Bildiğimiz internet çökerken – Funda Başaran

Bu yazı gazeteduvar.com.tr sitesinden alındı

İnternetin küresel demokratik toplum vaadine temel oluşturan bütün özellikleri ortadan kalkarken, özgürlüğün yerini güvenlik alırken, internet parçalanırken yanıtlanması zor bir soru da ortaya çıkıyor. Sadece kendimiz için değil, gelecek kuşaklar için nasıl bir internete gereksinim var? Bugün internet çökse ne olur? Bu soruyu 2000’ler öncesini hatırlayanlar kolaylıkla yanıtlayabileceklerini düşünürler. İnternetin olmadığı bir dünya hakkında yeterince tarihsel veriye sahiptirler. Sabit telefonlarla haberleşilen, haber için gazete okunan, akşamları televizyon seyredilen, film izlemek için video kaset kiralanan, faturaların ilgili kurumun veznelerinden yatırıldığı ve hatta sadece mesai saatlerinde çalışılan bir zamanı yaşamış olmak elbette ki internetsiz bir dünyayı tarif etmek için başlangıç noktası oluşturur. Ama bu geçmişi hatırlıyor olmak, yine de bu soruyu yanıtlamayı kolaylaştırmaz. İnternetin hiç olmadığı bir dünya ile internetin varken yok olduğu bir dünya birbirinin aynı değildir.

İnternet tamamen çökebilir mi?

Modern bilgisayarın keşfinden sadece 15 yıl sonra başlayan bilgisayar ağları ile ilgili araştırmaların büyük bölümü ABD’de DoD (Department of Defense-Savunma Bakanlığı) tarafından finanse edildi. 1960’lar boyunca çok sayıda araştırmacı, paket anahtarlama üzerine çalıştı. Paket anahtarlama teknolojisi o güne kadar kullanılan analog ağlar karşısında daha verimli ve daha güvenilir olmayı vaat ediyordu. Analog ağların merkezi olması ve merkezin çökmesi durumunda tamamen çalışamaz hale gelmesine karşılık, paket anahtarlama teknolojisi bir merkeze ihtiyaç duymayan ve mesajı hedefe giden pek çok alternatif yoldan birinden gönderebilen bir teknoloji olarak çökmeyecek bir iletişim ağını vadediyordu. İnternet paket anahtarlamayı temel alarak tasarlandı; nükleer saldırı dâhil her durumda, veri ve ses trafiğinin sürekliliğini sağlayabilecek bir gelişme olarak ele alındı. Bu yüzden de ABD Savunma Bakanlığı tarafından desteklenmesi tesadüfi değildi.

İnternetin tasarımı itibariyle, tamamen çöküşü verili durumda en azından teorik olarak düşünülmez. Alan adı sunucularının çökmesi ya da kapatılması, siber saldırılar, kabloların kesilmesi, internet veri merkezlerinin yok olması ya da bazı ulus devletlerin kendi sınırları içerisinde interneti kapatması gibi bir dizi olasılık üzerine kurulu pek çok gelecek senaryosu, bütün bunların internetin çöküşüne neden olmayacağı iddiasındadır. Ancak bu olasılıkların varlığı ve internet üzerinde gelişen bir dizi görünüm, internetin çökmese de gelecekte tamamen farklılaşacağını ortaya koymaktadır.

İlk yılların ilüzyonu

Bugün şekillenmekte olan internet, 1990’ların ortalarında genel kullanıma açıldığında yeni toplumsal formasyonlara, yeni yurttaşlık biçimlerine, yeni mekânlara ilişkin farklı yaklaşımlara zemin oluşturuyordu. İnternet, herkesin enformasyona erişebilmesiyle sanayi üretiminde içsel olan merkezileşme, standartlaşma, emeğin sömürüsü ve tekelleşmenin son bulacağı, çoğulcu piyasanın kurulacağı; tüm yurttaşlar daha fazla oranda enformasyona sahip olacağından ve sadece bir düğmeye basmakla gerçekleştirilebilecek referandumlar olanaklı hale geleceğinden karar verme yetkisi yönetici elitin elinden alınacağı ve katılımcı demokrasi gerçekleşeceği; enformasyon hem bireyler hem de ülkeler arasındaki farklılıkları gidereceğinden eşitliğin sağlanacağı ve uluslararası uyum ve anlayışın hakim olacağı, kısacası her türlü toplumsal, ekonomik ve siyasi sorunun aşılacağı enformasyon toplumunun somut zemini olarak değerlendiriliyordu. Amerikan western filmlerindeki “Vahşi Batı” metaforu ile kurulan internet anlatısında, yalnız, biraz da maceracı kahramanın toplumdan ve onun gerekliliklerinden kaçmak üzere yöneldiği “Vahşi Batı” gibi, internetin sunduğu sanal alan da “boş”, “kanunsuz” ve bu nedenle de özgürlükler ülkesi olarak tanımlanıyordu.

Geleneksel iletişim araçlarından farklı olarak sahip olduğu karşılıklı etkileşim olanağı, herkesin iletişim sürecinde hem alıcı hem de yayıcı olabilmesi, gazeteden TV’ye, radyodan mektup ve telefon haberleşmesine kadar neredeyse var olan tüm iletişim araçları yerine ikâme edilebilir olması, öte yandan görünür bir sansür ve kontrol mekanizmasının olmayışı, internetin normalde sesini pek az duyurabilen, geleneksel iletişim kanallarında genellikle dışlanan gruplar tarafından hızla keşfedilmesine ve alternatif bir iletişim ortamı olarak şekillenmesine neden oldu. Bu da 21’inci yüzyılın ilk on yılında internetin küresel bir demokrasiyi getireceği, yeni bir toplumun kurulmakta olduğu yolunda büyük umutlara neden oldu.

Elbette bu on yıl içerisinde internet önemli ölçüde değişmişti. Önce reklamcıların istilasına uğramış, eşzamanlı olarak ticari işlemlere uyumlu hale getirilmişti. İnternet üzerinde gerçekleşen ticari işlemlerde özellikle kredi kartlarının kullanılabilmesi için gereken güvenlik standartları geliştirilmiş, kredi kartlı ödemeler yanında internette finansal transferlerin de güvenlik içinde yapılması için şifreleme teknikleri oluşturulmuştu. Tabii, bu arada, internet üzerindeki tüketici davranışları ve ilgileri de önemli bir konu olarak şirketler için araştırılmaya, bu enformasyonun toplanması için yeni araçlar yaratılmaya başlanmıştı.

Bu dönemde internet şirketleri hızla büyüdü ve borsa değerleri astronomik rakamlara ulaştı. Geleneksel medya şirketleri varlıklarını sürdürebilmek için kendilerini internete uyarladı, devletler interneti ve internet içeriğini denetlemek için yasalar ve düzenlemeler çıkardı, internetin potansiyelleri ekonomik ve siyasi iktidarlar tarafından kendi çıkarları çerçevesinde şekillendirilmeye çalışıldı. Ama bütün bunlara rağmen internet hâlâ gerçek dünyadan daha fazla özgürlük alanı içermeye devam etti.

Özgürlük yerine güvenlik

21’inci yüzyılın ilk on yılı, kapitalizmin küresel krizi ile sonlandı ama ikinci on yılın başında internete dair umutlar hâlâ sürüyordu. Arap Baharı, Occupy Eylemleri, Avrupa ve ABD’de gerçekleşen öğrenci eylemleri ve tabii ki Gezi Parkı eylemleri sürecinde internet ve sosyal medyanın toplumsal hareketlerle, toplumsal değişim talepleriyle karmaşık bir etkileşim içine girmesi, “umudun ve isyanın ağları” olarak kutsanmasına neden oldu. Ancak bu sürecin devamı ulusal devletler düzeyinde otoriterliğin yükselirken internet üzerinde gözetim ve denetimin olağanüstü artışına sahne oldu. Artık internet temelinde süren teknolojik değişim güvenlik odaklı bir hale geldi. Ve buna bağlı olarak özgürlük, güvenlik ile yer değiştirdi.

Bütün bunlar olurken, Google, Facebook, Amazon gibi ABD’li internet şirketleri kendi tekellerini oluşturdular. Bu şirketler, kendi güç alanlarını genişletmek için bir yandan kullanıcı verilerini toplarken, diğer yandan da çevrimiçi kimlik tespiti, gözetim, denetim ve güvenlik uygulamaları konularında hükümetlerle işbirliğine gittiler ve son durumda tam bir şirket-devlet bütünleşmesi yaşandı. İnternet hem ticari hem de siyasi olarak gözetim ve denetim alanına dönüştü. İnternetle birlikte gelişmeye başlayan siber saldırılar kadar, bu saldırılara önlem olarak gündeme gelen siber güvenlik uygulamaları da interneti askeri-endüstriyel kompleksin yeni alanı haline getirdi. Siber güvenlik konusunda devletler ve şirketlerin bütünleşmesi algoritma düzeyinde sansür uygulamalarını beraberinde getiriyor. ABD’de ağ tarafsızlığının ortadan kalkmasıyla içerik şirketleri ile altyapı şirketlerinin de bir bütünleşmeye gitmesi ve internetin hızla sadece belli içeriklere ulaşabileceğimiz, alternatif içeriklerin ulaşılamaz olduğu bir yere dönüşmesi olasılığı güçlendi.

İnternet parçalanıyor

Diğer yandan Rusya bu aralık ayının başında küresel alan adı sunucularına bağımlılığına son verme ve kendi kök alan adı sunucularını oluşturma kararını açıkladı. Bu kararın ABD ve diğer Batılı ülkelerin siber saldırı yeteneklerinin artması ve bu yeteneklerini kullanmaya hazır olmalarının Rusya’nın güvenliği için büyük bir tehdit oluşturduğu için alındığı belirtilen açıklamada, 2018 yılının ağustos ayında tamamlanması düşünülen sistemi BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) kullanacağı söylendi. Bu kararın küresel internetten kopmak demek olmadığı, ama en üst seviye alan adı sunucuları barındırdığı için internetteki ABD egemenliği karşısında BRICS ülkelerini olası dış tehditlerden korumayı amaçladığı iddia edildi. Bütün bu iddialara rağmen, BRICS ülkelerinin kullanacağı bu sistem küresel internetin ulusal ve bölgesel temelde parçalanmaya başlamasının ilk işareti.

Sonuçta internet çökmese de, interneti temel alan iyimser anlatı hızla çöküyor. Bir başka deyişle, bildiğimiz internet çöküyor. İnternetin küresel demokratik toplum vaadine temel oluşturan bütün özellikleri ortadan kalkarken, özgürlüğün yerini güvenlik alırken, internet parçalanırken yanıtlanması zor bir soru da ortaya çıkıyor. Sadece kendimiz için değil, gelecek kuşaklar için nasıl bir internete gereksinim var? Geleceğin internetini, ilk dönemin iyimserliği ve hayalciliğine düşmeden gerçekçi bir biçimde tariflemek, onu talep etmek ve savunmak, ulusötesi bir politik mücadelenin ilk adımını oluşturacak.

Funda Başaran – Gazete Duvar

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR