İnsanlar ikiye ayrılır derler. Bisikletten zehirlenenler ve henüz zehirlenmeyenler. (Abartmaktan kim ölmüş)
Geçenlerde bisikletten zehirlenmiş iki arkadaşın düğününe gittik.
Bisiklet yarışlarının sevilen yorumcusu Sarper (Günsal), bisiklet sitesi mtbtr.com’un acar muhabiri Deniz’le (Akgürgen) dünya evine girdi.(Şimdi farkettim: Bu kelimeyi ömrümde ilk defa kullanıyorum. Dünya evi ne demek yahu?)
Deniz’le Sarper’in nikah şekeri ekte gördüğünüz üç tekerlekli bisikletti. (Aslında üç tekerli bir şeye bisiklet (iki teker) demek bir çeşit oksimoron oluyor ya; neyse konumuz bu değil)
Oturduğumuz masada zehirlenmiş iki kişi daha vardı. Eurosport’tan ‘Uzun Caner Efe’ (Caner Eler) ve Belçikalı yorumcu arkadaşımız Dirk (Vermeiren)
Biz üç erkek aramızda sohbet ederken ağzımdan: “o seleye oturan bi daha iflah olmaz” gibi bir cümle çıktı.
Dirk’in eşi Ebru döndü ve: “Sele mi? İnsan seleye neden otursun ki?” diye bir soru sordu.
Ben acaba bisikletten nefret mi ediyor da böyle bir cümle kurdu diye düşünürken durum anlaşıldı.
Benim bisiklet selesi diye kurduğum cümleyi, Ebru çamaşır selesi olarak algılamış.
Aslında haklı. İnsan bisiklet selesi gibi rahatsız bir şeye neden oturur ki? Avuç içi kadar bir şeyin üstüne kilometrelerce seyahat hiç akıl kârı bir iş değil. Hele o yarış bisikleti seleleri. Düşünsenize onların carbon-fiber olanı bile var. Bildiğiniz kemik.
(Aslında seleden daha rahatsız bir şey var galiba: Padişah tahtı… Bundan on-onbeş sene evvel Osmanlı hanedanının son üyelerinden Osman Ertuğrul Efendi, taht ile ilgili bir bahis açıldığında, muazzam bir tarihi analiz yapmış, ardından da “dünyanın en rahatsız şeyi o tahttır…” diye eklemişti.)
RADİKAL’DEKİ HABER
Görenler görmeyenlere haber verdi mi?
Radikal’in Hayat ekinde, geçen pazartesi Bahar Çuhadar imzalı, pek manalı, bir bisiklet dosyası yayınlandı. İstanbul’da bisiklete binmenin nasıl bir şey olduğunu sorgulayan bir dosyaydı o. Sanırım Bahar, kestiğim ahkâmların bir kısmını, yer darlığı yüzünden kullanamamış.
Aslında hikâyeyi Şeytan Arabası için ayırmıştım. Döndü dolaştı yine ona nasip oldu. Hadise şu: İstanbul Belediye başkanı Kadir Topbaş geçen gün hemşehrilerine Avrupa’nın bisiklette yaptığını biz elektrikli otomobille yapacağız diye bir ‘müjde’ verdi. Başkanın söylediğine göre yakın bir zamanda belediyenin kuracağı bir sistemle elektrikli otomobil kiralayabilecekmişiz.
Şehrin otomobi yoğunluğunu düşününce insanın aklına o Yıldırım Akbulut fıkrası geliyor. Eski başbakanımız çok yıllar evvel Erzincan’da hâl müdürü iken görevliler gelip şöyle bir istekte bulunmuşlar: “Efendim ciddi bir yer sıkıntımız var. Depolar zaman aşımına uğramış bir sürü belgeyle dolu.. Onları imha edersek yer sıkıntımızı çözeriz.”
“Hay hay” demiş Akbulut. “Yalnız, ileride lazım olur. Hepsinden birer nüsha fotokopi çektirin” (Akbulut bu fıkrayı televizyonda, Uğur Dündar’a bizzat kendisi anlatmıştı)
ASIL MÜJDE
Başkan Kadir Topbaş’ın müjdesi gibi değil, hakikaten müjdeli haber geldi bu hafta.
İzmir Karşı Bisiklet’ten Aytaç (Aksoy) yetiştirdi haberi. Loç Vadisi’ndeki HES şantiyesinin mühürlendiğini söyledi. Hatırlayacaksınız Eylül’de Karşı Bisikletci’ler Ankara’dan yola koyulmuş, Loç Vadisi’ne kadar pedal çevirmiş, bu köşede onlarla ilgili bir de yazı çıkmıştı.
Sevincimiz kursağımızda kalmayacak diye ümit ediyor, “Eee kardeşim, bize de birgün kader güldü maşallah” diyor, mevzuyu bağlıyoruz..
SON SÖZ
Etrafınızda bisikletten zehirlenmemiş arkadaşınız varsa, işiniz çok demektir.
Malûm: Dünyayı bisiklet kurtaracak.
(Mübalağa bir kez daha cenk olundu)
Allahtan Hakkı Devrim bu köşeyi okumuyor. Yoksa ‘Dil Yaresi’ne çoktan meze olmuştuk.