Ramazan tabiyeti ile bana her zaman insan odaklı bir ibadet ayı olarak görünmüştür.
Müslümanlar aç kalarak, dünyevi öğelerden uzak kalarak / kalmaya çalışarak ibadet etmeye çalışırlar.
Nefislerini tutmaya çalışırlar.
Sadece yemekten değil, sinirden, hırstan uzak durmaya çalışırlar.
Oruçluyken, hırsları, sinirleri ile mücadele ederler.
Aynı zamanda sadece bireysel değil, toplumsal bir biçimde de hareketi teşvik ediyor Ramazan.
Herkesin , iftar masasında eşit olduğu bir birlikteliği, saygı ve sevgiyi de ön plana çıkarıyor.
En azından, dışarıdan ve Müslümanların çoğunlukta olduğu bir ülkede yaşayan biri olarak içeriden Ramazan hakkında duyduklarım / okuduklarım bunlar.
İnsan kendi ile mücadele ederek ibadet ediyor / etmeye çalışıyor.
Ancak realitede, yaşananlarda kazın ayağı bana ne yazık ki hiç de öyle görünmüyor.
Tabii ki, dinde ne yazıldığı, ne söylendiği konusunda bir şeyler beyan edecek değilim. Benim derdim yaşananlar ile ilgili.
Ramazan’ın rengi dokusu artık kapitalizm kokuyor.
Zenginlerin zenginliklerini gösteren sofralar kurduğu, kuş sütünün eksik olmadığı lüks iftarlar.
Oruç tutarken kendini tutmanın verdiği hırsla, iftardan sonra alışveriş merkezlerine koşan, normalde yaptığının üstünde tüketen insanlar.
Tüketim çılgınlığının had safaya çıktığı, sözde indirimlerin, kampanyaların gırla olduğu mağazalar.
Ramazanı fırsat olarak görüp, insanların duygusallığından / dininden para çıkarmaya çalışan Napolyonlar: şirketler, restoranlar, televizyonlar, medya kuruluşları, dükkan sahipleri, eğlence yerleri hatta ve hatta bazı yardım dernekleri…
Daralıyorum bu yüzden Ramazan’da, Ramazan Bayramı’nda…
Düşünün küçükten öğreniyoruz, bayramda büyüklerimizin elini öpersek para kaparız diye. Saygı ve sevgi kadar para için de öpüyoruz hep beraber el.
Çocukken el öperek kapmaya çalıştığımız parayı, büyünce de Ramazan / Bayram kampanyaları ile sömürüp kazanmaya çalışıyoruz.
Sevgi ve saygıyı zor görüyorum artık Bayramlarda.
Çıkar ve parayı görüyorum her yerde.
Tüketim çılgınlığı görüyorum her yerde.
Kapitalizm’in dini de kullanışına şahit oluyorum.
Sorun derim kendinize?
Müslümansınızdır ya da değilsinizdir ama Ramazan’ın bir tür dayanışma ve beraberlik öğesi olarak görmek mi istersiniz yoksa şimdiki gibi bir tür pos cihazına dönüşen tüketim öğesi olarak mı?
Ben birinciyi görmek istiyorum ama ikinciyi görüyorum…
Umarım at gözlüğü takıyorumdur.
Umarım, Ramazan’da dayanışıyoruzdur. Eğer dayanışmadıysanız, bence bayramda çevremizle beraber olalım, birbirimize destek verelim, omuz atalım sıkıntılarımıza, dayanışalım.
Not: Dayanışmaya dair bence Ramazan’daki en belirgin öğe, iftar çadırları. Adil ve eşit bir biçimde fakirin de zenginin de aç olanın da oruçlu olanın da yemek yediği yegane yerlerden biri. Neden bu çadırları 12 ay kurmayız da, aç olanın karnını doyurmak için sadece bir ayı bekleriz?
Comments