Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Büyük devletlerin iklim politikalarına güvenilmez

0

İklim krizi kötü boyutta ve biz oturup birilerinin bu sorunu çözmesini bekliyoruz. Sizlere kötü bir haber vereyim mi? Kimse bu sorunu çözmeye çalışmıyor. Bu sorunun çözülmesi için rahat yerlerimizden kalkıp hayatımızı değiştirmemiz gerekiyor ama kimse buna yanaşmıyor. Bazı ülkeler biraz yanaşırmış gibi yapıyor ama onlar da sadece söylemde kalıyor ve söylemler ciddi anlamda eyleme dökülemiyor. Birkaç örnek vermeye çalışacağım.

Geçtiğimiz haftalarda en büyük yedi ekonominin liderleri Japonya’da toplanıp iklim krizini de ilgilendiren epeyce karar aldılar. Sonuçlara bakıldığında bu liderlerin hepsi iklim krizinin kötü bir şey olduğunu ve durdurulması için ellerinden gelen her şeyi yapacaklarını söyledi. Çok güzel bir yaklaşım. Ama 1992 yılından bu yana liderler her toplantıda iklim krizinin önemli olduğunu ve kötüleşmeden durdurulması gerektiğini söylüyorlar. İş gerçekten ellerini taşın altına koymaya gelince de hemen yan çiziyorlar.

Dünya 2030’u bekleyebilir mi?

Mesela, iklim krizini durdurabilmek için yapılması gereken şeylerden bir tanesi gelişmiş ülkelerden başlayarak kömürden acilen çıkmak. Bu yolda Kanada ve İngiltere 2030 yılında saldıkları karbondioksiti yakalayıp saklamayan kömürlü termik santrallerin elektrik üretimine izin verilmemesi yönünde bir teklif getirdi. Kanada ve İngiltere’nin de bu yönde iyi niyetli olmadıklarını biliyoruz ama bu en azından elle tutulabilir bir teklif.

2030 yılında kömürü elektrik üretiminde kullanmayacağız. Yeterli mi? Asla değil. Bana kalsa bu yedi ülkenin yani ABD, Almanya, Fransa, İtalya, Japonya, Kanada ve İngiltere’nin yıllar önce tüm kömürlü termik santrallerini kapatmış olmaları gerekiyordu. Ama bugün “2030’da kapatalım mı?” konusunu tartışıyorlar hala. Daha da kötüsü, bu tartışmanın sonunda “kapatamayız” cevabının ötesinde “yenilerini yapmayalım bari” kararı bile alınamadı. ABD, Almanya ve Japonya değişik bahanelerin ardına sığınarak kömürlü termik santralleri kapatmak için bir zaman bile veremedi. Bunlar bize parmak sallayarak “kömürden çıkmalısınız” diyen ülkeler. Elbette biz kömürden çıkmalıyız, ama bu arkadaşların hem politika üretme hem de teknolojik çözümlerde gelişmekte olan ülkelere yol gösterici olmaları gerekmiyor mu?

Bir diğer örnek de Dünya Bankası ile ilgili olarak yaşandı. Hani biliyorsunuz Dünya Bankası’nın bir önceki başkanı çevre ve iklim sorunlarına fazla eğilmediği için fazlaca eleştiriliyordu. Şimdiki başkanın bu konulara yapılacak yatırımın biraz daha arkasında durması bekleniyor. İşte Rusya ve Suudi Arabistan da tam bu noktada araya girerek Dünya Bankası’nın iklim krizini önleyecek karbon tutma ve saklama teknolojilerine çok daha fazla destek olmasını istedi. 

‘Tut’ ve ‘sakla’ teknolojisi için vakit yok

Biliyorsunuz karbon tutma ve saklama teknolojilerinin gelişimi Paris Anlaşması da dahil olmak üzere iklim krizini önlemenin temel yöntemleri arasında yer alıyor. Konuyu bilmeyenlerin “ne güzel işte petrol ve doğal gaz üretici bu iki ülke bu konuya yatırım yapılmasını istemiş” demeleri gayet doğal. Ancak hemen şunları söylemekte fayda var:

Küresel ısınmayı ortalama sıcaklık artışı 1,5℃’yi geçmeden durdurmamız gerekiyor. Bunu yapabilmek için de 10 yıldan az bir vaktimiz var. Dolayısıyla bizim acilen karbondioksit salımını azaltmamız ve hatta durdurmamız gerekiyor. Bir yandan karbondioksit salmaya devam edip öte yandan da salınan karbondioksiti yakalama teknolojilerini geliştirmeye yatırım yapacak vaktimiz yok. Yatırımı güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yapıp hızla salımları düşürüp sonraki 10 yılda ve sonrasında verdiğimiz zararı hızla geri döndürebilmek için havadaki karbondioksiti emmenin bir yolunu bulmak için yatırım yapabiliriz. Ama bu yatırım asla daha fazla karbondioksit salabilmek için bir yöntem keşfetmeye çalışmak için yapılmamalıdır.

Bugün Rusya ve Suudi Arabistan’ın yapmaya çalıştığı ve ABD’nin de gönülden desteklediği, petrol ve doğal gaz üretmeye devam edip havaya karbondioksit salarken bir yandan da salınan bu karbondioksidi yakalayıp saklamanın kolay ve ucuz bir yolunu keşfetmektir.  Ancak cin lambadan çıktıktan sonra yakalayıp tekrar lambaya tıkmaya çalışmaktansa cini lambadan hiç çıkartmamak çok daha gerçekçi bir çözümdür.

Sonuç olarak gözlerimizi her zaman açık tutmak zorundayız. Çevremizdeki şirketler de devletler de hep bizleri düşünerek yararlı adımlar atıyorlarmış gibi yapıyorlar ama altını azıcık kazıdığınızda aslında yapılanın bizlere ve doğaya hiç de faydalı olmadığını kolayca görebiliyoruz. Onun için lütfen hepimiz gelecek için savaşmaya odaklanalım ve kolay kandırılmayalım.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.