Yem pahalı, süt ucuz olunca inekler kesime gidiyor – Ali Ekber Yıldırım

Bu yazı dunya.com/ dan alınmıştır

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), hayvansal üretim istatistiklerini açıkladı. 2017 yılında 16 bin 105 bin baş olan büyükbaş hayvan sayısı haziran sonu itibariyle 17 milyon 338 bin başa ulaştı. Aynı dönemde koyun sayısı 33 milyon 678 bin baştan 36 milyon 177 bin başa, keçi sayısı 10 milyon 635 baştan 11 milyon 185 bin başa çıktı. Toplam küçükbaş hayvan sayısı 47 milyon 362 bin başa ulaştı.

Hayvan varlığındaki artışta ithalatın etkisi var. Sadece bu yılın ilk 6 aylık döneminde 800 bin baş civarında büyükbaş hayvan ithal edildi. Aynı dönemde yaklaşık 250 bin baş koyun ithal edildi. Hayvan varlığındaki artışın bir nedeni yapılan ithalat.

TÜİK verilerine bakarak hayvan varlığımız artıyor diye sevinebilirsiniz. Fakat, sadece bu veriye bakarak hayvancılıkta işler yolunda diye düşünmek yanıltıcı olur.

Haziran ayı sonunu kapsayan veriler, döviz krizinin yaşanmadığı, 4 günlük Kurban Bayramı’nda kesilen hayvan sayılarının yansımadığı bir dönemi kapsıyor. Hazirandan bu yana ülkede ve hayvancılıkta çok büyük değişim yaşandı. Dövizdeki artışa bağlı olarak yem fiyatı ortalama yüzde 50 civarında arttı. Kurban Bayramı döneminde hayvan ithalatı arttı.

Kurban Bayramı’nda 4 günde 2 milyon 800 bin küçükbaş, 850 bin büyükbaş olmak üzere toplamda 3 milyon 650 bin baş hayvanın kesildiği tahmin ediliyor. Bu nedenle şu anda TÜİK’in açıkladığı kadar hayvanımız yok.

Yasağa rağmen inek kesiliyor

Asıl tehlikeli olan artan inek kesimi. Son iki ayda dövizdeki artışa bağlı olarak hammadde fiyatlarındaki artış ve buna paralel olarak çiğ süt fiyatının artmaması hatta bir miktar düşmesi nedeniyle üretici zarar ediyor. Zararına üretimi sürdürmek istemeyen çiftçi inekleri kesimhaneye, kasapa götürüp kestiriyor. Bundan 10 yıl önce 1 milyon süt ineğinin kesildiği 2007-2008’de yaşanan sürecin daha ağır olanı şimdilerde yaşanıyor. O dönemde 1 milyon süt ineği kesildiği için Türkiye 10 yıldır artarak devam eden ithalata mahkum edildi. Türkiye’nin kaynakları başka ülke çiftçilerine aktarıldı.

Her gün çok sayıda çiftçi, yem fiyatlarındaki fiyat artışına yetişemediklerini, çiğ süt fiyatının düşük olması nedeniyle üretime devam edemeyeceğini ve ineklerini kesime götüreceğini söylüyor. Dişi hayvan kesimi yasak olmasına rağmen kesimhanelerde çok sayıda süt ineğinin kesildiği biliniyor.
İnekler neden kesiliyor?

Yemde fiyat artışı durdurulamıyor

Et ve Süt Kurumu’nun (ESK) pazartesi günü yayınlanan haftalık bültenine göre, son 1 yılda besi yeminin fiyatı yüzde 49.5 artarken, aynı dönemde süt yeminin fiyatı yüzde 53.5 oranında arttı.Tüketimi en yaygın ürünlerden biri olan silajlık mısırda fiyat yüzde 24.3 oranında artarken, mısırda yüzde 48.6, yemlik buğdayda yüzde 20.4, arpada yüzde 14.3 ve yoncada yüzde 8.5 artış oldu.

Türkiye Yem Sanayicileri Birliği verilerine göre ise, Eylül 2017’de tonu 920 lira olan 18 protein süt yeminin fiyatı Ağustos 2018’e gelindiğinde 1400 lira oldu. Aynı dönemde 14 protein besi yeminin ton başına fiyatı 860 liradan 1250 liraya yükseldi. Bunlar fabrika çıkış fiyatı. Üzerine yüzde 6-12 bayii kazancı, taşıma maliyeti vs. eklendiğinde yetiştirici çok daha yüksek fiyata yem alıyor. Ekonomik kriz nedeniyle sattığımı yerine koyamam endişesi ile yem üreticileri vadeleri ya tamamen kaldırıyor veya çok kısa vadeli satış yapıyor. Daha çok peşin satış yapılıyor. Bazı satıcılar ise dövize bağlı olarak fiyat artışı olacağı beklentisi ile stok yapıyor.

Temmuz ayından bu yana dövizdeki artışa bağlı olarak yem sanayicileri sürekli olarak ithal hammaddeyi daha pahallıya alıyor. Bunu da yem fiyatlarına yansıtıyor. Hayvancılık yapanlar her geçen gün daha pahallıya yem almak zorunda kalıyor.

Yem pahallı, süt ucuzsa zarar kaçınılmaz oluyor

Çiğ sütte üretim maliyetinin yüzde 65’ini yem oluşturuyor. Dolayısıyla yem fiyatı arttıkça çiftçinin maliyeti de artıyor. Son dönemde yem alamayan çiftçi hayvanlarını besleyemez hale geldi. Bu nedenle süt verimi düşüyor. Yemdeki fiyat artışını ürettiği çiğ süte yansıtamayan çiftçi zarar ediyor.

Çiğ sütün fiyatı Ulusal Süt Konseyi tarafından en az 6 aylık dönem için belirleniyor ve sabitleniyor. Yani maliyetlerdeki artış serbest, fakat çiftçinin ürettiği çiğ sütün fiyatı sabit. Böyle bir uygulama başka hiç bir üründe,sektörde yok.

Ulusal Süt Konseyi en son 27 Temmuz’da yapılan toplantısında soğutma bedeli dahil 1 litre çiğ sütün referans fiyatı 1 lira 53 kuruştan 1 lira 70 kuruşa çıkarıldı. Ayrıca üreticilere litre başına maksimum 12 kuruş soğutma ve hizmet bedeli ödenmesine karar verildi. Bu fiyat 1 Ağustos 2018’den itibaren geçerli olması kararlaştırıldı.

Toplantı sonrası Ulusal Süt Konseyi yaptığı açıklamada Merkez Bankası’nın adını kullanarak 12 kuruşluk soğutma ve kalite primini yok saydı. Fiyatın geçerli olacağı tarihi 1 Ağustos yerine 15 Ağustos olarak ilan etti. Masada alınan kararlar uygulamada hiçe sayıldı. Şu anda üreticiden litresi 1 lira 20 kuruş ile 1 lira 40 kuruş arasında fiyatlarla çiğ süt alınıyor. Soğutma primi bir yana referans fiyat bile uygulanmıyor. Hükümet, nisan ayından bu yana, çiğ süt destekleme primlerini çiftçiye ödemiyor. Yapılacak ödemede litre başına 12 kuruş değil en iyimser tahminlerle 9 kuruştan ödenmesi bekleniyor.

Özetle, çiğ süt üreten çiftçi para kazanamadığı için süt ineklerini kestiriyor. Çiğ sütün litresi 2 liraya çıkarılmazsa bundan 10 yıl önce olduğu gibi 1 milyondan fazla inek kesilir. Yaklaşık 8 yıldır devam eden ithalat en az iki katına çıkar. İthalatın artması demek döviz krizinin yaşandığı bugünlerde daha çok dövizin yurtdışına akıtılması demek.

Bu yazı dunya.com/ dan alınmıştır

 

Ali Ekber Yıldırım

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR