Bayan=Yatamadığınız kadın – Perihan Özcan

Tam olarak yirmi bir yıl önce, İstanbul’un Bahçelievler semtinde, iki öğrenci evinde “kızlı erkekli” bir araya gelirdik. Paramız varsa evin dibindeki Halil İbrahim Sofrası’na kebaba gider, harçlıklar suyunu çektiyse evde yemek yapardık. Salondan mutfağa kadar bir hat oluşturur, elden ele taşıdığımız tabak çanağı süratle yıkar, sonra vize ya da final zamanıysa derse otururduk. İkili çalışanlardan biri tuvalete gider de işi uzun sürerse diğeri kapıda yere oturur ekip çalışmaya devam ederdi. Sınav yoksa, çoğu kez sabahlara kadar sohbet ederdik. Televizyon vardı ama pek açmazdık. Evdeki en teknolojik alet o günkü adıyla PTT’nin bağışladığı uzun kordonlu telefon ile kasetçalardı. Müzik dinler, muhabbet ederdik. Dünyanın en büyük dertleriymiş gibi görünen sıkıntılarımızı anlatırdık birbirimize. Bazen de kitaplardan altını çizdiklerimizi okurduk.

Elimizin altındaki kitaplardan biri de Hayat Bilgisi’ydi. Kemal Kenan Ergen’in Limon dergisindeki yazılarını derlediği bir kitaptı bu. Farklı kelimelerin karşısına kısa tanımlar yaptığı bir tür sözlüktü. İçinden kelime seçip yüksek sesle okur, her defasında ilk kez duyuyormuşuz gibi gülerdik, çok gülerdik.

Ne zaman o kelimeyi duysam bir an o günlere dönüyorum. Kadraja birazdan yana devrilecek Mehmet giriyor: “Durun, susun, dinleyin” diyor, “Bayan=Yatamadığımız kadın!”

Ne var ki tebessüm çabucak uçup gidiyor. Bayan hitabı hâlâ muhatabının tüylerini diken diken ediyor. Çünkü aslında bir kadını değil, bir erkek türünü ifade ediyor. Kadın denince doldurulacak boşluk hayali kuran, nefsini yatıştırmayı zül sayan, “kadın” demeye utandığı “hamfendiliği” ise yakıştıramadığı için kendini bayanda bulan erkek türünü.

Alt türleriyle üreyen bir aile bu. Mesela içinde, kendine adres soran kadına göz hizasının aşağılarına bakarak yol tarif eden var. Televizyonda gözü dekolteye takılınca kalkıp utanmadan “ama çok aşırı” diye açıklama yapan var. Ta Dolmabahçe’den Kabataş iskelesinde vapurdan inen kadınları dikizleyip kıyafetlerini resmî açıklamayla yüzü kızarmadan kınayan var. Müsait lafını “kolayca flört edebilen (kadın)” diye tarif edip tepkilere rağmen yanlışta ısrar eden var. Yirmi-otuz adımlık öğrenci evlerinde “kızlı erkekli” sevişmeden uyunabileceğini aklı alamayan var.  “Öğretmen kız öğrenciye bakın ne yaptı” başlığını atan var. Tartaklayıp parasını ödemediği fahişeler şikâyetçi olunca “Türkiye’de kadın hakları bayağı gelişmiş” diyen var.
Siz yatamadığınız kadınlara “bayan” demeyi çok iyi bilirsiniz.

Bayan yerine alternatif aramanızın manası yok ne yazık ki. Zihninizin ürettikleri sesinize, mimiklerinize, kayık bakışlarınıza, bedeninize yansıyor. Ne dediğiniz değil ne düşündüğünüz, seçtiğiniz kelimeyi hangi hislerle söylediğiniz önemli.

Bilmediğiniz, pek zarif olabilecekken dilinizde bayağılaşan bu kelimenin sizi ele verdiği, tarif ettiği.

Kadınlar arasındaki kadınsız erkeği.

 

Perihan Özcan – www.hthayat.com

 

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR