Akademisyenler sadece Barışa İmza attı – Yasemin İnceoğlu

Bu yazı bianet.org/ dan alınmıştır

Bizlerin hain olarak yaftalanmasına neden olan bildirideki ifadeler özellikle barış süreci devam ederken birçok köşe yazarı, akil insanlar heyeti gibi sivil aktörler ve siyasetçiler tarafından dile getirilmişti.

17

Dünden beri akademisyenler tek tek ve/veya toplu olarak telafisi zor sonuçları olabilecek bir linç kampanyasında hedef haline getiriliyor.

Bu öyle bir kampanya ki, burada nefret söyleminin itibarsızlaştırma, yaftalama, hedef gösterme, değersizleştirme ve düşmanlaştırma gibi her türlü unsuru fütursuzca kullanılmakta.

En temel insan hakkı olan yaşam hakkına tehdide kadar varan bu insafsız kampanyanın çıkış noktası ise ne yazıktır ki akademisyenlerin ifade özgürlüklerini kullanarak barışın tesisine yönelik insani bir metne imza atmış olmaları.

Oysa akademik yaşam doğası gereği tartışma ve eleştiri kültürü temelinde yükselir. Bilim insanları bir toplumda çok sesliliğin ve demokrasinin kökleşmesi için çaba sarf ederler. İfade özgürlüğünün sınırlarını tartışmaya açarak, fikirlerin susturulmaya çalışılması Türkiye’nin bizzat taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle tezat oluşturmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) toplumda çoğunluk tarafından benimsenmiş görüşler ile çoğunluğa yabancı ve hatta onu rahatsız eden görüşlerin açıklanması bakımından bir ayrım yapılmaması gerektiği yönünde aldığı Handyside kararını hatırlatmak istiyorum.

Bu karara göre, ifade özgürlüğü sadece lehte olduğu kabul edilen, zararsız ya da ilgilenmeye değmez görülen bilgi ve düşünceler için değil, aynı zamanda devletin ya da nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, çarpıcı gelen, şoke eden, rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de uygulanır.

Bizlerin hain veya terörist olarak yaftalanmasına neden olan bu bildirideki ifadeler özellikle barış süreci devam ederken birçok köşe yazarı, akil insanlar heyeti gibi sivil aktörler ve siyasetçiler tarafından dile getirilmişti.

Çatışmaların durdurulması ve ölümlerin sonlanması arzusu konjonktürel değildir.

Bu bildiri izleri onlarca yıl daha sürecek bir çatışmanın körüklenmemesi, çocukların ölmemesi, sivillerin ve kamu görevlilerinin zarar görmemesi gibi küresel olarak tanımlanabilecek insancıl bir talebin ifadesidir.

Bu yazı bianet.org/ dan alınmıştır

 

18

 

Yasemin İnceoğlu

Prof. Dr., Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR