Dış Köşe

AB’nin siyasî sorumluluğu – Ali Yurttagül

0

Başbakan Erdoğan’ın Almanya, Avusturya ve Fransa seyahatleri sadece Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasını başlatmakla kalmadı, başkentlerde verdiği AB ile ilgili demeçleri ile müzakere süreci ve üyelik meselesini de gündeme taşıdı.

Türkiye’de Gezi olayları ile görünür hale gelen, 17 Aralık yolsuzluk soruşturmaları ile derinleşen siyasi kriz, cumhurbaşkanlığı seçimleri ve genel seçimler ile ülkenin gündemini belirleyecek görünüyor. Hükümet üyelik hedefini dillendirse de son aylarda Türkiye hızla AB ve üyelik hedefinden uzaklaşıyor. Brüksel’de ise “çaresizlik” havası hakim.

Hükümet yolsuzluk soruşturmalarının başladığı 17 Aralık sonrası hukuk devletini askıya alan bir sıra kanun ve kararname geçirdi. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) kanunu, internet yasası, MİT yasası, soruşturmanın gizliliğini askıya alan hükümet genelgesi bunların sadece çok tartışılan örneklerini oluşturuyor. Bu kanunlar ve internet yasasının uygulamasında yaşanan, Türkiye’yi Çin ve İran ile aynı listeye iten uygulamalar Anayasa Mahkemesi’nden dönse de Brüksel ile ilişkileri derinden gölgeliyor. Bu kanun ve uygulamalar ile Türkiye, adalet ve temel haklar ile ilgili müzakere faslını (Fasıl 23) açmaktan oldukça uzak artık. Bundan bir yıl önce kapanma kriterlerinin önemli bölümünü yerine getiren Türkiye’nin son gelişmeler ile nereye gittiğini vurgulamaya gerek yoktur sanıyoruz.

Brüksel yolsuzluk soruşturmalarının gidişinden de rahatsız. Sadece soruşturmaları başlatan hakim, savcı ve güvenlik görevlilerinin baskı altına alınması, görev yerlerinin değiştirilmesi değil, HSYK kanunu ile yargı bağımsızlığının askıya alınması, yolsuzluk soruşturmalarının ciddi şekilde engellendiğini belgeler nitelikte. Bu yüzden Brüksel’de bazı parlamenterlerin müzakereleri askıya alma talebi, destek bulmasa da tesadüf değil. Biz bugün müzakereleri askıya almak değil, 23 ve 24’üncü müzakere fasıllarını açma zamanı olduğuna inanıyoruz.

Birinci gerekçe AB’nin kendi prensip ve politikasında tutarlılıkta yatıyor. AB Genişleme Strateji belgesinde bu başlıkların ilk açılan ve en son kapanan başlıklar olmasına karar vermiş bulunuyor. Bu kararın ne kadar isabetli olduğunu Türkiye’deki son altı aydaki gelişmeler belgeler nitelikte. Bir yıl önce nerede ise kapanma kriterlerine doğru yol alan Türkiye, bugün bu başlıkların açılış kriterlerini yerine getiremiyor. AB bu başlıkların ilk açılan başlık olmasına karar verirken sadece adalet ve temel haklara verdiği önemi göstermekte kalmıyor, aday ülke ile yakın müzakere politikası sürdürerek, demokratikleşme sürecinde etken olmayı amaçlıyordu. Son altı ayda Türkiye Parlamento’dan geçirdiği, Anayasa Mahkemesi’nden dönen kanun ve kararlarda Brüksel ile “müzakere” bir yana, bilgilendirmede bile bulunmadı. Her halde Anayasa’yı ihlal eden bu kanunların Brüksel’i mutlu etmeyeceğinin farkında idiler.

Söz konusu fasılların kısa zamanda açılması için güncel ve Türkiye politikasından kaynaklanan ikinci bir gerekçe de var. AB Akdeniz’e ve Doğu Avrupa’ya açılışında bu bölgelerde demokrasi ve siyasi istikrarı hedefliyor, dikta ve despotik rejimlere karşı demokrasi alternatifi oluyordu. Bugün bu, Türkiye için de geçerli. Hukuk devleti, basın özgürlüğü, temel haklara saygı gibi demokrasilerin temel ilkeleri Türkiye’de aranır duruma geldi. Seçimlerin Türkiye politikasını belirlemeye başladığı bu günlerde AB tekrar demokrasi ile örtüşen bir hedefe dönüşmek zorunda. Türkiye’de hukuk devleti, basın özgürlüğü ve temel haklar için mücadele verenlerin AB kartını kullanabilmeleri için ilişkilerin ciddi ve tutarlı olması gerekir. Ne yazık ki bugün üyelik hedefi ciddi olmaktan oldukça uzak.

Belki üçüncü bir gerçeğe de kısaca değinmekte yarar var. Mevcut durum hükümetin müzakerelerde ciddiyetini sorgulamayı zorlaştırıyor. Mesela hükümet müzakereler nerede ise on yıldır sürmesine rağmen istihdam ve sosyal politikalar faslını (Fasıl 19), hiçbir engel olmamasına rağmen açmadı, açabilmek için gerekli düzenlemeleri yapmadı. Bu fasıl açılmış olsaydı büyük bir ihtimalle iş hayatımızda ILO kriterleri geçerli olur, Soma faciası yaşanmayabilirdi.

Ali Yurttagül – Zaman

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.