Yaklaşık iki yıl önce bu köşeden, ülkemizde de yapıldığını yazdığım atık sularda Covid-19’un izlerinin araştırıldığı çalışmanın detayları ve sonuçları bir kitap halinde açıklandı.
Aslında bugüne kadar atık su bazlı epidemiyolojik çalışmalar biliniyor ve dünyanın birçok ülkesinde uygulanıyordu. Son iki yıldan bu yana yaşanan Covid-19 pandemisi, bu tip çalışmaların önemini bir daha unutulmamacasına bize hatırlattı. Bu kapsamda yapılan atık su tarama çalışmaları SARS-CoV-2 virüsünün izlerinin sürülmesi toplumdaki enfeksiyon dağılımı ve eğilimlerini ortaya koyarak halk sağlığı açısından karar vericilere sağlık örgütünü organize etmeleri açısından maliyet etkin bir erken uyarı imkanı sağlıyor. Atık sular o bölgedeki toplumun ayak izi gibi; bir bölgedeki atık suların taranması semptomatik veya asemptomatik o toplumdaki tüm vakalar hakkında bilgi verebiliyor, artış veya azalış eğimlerinin en az dört-beş gün önceden görülebilmesini sağlıyor. Covid-19 pandemisinin ortaya çıkmasından hemen sonra başta Hollanda ve Avusturalya olmak üzere çeşitli ülkelerde özellikle pandemi ile ilgili olarak birkaç önceden vaka artış ve azalış eğilimleri ile asemptomatik vakaların yoğunluğunun görülebilmesi için ‘atık su bazlı epidemiyolojik çalışmalar’ (WBE) başlatıldı. Elde edilen bilgilerin salgına karşı sağlık örgütünün organizasyonu için kullanılabilmesi çok önem taşıyordu. Aynı çalışmalar Türkiye Su Enstitüsü koordinasyonunda ülkemizde de yapıldı. Projeye Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ilgili birimleri, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü ve Su Yönetimi Genel Müdürlüğü destek ve katkı sağlıyor. Projede, Marmara Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü proje yürütücüsü ve bilimsel danışman olarak görev alıyor. Marmara Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümünden Doç. Dr. Bilge Alpaslan Kocamemi ve Doktor Öğretim Üyesi Esra Erken tarafından pandemi boyunca yapılan çalışmaları hazırlık aşamasından başlayarak Şubat 2022’de kitaplaştırdı. Nisan 2020’de başlatılan ve halen sürdürülen çalışmanın sonuçları alındıkça diğer ülkelerle de anında paylaşılmış.
WBE çalışmalarının sistematik ve sürdürülebilir işleyişinde çalışma adımlarının lojistiğinin oluşturulması ise önemli ve zorlu bir süreç. Bu süreçte planlanması gereken üç temel adım sırasıyla; numune alma ve transfer, ön hazırlıklar, analiz ve raporlama… Bu adımlar uygulanırken çalışmaların sağlıklı işleyişi açısından önemli bazı noktalar daha var: Numune transfer olanakları, biyogüvenlik seviyesi 2-3 laboratuvarlar, cihazlar (soğutmalı santrifüj, RT-qPCR cihazları vb), kalifiye iş gücü (moleküler analizler ve yorumlanması konusunda uzman ekip, laboratuvar teknisyenleri, virologlar/mikrobiyologlar/moleküler biyologlar/çevre mühendisleri vs.), sarf malzemelerinin temin ve kullanım süreleri gibi… Ayrıca WBE çalışmalarının tüm ülke genelinde yürütülmesi planlanıyor ise merkezi yönetim desteği kesinlikle şart.
‘Türkiye Covid-19 Yayılımının Atıksularda WBE ile Takibi Projesi’ kapsamında Haziran 2020’den bu yana İstanbul’da haftalık ve Türkiye genelinde tüm coğrafi bölgelerde belirlenen 21 pilot ilden, 15 gün aralıklarla rutin analizler gerçekleştiriliyor. Bu analizler ile iki haftalık süreçlerle Türkiye genelinin %42’si (yaklaşık 33 milyon kişi), haftalık olarak ise İstanbul nüfusunun %20-70’i (yaklaşık 3-11 milyon kişi) Covid-19 yayılımı anlamında taranmış oluyor. Buna göre, yüksek vaka, orta vaka, düşük vaka ve çok düşük vaka renk skalasıyla hazırlanan yayılım haritaları yayınlanıyor.
Çalışmalar gelecek risklere hazırlıklı olunmasını sağlayacak
Proje ile ilgili kitaptan, çalışmayı yürüten ekibin 2020 Nisanından bu yana ülkemiz genelinde sürdürülen WBE çalışmaları kapsamında İstanbul, Ordu, Diyarbakır, Muğla gibi pek çok ilde vaka sayısı artışını atıksu örneklerinde 1-2 hafta önceden tespit edilebildiğini görüyoruz. Ülkemizde Ocak 2021’de başlayan aşılama çalışmalarından sonra da WBE çalışmaları sürdürülmüş. Aşı, hasta semptom göstermese dahi Covid-19 virüsünün idrar ve dışkıda bulunmasına mani olmadığından, WBE çalışmaları aşılama sonrasında toplumdaki Covid-19 yayılımının gerçek durumunun takibi açısından daha da önem kazanmış.
Covid-19 pandemi süreci bize unuttuğumuz birçok şeyi hatırlattı. Bunların başında da atıksuların salgının boyutları hakkında en az dört-beş gün önceden bize önemli ipuçları sağlayacağı ve pandemi ile mücadelede çok değerli zaman kazandıracağı gerçeğiydi. Artık pandemi sürecinde yürütülen WBE çalışmalarından elde edilen deneyimler hiç unutulmayacak ve gelecekte yaşanması muhtemel yeni pandemi tehlikelerine karşı hazır olunmasını sağlayacak. Ayrıca bu proje ile hatırladığımız başka şeyler de var: Atıksularda virüs ve patojenlerin yanı sıra antibiyotik kalıntıları, uyuşturucu maddeler, tarım ilaçları, endüstriyel kimyasalların takibinin de kullanılabileceği gerçeği gibi…
Yine hepimizin çok iyi bildiği gibi Covid-19 pandemisi sonucu dünya genelinde ulusal ve küresel düzeyde insan, hayvan ve çevre sağlığını tek bir yapıda toplayarak küresel sağlık güvenliğinin gelişimini hedefleyen ‘Tek Sağlık’ yaklaşımının önemi daha da iyi anlaşıldı. Bu yaklaşım ile zoonotik hastalıklar, gıda güvenliği, sürdürülebilir tarım, antibiyotik direnci ile mücadele temel hedeflerimiz olmalı. Artık içinde başta halk sağlıkçılar olmak üzere, sağlık, veterinerlik, ziraat, çevre gibi disiplinlerin yer aldığı çok disiplinli yeni bir organizasyona gereksinimimiz var. Bu temel hedefler doğrultusunda da atıksularda WBE çalışmalarının bize çok değerli bilgiler sağlayabileceğini hiç unutmamalıyız.
Marmara Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü’nün desteği ile Türkiye Su Enstitüsü koordinasyonunda gerçekleştirilen ‘Atıksu Bazlı Epidemiyoloji Çalışmaları ile COVID-19 Yayılımının İncelenmesi Projesi’nin’ yeni sağlık tehditlerine ve gelecekteki salgın tehditlerine karşı bize nasıl organize olmamız gerektiğini açık ve net olarak gösteriyor. Büyük bir bilimsel birikim ve emeğin sonucu olarak ortaya çıkan projeden ve çıktılarından umarım gerekli sonuçları çıkarabiliriz.