Vicdani belirsizlik – Ufuk Uras

Ünlü fizikçi Heisenberg’in “Belirsizlik Kuramı”nın ona, bölüm başkanı olduğu fizik bölümünün kapısına “Muhtemelen burada olabilirsiniz” diye yazdırmaya kadar vardırdığını hatırlıyoruz.

Sonu belirsiz ihtimaller dünyasında yaşamanın belirsizliğinin ne kadar yorucu olduğunun hepimiz farkındayız.

Belirsizliklerin bu kadar belirleyici olduğu bu coğrafyadan bir Heisenberg’in çıkmış olmaması şaşırtıcı bir durum. Ortalık Raci Tetiklerden, Mehmet Ağarlardan geçilmiyor.

 

Kadim devlet reflekslerinin hiçbir konuda kalıcı sonuç getirmediği defalarca kanıtlandığı halde, resmiyet dünyasının inatla, bildiğinde ısrar hali ve değişime direniş, yaşadığımız belirsizlikleri daha da belirgin kılıyor.

Memlekette altta kalanın sadece pestili çıkmıyor, bu ülkenin geleceği de bugüne kolaylıkla  heba edilebiliyor.

Belleksiz bir toplumunun vicdani, siyasi birikim oluşturması kolay olmuyor. Belleğin kayıt yapabilmesi için her şeyden önce ortada bir beyin olması gerekiyor.

Siyasi vandalizm ise bu diyarda geriye kalıcı bir değer de bırakmıyor.

Geçmişin deneyimlerinin  eleştirel bir değerlendirmesi imkanına sahip olmayanların, gelecek tasarımları da anlamlı olamıyor; her şey eğreti duruyor.

Yaşam bir tekrar ilişkisi üzerinden kendini yeniden ve yeniden üretmeyi sürdürüyor.

İktisat fakültelerinde okutulan muhasebeden de zor olanı, aslında vicdan muhasebesi ve onun bir mektebi de bulunmuyor.

Raci Tetik adlı devletin imalatı  bir insan, olan biten herşeyi  çok iyi anlatıyor ve özetliyor; bütün işkenceler onun için bir devlet görevi, o bir ödevsever ve türünün yegane örneği de değil üstelik.

Bu insan suretleri devlet refleksini çok iyi özetliyor, ama bugün yaşamda gelişmiş türlerin refleksleriyle değil, akıl ve vicdanlarıyla hareket ettiğini biliyoruz.

Bergson, “Ancak zeki varlıklar hurafecidir,” diyordu. Devletin hurafeleri ise neredeyse tapınma ritüeli haline geldi ve herhangi bir toplumsal/uluslararası denetime de tabi değiller.

Başkasının emeğine, başkasının hayatına göz dikenler kuralları belirleyebiliyor.

Şimdi Raci Tetik devletinden ve onun siyasi iktidarından bizleri şaşırtabilecek bir tepki bekliyoruz, 50 güne yaklaşan açlık grevlerinde.

Dünyada da tecritte Beider Meinhofları çıldırtan ve öldürten güvenlik devletinin aklı her yerde birbirine benziyor; zaten birbirlerinden öğrenip, eksiği gediği tamamlıyorlar.

Politik taleplere, politik düzeyde verebilecekleri yanıt yok.

Garnizon devletinin siyasi partilerinin Anayasa uzlaşma komisyonunda vatandaşa etnik aidiyet sıfatı konmasından vazgeçmemeleri de sebepsiz değil, Siyasi spektrumdaki yerlerine göre, kimisi daha kaba saba, kimisi daha az hoyrat, ama sonunda aynı yerden bakıyorlar hayata; 12 Eylül’ün kabullerini aşabilecek bir yaşam belirtileri yok. 12 Eylül’ün suni tenefüs çadırında solunum aletine bağlı siyasi yaşamlarının son demlerini sürdürüyorlar.

Bırakınız onlar otoriter cumhuriyetlerinin ayinlerini sürdürsünler, biz demokratik ve sosyal bir cumhuriyet hedefini her zaman siyasetimizin merkezine oturtalım.

Açlığını çektiğimiz demokrasi, barış ve adaletin sadece kendi gücümüze dayalı bir mücadeleyle sağlayabileceğimizi hayat gösteriyor.

İktidardan gelen yegane ses ise kendi yapması gerekeni başkalarına önermekten ibaret: boş söz orucu.

Başbakanın bayram öncesi konuşması tamamiyle bir nefret söylemine dayanıyordu, sonunda zaten nefretinizle baş başa kalacaksınız.

Ama açlık grevleri için aydınların deklerasyonu, gün gelecek, iktidarın utanç davalarında önlerine konulacak karar hükmü olacaktır.

Ufuk Uras – Özgür Gündem

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR