Hafta SonuManşet

[Yaşadım Diyebilmek] Bir at kaçırdım binen yok – Şahin Tekgündüz

0

Dile kolay, tam 50 yıl, başka bir deyişle yarım yüzyıl… 29 Nisan 1968… Ankara Atatürk Bulvarı, Büyük Sinema’nın da yer aldığı büyük binanın en üst katına çıkan, minare merdivenine benzer daracık bir merdiven. Hani iki kişinin ancak birbirine yol vererek ya da sürtünerek geçebileceği kadar dar… Merdivenin tam orta yerinde yaklaşık otuzlarında dört genç durmuş tartışıyor. Aslında ikisi tartışıyor da ötekiler tartışanlardan birinin söylediklerini başlarını sallayarak destekliyor.

“Ya sen ne yaptığının farkında mısın arkadaş, biz kıçımızı yırtıyoruz güçler birleşsin diye, sen kalkmışsın asıl savaşımız CHP ile diye yazı yazıyorsun…”

“Ne yapmalıyım yâni, aslında siz güçleri birleştirmek için değil, sosyalist hareketi parçalamak için kıçınızı yırtıyorsunuz.. CHP ile el ele vermiş, yok ortanın solu, yok millî demokratik devrim diye TİP’in önünü kesmeye çalışıyorsunuz, aklınız sıra bir de solcu geçiniyorsunuz”

“Bırak bu palavraları, bizim Hüseyin Abi’yle anlaşmamız var. Bundan sonra öyle saçma sapan şeyler yazamazsınız bu dergide. Görmüyor musun dışarıdaki kalabalığı, CHP’lilerden tut Millî Birlik* üyelerine kadar herkes el ele kol kola, sen de tutmuş  sosyalist bir dergide CHP’yi hedef gösteriyorsun…”

Tartışma sertleşirken bir yandan da Zafer Meydanı’nda başlamak üzere olan MDD (Millî Demokratik Devrim) mitinginden sesler sızıyor merdiven boşluğuna. Yukarı çıkmak istiyorum ama onlar üç kişi olduğu için zorlanıyorum. Birbirimiz iteklemeye çalışıyoruz daracık merdivende. Yaka paça birbirimize girmek üzereyken güçlükle onlardan sıyrılıp, yumruklarım sıkılı merdiveni tırmanmaya devam ediyorum ve “Siz nah yazarsınız bundan sonra Forum’da!..” diye bağırıyorum. Merdivenin tepesindeki ufacık mekân, Hasan Hüseyin Korkmazgil’in bir süre önce Aydın Yalçın grubundan devir aldığı Forum Dergisi’nin bürosu.

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Korkmazgil, âbi kardeş gibi yakın dostum; Akis Dergisi’nde iki yıl birlikte çalıştık. Özümde var olduğuna inandığım toplumcu görüşler onun etkisiyle güçlendi ve biçimlendi, çok duyarlı olduğum Türkçenin inceliklerine ve derinliklerine onu örnek alarak ulaşabildim, şiirin tadına ve gücüne onunla vardım. Merdivenleri tırmanırken bunlar geçiyor kafamdan ve Hüseyin böylesine bağnaz ve bölücü bir hareketi nasıl destekler diye düşünüyorum. Aynı konuyu daha önce de konuşmuştuk da, “Ulan domuz (o sevdiği kişilere böyle takılırdı) buranın Forum olduğunu unuttun galiba” diye yanıtlamıştı beni. Ben de Forum’da yazıyordum. TRT haber merkezinde çalıştığım için açık adım yerine ‘İsmail Şahin’ takma adını kullanıyordum. Forum’un ‘Lale Devri’ başlıklı küçük taşlamalar sayfasına meclisten notlar taşıyor, arada bir de siyasal görüşlerimi yansıtan yazılar yazıyordum. Kısa bir süre önce yazdığım yazı da ‘Savaşımız Kimlerle’ başlığını taşıyor, CHP’yi ve ortanın solu hareketini hedef alıyordu.

Türkiye İşçi Partisi’nin1965 seçimlerinde beklenmedik bir başarı sonucu Meclis’e 15 milletvekili sokması tutucu ve sağ kesimleri panikletmiş, giderek güçleneceği korkusuyla TİP’in önünü kesecek önlemler almaya girişmişlerdi. CHP’de İnönü’nün başlatıp  Bülent Ecevit’in sahiplendiği ortanın solu hareketi de bu önlemler arasındaydı. Bu arada bir biri peşine türeyen/türetilen sol fraksiyonlara bir de Millî Demokratik Devrim MDD hareketi eklenmişti. Mihri Belli’nin başlattığı hareket kabaca, antiemperyalist ve antifeodal savaşı kazanıp demokrasiyi yerleştirmeden sosyalizm mücadelesinin boşuna olduğunu ve ters tepeceğini savunuyor, TİP’e doğrudan cephe alıyordu. Bu iddiaya rağmen MDD hareketinin asker sivil bürokratla yeni yeni filizlenmeye başlayan yerli burjuvazi ittifakını tatmin etmek; gizli amacının ise devletten de destek görerek sol hareketi baltalamak olduğu anlaşılıyordu. Bugün, aradan yarım yüzyıldan fazla zaman geçmesine rağmen hâlâ demokrasiyi beklerken, MDD’nin üzüm yemek yerine bağcı dövmekten başka niyeti olmadığını daha iyi anlıyorum. O gün merdiven boşluğunda dalaştığım üç kişi de MDD’nin gençlik kesimini temsil eden, hattâ bayraktarlığını yapan Doğu Perinçek, Erdoğan Güçbilmez ve Şahin Alpay’dı. Özellikle Doğu Perinçek’in bugün geldiği yeri düşündükçe gösterdiğim tepkinin ne denli yerinde ve isabetli olduğunu iyice anlıyorum.

O gün Forum’un o minicik bürosunda Hasan Hüseyin’le tartışmamız bir hayli ateşli geçti. Ben onun, bir TİP’li sosyalist, hattâ yıllarını demir parmaklıklar arasında geçirmiş bir komünist olarak bu karşı devrimcilere derginin sayfalarını nasıl açtığını soruyor, bu durumun parti içinde de eleştirildiğini ve üzüntüyle karşılandığını anlatıyordum. O ise biraz küskün ve kırgın bir tavırla, partinin ve partililerin dergiye gereken ilgiyi göstermediğinden yakınıyor ve

“Ben düşmandan bir at kaçırıp getirdim, binen yok… Hodri meydan, buyursunlar… öyle Meclis’te nutuk atmakla olmuyor, işte at işte meydan… Aha ben Ankara’nın göbeğinde forum açtım, semtime uğrayan mı gelip de hâlin nedir diyen mi var? Bu dergi ne pahasına çıkıyor soran mı var?..” diyor, Kulüp sigarasının birini söndürüp birini yakıyordu. O günkü tartışmamız, Zafer Meydanı’ndaki MDD mitinginin pencereden dolan sesleri ve şamataları arasında geç saatlere kadar sürdü. Ben, serzenişlerinde haklı olduğunu, MDD’cileri uzaklaştırdığı takdirde partililerden, yazı da dahil önemli destek sağlanacağına söz vererek ayrıldım. Arkamdan, “Ulan domuz gene beni tava getirdin…” diye sesleniyordu.

Büyük bir sorumluluk yüklenmiştim. Birkaç gün içinde partinin genç kesiminden önemli bir grubu bir araya getirmeyi başardım. Kimler yoktu ki, Osman Sakalsız, Yalçın Cerit, Asuman Erdost, Abdullah Nefes, Nihat Asyalı, Necdet Bulut, Mehmet Sönmez, Atilla Arsoy, Ersin Salman, Sinan Cemgil aklımda kalanlar. Önce bizim evde, sonra bir kez de Nihat Asyalı’nın evinde toplandık. Parti yönetiminden de sağlayacağımız destekle Hüseyin’in yanında yer almaya karar verdik. Bu arada Hüseyin’den, Perinçek ve grubuna yol verdiğini öğrenmiştim. Derginin 15 Mayıs sayısının çıktığı gün topluca Forum bürosundaydık. Bizi kalabalık görünce önce şaşırdı, sonra yüzünde güller açmaya başladı. Öylesine duyguluydu ki, nemlenen gözlerini silerken Kulüp sigarasının dumanını bahane ediyordu. Enine boyuna konuşup dertleştik, sonra abonelere gidecek dergilerin pullarını birlikte yapıştırıp postaneye birlikte taşıdık. Hüseyin o sayıda “Arada Bir” başlığıyla bir yazı yazmış ve bu girişim doğrultusunda beklediği desteği şöyle dile getirmişti.

“Yayın organı mı istiyordunuz? Buyrun işte yayın organı! Toplumcu musunuz, edilecek sözünüz mü var? Buyrun işte yayın organı!. İşbirliği, dayanışma, eylem gücünüzü, yeteneğinizi mi ölçmek, sınamak istiyorsunuz? Buyrun işte meydan. Bundan ötesi gargaradır, sayıklamadır.”

Bu hareketin devamında, Forum yaşadığı sürece Hüseyin’e desteğimizi eksik etmedik. Hele Ersin Salman’la bir iki gün bizim evde kamp kurarak kılı kırk yararcasına yazdığımız “Güler Yüzlü Sosyalizm” yazısı o dönemde Mehmet Ali Aybar’ın görüşlerinin parti üzerindeki ağırlığını anlatmaya çalışıyordu.

Yıllar sonra Doğu Perinçek, bir yayın organına verdiği söyleşide şunları söylüyordu “…Ancak Erdoğan Güçbilmez, Şahin Alpay ve benim Forum’daki yazılarımız dolayısıyla TİP yöneticileri Hüseyin Korkmazgil üzerinde baskı yapmaya başladılar. Bunun sonucunda Korkmazgil, Forum’u çıkarmak için bizlerin dışında bir çevre yaratma faaliyetine girişti”

Bu olaylar, bir anlaşmazlık sonucu TRT’den ayrılıp Kor Kocalak’la birlikte Odak Reklam ve Fotoğraf Stüdyosu’nu kurduğumuz döneme rastlıyordu. Bir gün sekreterim, Doğu adında birisinin arkadaşıyla birlikte geldiğini ve görüşmek istediklerini bildirdi. Biraz sonra ortağım Kor Kocalak, Doğu Perinçek ve Erdoğan Güçbilmez’le çaylarımızı yudumluyorduk. Bu beklenmedik ziyaretin nedenini bir türlü anlayamamıştım ve merakla bekliyordum. Sonunda açıkladılar. Proleter Devrimci Aydınlık adıyla yeni bir dergi çıkaracaklardı ve bunun için teknik destek istiyorlardı. Sorunlu bir durumdu ama tamamen karşı görüşlerde olmamıza rağmen bu talebe kayıtsız kalamazdık. Mücadelemizi birbirimizi köstekleyerek değil, fikir özgürlüğü içinde yürütmeliydik. Onlara bazı teknik bilgiler aktardıktan sonra bizim çalıştığımız basımevini önerdik ve bir süre sonra Proleter Devrimci Aydınlık yayımlanmaya başladı. İşte bugünkü ‘Aydınlık Gazetesi’nin çekirdeği o dergidir…

 

Şahin Tekgündüz

[email protected]

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.