Barış masalı – Erol Balcı

Geçen hafta , oyuncu Ayşen Gruda,  Taraf gazetesine verdiği ropörtajında PKK’lilerle görüşüp onları dağdan inmeleri için ikna edebileceğinden söz etti. İyi niyetle söylenen bu açıklamada pek çok yanılgılı yaklaşım; olguyu, verili yanılgılı bilgilerin dışında doğru tespit edebilmekten uzak ifadelerin olması, açıklamanın  anlamlı  ve değerli olmasını gölgelemiştir. “Bu devlet bana bir görev verirse ben korkmadan ama hiç korkmadan mağaralara gidip o insanları ikna ederim. Masal anlatsam bile beni dinlerler” . Bir kere bu yaklaşımda çok temel bir zihniyet sorunu var. Barış gibi değerli bir amaca hizmet etmek için bir sanatçının, devletin görev vermesini beklemesi Türk aydın ve sanatçısının içinde bulunduğu hazin durumu göstermektedir. Otuz yıldan beridir bir savaş sürerken, binlerce insan ölürken, Kürtlerin en temel insani hakları gaspedilir ve Kürtlere akıl almaz, vicdan kabul etmez zulümler yapılırken Türkiyeli aydın ve sanatçıların bunun karşısında yer almalarının, bu vahşeti ve ölümü durdurmak için insani duyarlılık ve eylem geliştirmelerinin önünde nasıl bir engel vardır? Bu duyarlılığın harekete geçmesi için, bizzat tüm bu yaşanan kanlı sürecin müsebbibi olan devletin görev vermesi mi gerekir? Bir sanatçı devletin verdiği görevle mi yoksa kendi vicdanının ve sanatçı sorumluluğunun ona yüklediği görev ve sorumlulukla mı hareket eder. Ayşen Gruda’nın yanıldığı bir başka nokta da şu. PKK’liler oyuncakları ellerinden alındığı, oyun oynarlarken devlet onlara  mızıkçılık yaptığı için değil; ülkeleri, kültürleri ve kimlikleri ellerinden alındığı için çıkmışlardır  o dağlara. Bu olguyu bilince çıkarmadan, Kürtlerin neler yaşadığını anlamadan Gruda’nın onları hangi masallarla ikna edeceğini doğrusu çok merak ediyorum. Gruda, ya o insanların artık masallarla kandırılamayacak kadar bilinçli, politik, ne istediğini ve nasıl alacağını bilen insanlar olduğunu bilmeden iyi niyetli, hümanistçe bir duyarlılıkla bunları söylüyor ya da  başka bir hesapla bunları dillendiriyor. Bu açıklamaların nedeni hangisi olursa olsun çok açık ki ortada olguları ve gerçekleri görmekten, doğru analiz etmekten uzak bir anlayış söz konusu.

Açıklamanın devamında Gruda  şunları söylüyor “Neyin ispatı ve kavgası içindeyiz, o Kürt çocukları da anne baba kuzusu, küçük hesaplar yüzünden iki taraf da ölüyor. Dövüşe dövüşe değil, masa başında konuşa konuşa haletmemiz gerekiyor.” Bir an  durup Gruda nın bu söylediklerini samimi barışçıl söylemler olarak kabul edersek bunun Kürt sorununun demokratik çözümüne bir katkısı olacak mı?  Bu açıklamanın bir değer ifade etmesi, bir karşılığının olabilmesi için Gruda’nın savaşın taraflarını iyi tahlil etmesi, onurlu bir barış için direnenlere, ölülerini gömerken bile barışı dillendiren bir halka değil; onurlu bir barış isteyenlere en faşist yöntemlerle, büyük zulüm ve haksızlıklarla yönelenlere seslenmeli, barış için onları ikna etmelidir.

Şöyle devam ediyor Gruda: “Eğer bu konuda katkım olacak ise mağaralara kadar gitmeye razıyım. PKK mağaralarına giderim. Çünkü onlar bana bir şey yapmazlar. Onlar da benim filmlerimle büyüdüler. Ben de endişeliyim o filmlerin neresinde yanlış yaptım diye.”

Evet sayın Gruda onlar sadece senin filmlerinle değil , Kürtlere dair bol asimilasyonlu, kültürel inkarlı, aşağılanmalı, hakaretli diğer yeşilçam filmleriyle de büyüdüler. Endişesini yaşadığınız yanlışınız, bunlara karşı gelmemenizdir. Eğer vakti zamanında bunlara karşı gelseydiniz, Kürtlerin dili, kimliği tarihi olan bir halk olduğunu ve bu halkın her halk gibi özgürce yaşam hakının olduğunu söyleseydiniz bugün savaş veya barış diye bir derdimiz olamayacaktı. Açıklamanın en doğru ve haklı cümlesi “onlar bana bir şey yapmazlar” cümlesidir. Çünkü mağara insanları mağaza insanları kadar vahşi, barbar ve ilkel; mağaza insanları kadar duygusuz, yüreksiz, kültürsüz değiller. ( Psikanalitik çözümlemede ana rahmini ifade eden mağara metaforu, dış dünyada güvenliği zedelenen, kendini saldırı altında hissedenlerin kendilerini güvende hissetmek için dönmek istedikler sıcak ve güvenli bir yer olarak tarif edilir.) Onun için sayın Gruda’ya naçizane önerimdir. Gidin mağaza insanlarını insanlaşmaya ikna edin. Gidin onlara barış masallarını anlatın.

Bunları sadece sayın Gruda için söylemiyorum. Böyle düşünen herkese söylüyorum. Çünkü Türkiye’de dönem dönem bazı sanatçı ve aydın şahsiyetler buna benzer açıklamalar yapmaktadırlar. Bu açıkamayı yapan şahsiyetler çoğu zaman toplumun hafızasından silinmek üzere olan, popüleritesini yitirmiş, gündemden düşmüş şahsiyetlerdir.  Tıpkı bir ara Sinan Çetin’in yeni çektiği filminin reklamını yapmak için “PKK’yi satın al konu kapansın” diyerek bir anda kendisi ve yeni filmini gündeme oturtması meselesinde olduğu gibi. Her koşul altında onurlu bir duruş sergilemiş kimi Türkiyeli aydınları tenzih ederek söylüyorum, bu tür açıklamalar ya devletin izni ve görev vermesiyle, ya da kendini gündemde tutmak kendine yeni iş ve pazar alanları açmak için gündeme getiriliyor. Bunlara, ekmeğini PKK’den çıkaranlar demek kanımca yanlış olmaz. Sanatçılar Kürt sorununa böyle yaklaştığı sürece barış hep masallarda kalacak.

Erol Balcı – Özgür Gündem

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR