklim finansmanına ilişkin taahhütlerdi bunlar ama sadece etrafa para saçmak asıl konuyu unutturmayabilir.
İşte Guardian’daki haber tam bu ortamda patladı ve Başkan’ın dikkat dağıtma taktiği suya düştü. Habere göre COP’tan önce, 21 Kasım’da yapılan çevrimiçi bir etkinlikte konuşan Başkan, 1,5 dereceye ulaşmak için fosil yakıtları kullanmaya son vermek gerektiğine dair bilimsel bir kanıt olmadığını iddia etmiş, hatta fosil yakıtları bırakırsak mağaralara döneriz bile demiş. Bu haberin (Guardian muhabiri Damian Carrington tarafından sanırım özellikle COP açılışından sonraya denk gelecek şekilde bekletilerek) yayımlanması Al Jaber’in ciddi tepkiler almasına neden oldu ve COP28’in odağını fosil yakıtlardan iklim finansmanına kaydırmasını zorlaştırdı.
Şu anda fosil yakıtlarla ilgili sonuç metnine ne gireceği açıkça tartışılmıyor, daha çok kapalı gayrı resmi görüşmelerde ele alınıyor. Ancak son gün yayımlanacak karar metninde fosil yakıtların hiç anılmamasını sağlamaları artık kolay değil. Şimdi asıl mesele phase-out (çıkış) yerine phase-down (azaltma) ve bütün fosil yakıtlar yerine unabated (etkileri azaltılmamış, yani CCS kullanılmamış) fosil yakıtlar kullanılarak bu önemli kararın sulandırılmasını önlemek. Tabii BAE ve diğer petrol devletleri dikkatleri yine kömüre kaydırmayı deneyebilir. Burada ABD’nin kömürden çıkışı amaçlayan “Powering Past Coal Alliance” (PPCA) ittifakına gireceğini açıklaması önemliydi. Petrol ülkelerinin ev sahipliği kozunu kullanarak fosil yakıtlardan çıkış yerine “fosil yakıtlardan kaynaklanan emisyonların azaltılması” gibi bir dil uydurmaları da olası. Ama daha maçın bitmesine uzun süre var. Her an her şey değişebilir.
Korunan alanları yıkıma uğratan fosil yakıt yatırımları
Kömür, petrol ve doğal gazı tamamen terk etmeyi hedeflemekten kaçınmanın en yıkıcı sonuçlarından biri, yeni açılan madenlerin ve kuyuların yaratacağı büyük doğa yıkımı. Akbelen’i hatırlayın!

COP28’de izlediğim bir etkinlikte “Fosil Yakıtları Yer Altında Bırak” (LINGO) girişiminin öncülüğünde yapılan bir çalışmada yeni açılmak istenen fosil yakıt madenlerinin özellikle dünyanın en önemli korunan doğa alanlarına büyük zarar verdiği ortaya konuldu. Yapılan çalışmaya göre 91 ülkede, 638 şirket, 835 korunan alanda açtıkları 3000’e yakın maden veya kuyuyla fosil yakıt çıkartıyor. Bu alanlardaki bütün fosil yakıtların karbon emisyonu 50 milyar ton civarında. Bu işletmelerin en büyükleri Çin, Venezuela, Suudi Arabistan, Kazakistan, Almanya, Kanada, ABD, Zimbabwe, Rusya, İngiltere, BAE, Avustralya, Nijerya ve Kuveyt’te bulunuyor. Ancak küçük işletmelerin de çok büyük ve geri dönüşsüz doğa yıkımına yol açtığı, çok az miktarda fosil yakıtı çıkarabilmek için önemli bir doğa alanın ve türlerin tamamen yok edildiği çok örnek bulunduğu toplantıda özellikle vurgulandı.
İşte fosil yakıtlardan tamamen kurtulmayı hedefleyen bir iklim anlaşması, sadece sera gazı salımlarını önlemekle kalmayacak, aynı zamanda doğayı, diğer canlıları ve biyoçeşitliliği de koruyacak. İklim kriziyle mücadelenin en genel anlamda çevre ve doğa koruma mücadelesinden ayrılamayacağını kanıtlayan bir çalışma bu.
Bakalım fosil yakıtlardan kurtulmanın ilk adımının bir petrol ülkesinde atıldığına tanıklık edebilecek miyiz?