Dış Köşe

Boğaz’da ‘sezaryen’- Tan Morgül

0

İnsan evladının üremesi konusunda ‘ısrarlı’ olan aklın, doğadaki diğer türlerin varlıklarının devamı sebebiyle üremeleri konusunda da hassas olmasını beklerdik. Tüm balıklara ‘doğal doğum’ imkânı tanınsın, Boğaz’a ‘sezaryen’ suretiyle yapılan avcılık durdurulsun

Doğadaki türlerin devamı için bilinen tek yöntem halen daha ‘üreme.’ Eril ve dişi uzuvların varyasyonundan mütevellit bu basit yaşamsal fasiliteye ideolojik vasıflar kazandıran tek tür de gezegenin her ‘hareketli’ türü homo sapiens… Yoksa, akli melekeleri nispeten bize yakın olan yunusların veya maymunların konuyla ilgili herhangi bir polemik yaşadıklarını zannetmiyoruz. Beden politikalarına dair yazılanlar sebil, balık ‘kokusu’ içinde tartışmak zor… Hem zaten bu konudaki kararımız baki; ‘onun kararıdır’ ve erkek olarak ‘haddimizi’ bilmemiz gerekir.
İnsan evladının üremesi konusunda ‘tutkulu’ ve ‘ısrarlı’ olan aklın, diğer türlerin (zevk için değil, sadece ve sadece) varlıklarının devamı sebebiyle üremeleri konusunda da hassas olmalarını beklerdik. Obez faaliyetlerimiz nedeniyle diğer türler ‘frijit’ olmuşken, böylesine şehvetle üreyip kime dayılık yapacağız, hepimizin malumu!
Geçenlerde pek güzel bir haber mail kutumuza düştü. Metro Toptancı Market, Türk Deniz Araştırmalı Vakfı (TÜDAV) ile ‘Palamutlar Nerede’ adlı proje başlatıyormuş. Bizans’ın sembolü olacak, İskender’in gemilerini yürütmeyecek kadar, Altın Boynuz’u karartacak kadar çok olan ve en çok İstanbul’a muhabbet gösteren bu balıkların, neden buralara gelmez olduğu mühim bir soru. Kendimizce cevaplarımız olsa da işe ilmi müdahale yapılacak olması, memleketin fakir ‘balık araştırmaları kütüphanesi’ için büyük bir şans oluyor.
Metro marketin davetinde de yazdığı üzere benzeri en son 1955‘lerde yapılan (bu çalışmalara imzan atan ekiplerin hocaları; Türkiye hidrobiyoloji araştırmalarına ve ülkenin sucul kaynaklarına ilmi kıymet katan Dr. W. Nümann ve Curt Kosswig’i yüksek muhabbetle analım) bu proje vasıtasıyla, Akdeniz ve Karadeniz ülkeleri arasında göç eden palamut balığının göç yollarının güncellenmesi hedefleniyor. Söz konusu balık türünün korunması için uluslararası bir koruma anlayışı geliştirilmesi amaçlanıyor. TÜDAV’ın başkanı Prof. Bayram Öztürk, 2011 Haziran’ında düzenlenen istişarede, “Lüfer 19 cm’de de ürer” deyince (bilimsel bir araştırmayı imlemeden), bizi ziyadesiyle üzmüş, balık avlanma boyunun belirlenmesi kararına ‘negatif etki’ yapmıştı. Son hareketten sonra anladığımız, hocanın geçen sene büyük ihtimalle ‘şaka yapmış’ olduğu… Yoksa, palamut ve toriğin korunması için mühim bir kararın başını çeken bir tavrın, lüferin üremesi konusunda farklı görüşe sahip olması beklenemez. Bu ayki istişarede, daha kalabalık bir ilmi hattın ortamı vicdana ‘boyayacağını’ umut ediyoruz.
Konu sürdürülebilir balıkçılık olduğunda, ‘catanacio’ya (sıkıcı defans futboluna) teslim olan memlekette, ‘gol olmasa da, hareket yeter’ tarzı bu hareketi tebrik ederken, bir konuda da soru sormadan edemiyoruz. Acep, böylesi şık bir hareketin basın sunumu için neden ‘Tarihi Beykoz Dalyan’ı seçiliyor? Hani, balık yasağının sürdüğü bu vakitlerde (ki yasağın en önemli nedeni, balığın üreme döneminde korunma altına alınması) faaliyete devam ettiği iddia edilen hatta bu konuda uzun zamandır imza kampanyası yürütülen (www.balikcilar.net, ‘Boğazlarda dalyan kurulmasına hayır’) dalyanlar konusunda son derece hassas durumdayız da…
Gırgırcıların, trolcülerin ağları derleyip topladığı, tekneleri kıyıya çektiği (veya uluslararası sulara çıkardığı) dönemde, balık avlamak, hatta avlanması zinhar yasak olan ‘yumurta dolu’ toriklerin ocağına incir dikmek akıl alır gibi değil. Bu hareketin sadece ‘tarihi’ bir mekân keyfinden ibaret olduğunu düşünüyor ve boğazdaki dalyan tarihinden bahis açıyoruz.

Boğaz dalyanları
İstanbul Boğazı’nın, ‘balık boğazı’ olduğu zamanlarda, onlarca dalyan kıyılarda kurum kurum kurulurken, bu görüntü şairlere ve ressamlara da ziyadesiyle ilham vermiş. Birçok eski Boğaz tasvirinde, tablosunda ve şiirinde ‘dalyan’lı pozlar görmek mümkün.
Boğaz balıkçılığının önemli bir ayağı olan dalyanlar fiziki özellikleri ile de renkliymiş. Her daim başvuru kaynağımız Karekin Deveciyan’dan alıntılamanın vaktidir: “Dalyanlar, kıyıdan birkaç yüz kulaç uzakta veya ırmakların ağzında kurulan (…) kazık, halat, demir çapa kullanılarak düzenlenmiş çok çeşitli ağlardan veya ağ gibi düzenlenmiş çitlerden oluşan düzeneklerdir.” Boğaziçi’ne kurulu 45 dalyanı ayrıntılı şekilde ifşa eden Deveciyan bunları çeşitlerine göre de ayırmış: “Şıra dalyanı, çit dalyanı veya kutra, kurt ağzı dalyanı, kırma-kepasti dalyanı, çekme dalyanı, çökertme…” Bu tip dalyanlar Marmara’da da kullanılıyormuş.
Son söz olsun, slogan kabilinden: Başta palamut ve torik olmak üzere, tüm balıklara ‘doğal doğum’ imkânı tanınsın ve vaktinden önce boğaza ‘sezaryen’ suretiyle yapılan her türlü avcılık durdurulsun.

 

Tan Morgül – Radikal

 

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.