Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

[2023’ün ardından] Sokak hayvanları ‘sahipsiz’ değil!

0

Artık duymaktan bıktığımız “medenî ülkelerde sokakta hayvan yok” cümlesi, hayvanlara yönelik barbarca uygulamaları ve insanın ne kadar ileri gidebileceğini anımsatmak dışında pek bir şey ifade etmiyor: Ateşli silahlarla vurarak, dekompresyon odalarında yirmi dakika boyunca 55 bin feet eşdeğerinde hava basıncına maruz bırakarak, elektrik vererek, barbitürat ve türevleriyle anestezi doz aşımı uygulayarak, toplu halde karbonmonoksit kabinlerinde (gaz odaları) boğarak öldürme, ABD, Japonya, Kanada, Birleşik Krallık gibi “medenî ülkelerin” çözüm yöntemleri.

Dikkat Köpek Yok! başlıklı yazımda, “medenî batı”nın sokaklarını evcil hayvanlardan “temizlemek” için kullandığı bu yöntemleri detaylı olarak anlatmıştım. Humane Society of the United States (HSUS) verilerine göre ABD’deki 3500 bakımevine her yıl 6-8 milyon arası hayvan geliyor ve bakımevinin politikasına göre 7-21 gün arasında değişen bir süre içinde yuvalandırılamazsa iğneyle öldürülüyorlar. İğneyle öldürülen hayvan sayısı da yaklaşık 3 milyon olarak belirtilmiş.

Hayvanların bakımevine gelmesi de iki şekilde oluyor: Bakan kişinin getirip bırakması ya da “animal control” adı verilen toplama ekiplerinin sokakta bulup getirmesi. Bu 3500 bakımevinin 200’ü “no-kill” denilen bir statüde, yani; normal şartlarda hayvanların iğneyle öldürülmediği yerler ancak buraların da belirlenmiş bir kapasitesi (ve saldırganlık vb. kriterleri) var, o kapasite aşıldığında sayıyı azaltmak için iğneyle öldürme uygulaması yapılabiliyor ve buna rağmen “no-kill” statüsü kaybedilmiyor. Japonya’da ise 1294 bakımevi var ve herhangi bir sağlık sorunu olmamasına rağmen sadece yuvalandırılamadığı için öldürülen hayvan sayısı, yuvalandırılan hayvan sayısının beş katından da fazla. Birleşik Krallık’ta kurulan ve dünyanın en eski hayvan koruma örgütlerinden olan Royal Society for the Prevention of Cruelty to Animals (RSPCA) verilerine göre her yıl bulunan ya da bakımevine terk edilen yaklaşık 200 bin hayvandan sadece 1/3’ü yuvalandırılabiliyor.

Burada sorulması gereken soru şu: Bazıları 20. yüzyılın başından bazıları ise ortalarından itibaren sokaktaki kedi ve köpekleri sistematik şekilde yok ederek sokaklarını hayvansızlaştırmış bu ülkelerde, nasıl oluyor da bakımevlerine halen yüzbinlerce hayvan geliyor? Varılacak sonuç da şu olmalı: Bu, tamamen insan kaynaklı ve hayvan öldürmeyle çözülebilecek bir sorun değil.

Kaç hayvan sokakta yaşıyor, bilen var mı?

Evlerde-bahçelerde kontrollü şekilde bakılan evcil hayvan sayısının dahi bilinemediği bir durumda kentlerde, kırsalda, ormanlarda, köylerde serbestçe yaşayan hayvan sayısına dair net rakam telaffuz etmek gerçekçi değil.

Ülkemizde ise 1389 il, ilçe ve büyükşehir belediyesinden sadece 290’ının geçici hayvan bakımevi var ve onların da hali ortada: Sağlıklı giren hasta çıkar, kafasına kürek yemediyse. Bakımevleri konusuna başka bir yazıda ayrıntılı değineceğim. Yukarıda saydığım ülkelerin hepsi birinin bakım ve sorumluluğu altındaki hayvan sayısını -yani “sahipli” hayvan sayısını- üş aşağı beş yukarı biliyor çünkü mikroçip-kayıt zorunluluğu ve bununla ilintili olan sokağa terk etmeyle ilgili caydırıcı önlemler on yıllar önce alınmıştı, buna yönelik sistemleri sorunsuz çalışıyor. Bizde ise “sahipli” hayvanların kayıt zorunluluğu 2022 yılında getirildi ve kayıt süreci dahi yönetilemedi: Bazı il-ilçe tarım müdürlüklerinde çip kalmadı, bazılarında ise karne bulunamadı. Büyükşehirlerdeki ulaşımın zorluğu bir tarafa, düşünün ki insanlar yaşadığı köyden müdürlüğün bulunduğu kent merkezine onca yolu gidip evcil hayvanlarını götürüp elleri boş geri döndüler ve onlara “yılbaşından sonra tekrar gelin” denildi. Sizce kaçı yeniden gitti?

Sokaklarda serbest yaşayan hayvan popülasyonuna dair spekülasyonlara gelecek olursak… Özellikle sosyal medyada sokaktaki hayvanlara dair kara propaganda yapanlar ve bu kara propagandaya etkileşim alma hevesiyle dâhil olan gazeteci, doktor, akademisyen ve çok takipçili hesaplar, tamamen korku yayma amacıyla, bazen 10 milyon bazen de 10 milyonu aşan rakamlar telaffuz etti. Bu rakamların herhangi bir kaynağı yoktu çünkü Bakanlığın rakam veremediği bir durumda konuya farklı amaçlarla eklemlenenlerin gerçekçi bir rakam verebilmesi zaten mümkün olamazdı. Meseleye objektif bir yerden ve mantık çerçevesinde bakan herkes, evlerde-bahçelerde kontrollü bir ortamda bakılan evcil hayvan sayısının dahi bilinemediği bir durumda kentlerde, kırsalda, ormanlarda, köylerde yaşayan hayvan sayısını bilmenin zaten imkânsız olduğunu görecektir.

İnsan nüfusuyla serbestçe yaşayan hayvan nüfusu arasında pozitif korelasyonun varlığı tartışmalı olmakla birlikte yapılan bazı akademik çalışmalar da popülasyonun artması ya da azalması konusunda çok fazla etkenin rol oynadığını gösterir: İnsan nüfusunun -hayvanların aksine- hızlanan bir oranda yukarı doğru eğilimli olan dengelere yönelmesi, hayvanlar için yaşadıkları alanın iklim koşulları, hızlı ve istila edercesine kentleşmenin bir sonucu olarak yaşam alanlarının daralması ve değişim dinamiği, asgarî yaşam koşulları vs. Ayrıca evcil hayvan nüfusunun artmasında insanın rolünü de yadsıyamayız, neticede halen kedi ve köpeklerin yasal ya da yasadışı şekilde üretilip parayla satılabildiği, kayıt sisteminin çalışmadığı, sokağa terk etmenin önlenemediği, kısırlaştırmanın bir zorunluluk olmadığı, denetimin sağlanamadığı bir durumda insan birincil faildir.

Sebebi her ne olursa olsun sağlıklı bir canlıyı kimyasal enjekte ederek öldürmenin adı “uyutmak” değil, cinayettir. Bir hayvanı öldürmek için kullanabileceğiniz “insanî” bir madde ya da yöntem yoktur.

Bilinç kaybıyla birlikte solunum ve kalp fonksiyonlarını durduran barbitüratların aşırı dozda kullanımı ve daha maliyetli ama daha “insancıl” olduğu düşünülen üç ajanın karışımından oluşan bir nonbarbiturat olan T-61, tüm dünyada evcil kedi ve köpeklerin iğneyle öldürülmesinde kullanılır. Ülkemizde ise, zehirlenen hayvanların nekropsi için il ve ilçe tarım laboratuvarlarına götürüldüğü yüzlerce vakanın hiçbirinde raporlarda yer almasa da bir dönem (özellikle 2000-2010 arası), yasak olmasına rağmen yerel yönetimlerce de striknin kullanıldığını çok iyi biliyoruz. 2003 yılında ve henüz 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu yürürlüğe girmemişken, dönemin Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü Mustafa Kemal Yalınkılıç tüm Valiliklere bir genelge göndererek şunları söylemişti:

Ülkemizde başıboş hayvanların zehirlenmesinde kullanılan striknin maddesi hayvanların iskelet kaslarında kas titremeleri ve tetanik spazmalara yol açarak bunların nihayetinde de solunum kaslarının felç olması ile ölümlerine olmaktadır. Ölüm süresi 1-2 saat olduğu gibi iki gün içinde de olabilmektedir. Bazı zehirli maddeler de, hayvanın iç organlarının parçalanmasına sebebiyet vererek öldürmektedir. Bu yönleriyle zehir kullanılarak yapılan hayvan itlafı, hayvanlara büyük acı ve ızdırap vermekte olup, bu maddelerin kullanılması insani değildir.”

Bir hayvanı öldürmek için kullanabileceğiniz “insanî” bir araç ya da yöntem yoktur. Nasıl ki insanî darp, insanî yaralama, insanî hırsızlık, insanî cinsel saldırı diye bir şey olamazsa, insanî öldürme diye bir şey de olamaz. Av bir cinayettir, insanî yol ya da yöntemi yoktur. Sağlıklı hayvanı iğneyle öldürmek bir cinayettir, insanî yol ya da yöntemi yoktur. Eylemin kendisinin hukuki veya ahlaki zeminde doğru olmadığı bir noktada, herhangi bir kurgu, plan ya da yöntem tartışmasına alan açmak dahi insanlık adına bir trajedidir.

Yeni yıla havai fişek zulmüyle girmeyelim!

Her 31 Aralık gecesinde olduğu gibi bu yıl da gösterişli kutlamalar yapıp alkış alma hevesiyle bazı belediyelerin havai fişek gösterileri yapacağını biliyoruz. Piroteknik maddelerden olan havai fişeklerin insanlarda (özellikle yaşlı, nörolojik-psikolojik rahatsızlığı olan ve dezavantajlı bireylerde) ve hayvanlarda yarattığı olumsuz etkileri, hatta can güvenliğini tehlikeye düşürdüğünü duymayan kalmadı.

İnsanlara göre çok keskin işitme duyusuna sahip hayvanlar için yüksek ve tiz gürültü kaynağını tespit etmekteki zorluk ve bunun bir sonucu olan yaşadığı bölgeden kaçma, yavrularını terk etme, kaybolma, yaralanma, boğulma gibi durumlara yol açmak yerine lazer gösterisi gibi teknolojik imkânlardan yararlanmamayı seçmek, böylesine sorumsuz olmak kabul edilebilir değil. Yeni yıla lütfen havai fişek zulmüyle girmeyelim!

Hastanelerin bombalanmadığı, bebeklerin kuvözde öldürülmediği, yapışkanlı tuzaklardaki fareden belediyenin barbarlıkla topladığı yaşlı sokak köpeğine kadar tüm hayvanların insan zulmünden korunabildiği, utançla yaşamadığımız bir yıl diliyorum. #SokakHayvanlarıSahipsizDeğil #HavaiFişekYasaklansın

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.