Blogçular da sokağa – Mehveş Evin

İnternet yayınını düzenleyen yasanın düzeltilmesi için daha ne kadar bekleyeceğiz? Blogçular da en temel haklarını bilgisayar başında değil sokakta arayabilir

Her güne “Acaba bugün nasıl bir sıkıntı yaşanacak, ne protesto edilecek, neyin imza kampanyası yapılacak?” diye başlıyoruz.

Hangi abuk, nefret dolu köşe yazısı sinirlerimizi zıplatacak?

Hangi internet sitesi erişime kapatılacak?

Hangi gazeteci veya yazar, işi nedeniyle gözaltına alınacak?

Ortam bu.

Bir yandan herkesin demok-ratik haklar konusunda daha  duyarlı olduğunu, hızla iletişim kurup bir araya gelebildiğini  görmek, sevindirici… Öte yandan yargıda ve uygulamada, halen           en temel konularda bu kadar vahim engellerle ve cezalarla   karşılaşmak, üzücü.

Bütün kalemler yasaktır!

Geleneksel medya kendi  derdiyle meşgul. Ancak blogspot’un kapatılması, gazetecilerin özgürlüğü kadar tartışmamız gereken bir mesele. Çünkü en temel bireysel hak, insanların elinden alınıyor.

Blogspot’ta yemek tariflerini paylaşan da var… Felsefi konularda yazan da, günlük tutan da…

Blogları sansürlemenin, insanların elinden zorla kalemleri toplatmaktan bir farkı yok günümüzde. “İkinci bir emre kadar, tüm kalemler yasaklanmıştır. Çünkü bazı kalemler,  yasaya aykırı hareket etmiştir” demektir bu.

Böyle bir saçmalık olamaz. Sorun, Digitürk’ün açtığı davadan kaynaklanıyor. Süper Lig’in korsan yayınını tespit eden Digitürk, ‘uyarılara rağmen’ yayın sürünce mahkemeye gitmiş. Sonuç: Kapatın gitsin!

Ancak bu işin suçlusu Digitürk değil. İnternet ve  bilişimle ilgili yasalarımız, bu konudaki tüm sivil toplum  uğraşlarına rağmen hâlâ   düzenlenmedi. Bu esneklik yüzünden sorunlu siteler veya alt domain’leri değil, blogspot IP’si toptan kapatılabiliyor.

Tıpkı YouTube’da olduğu gibi.

YouTube yasağı kalkıp, yayına başladıktan sonra unutulan yasal sorunlar, şimdi yeniden hatırlandı. Ancak bu sefer bıçak   kemiğe dayandı.

Bu işi artık çözmek zorundayız. İmza kampanyası mühim evet, ama maalesef yetmiyor. İnternet yasaklarıyla ilgili yapılacak yasal düzenleme sürekli gündemde tutulmalı. TÜSİAD, TBV gibi kuruluşların önerileri daha geniş kesimler tarafından sahiplenilmeli.

Blogçular, bilgisayarlarının başından kalkıp ortak dertleri için gerekirse sokağa çıkmayı bilmeli.

 

-Milliyet-

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR